Elitler Sınıfı - Cilt 10 - Bölüm 31 - Elini Taşın Altına Koymak
Cilt 10 – Bölüm 31 – Elini Taşın Altına Koymak
B Sınıfından kimse atılmadı ve Ryūen hala bu okulda. Bu iki olayda da parmağım var.
Hiyori ile kütüphaneden buluştuğum günden, Ichinose’i odama çağırdığım zamana kadarki zaman diliminde, arka planda bu iki işi yürütüyordum.
O gece, saat 22.00’u geçtiğinde, odamın kapısı çaldı.
Arada bir odama gelip benimle görüşecek arkadaşım pek olmadığı için, ya Horikita ya da Kushida veyahut Ayanokōji grubundan birisi gelmiştir diye düşündüm. Genelde haber verirlerdi? Bu yüzden başka birisi olabilir diye de düşünmeden edemedim.
“…Buna ne demem gerekiyor şimdi?”
Kapının önündeki monitörden kim gelmiş diye baktığımda, garip bir ikilinin kapımda dikeldiğini gördüm. Soğuktan donar bir halde, kapının açılmasını bekliyorlardı.
“Galiba, yasak üst katlarda geçerli sadece?”
Genel bir kural olarak, erkeklerin kızların odasına saat 20.00’dan sonra girmesi yasaktı.
Tabii, kimsenin haberi olmadığı sürece, yasak çiğnendi de diyemezsiniz. Birkaç kez yakalanınca da ağır ceza verilmiyormuş. Kızların, erkeklerin odasına girmesi yasak diye de bir kural yok zaten.
“Kim o?”
En azından bir tepki vereyim diye kim o diye sordum.
“…Müsaitsen, konuşmak istiyoruz.”
Ikiliden erkek olanı, lafa girdi. Başını eğerek gözlerini kameraya yaklaştırdı. İçeri girmek istediği belliydi, hemen konuya girmedi.
“Bir saniye.”
Girişe geçip kapının kilidini açar açmaz, D sınıfından Ishizaki, paldır küldür odama girdi.
Kapıyı biraz daha zorlasaydı, aramızdan birisi yara alırdı ha.
“Hoş geldin. Gir içeri, hava soğuk.”
“Neden gireyim ya…”
Ishizaki’nin sınıf arkadaşı Ibuki, davetimi sertçe reddetti. Sanki ben onun kapısına geldim?
“Girsene kız içeri, Seni mi bekleyeceğiz saatlerce.”
“Ufff.”
Ishizaki’ye öfkeyle bakıp gözlerini devirdikten sonra içeri girdi. Ayaz içeri girdiği için, hemen kapıyı arkasından örttüm.
Kapıda kalsak donacaktık herhalde. Iyi ki içeri girmişiz.
“Eee, gecenin bir yarısı odama gelme şerefini neye borçluyuz?”
Sorumu duyar duymaz, bu anı bekliyormuş gibi, Ishizaki ellerini birleştirip boynunu bükerek bana yalvarmaya başladı.
“Lütfen, Ayanokōji! Ryūen-san’ı kurtamanın yolunu öğret bize n’olur!”
“…ne?”
Odama davetsiz gelen bu ikili, çok saçma bir istekte mi bulunuyor, yoksa ben mi yanlış duyuyorum?
“Anlayamadım? Tekrar söyle?”
“Ryūen-san’ı kurtarmak istiyoruz, okuldan atılmasına engel olalım, ne olur!”
Demek yanlış duymamışım.
“Sana boş ver dedim, Ishizaki. Ayanokōji sana niye yardım etsin? Akıl var, mantık var.”
Ibuki ile Ishizaki aynı düşüncede olmadıkları halde buraya kadar gelmişler. Ibuki pek yardımıma istekli görünmüyordu.
“Olsun… ama…. Ayanokōji’den başka kimse Ryuen’e yardım edemez. Şansımı deniyorum işte.”
“Bundan bana ne? Ben buraya zorla geldim. Ishizaki sürekli arayıp rahatsız edip durduğu için, geleyim de ağzının payını alsın istedim.…”
Telefonunu gösterip iç çekip gözlerini devirdi. Ekranda Ishizaki’den 50den fazla cevapsız arama vardı.
“Tek başıma nasıl gelebilirim buraya!? O, bizim rakibimiz!”
“Seninle gelince dostun mu oldu sanki? Saçmalama artık ya.”
