Elitler Sınıfı - Cilt 10 - Bölüm 18 - Gerçekler
Cilt 10 – Bölüm 18 – Su Yüzüne Çıkan Gerçekler
Cuma günü son dersteyiz. Birazdan ders bitecek. Yarın kimin okuldan atılacağı belli olacak, bir kişinin sırası boşalacak.
Herkeste bir tedirginlik hali olsa da, işlerin tıkırında ilerlediğini düşündükleri için içleri rahattı.
Malum, kurban olarak beni, yani – Ayanokōji Kiyotaka’yı – seçmişlerdi. Sınıfın yarıdan çoğu bu oylamaya dahil olacak, benim adımı şikayet oyuna yazacaktı.
Çoğu vicdan azabı çekse de, kendilerini kurtardıkları için durumdan hoşnutlar. Bir süre sonra, bu vicdan azabı da kalmaz. Zaman hızla geçiyor. Birkaç aya gidenin adını bile hatırlamazlar.
Bu cani tavırlarına rağmen, onlara kin güdemiyorum. Okuldan atılmamak için, herkes bir çare arıyorken; ben onların ilacı oluvermiştim.
Sınıf arkadaşlarına kendini acındırarak sempati kazanan Yamauchi, Kushida’yı avucunun içine alarak beni hedef seçmişti.
Kushida sınıfı parmağında oynatabildiği için, işler daha hızlı ve kolay ilerledi, tabii. Sınıfın en güvenilir insanından teklif gelince, çoğu tereddüt dahi etmeden gruba katılmıştır.
Yamauchi’nin stratejisi fena değildi. Risk alarak güzel bir iş çıkartmıştı.
Fakat, yanlış ata oynadı mı demeli, sert kayaya çarptı mı?…
Amacı okuldan atılmasını engellemekse, benim yerime Ike ya da Sudō’yu hedef almalıydı. Bu ikilinin böyle bir saldırıya karşı gelme ihtimali yoktu.
Sakayanagi’nin bu işteki parmağını düşününce, böyle bir hedef seçmemesi de normal, tabii.
İşler bu raddeye gelince, yerime başka birinin koymak mecburiyetinde kalıyorum ben de haliyle.
Fakat bu sefer, bu işe doğrudan el atan ben olmayacağım.
Yamauchi’nin hedef aldığı düşük profilde takılan, sınıfın etkisiz elemanı olarak kalıyorum. Bu olaya el atıp akıntıyı tersine çevirecek güçte eleman değilim ki ben. Şimdilik dilsizi oynayacağım. Acındıracağım kendimi. Olaylardan bir haber, tuzağa düşürülmüş masum arkadaş olacağım.
Yanımda oturan kızın yüz ifadesi, tahmin ettiğimden daha fazla değişmiş. Sanki büyülenmiş gibi, çok farklı bir aura saçıyor etrafına.
“Bugünlük rehberlik dersi bitti. Yarın cumartesi olsa da sınavınız var. Uykuyu fazla kaçırıp geç kalmayın.”
Chabashira’nın sözleriyle bu hafta kapanmış oldu.
Herkes eşyalarını toplamaya başladı. Yoğun bir sessizlik hakimdi.
Hadi, Horikita. Çabuk. Yapabilirsin.
Sandalyesini geriye itip ayağa kalktı.
Sonunda be!..
“İzninizle biraz konuşmak istiyorum?”
Horikita, kendine güvendiğini belli eden ses tonuyla sınıfa seslendi. Sınıftaki herkesin dikkatini çekmeye başladı, herkes ona döndü.
“Bir süre sınıfta kalıp söyleyeceklerimi dinlemenizi rica ediyorum.”
Chabashira sensei bile ne demek istediğini merak ederek, kapının kolunu tutup bakakaldı.
“Ne oldu, Horikita-san?”
Hirata, herkesten hızlı ne olduğunu sordu. Sınıftaki farklılıklara karşı, dikkat kesilen en hassas öğrenci o’ydu.
“Yarınki sınavla ilgili konuşmak istiyorum.”
“Özel sınavla ilgili mi?”
Yamauchi : “O-oh, saat epey geçiyor… benim Kanji ile planlarım vardı, gitmemiz lazım…”
“Eh, e-eevet.”
Yamauchi ile Ike art arda, birbirlerini desteklercesine konuştular.
“İkinizin de maşallahı var, çok sakinsiniz. Yarın okuldan atılma ihtimaliniz varken nasıl eğlenmek için plan yapabiliyorsunuz, aklım almıyor.”
Horikita gözleriyle Yamauchi’yi süzerken, Yamauchi bakışlarını kaçırdı.
“Çünkü…bu saatten sonra artık yapacak bir şey yok. Kendimizi en kötü ihtimale alıştırdık.”
“Öyle mi? O zaman övgüyü hak ediyorsunuz demek isterdim ama…… herkes sizin gibi rahatlığı benimsemiyor. Tüm sınıfını beni dinlemesi gerekiyor. Sınıfta biraz daha kalacaksınız.”
“Peki, ne diyeceksin?”
“Yarınki sınavla ilgili görüşümü ve kimin okuldan atılması gerektiğini söyleyeceğim.”
Horikita sırasından çıkıp öğretmen kürsüsüne geçti. Herkesin yüzünü görebileceği, herkese ulaşabileceği rahat bir yere geçmek istedi sanırım.
“Kimin okuldan atılacağı derken…? o da ne demek?”
Yamauchi’nin kekelemesi bitti ve şakır şakır konuşmaya başladı. Korku böyle bir şey işte.
Vicdanen rahatsız olması ve sınıftaki herkesin kulak kabartmasından dolayı refleks olarak hızlı konuşuyordur tahminimce.
“Birkaç gündür bu sınavı düşünüyorum. Kim okuldan atılmalı, kim kalmalı… nasıl karar vermeliyiz. Bu sabah, bu sorularına bir cevap bulabildim. Bu yüzden herkesin beni can kulağıyla dinlemesini istiyorum.”
“Bir dakika, Horikita-san.”
Yamauchi’ye fırsat vermeden Hirata onun sözünü kesti.
“Bu sınıfta kimse okuldan atılmayı hak etmiyor.”
“Öyle mi? Bence birisi hak ediyor ama?”
