Elitler Sınıfı - Cilt 10 - Bölüm 17 - Suyu Bulandırmak
Cilt 10 – Bölüm 17 – Suyu Bulandırmak
Sınıfa adım atar atmaz, beni gören öğrenciler bakışlarını bir süre benden alamadı. Kısa bir süre sonra da hemen kafalarını çevirdiler. Ama bu bakışlar sürekli devam etti. Dönüp bakıp durdular.
Beni seçtiklerine artık emin olmakla beraber, ciddi oldukları da belliydi. Dünkü garipliği tam anlamıyla iliklerime kadar hissedebiliyordum.
Ayanokōji grubundan Akito ile Keisei, bu anormalliği fark edemediler galiba. Zaten aralarından birisi öğrense hemen bana söylerlerdi. Söylemeseler bile ima ederler, tavırlarından anlardım. Bana yalan söyleyecek oyunculuk yetenekleri yoktu zaten.
Rakibimiz olan büyük grup çok ince eleyip sık dokuyarak, bize öğrenme şansı da bırakmıyordu.
Ben de onlara gerçeği söyleyerek suyu bulandırmak istemiyordum.
Sadece dahil olmakla kalmazlar, hem de Kei’den bilgi aldığım da ortaya çıkabilirdi. Riskli bir durum. Tek başıma üstesinden geleceğim mecbur.
“Günaydın, Ayanokōji-kun.”
“Ah. Günaydın.”
Sınıfa yeni giren Horikita da neler olduğundan bihaberdi.
“Yo!”
Sudō ile beraber gelmiş olacak ki ardından o da selam verdi.
“Bil diye söyleyeyim, beraber gelmemiz sadece tesadüf.”
“Merak etmiyordum.”
Sudō sırasına geçmeden önce bana ukala bir tavırla baktı.
C sınıfının içinde dönen dümenden büyük ihtimalle habersizdir.
…büyük gruba katılmak için can atacağını düşünsem de, Horikita onu azarlar diye katılmazdı. Zaten duygularını içinde tutabilen, rol kesebilen birisi hiç değil. Hemen kendisini belli eder.
“…Ayanoukoji.”
Horikita, Sudō’nun bizi dinleyemeyeceğinden emin olunca fısıldadı.
“Efendim?”
“Ne yaptın?”
“Asıl konuyu atlamasan. Ne demeye çalıştığını anlamıyorum. Neyi n’aptım?”
“Benim hakkımda diyorum, ne yaptın?”
Hala ne demek istediğini anlamıyorum…
“Ne diyorsun anlamıyorum. Sana ayıracak vaktim de yok zaten.”
“Vaktin mi yok? Bu da ne demek?”
“Herkesin işi kendine. Boş ver beni.”
Ders başlamak üzereydi. Horikita’nın tavrından abisiyle henüz iletişime geçmediğini anlayabiliyordum. Büyük ihtimalle öğleden sonra, konuşurlar.
✩ ✩
Cuma günü öğle molasındaydık. Sınav yarın gerçekleşecek.
Ben, Horikita Suzune, dün akşam olanları düşünüyordum. Tam uyumaya karar vermişken, telefonuma bir mesaj geldi.
Kimden geldiğini görünce, kalbim durdu sandım. Abim mesaj göndermişti. Yazdığı mesaj da çok garipti. Tek bir cümle vardı:
[Pişman olduğun bir konu var mı?]
Bu mesajla bana bir soru soruyordu. Defalarca okumama rağmen, ne düşünmem gerektiğini bile bilemedim.
Fakat, bu mesajın 40 yıldan bir geleceğini, bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini adım gibi biliyordum.
Bu şansı kaçırırsam şayet…..anca abimin sesini mezuniyette duyarım.
[Konuşalım ister misin?]
Kafamı toparlayıp böyle bir cevap yazdım. Mesajı yazmakla göndermekten başka bir iş yapmadığım halde, parmaklarım titriyor, mesajı gönderdiğim için kendimi garipsiyordum.
“Haa…”
Artık abimin cevabını bekliyorum. Bekleyişimin uzun sürmesinden dolayı, daha çok gerilip üzüldüm.