“Sen sus…”
Ishizaki ild Ibuki’nin atışmaları bitmek bilmiyor.
“Sizi Ryūen göndermemiş gibi.”
Numara yapıyor olsalardı, anlaşılırdı. Ama bildiğin kavga edip duruyorlar.
“Onun isteği üzerine gelmedik. Ryūen-san… bizden böyle bir şey isteyemez. Az çok tanıyorsun sen de onu. Delikanlı damarı var.”
“Eh, evet.”
Ryūen, Ishizaki’den dayak yedim benim pilim bitti modunda takıldığı gibi, bu okuldan atılmaya da istekliydi. Hatta, pılını pırtısını toplamış cumartesiyi bekliyor olabilir.
Okuldan atılmak istemese bile, benden asla yardım istemezdi. Onun için utanç verici bir durum desem yeridir.
“Ryūen’in okuldan atılmasını istemediğine emin misin? Size yaptıklarını düşünün. Albert ile seni linç etti kaç kez be.”
Ibuki, Ishizaki’yi sorgularcasına baktı.
“…Eh… çok şey yaşandı evet… ama çok şey de değişti.”
“Ne değişti?”
“Huh? Ne soruyorsun?”
“Değişen ne diyorum.”
“D sınıfının geleceği için, Ryūen-san’ın önemli bir lider olduğunu düşünüyorum. Bizim için var olması gereken biri.”
“Anlamıyorum, onun yüzünden yaşadıklarımıza baksana lan? Başımıza gelmeyen kalmadı.”
Bunlar beni ikna etmeye değil, kavga edecek boş oda bulmaya gelmişler sanki. Kendileri ikna olmamış, ben niye ikna olayım ki Ryuen’e yardım etmek için?
Dahası, aralarında iletişim bile kuramıyorlar. Birbirlerini bile anlamıyorlar ya.
“Kavga edecekseniz, dışarda edin.”
Sözlerimi duyunca birbirlerine dik dik baktılar.
“Off, odama gitmek istiyorum.”
Ibuki durmuyor, saldırmaya devam ediyordu. Yüzünü de ekşitip duruyor.
“Ayanokōji’yi ikna etmek için yardımın lazım diye seni buraya getirdim ya, ne gideceğim diye tutturuyorsun?”
“Zorla geldim, evet. Ama yardım edeceğim demedim ki.”
“Kavga edecekseniz, başka yerde edin.”
Bunların konuşmasının ilerleyeceği yok. Ben bir şeyler sorayım bari.
“Ryūen, C sınıfında bile sevilmeyen birisi. Haksız mıyım?”
“Eh, doğrudur.. ondan nefret edenler vardır…”
“Ne basite indirgeyip yalan söylüyorsun? Nerdeyse herkes nefret ediyorlar lan çocuktan.”
“Yeter, Ibuki! Yanlış bir şey söylemiyorum!”
“Off, ne bağırıp duruyorsun be. Bağırdıkça tükürük çıkıyor ağzından. Kapa çeneni.”
“Kavga edecekseniz, dışarda edin dedim kaç kez, yeter artık.”
Böyle bağırıp çağırdıkça, etraftaki odalar da sesleri uyar. Sertçe onları uyardım. Biraz sakinleştiler.
Kendi odamda davetsiz misafir konumuna düştüm ya. Yok böyle bir şey.
En azından sakinleştiler şimdi iki çift laf edebileceğiz.
“Ryūen’in okuldan atılmasını engellemek epey zor olacak.”
Lafı dolandırmadan direkt sadede geldim. Böylece hem konuya direkt geçiş yaptım hem de fikrimi onlara söylemiş oldum.
“Evet, doğru diyor.”
Zorluğun bilincinde olan Ibuki, başını sallayarak onay verdi. Ishizaki ise, söylediklerimi kabullenemiyordu.
“Elinden hiçbir şey gelmiyor mu!? N’olur bir şeyler düşün!!”
Niyetinin gerçek olduğu belli oluyordu. Tek derdi onu kurtarmak.
“Ryūen’in okuldan atılmasını istemiyorsunuz değil mi?”
“…Evet.”
Ben, Ibuki ve birkaç öğrenci dışında herkes, Ishizaki’nin Ryūen’den nefret ettiğini sanıyordu.
Ryūen ile aramdaki mücadeleden dolayı böyle bir sonuç ortaya çıksa da, Ishizaki’nin Ryūen’den epey darbe aldığı bilinen bir gerçekti.