“Ama bu…”
“Bu sınavdan bahsedildiği andan itibaren, sınıf için endişeleniyordum. Sınıfça bir karar varmamız gerekiyorken, okul bunun için özel bir zaman bile ayırmamış? Bu yüzden de sınıf gruplara ayrılarak oyları kontrol altına almaya çalışanlarla doldu. Bu durum da, iyi öğrencilerin bile hedef olarak seçilip okuldan atılmaya zorlanacağı gerçeğini ortaya koyuyor ki— böyle bir şeye neden izin verelim?”
Chabashira bu konuşmadan etkilenen ilk isim oldu. Şaşırıp dikkat kesildi. Ardından da Kōenji, hafif kaşlarını kaldırıp yüzünde hınzırca bir gülümsemeyle durumdan hoşnut olduğunu belli etti;
“Senin içine ne girdi bilmiyorum ama değiştiğini görmeyen kördür. Yürek yediğine kanaat getirerek, kararlı olduğunu görebiliyorum. ”
Alkış tutarak tam destek verdiğini de gösteren Kōenji, ekledi.
“Hadi, konuş bakalım. Ne öneriyorsun?”
“Aslında, sınıfça bir tartışma yapıp ortak karar verelim isterdim ama gerçekleşebilecek bir durum değil. Bu yüzden de size kimin okuldan atılması gerektiğini, sebebini söyleyerek açıklayacağım.”
Hirata hemen müdahale ederek:
“B-bu ne demek oluyor, Horikita-san!”
“Sözümü kesme lütfen. Sana daha sonra açıklama yapacağım.”
Daha fazla zaman kaybetmek istemeyen Horikita, konuya kimsenin müdahale etmesine izin vermeyeceğini belirtti.
“Olmaz böyle şey! Sınıfı kaosa sürükleyemezsin.”
Hirata geri çekilmek istemiyordu. Çocuğun doğasına aykırıydı böyle şeyler.
Bırakın konuşsun kız ya.
“Konuşsun, ondan sonra karşı çıkarsan çıkarsın, Hirata. En azından ne diyeceğini dinleyelim.”
Sudō, Hirata’nın müdahalesine engel oldu.
“Kırmızı kafa haklı. Size değerli zamanımı harcıyorum burada. Değsin, bir zahmet. Engel olup işi uzatmayın.”
Kōenji, Horikita’nın sözlerinden tartışmanın nereye gideceğini anlayarak hoşnut olmuştu. Devam edilsin istiyordu.
“A-ama…”
Hirata’nın tereddütlerini fark eden Horikita, hemen sadede geldi.
“Bu özel sınavda…. Yamauchi Haruki-kun’un okuldan atılmasını talep ediyorum.”
Tüm sınıfın bakışları altında, Horikita bir kişinin adını verdi.
Şimdiye kadar herkes gizlice şikayet oylarını kime vereceğine dair bilgiler paylaşırken, Horikita herkese açıkça hedef gösterdi.
Herkes böyle bir şey yapabilirdi ama verdikleri adın, onlara karşı gelip sorun çıkaracağını biliyordu. Dahası, sınıfı ikna edemezlerse, asıl hedef onlar olurdu. Bu yüzden kimse açık dövüşmüyordu. Sınıfı ikna edemezlerse, oklar bir anda kendilerine dönecek, kaş yapayım derken göz çıkartacaklardı.
“N-neden ben, Horikitaa!?”
Doğal olarak adı verilen kişi, Yamauchi, duruma tepkisini ilk gösteren kişi oldu.
Horikita’nın açıkça adını vermesi destek görürse, planları suya düşer; hedef o olurdu. Bu işe acilen müdahale edip akıntıyı ters yöne çevirmesi şarttı.
“Nedeni çok açık aslında. Herkesle birlikte sınıfa başlamana rağmen, sınıfa herkesten daha az katkın var.”
“H-hiiiçte bile! Sınav notlarım hep Ken’inkinden yüksektiii!”
“En son sınavda seni geçti ama?”
“Ama….o bir kere olduu!!!”
“Hadi, akademik başarının Sudō-kun’dan yüksek olduğunu varsayalım. Fakat, spor açısından senden kat kat üstün olduğu, seni geçtiğini gösteriyor.”
“Ya Kanji, o da benimle aynı durumda!? Sporda benden daha kötü hattaaa!”
Yamauchi çaresizce kendisini savunmaya çalışıyor, hedef değiştiriyordu.
Herkesin gözü önünde parmakla gösterilseniz, siz de kendinizi savunmak için çırpınırdınız….
“Senin gibi öğrenciler olduğu doğru, bu konuda haklısın.”
“Evet. Benim adımı vermen hiç hoş değil… beni rahat bırak ya, başka adam mı yok, ayıp bu…?”
“Fakat, bu hepsinden bir adım daha geride kaldığın gerçeğini de değiştirmiyor. Herkesi sınıftaki durumuna göre sıralamaya koyduğumda; geç kalma, devamsızlık, zayıf ve güçlü yanlar olarak, sen hep sonuncu geldin. Senden bir üstteki kişi Ike-kun, onun bir üstündeki de Sudō-kun idi. Dün bu sonuca ulaştım.”
“Ben… Ben de mi adayım!?”
Panikleyen Sudō korkarak sordu.
“Akademik başarını ve düşünce tarzını geliştirdin. Fakat sınıfa çıkarttığın zorlukları da unutmadık hiçbirimiz?”
“…evet, haklısın.”
Gerçekler yüzüne vurulunca Sudō, çaresizce kabullendi.
Ike’n yüz ifadesi sertleşti, durumu kabullenmeye başladı.
“Bu saçmalık da neyin nesi be!? Ben sinirleniyorum artık!!? Kanji!? Ken!? Destek versenize, oluuum!!”
Yamauchi, Horikita’nın adını verdiği diğer adayları da kışkırtmaya çalışarak kendi yanına çekmek istedi. Fakat ikisi de Horikita’ya karşı gelemiyordu.
“Hem ben sevimli birisiyim be! En azından Kōenji’ye kıyasla çok sempatiğim!! Bu çocuk spor festivalinde bizi yarı yolda bırakıp kayıplara karıştı, sürekli bizim ipimizi çekmek için uğraşıyor! O varken benim adımı niye veriyorsun, saçmalık!”