Tam abimin cevap vermeyeceğine kanaat getirmişken, mesaj atmak yerine beni arayarak cevap verdi.
Çok şükür aradı. Cevap yazabilir miydim bilemiyorum.
“…Abi.”
“Konuşmak istiyorsun herhalde?”
“Evet…”
“Ne hakkında peki?”
“…Uh, attığın mesaj… bana neden böyle bir mesaj gönderdin…?”
“Konu bu mu gerçekten? Yoksa telefonda benimle konuşmak mı istiyordun?”
“Y-yok, hayır.”
Telefonu kapatacak diye korkup hemen bir şeyler geveledim.
“İstersen….görüşelim, ne dersin abi?”
“Yüz yüze mi?”
“E-evet.”
“Okula geldiğinde sana okuldan ayrıl demiştim. Sense teklifimi reddettin. O an aramızdaki bağ da kopmuş oldu. Hala anlamıyor musun?”
Kötü bir konudan bahsetti. Beni araması da basit bir hevesten ibarettir..
Aramızdaki kardeşlik bağı bu kadardı işte. Oysa, abimle normal bir abi-kardeş ilişkimiz olsun istiyor; ona yaşadıklarımı, olanları, hayatımı anlatmak istiyordum.
Ama hiçbir zaman halimi hatrımı soran birisi olmadı.
“Yüz yüzeyken, sormak istediğim bir konu var.”
Sessizliğini koruyunca konuşmaya devam ettim.
“Bu son olacak….bir daha seninle iletişim kurmayacağım.”
Karşılık olarak sunabileceğim tek şey bu oldu.
“Tamam.”
Dün gece bunlar oldu işte. Kimse görmesin diye özel binada görüşelim dedi.
Ben mekana geldiğimde, abim çoktan gelmiş, beni bekliyordu.
✩ ✩
“Beklettim galiba özür dilerim…”
Manabu sessizce dikeliyordu. Suzune’ye göre, bu huyları çocukluktan beri aynıydı.
Sürekli peşinden kovaladığı abisiydi. Hiç değişmemişti.
“İkimiz böyle yalnız konuşalı ne kadar olmuştur acaba?”
“…Buraya geldikten sonrasını saymazsam, yaklaşık 3 yıl oluyor.…”
“Galiba o kadar olmuştur, evet.”
Manabu, kız kardeşinin ortabire giden halini hatırladı. Kōdo Ikusei lisesine katılmak istediğinde, kız kardeşini yalnız bırakmıştı.
Kız kardeşinin peşinden geleceğini de düşünmemişti hiç. Fakat Suzune başarmış, arkasından gelmiş; şimdi de karşısında duruyordu.
“Benimle konuşmak istediğini söyledin, konuş hadi.”
Abisiyle barışmak istediğini söylese, o anda bu sohbet biterdi. Eski Suzune olsaydı, söylemekten çekinmezdi asla. Manabu ise sessiz kalır, tereddüt dahi etmeden mekanı terk edip giderdi.
“9’ların sınavı var ya, duymuşsundur onunla ilgili?”
“Evet, her sınıftan bir öğrenci atılacakmış.”
“Evet.”
“Eee?”
Suzune konuşsun diye baskı yaptı. Suzune ise, konuşmakta tereddüt ediyordu.
“Eğer kişisel puan desteği falan istiyorsan, eğitim kampında suyunu çekti. Boşa vaktini harcama.”
“Hayır, konu bu değil. Senden böyle bir talepte bulunmam zaten.”
Suzune her ihtimale karşı, aralarında bir yanlış anlaşılma olmasın diye, böyle bir şeyin yaşanmayacağını da belirtti.
“Bugün senden istediğim şey…. bana cesaret vermen.”
Biraz duraksadıktan sonra devam etti:
“Bu sınavla yüzleşmek istiyorum. Bazıları grup kuruyor, oyları kontrol etmek istiyor. Sonradan pişman olacaklarının farkında değiller…bu yüzden…onlara karşı çıkmak istiyorum.”
Manabu sessizce onu izleyerek ne kadar kararlı olduğunu gözlerinden okudu.
