Sıradanlığın Kıyısında - Bölüm-6
Kendime olan nefretimden kaçışımı sağlayan kitap okuma huyum öğlen yemeği vaktine kadar beni idare etmişti.
Arada sırada birkaç erkek yanıma uğramıştı ve biraz konuşmuştuk ama damarlarımda akan kanın sesini duyabilecek kadar gerilmekten kendimi alıkoyamadım.
Bir hedef uğuruna insanlarla çok rahat iletişim kurabilecek hatta gerekirse onları oynatabilecek kişiliğim şimdi o iğrenç hedefleri olmadığı için gözü bağlanmış bir şekilde parkur yapmaya çalışıyordu.
Bu kişiliğim kendi kişiliğim değildi.
Doğduğum günden itibaren benim kişiliğim adım adım yapılandırılmış,en ince ayrıntısına kadar şekillendirilmiş bir heykel gibiydi.
‘İnsanların duygularını çok iyi kavra ama o duygulara asla sahip olma. ‘
Bu mentalitede yetiştirildim.
Duygularım hor kullanılmış bir bıçak gibi köreltildi.
Kendi kişiliğimle, inşa edilmiş kişiliğim sürekli çatışma halindeler.
Artık o kadar çatıştılar ki hangisi benim kişiliğim bunu bile kavrayamayacak seviyedeyim.
İkisi birbiri ile harmanlanıyordu adeta.
Ama bunu asla dışarıya vurmam.
Ben bu şekilde yetiştim.
Beni doğuran kadının kollarında olmayı hiç bir zaman arzulamadım.
Duygularım körelmiş bir bıçak olsa bile elimde nasıl kullanılacağını bilmediğim bir bileme taşıyla tekrar tekrar bilemeye çalışıyorum.
Bir gün nasıl yapıldığını öğreneceğim.
İnsanlarla nasıl her adım planlanmadan konuşulur, nasıl birini severiz, nasıl sahte olmayan bir ağlama numarası yaparız bunları teker teker kavramayı umuyorum.
Günün birinde huzura kavuşacağıma inanıyorum.
Bunları düşünürken birden sırtıma uzanan bir el hissettim ve eli yakalayıp çevirdim.
“Ah! Sakin olsana alt tarafı şaka yapacaktım ya.”
Bunu yapan Haruka Sato’ydu.
“Çok özür dilerim. Sadece refleksti.Bu arada bir şey mi diyecektin?”
“Reflekslerin kuvvetliymiş ha. Yemek yemeye gidiyoruz bize katılmak ister misin?”
“Biz derken?”
Parmağıyla kapıda bekleyen iki kız ve bir oğlanı işaret etti.
Çok gerilmiştim.
Ama bu şansı geri tepemezdim.
Sonuçta buraya geliş amacım bana şuanda el sallıyordu.
Bu duyguları kavramak, arkadaş edinmek, insanları gerçekten sevebilmek…
Bunların hepsinin ilk adımı şuanda bu teklifi kabul etmem olabilirdi.
Ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm.
“Sorun olmazsa teklifinizi kabul etmek isterim. ”
Kızlar sıcak bir şekilde gülümsedi.
Bu gülüşler sahte değildi.
Soğuk havada içtiğiniz sıcak bir çorbanın samimiyeti gibi bir gülüştü.
Oğlan elini omzuma attı ve neşeli bir ses tonuyla konuştu.
“iyi ki geldin, yoksa beni bu üçünün çenesinden kim kurtaracaktı.”
Fazla arkadaşcanlısı bir kişiliği vardı.
Kötü bir niyet sezememiştim.
Beraber kafeteryaya doğru ilerledik.
Yürürken kızlar önden gidiyor, biz arkadan takip ediyorduk.
Bu sırada biraz sohbet etme şansımız da olmuştu.
Çocuğun adı Akemiya Asahi’ydi.
Beni omzumdan kavradığı sırada güçlü oluşundan sporcu olduğunu anlayabiliyordum.
Ama kavrayışı gevşek ve teknikten yoksundu bu yüzden dövüş sanatlarını eledim.
Yürürken takım sporlarını sevmediğini söylediğinden yüksek ihtimalle koşucu ve ya yüzücü tarzında bir sporla uğraşıyordu.
Fit bir vücuda sahipti.
Bir yandan sohbet ederken masaya oturduk.
Kahverengi ve uzun saçlı olan kız konuştu.
“Kurogawa-san çok yalnız görünüyordun nedenini sorabilir miyim?”
“Arkadaş edinme konusunda pek hünerli sayılmam. Elimden geleni yapıyorum ama okul, sınıf arkadaşı vb. kavramlar bana çok yabancı. Bu nedenle çoğu şeyi anlayamıyorum.”
Aslında her şeyi kavrayabiliyorum, şimdi bana bizimle takılabilirsin dert etme diyeceğinizi de biliyorum.
Ama bunları düşünmeden gerçek duygularla arkadaş olmak, işte bunu bilmiyorum…
” Hey hey, istediğin zaman bizimle takılabilirsin, rahat ol.” diye atıldı Akemiya.
Bu çocuk gerçekten çok iyi niyetliydi.
Belki de bu kadar aktif bir çevrem olursa sosyalleşmeyi gerçekten öğrenebilirdim.