“Kōenji-kun’un kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini ben de düşünüyorum ama bu tartışmamızın nedenini herkesten daha iyi o anlıyor. Yetenekleriyle ikinizi kıyaslarsak, aranızda dağlar kadar fark olduğuna da şüphe yok. Yetenekli ama kullanmıyor. Bu sınavda aramızdan ayrılmayı hak eden birisi olmadığına kesin gözüyle bakabiliriz.”
Kōenji kollarını birbirine dolayarak, korkusuzca güldü.
“Olmaz! Ben kabul etmiyorum! Hayır.”
“Peki, neden seni seçtiğimi, yani son nedeni söylememi ister misin?”
Horikita, sakince Yamauchi’nin serzenişlerine bir son vermek için harekete geçti.
“Son neden mi?”
Horikita’nın bu garip ve kararlı tavırları karşısında, Yamauchi zorlanıyordu.
“Kimseye anlatamadığın ama içten içe vicdan azabı çektiğin bir konu var, değil mi?”
Yamauchi, Horikita’nın sert ve net cümlesinden dolayı şaşkına döndü.
“Vicdan azabı çektiğim yok, saçmalama..…”
“Peki, madem sen söylemek istemiyorsun, ben söylerim. Kendini korumak için Kushida-san’ı maşa olarak kullanarak sınıfın şikayet oylarını Ayanokōji-kun’a vermesini istedin.. doğru değil mi?”
“Hah!?”
“Ne!?”
Sınıfa bir anda kargaşa hakim oldu.
Sınıfın yarısı bu durumdan haberdar olsa da, ele başının Yamauchi olduğunu bilmiyorlardı.
“Ayanokōji-kun’u mu okuldan attıracaktınız…?”
Ayanokōji grubunu geçiyorum, duyar duymaz ilk tepki veren kişi, Hirata oldu.
Hirata sınıfı bir bütün olarak görüp nötr olarak herkese eşit yaklaşan kişi olarak bu tepkisi doğaldı.
“Evet, kimsenin inkar edemeyeceği gerçek buydu. Yalansa yalan desinler!?”
Kushida, Yamauchi’nin planına çok fazla öğrenci dahil etmişti. Birbirlerinin gözünün içine bakmasalar da, arka planda gizlenen bu gerçekten haberdar oldukları için şok olmuşlardı.
Sınıfın tepkisinden, Hirata da yarısının bu işin içinde parmağı olduğunu anladı.
“Hmm… herkes tahmin ettiğimden daha sakin davranıyor…”
“Küçük bir grup kurup daha fazla insanı davet ederek büyük bir grup oldunuz. Gruptaki herkesin şikayet oyunu tek kişiye yönlendirdiğiniz zaman, hedef kişinin okuldan atılması garanti olacaktı… haksız mıyım?”
“B-benim haberim yoktu!”
Aksini iddia etse de, Yamauchi, kendisini savunamıyordu da.
“Ya kim yaptı?”
“B—ben nerden bileyim!? bana sadece….Ayanokōji’ye şikayet oyu atmam söylendiii!”
Çareniz yokmuşçasına, ileriyi düşünmeden yalan söylerseniz, karşı tarafa asla kendinizi haklı çıkartamazsınız.
“Kimin başlattığını bilmiyorsan, Ayanokōji-kun’a şikayet oyu vermeni kim söyledi peki?”
“Şey… uh…”
“Sen de birinden duymuşsundur şimdi? Ben de tanımıyorum diyeceksin.”
Yamauchi yusuf yusuf olunca, etraftan yardım dilenmeye başladı.
“…Kanji! Kanji’den duydum! Söylesene kanka!?”
En yakın arkadaşına topu attı.
“NE? Ben değilim be, ben duymadım hiçbir şeyy!”
Ike inkar etti.
“Doğru mu diyor, Ike-kun?”
“Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır!!!! Ben değilim, ekmek Kur’an çarpsın, ben değilim! Ben de başkasından duydum…”
Ike da ne diyeceğini bilemiyordu.
Bu fikri ortaya atan kişi, Kushida idi. Onu ispiklemek istemiyordu.
“Sessiz kalıp net cevap verememeden bir bit yeniği olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Ele başı sen misin? Yamauchi-kun haklı… diyebilir miyiz yani?”
“Hayır, hayır! err… Kikyō-chan benden yardım istedi…. birinin yardıma ihtiyacı olduğunu, şikayet oyumu Ayanokōji’ye vermemi istedi.”
Bu sefer, Ike topu Kushida’ya attı. Tabii, Kushida bu suçlamaları kabullenecek birisi değil. Bu sınıftaki herkesten çok dibe düşmekten, hedef olmaktan nefret eden birisi…
“Ele başı sen misin yoksa, Kushida-san?”
Horikita, bu işi köküne inmeye, insanlara haddini bildirmeye hazırdı. Sınavın geleceğini de belirleyecek zaten bu tartışma.
Büyük bir grup, birisini hedef alıyorken, ele başını bulmak zor iş değildi. Herkesi tek tek sorgulayarak, parçalardan bütüne ulaşabilir. Hem de herkes sınıfta, yüzleşme için 10/10 ortam.
“Eh…ben….den birisi yardım istedi. Ben de onu geri çevirmek istemedim…”
“Kim o birisi dediğin?”
Horikita resmen ‘sorun neyse çözelim, bu iş bugün bitecek’ diye diretiyor, net ve sert tavırlarıyla herkesi kendisine kilitleyip işin peşini bırakmıyordu.
Yamauchi’nin sınıf içinde başkalarına atarak kurtulmaya çalıştığı suç, tekrar dönüp dolaşıp onu bulacak.
Yamauchi, gerilip sinirlenerek olaya el attı.
“E-evet! Kikyō-chan dedi bana da! Ayanokōji’yi o attıralım dedi!”
Yalan üstüne yalan eklemesiyle, kendi kuyusunu kazmaya devam ediyordu, Yamauchi.
“B-ben mi!?”
“Burdaki herkes Kikyō-chan’dan duymadı mı? Yalansa yalan deyin! Herkes ondan DUYDU?”