Dün Ayanokōji’nin dedikleri aklına geldi. Suzune’nin yapmaya çalıştığı kolay değildi. Kimsenin cesaret edemediğini yapmak için cesaret arıyor, destek bekliyordu.
Kendisine güç bulmak için abisiyle görüşmeye gelmişti.
“Ne kadar zamanın var?”
“Planım yok başka…”
“Gerçekten mi?”
Suzune, Manabu’nun beklenmedik sorusuna şaşırıp kaldı.
“O zaman seni dinlemeden önce birkaç soru sorayım. Bu okul hakkında ne düşünüyorsun?”
“Efendim?”
“Burası eğlenceli mi?”
“Ah. Uhm… A-anladım.”
Abisinin beklenmedik soruları karşısında afallıyordu.
“P-pardon. Bence…”
Manabu kekelemesine rağmen, onu eleştirmedi.
“Burası eğlenceli mi, eğleniyor muyum bilmiyorum.. tek bildiğim, sıkıcı olmadığı.”
“Öyle mi?”
Suzune, Manabu’nun ne sormak istediğini anlayamıyordu. Abisiyle sohbet etmesi bile olağan dışıydı.
“Demek zayıf noktalarından birini yendin.”
“Zayıf noktalarım mı…?”
“Evet. Kendine o kadar çok odaklısın ki etrafında olanları fark edemiyorsun. Ufkunu genişleterek, hayatını sıkıcı geçirmekten kurtarmayı başarmışsın.”
“Bugün…çok farklısın abi.”
Suzune için, abisi her zaman ciddi birisiydi. Az gülümserdi. Hatta hiç gülümsediğini görmedi.
Kendisini geliştirmekten asla yılmayan birisiydi, abisi. Okula gitmenin eğlenceli olup olmadığını soracak birisi değilmiş gibi geldi ona.
“Akademik başarı saplantın var. Sınavlardan yüksek almak için deli gibi çırpınıyorsun.”
“Çünkü…benim idolüm sensin, abi.”
Suzune, bu cümleyi şimdiye kadar defalarca kurmuş olsa da, Manabu’nun yüz ifadesi değişmiyordu.
“İdol, ha?”
“…Biliyorum sana yetişmem mümkün değil.. ama aramızdaki farkı olabildiğince azaltmaya çalışıyorum.”
Utanmaz olduğunu bile bile, elinden geleni yaptığını dile getirmek, çabasının farkında olduğunu bilsin istiyordu.
Kız kardeşinin en içten duygularına cevap vermek yerine Manabu sessizce gözlerini kapattı.
“Ayanokōji nasıl biri?”
“…O mu?”
“Onunla ilgili düşünceni söyle yeter.”
“Can sıkıcı sınıf arkadaşım… senin takdirini görmesine rağmen, bunun değerini bilmiyor. Ama bir gün ona yetişip onu geçeceğime inanıyorum.”
“Maalesef, Ayanokōji’yi geçmeyi bırak, yetişmen mümkün değil..”
“…”
“Ayrıca, ona yetişmek zorunda da değilsin. Kendi hızında ilerleyip gelişsen yeter.”
“Kendi hızımda.…”
Manabu kız kardeşine biraz yaklaştı.
Suzune de biraz yaklaşsa, elini uzatsa birbirlerine dokunacak mesafeye geleceklerdi.
Tabii, Suzune’nin o adımı atacak gücü yoktu.
“Korktun mu?”
“…Evet…”
Aralarındaki bu görünmez duvar, Suzune’nin ne çocukken ne de şimdi aşamadığı bir mesafeydi.
Kısa olsa da, aşamıyor; adım atıp ilerleyemiyordu.
“Yaklaşmak istiyorsan, aradaki mesafeyi kapatmak için adım atmak zorundasın.”
“Ne yapabilirim…? aradaki farkı kapatmak için ne yapabilirim…?”
“Aradığın cevabı bulabilmen için sana yardımcı olayım. Sınıfını gelecekte nasıl olmasını istiyorsun, bununla başlayalım.”
Kafasını salladıktan sonra, Suzune yavaşça düşüncelerini abisine anlatmaya başladı.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