Solentra - Bölüm 1
İki yıl geçmişti. Ama bazı yaralar, zamanla değil… birlikte sarılırdı.
Sarayın taşları paramparça olmuştu. O ilk geceden geriye kalan tek şey:
Ben ve Bel.
İlk zamanlar Bel’e dokunamazdım.
Soğuktu. Konuşmazdı.
Gözleri griydi. Kalbi sessiz.
Ama o gece… omzuma dokunmuştu.
Ve ben hâlâ o teması hissediyordum.
Şimdi… sabahları birlikte uyanıyorduk.
Aynı masada yemek yiyor, aynı alanda antrenman yapıyorduk.
Onun sessizliği… artık korkutucu değildi. Beni sarıyordu.
Bel, benim söyleyemediklerimi hissedebiliyordu.
…Ben de onun geçmişine dokunmak istiyordum. Ama ellerim hep havada kalıyordu.
Krallık dağılmıştı ama halk hâlâ hayattaydı.
Bel ve ben, sarayın yıkıntılarına yakın bir bölgeyi toparlamaya başladık.
Eski eğitim sahaları restore edildi.
Geride kalanlar yeni bir düzen için bir araya getirildi.
Diğer kahramanlar? Çoğu hâlâ şoktaydı.
X’in tek başına yaptığı saldırı… herkesi korkutmuştu.
Ama biz çalışıyorduk.
Gün be gün… inşa ediyorduk.
Gücüm artık vardı ama… kontrolü başkaydı. Bir gün Bel’e gösteri yapmak istedim:
“İzle şimdi!” dedim.
Geri çekildim. Koştum. Duvara doğru atıldım.
…Ve… BAM!
Kafam taşla buluştu, sırtım yere serildi.
Sarı saçlarım elektriklenmiş gibi yukarı fırladı.
Bel kafasını kaldırdı. Kaşları havaya kalktı.
Bir sessizlik oldu.
Sonra yavaşça başını yana eğdi.
“…Gerçekten geçeceğini mi sandın?”
O anda…
Dudakları kıpırdadı.
Gözlerinin kenarında bir kırışıklık oluştu.
Gülüyordu.
Bel, gülümsüyordu.
Ama sıradan bir gülümseme değildi bu.
Sanki… uzun süredir boğazında düğüm olan bir şey, sonunda çözülmüştü.
İçinde küçücük bir çocuk vardı… Ve o çocuk ilk kez kahkaha atıyordu.
Kalbim sıkıştı.
O anı, bir an bile unutmamak için içime kazıdım.
Bir gece…
Uykum kaçtı.
Sessizce dışarı çıktım.
Bel, uzak bir ağacın altında diz çökmüştü.
Etrafında yüzen ışıklar… İnsan silüetleri.
Renkli değil, canlı değil… Ama tanıdık.
Ruhlardı.
Bel, gözlerini kapatmıştı. Ellerini yavaşça kaldırdı.
“Acınız bitti…” dedi.
Ruhlar göğe doğru süzüldü.
Hafif bir rüzgar esti.
…Ve ben ağlamaya başladım.
Ama sessizce, gülümseyerek.
Bel bana döndü. Gülümsedi.
Bel, yalnız değildi.
Zamanla birlikte dövüşmeyi öğrendik.
Benim kılıcım onun ruh silahlarıyla uyumlu hale geldi.
O savunuyordu, ben saldırıyordum.
O, benim sırtımı kollarken… Ben onun yüzüne bakıyordum.
Bazen… bana uzun uzun bakarken yakalıyordum onu. Sonra hemen başını çeviriyordu.
Gözlerinde bir şey vardı. Bir sıcaklık.
Ama sanki o sıcaklık… ona yasaklanmış gibiydi.
<<Discord: @kerpetenes>>