Kushida herkesle arayı yapan bağlantı olduğu için, herkesin ondan duyduğu kesindi. Bu sebeple kimseden de ses çıkmıyordu.
Bir de, Kushida Kikyō… sadece arkadaşları için çalışan, onların iyiliğini düşünen birisi olarak görülüyordu. İnsanları oyuna getirip birini okuldan attırmak için çabalaması tuhaf geliyordu insanlara.
İkisi arasında kimi seçersin diye sorsalar, tereddütsüz Kushida derlerdi. Afalladıkları halde ses çıkartmayıp neler olduğunu izlemeye koyuldular.
“Çok acımasızsın, Yamauchi-kun… Ben… Ayanokōji-kun’u okuldan attırmak istemediğim halde, sırf sen…..yalvardığın için… elimden geleni yapmak istemiştim..…”
Kushida’nın sesi titremeye başladı, yüzünü utancından kapatmak için kafasını sırasına dayadı.
Sınıf kimin haklı olduğunu anlasın diye ayak yapıyordu muhtemelen. Yamauchi’nin Kushida’ya yalvar yakar yardım talebinde bulunduğunu anlamaları için numara kesiyordu. Kushida’nın yufka yürekli birisi olduğunu anlasınlar, kendisine yalvaran birisinin teklifini reddetmemek için çabaladığını görsünler istiyordu.
Kushida’nın şuan çektiklerini düşünürsek, ilk amacı sempati kazanıp hedef olarak yargılanmaktan kurtulmaktır.
Yamauchi ise kendi kuyusunu kazmaya devam etmekle kalmıyor, işin içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep oluyordu.
İkisi için de en kötü senaryo, okuldan atılmak diye düşünürsek, herkes paçayı kurtarmaya çalışıyordu.
“…Kushida-san.”
Horikita, yüzünü sıraya gömen Kushida’ya seslendi. Herkes, onu teselli etmesini beklerken… bir de ne duysunlar dersiniz?
“Hiç doğru bir karar vermedin.”
Sert ve kararlı bir ses tonuyla Horikita, Kushida’yı azarlamaya başladı.
“Bu sınıfta Hirata-kun ile Karuizawa-san kadar etkili—- hatta, onlardan daha etkili bir öğrencisin. Herkes seni seviyor, sana saygı duyuyor. Senin birini hedef göstermen demek, çoğu öğrencinin sana güvenip senin seçtiğin insanı attırmak için uğraşması demek—ki şuan tam olarak da bu yaşanıyor.”
“Böyle olsun istemedim… ben sadece Yamauchi-kun’a yardım etmek istiyordum…”
“Bunları külahıma anlat, Kushida-san. Senin bu kadar salak olmayacağını adım gibi biliyorum. Ona yardım ederek neler olacağını az çok sen de biliyordun.”
Horikita’nın kınamalarına karşı, Kushida da sırasından kalktı, gözyaşlarını silerek:
“İşlerin bu raddeye geleceğini düşünemedim! …sadece Yamauchi-kun’un sıkıntısını, çektiği zorluğu görmezden gelemedim… o yalvarırken…. ona yardım etmekten başka bir şey geçmedi aklımdan!”
Horikita: “Hayır, her şeyin farkındaydın. Ne olacağını bile bile, görmezden gelip ona yardım ettin.”
Horikita’nın ısrarcı saldırılarına karşı, Kushida irkildi ne diyeceğini bilemedi. Olduğu yerde kalakaldı.
Bu saatten sonra daha fazla karşı çıkmanın manası yoktu. Maskesini çıkartıp ona asıl kimliğiyle de saldıracak durumda değildi.
..Horikita da bu boşluktan yararlanıyordu zaten. Maskesini indiremeyeceğini bildiği için, acımasızca saldırıyor geri adım atsın diye bekliyordu.
Horikita: “Yanlış bir karar verdiğin için işler bu raddeye kadar geldi. Yaptın bir hata, en azından bize haber vermeliydin. Sana yalvaran birinin teklifini geri çeviremeyip işlerin sarpa sardığını, başka bir öğrenci için senden oy toplanmasını istendiğini bize haber vermeliydin.”
“Şey… ne yapacağımı bilemedim…”
Horikita: “Peki, bu konuyu uzatmıyorum. Bugün yaşananlardan bir ders çıkartıp ilerde sınıfın iyiliği için çalışacağını umuyorum.”
Horikita, Kushida’nın boş bahanelerinin arkası kesilince, konuyu kapatmak için bir hamle yaptı.
Horikita: “Evet, ele başının Yamauchi-kun olduğu da ortaya çıktı.”
Horikita, Kushida’nın saçma tavırlarına bir nokta koyarak asıl konuya döndü.
“D-dur, Horikita. Ben değilim dedim ya…”
Kōenji : “Off, anam babam! Neler olmuş da haberimiz yokmuş! Çocuğun okuldan atılmamak için attığı adımlara bak hele!… bu sınavın doğasında insanların kendini korumak için sınıfta örgütlenmesi yatıyor… Ama aklıma bir soru takılıyor. Neden o? Yoksa bu çocuğu okuldan atmak için başka sebebimiz mi var, ha?”
Kōenji kimsenin dile getiremediği bir gerçeği ortaya koyarak, Horikita’nin avantajına bir soru sormuş oldu.
“Evet, tam tahmin ettiğin gibi. Örgütlenerek birini okuldan attırmaya çalışması etik olmasa da, sırf okulda kalmak için elinden geleni yapıyor diye onu şuçlayamayız. Tabii, yaptıkları sadece bu kadar olsaydı, suçlayamazdık.”
Kōenji : “Oh, bu da ne demek?”
“Yamauchi-kun, Ayanokōji-kun’u sırf kendini korumak için okuldan attırmaya çalışmıyorsun, haksız mıyım?”
“N-nee! Durun! Ben değilim diyorum ya daha ne kadar tekrarlayacağım!”
Kōenji : “Çirkinleşmesene kardeşim. Burdaki herkes senin parmağın olduğuna inandı çoktan. Söyle, güzel kız.. Ayanokōji’yı neden hedef almış, ne olmuş?”
Horikita kafasını hafifçe salladıktan sonra:
“Yamauchi-kun, A sınıfından Sakayanagi-san ile saman altından su yürütüyor, onun emirlerini yerine getiriyor.”
Gerçek gün yüzüne çıkar…
Kōenji : “Bak bu ağır oldu işte. A sınıfından biriyle iş birliği yapmak demek, ajan olmuşsun demek… Hiç hoş değil, hiç. Yakışmadı sana.”
Kōenji’nin tartışmaya dahil olmasının tek sebebi, kendi paçasını kurtarmak istemesiydi. Hala riskte olduğunu kendisi de biliyordu.
Horikita’nın isim vermekten bahsetmesiyle dikkat kesilmiş, kendisine pay çıkartmaya çalışıyordu. Çürük elma olarak nitelendirilen kişi okuldan atılsın diye Horikita’ya destek çıkıyordu.
Yamauchi, Sakayanagi ile iletişime geçmeseydi ya da birini hedef seçmeseydi de, sınıfın en işe yaramaz öğrencisi olduğu gerçeği yine değişmeyecekti.
Bu sahne ha bu şartlar altında yaşanıyordu, ha bu şartlar olmadan yaşanacaktı. Eninde sonunda böyle bir konuşma gerçekleşecekti.
Yamauchi’nin köşe sıkışması için biraz daha zamanı vardı. Ama A sınıfı ile iş birliği yaparak o zamanı da kendisi kısaltmış oldu. Sadece bu arka planda saman altında su yürütmesi, kafasına tutulan silahın tetiğini, kendi çektiğine dalaletti. Bir nevi, kendi pinini kendi çekti diyebiliriz.
“Oi Haruki, Sakayanagi-chan ile iş birliği mi yapıyordun…?”
Ele başı olmakla beraber A sınıfının ajanı olduğu da ortaya çıktı. Kankası Ike bile ona inanmaz artık.
“S-saçmalık bu! Kanıtınız bile yok beni suçlamayın boşa!”
“Göster bize telefonunu. Sakayanagi-san telefonunda kayıtlı mı değil mi görelim.”
“Ben…onunla arkadaşım be! Tabii ki numarası var, bunun nesi kanıt!”
Arkadaşça bir ilişkileri varsa, ortada kanıt falan yok demektir. Fakat, Sakayanagi’nin daha birkaç hafta önce sınıfın içinde ona seslendiğini bilmeyen de yok.
Horikita’nın, Yamauchi’ye bu soruyu sormasının tek nedeni, o sahneyi herkese hatırlamaktı. Aralarındaki iletişimin varlığını herkese göstermiş oldu.
“Yoksa…..Sakayanagi-chan ile aranda böyle bir bağ var mı?”
En yakın dostu Ike’n sorusuyla irkildi.
“Y-ya yok diyorum…. niye A sınıfıyla iş birliği yapayım!? size niye ihanet edeyim! Bu saçmalıkları ilk kez duyuyorum. Ayıptır…!”
Yamauchi artık mağduru oynuyor, anlaşıldı.
“Hayır. Onun emriyle, Ayanokōji-kun’u hedef aldın. O senden daha zeki birisi. Senin Ayanokōji-kun’u okuldan attırmanı o istedi.”
“H-hayırrrrrr, hayır!”
“Yamauchi-kun, seni kandırmak için bir teklif de sunmuş olmalı. Seninle sevgili olacağını falan mı söyledi, sana ne sözü verdi anlatsana?”
“Offffff!”
Nokta atışı.
Horikita, gizli kalmasını istediği bilgiyi açığa vurunca, Yamauchi yeni bir role büründü.
Horikita tahminde bulundu ama tavrına bakılırsa, doğru düşünmüş.
“Senden daha yetenekli olan Ayanokōji-kun’u, senin bu boş beleş ümitlerin ve salaklığın için kaybedemeyiz. Senin okuldan atılman için adını vermemin ilk sebebi bu.”
Horikita, Yamauchi’ye değil, tüm sınıfa sesleniyordu.
“Burada kimse bir kişi dahi eksilsin istemezken, sen kendi sınıfına ihanet ederek rakibimizle iş birliği yaptın. Arkadaşlarından birini de bu uğurda harcamaya kalktın. Sınıfın işe yaramaz elemanı olduğunu da böylece kanıtlamış oldun.”
“A-ama…”
Yamauchi için artık çanlar çalıyordu. Her ne kadar bu durumdan nasıl kurtulacağını yana yakıla düşünmeye çalışsa da…
“Bu…bu söylediklerin doğru diyelim…. neden eleştirilen kişi benim? Başka bir sınıftan yardım alarak kendimi korumamın nesi kötü!? Sanki okuldan herkes atılmak istiyor da bir ben istemiyormuşum gibi konuşuyorsunuz!”
“Demek kendimi korumamın nesi kötü diye soruyorsun, öyle mi?”
Acınası ve inatçı olmasına rağmen, Yamauchi hala durumu kabullenemiyordu.
“İnsanın kendisini koruması, tabii ki önemli. Fakat, o korumayı almak için, sınıf arkadaşlarından birini satan, onu kaderine terk eden birisinin sınıfa katkı sağlayacağına inancım sıfır. Kaldı ki, bahsettiğimiz kişi,– yani sen – ruhunu düşmana satmış birisin.”
Horikita, Yamauchi’nin tüm çabalarına rağmen, geri çekilmiyor; daha sert saldırıyordu. Çocuğun üzerine kürekle toprak atıyor, diri diri gömmeye çalışıyordu.
“Ayanokōji ile aran iyi diye bana karşı çıkıyorsun, bizi salak yerine koyma artık!!!”
“Hayır. Ben bu sonuca ulaşmak için epey düşündüm ve herkesi aynı kefeye koyarak liste yaptım. Ayanokōji-kun ile aynı anda okula başladınız. Sınıfa olan katkınızı karşılaştıran herkes, aradaki farkı görür. Ayrıca, A sınıfı ile olan saçma iş birliğini de hesaba katınca, sana bu konuda artık sadece susup başına gelenleri kabullenmek düşüyor.”
Kōenji : “Benim itirazım yok. Horikita’cığımın ağzından bal damlıyor. Sınıfa ihanet etme ihtimali olan birisini aramızda tutamayız. Her an arkadan bıçaklanma ihtimaline karşı, seni sınıfta mı tutalım? Hadi bugün bu iş bitti, ya yarın? Sana nasıl güveneceğiz? Benden tam destek sana, güzel kız.”
Böylece, Kōenji bu isim vermeye ilk desteğini gösteren kişi oldu.
“Bir dakikaaaaa! Ben kimseye ihanet etmedim! Yemin ederim!”
Son demlerini oynayan Yamauchi, kendi masumiyetini kanıtlamak adına, kendi hayatı üzerine yemin dahi etti. Duygularını sınıfa iletebildi mi… orası şüpheli.
“Oh! Peki neden Ayanokōji o zaman, ha!?”
“O ne demek şimdi?”
“Diyorsun ya hani, Sakayanagi-chan’dan emir alıyorsun diye.. Madem öyle, neden Ayanokōji’yi okuldan attırayım? Daha iyi birisini hedef almak en mantıklısı değil mi?”
Ayanokōji yerine neden sınıfın önemli isimlerinden Hirata ya da Karuizawa’yı seçmedi gibisinden bir soru sordu.
“Eminim çok ön planda olmayan bir öğrenci olduğu içindir. Zaten başarılı bir öğrenciyi attıracak güç sende ne arar? Ayanokōji-kun’u rastgele seçmiştir. Sakayanagi-san için kimin okuldan atıldığının önemi yoktur. İstediği gibi parmağında oynatacağı bir ajan arıyordu, bulmuş işte seni.”
Böyle bir stratejiye karşı, Yamauchi’nin direnmesine imkan yok.
“Aranızda bu isim vermemden hoşlanmayanlar olabilir. Dilerseniz, bana şikayet oylarınızı kullanabilirsiniz. Yamauchi-kun ya da Ayanokōji-kun, ya da bir başkası, herkes oyunu kullanmakta özgür. Bu konuşmayı yapma gereği duyduğum için, söz istedim sizlerden. Yaşananları göz önünde bulundurup canınız nasıl istiyorsa öyle oy verebilirsiniz.”
Horikita kendine güvenerek duruma açıklık getirmek için harekete geçtiğini, doğru ile yanlışı ayırt etmemiz gerektiğini vurguladı. Bu çabası, takdir görecektir.
Sudō yine müdahale etmeye kalkıştı.
“Dur, Suzune… olanları anladım. Hatta Haruki’nin haksız olduğu da ortada…”
Hali pek yoktu, Horikita ne derse yapan birisi olarak zor durumdaydı.
“….fakat, Haruki’nin okuldan atılmasına karşıyım.”
“Eh, arkadaşın olduğu için bağınızın kuvvetli olduğunu biliyorum.”
Horikita, Sudō’nun arkadaşının yanında yer alacağını tahmin ediyordur. Buna rağmen, Sudō pes etme niyetinde değildi.
“O benim arkadaşım, onu koruyacağım. A sınıfı ile olan anlaşması hoş değil ama… sırf bu yüzden onun okuldan atılmasını istemiyorum. Kendisine çeki düzen verip okulda kalmayı hak ettiğini düşünüyorum?”
“Böyle düşünürsen, Ayanokōji-kun’un atılmasına hiç gerek yok demektir. Sınıfa zarar verecek tek bir şey yapmadı çünkü.”
“A–ama..”
“Yanlış düşünüyorsun, Sudō-kun.”
Horikita derin bir nefes alıp, cesaretini tekrar topladı. Dik durup, sınıftan gelecek tepkilere karşı hazırlıklı olduğu imajını verdi.
“Birini koruyayım derken, başka birisini potaya koyuyorsun. Bu sınav, duygularımıza göre hareket edelim diye değil, mantıklı bir seçim yapalım diye var.”
Sudō tam ağzını açacaktı ki sözlerini yuttu. Arkadaşını koruma isteği anlaşılıyordu ama onu korumak için de başkasını ateşe atması gerektiği de ortadaydı.
Grup kurup oyları kontrol etmek doğru değildi.
Şimdiye kadarki tüm sınavlarda sınıf, kafasına göre hareket ettiği için, herkesin kafasında başkalarına ait olumsuz düşünceler vardı. Bazılarımız fazlasıyla sorun çıkartarak bu sınıfta sivrilip daha çok ön plana çıkarak kendilerini kötü lanse etmişlerdi.
Geçmişte yaşananları değiştirmeye çalışmak şu saatten itibaren çok zor, hatta imkansız. Bu yüzden de işler bu raddeye geldi ya zaten. Herkes sınıf için bir hamle yapamayacağını bildiği için, paçayı kurtarmanın derdine düştü.
Horikita bu konuşmayı sınavın açıklandığı gün yapsaydı, bu etkiyi alması imkansızdı. Herkes kafasına göre takılmaya devam ederdi.
Şu birkaç günlük zorluğu, birisini okuldan attırmak için çabalamayı, kendilerini nasıl kurtaracaklarını düşünmeyi yaşamasalardı, ne söylerse söylesin kimse onu anlayamazdı. Bunları yaşamaları gerekiyordu ki bu konuşma etkili olsun.
“Özür, Haruki… elimden bir şey gelmiyor…”
Sudō’nun olgunlaşması da şaşırtıyor beni. Basit kışkırtmalara çabuk yenik düşmeye meyilli olsa da, ufkunu geliştirerek az çok sakin kalmayı öğrenmiş, fevri davranmamaya başlamıştı.
Benimle arkadaşı arasında bir seçim yapması gerektiği halde, Horikita ile olan bağımı bir kenara koyup mantıklı düşünmeye çalışıyor.
“Bu tartışma çözüme kavuştu galiba, Horikita’cığım.”
Kōenji ve diğer öğrenciler, kafalarında bir sonuca varmış olmalı.
“Durun! Durun! Bir dakika!”
Yamauchi bağırarak söze girdi.
“Bana şikayet oyu atmanız aptalca olacaktır!!!”
“Ben fikrimi dile getirdim. Bu sınıfta senden başka okuldan atılmayı hak eden yok.”
“Amaaa! Ayanokōji için herkesten oy istedim ben, bu iş çoktan kapandı!”
Kushida : “…ben… tüm lafımı geri alıyorum…”
“Ha, ne?”
Kushida sessizce konuşarak gözlerini yere dikti.
“Hatalıydım… Yamauchi-kun’a yardım edeyim derken… yaptığım işin sonunun nereye varacağını düşünemedim. Herkesten istediğim şikayet oylarını unutun, lafımı geri alıyorum, arkadaşlar…”
Düştüğü durumdan kurtulmak, kendi adını lekelememek adına Kushida’nın, Horikita’yı seçerek onun yanında yer almaktan başka çaresi yoktu.
“Ne, ne? Bu da ne demek? Bana söz verdin!!! Çok acımasızsın!”
“Acımasız olan sensin, Yamauchi-kun… sınıf arkadaşlarına ihanet edecek kadar ileri gitmişsin… haberim olsaydı sana yardım eder miydim hiç.…”
…Yamauchi artık tek tabanca.
Sınıfı tarafından hedef seçilmek neymiş öğrenir şimdi.
Horikita : “Sınıfın çürük elması sensin. Bize ihanet ettin.”
Horikita kayıtsızca düşüncesini tekrar dile getirdi.
Horikita : “Arkadaşlar, bu konuda daha fazla diyecek sözüm yok.”
Bu sözleriyle beraber, bu tartışmaya bir son vermek istedi. Etrafta ona karşı çıkan birisi de yoktu zaten.
Horikita : “Kısaca, kimsenin vaktini daha fazla çalmadan herkesin düşüncesini duymak isterim. Ne düşünüyorsunuz?”
Fakat…
“Bir saniye, Horikita-san.”
“…Buyur?”
Bir erkek öğrenci elini kaldırıp sırasından kalktı. Horikita’nın tahmin etmediği, hesabına dahil etmediği, tek şey, bu kişinin varlığıydı: Hirata Yōsuke.
“Söyleyeceklerine karışmadım sessizce seni dinledim ama sınıfı bir kaosa sürüklediğin gerçeği değişmedi. Birini okuldan attırmak için sen de sınıfı örgütlüyorsun şuan. Bu çok yanlış bir tavır.”
Hirata’nın sözlerinin sebebi, ne Sudō’nunki gibi duygusal ne de Horikita’nınki gibi mantıklıydı. Bu sözleri söyleme sebebi, acı ve direnmeden kaynaklanıyordu.
“Başka yolu yok. Bu sınavın tek amacı ve hedefi bu, sen de biliyorsun. Mantıklı değil ama sınıftan birisini atmak zorundayız. Birisi biz istesek de istemesek de gidecek. Hala sınavı anlayamadım deme bana?”
“Sınavı nasıl anlayabilirim ki? Ben…kimseyi kaybetmek istemiyorum. Sınıftan birisi ayrılmak istese, tamam diyeceğim ama ne Yamauchi-kun ne de Ayanokōji-kun ayrılmak istemiyor ki.”
“Kimse böyle bir şeyi istemez zaten. Istersen sınıfa da soralım bu saçma soruyu. İsteyen varsa, el kaldırsın. Herkes o kişiye oy atar, biz de tartışmak zorunda kalmayız. Eee, var mı istekli?”
İstekli olsaydı zaten, bu sınav açıklanır açıklanmaz adını söylerlerdi. Haliyle tek bir kişi bile elini kaldırmadı.
“İstediğin oldu mu?”
“Hayır, fakat böyle korkunç bir şeyi kabul edemem.”
Şeref öğrencimiz, her alanda başarılı, erdemli, yakışıklı Hirata.
Tüm bu başarılarına rağmen, Hirata Yōsuke’nın zayıf noktası buydu: Bir karar vermesi gerektiğinde, bunu başaramıyordu.
“Kararıma güvendiğim için, diretiyorum. İster karşı çık, ister çıkma. Hatta, burada bir oylama yapalım istersen. Sen de görmüş olursun.”
“Gerek yok. Yarına her şey değişebilirken.”
“Denemeye değer. Hem sınıfın durumunu kontrol etmiş de oluruz. ”
“Gerek yok diyorum. Herkes birisi gitsin diye uğraşıyor!! herkes…!”
Hirata, Horikita’nın hamlesinin sınıfta olay çıkartacağını düşündüğü için, durdurmak istedi. Malum, böyle bir oylamada az çok kimin kimden nefret ettiği anlaşılabilir.
“Arkadaşlar, biz oylama yapalım.”
Horikita, Hirata’nın düşüncesini görmezden gelip oylama yapmak istedi. Ona karşı çıkan da olmadı.
“Horikita-san!”
Yüksek bir sesle bağırınca, tüm sınıfta yankılandı. Bu garip durumu eminim kimse tahmin etmiyordu.
Hirata, kendi sırasına sert bir tekme atıp sırayı birkaç metre uzağa uçurdu.
“Ne oldu… Uhm, H-Hirata-kun?”
Kızlardan birinin şaşkınlığını dile getirdiğini duydum. Ben de şok oldum şuan.
Hafif sinirlenince kendine hakim olamadı mı acaba diye düşünmeden edemiyorum.
Chabashira de şaşırıp kaldı. Bu tavırlarını ağzımız açık izliyoruz desem yeridir.
“Dur artık, Horikita-san?”
Ses tonunu kısarak sanki onu korkutmaya çalışıyor gibiydi.
“…neden durayım?”
Horikita kendince soruya soruyla cevap verdi, şaşkınlığını da kahkülleriyle gizlemeyi başardı.
“Sana oylama yapma diyorum.”
“Beni durduramazsın…”
Hirata’nın ürkütücü tavırlarından dolayı az çok sesi titreyen Horikita, durum karşısında şaşkın olsa da tavırlarından taviz vermiyordu.
“Bu tartışmayı hiç yapmamamız gerekiyordu.”
“Peki, ne yapmamız gerekiyordu? Uygulayabileceğimiz fikrin varsa, söylerdin. Şimdiye kadar hiçbir şey yapmadın, sessiz kaldın hep.”
“…Yani?”
“…Yani mi? Problem de bu işte. Durumu doğru değerlendirmiyorsun, ne olduğunu anlamaya çalışmıyor, durumu kabullenmiyorsun.”
“Sus artık…”
“Hayır, susmayacağım. Kon-”
“Horikita… susar mısın artık.”
Hirata net ve soğuk bir sesle onun sözünü kesti. Ondan daha önce böyle ağır sözler duymamıştık.
Sınıftaki ortam çok değişti, sanki soğuk rüzgarlar esiyordu.
“Dinleyin, arkadaşlar.”
Hirata sınıfa sert bir ses tonuyla seslenerek tanıdığımız Hirata’dan farklı, başka birisi izlenimi veriyordu.
“Şimdiye kadar söylenenlerin doğru olup olmadığı önemli değil.”
“…Değildi zaten! Yalan söylüyordu, Hirata! Mağdur olan benim, olan bana oldu!”
Yamauchi, Hirata’ya müşkül duruma düştüğünü ifade etti.
Hirata: “Mağdur mu?”
“Er…”
Hirata’nın sert ve keskin bakışları, Yamauchi’yi parçalara ayırmaya yetmiştir.
Hirata: “Bunca konuşmadan sonra, senin masum olduğuna inanan bir tek kişi bile yoktur.”
“Ama…ben…”
Hirata: “Sınıf arkadaşlarınıza ihanet edecek kadar ileri gidip vicdan azabı bile duymamamız, midemi bulandırıyor.”
Siniri sadece Yamauchi’ye değil herkese idi.
“Bu bir sınav, başka çaremiz yok.”
Hirata: “Ne olursa olsun, oylara müdahale etmemeliydiniz.”
Horikita: “Sınav yarın. Elimiz kolumuz bağlı oturalım istiyorsan şayet, Yamauchi-kun’un ekmeğine yağ sürmekten farksız bu dediğin.”
Hirata: “Plansız olmanın nesi kötü? Sınıf arkadaşlarımızı böyle yargılayamayız.”
“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Sınavın amacı bunun üzerine kurulu. Dahası, sınıftan da istekli çok kişi var.”
Horikita sınıftaki herkesin bakışlarına dikkat kesildiği için, neler anlatmaya çalıştıklarını anlıyorlardı. Hirata her zamanki gibi bu durumu kabullenebilmiş değil tabii.
“…Asıl problem sen, değil misin?”
Sert sesi sınıfta yankılandı. Hala Hirata’nın bu ses tonunu garipsiyorum.
“Bu sınavın zalim bir düzenek üzerine kurulu olduğuna şüphe yok, ben kabullenemiyorum, asla da kabullenemem ama duruma çok detaya inmeden bakınca, sıradan bir sınıf oylamasına dönüşüyor. Herkesi birbirine düşürmek için de maalesef ideal bir oylama.”
“Gerçekçi değil düşüncelerin. Sınıf arkamızdan büyük bir grup kurmuş oyları manipüle ederek Ayanokōji-kun’u okuldan attırmaya çalışıyordu.”
“Evet. Bu hoş değil. Ama senin açıkça hedef belirlemen de hiç hoş değil.”
“İkisi de aynı, farkı yok. Bu düşüncene sahip çıkmak için, bir şeyler yapman gerekiyordu. Bir adım atmalıydın, Hirata. ”
İkilinin konuşmasına kimse müdahale edemedi. Hirata çaresizce çırpınırken, ona karşı gelebilen tek kişi Horikita idi.
“Dahası, burada oylama yapmadık diyelim. Ben yapmam gereken tüm açıklamayı yaptım. Senin istediğin ideal oylama artık mümkün değil.”
“Evet.. olan oldu artık.”
Hirata devam etmeden önce derin bir nefes aldı. Duruşunu değiştirdi ama soğuk tavırları değişmedi.
“Bu yüzden şikayet oyumu sana kullanacağım, Horikita-san. Bu sınıfa artık sorun çıkartmanı istemiyorum.”
Hirata kendi durumundan haberdardı. Herkesle iyi anlaşan, dostluk bağları kuran, kimseyi birbirinden ayırmayan birisi olarak böyle bir oylamayı kaldıramıyordu.
“Tamam, sen nasıl istersen öyle kullan.”
Horikita istifini bozmadan, sınıfa ne dediyse, ona da öyle cevap verdi.
Tüm olanları izleyen Chabashira, sessizce kürsüye yaklaştı.
“Bitti mi, Horikita?”
“Evet.”
Horikita kürsüden inip sırasına geçti. Okul çoktan bittiği için, öğretmen olarak müdahale etmemesi gerekiyorken, Chabashira sınıfa seslendi.
“Bu sınavın mantıklı olmadığını, aranızdan birinin okuldan atılmaya zorlandığını düşünebilirsiniz. Fakat, toplum içine girdiğiniz zamanda bu tarz eylemlerle karşı karşıya kalacaksınız. Gerektiğinde sizde başkasının sorumluluğu yüklenip onu işten çıkartmak zorunda kalacaksınız. Bu okuldaki eğitimin yegane amacı, Japonya’nın geleceğinde rol alacak öğrencileri yetiştirmek. Bu kadar basit bir sınavı böyle atlatmakta zorlanıyorsanız, olgunlaşamıyorsunuz demektir.”
Toplumda, gruba ayak bağı olanları işten atmak, topluluktan çıkartmak, doğaldı.
Bu mantıktan gidince, arka planda dönenlerin de normal şartlarda herkesin yapacağı türden işler olduğu da aşikar.
Bu özel sınavın bizi ergenlikten erişkinliğe adım atmamız için cesaretlendirdiği de doğru.
Fakat, ne zeka ne de fiziksel olarak gelişmemiş, çocuksu kalan bu tarz öğrenciler için, bu sınav iyi örnek olmaktan çok kötü örnek olup düşüncelerimizi kötü etkileyebilir.
“Bu tartışmanıza kendi fikrimi söylemeyeceğim. Herkesin oyu kendine. Tek uyarım, dikkatli düşünüp ona göre oylarınızı kullanın.”
Chabashira son uyarısını yaptıktan sonra sınıftan çıktı.
Ben mi? Yamauchi mi? Horikita mı? Belki Hirata? Belki de başkası?
Yarınki sınavda kim kime oy verir belli değil. Her şey olabilir..
Sınavın özelliği de buydu: Belirsizlik.
Herkes diken altındaydı ve herkes cumartesi veda etme riskiyle yaşıyordu.