Onun buraya kadar gelip boynunu bükerek benden medet ummasını beklemiyordum.
Bir yıl boyunca, Ryūen ile arasındaki bağdan dolayı böyle bir istekte bulunuyordur.
Fakat bu sınavı, duygularına göre hareket ederek geçmeleri mümkün değil.
Bu arada Ishizaki neden onu kurtarmanın zor olduğunu anlatmamı bekliyor, bir açıklama talep ediyordu.
“Onu kurtarmanın zor olduğunu düşünmemin iki sebebi var: birincisi, bu sınav öncelikli olarak sizin sınıfın şikayet oylarına göre belirlenecek. Ibuki ile sen dışında, iki üç kişi daha ona şikayet oyu atmadı ve övgü oyu attı diyelim. Ryūen yine 30+ şikayet oyuyla, sonuncu olur. Dahası, onun yerine kimse okuldan ayrılmak istemiyor.”
“A-ama… o olmadan ilerleyemeyeceğimizin farkında olan çok az insan var… bu yüzden..”
D sınıfında Ryūen’in yeteneklerini takdir edenler vardır, sayıları az ya da çok bilemem. Fakat, bu sebep onu okuldan attırmamak için yeterli değil.
Ibuki : “Kimse, birinin okul hayatına son verip ona sebep olmak istemiyor. Sınıfın şuan kabuğuna çekilmiş eski yarış atı Ryūen’i hedef seçerek, en azından daha az vicdan azabı duyacaklarını düşünüyorlar.”
“D sınıfından üst sınıflara hiç yükselemesek bile, en azından lise mezunu olmak istiyor herkes. Kimse lise terk diye anılmak istemez.”
Bu konuşmalarına bakılırsa, sınıflarında böyle bir konu geçmiştir. Ishizaki’nin yüz ifadesi bu çaresiz konuşmanın yapıldığına işaret ediyordu.
“Ryūen’e başkaldıran kişi olarak anıldığın için, bu durumu çoktan fark etmişsindir, o zaman? Yani hedefin o olduğunu sende biliyorsun.”
Ishizaki başını sallayarak onayladı. Ryūen’i alt eden kişi olarak, onu okuldan attırma planlarının da başını çekmek zorunda kalmıştır.
“Ibuki, Albert ve Shiina dışında, Ryūen-san’ı attırmaya can atıyor herkes.”
“Şah-mat değil mi.. çıkar yolu yok?”
“Evet, öyle.”
Ibuki’nin çıkarımına başımı sallayarak onay verdim.
“Bu yüzden buraya geldik. Ryūen-san’ı yenen kişi olarak, yani.. senden…”
“Okuldan atılmasıan engelleyebilir miyiz onu merak ediyorsun değil mi? Ama önce size bir sorum var.”
“Ne…?”
“Ryūen’i kurtarmak demek sınıfınızdan başka birinin okuldan atılmasını demek. Bunun farkındasınız değil mi?”
Bu sınavın amacı buydu: Birisini okuldan atmak. Cevabını duymak zorundayım.
“Evet… doğru ama…”
“Madem bunun farkındasın, Ryūen’in yerini alacak birisi var mı?”
“Y-yok. Kimse okuldan gitsin istemem.”
“O zaman, bu iş yaş. Bu sınavın amacı, şikayet oylarıyla birini okuldan atmak üzerine.”
Birini kurtarmak istiyorum, o okuldan kalsın! Diye bağırıp çağıracağınız, canınız istiyor diye birini kurtarabilceğiniz bir sınav değildi.
“Ayanokōji haklı. Ryūen’i korumak istiyorsan, kendini hedef göster. Sen git okuldan. Sınıfa ben gönüllüyüm dersen, seni yazarlar, he.”
Ibuki’nin cin fikirli düşüncesi, Ishizaki’yi kapı dışarı etmekle alakalıydı. İşin garip yanı, şuan elimizde olan en iyi seçenek de bu yani..
Ryūen, tüm sınıfın kiniyle savaş veriyordu şuan. Sıradan insanlardan daha fazla cesaretli, daha içten pazarlıklı ve entrikacıydı. Herkes bu halini taktir etmiştir, evet. Ama onun yüzünden sınıfı da D’ye düştü. Ardından İshizaki ile kavga edip ‘dayak yiyip susan’ kişiye dönüşüp sınıfını tekrar yukarı çıkartmak için uğraşmayıp kaçtı.
Bu son, onun okuldan atılması için zemin hazırladı bir nevi.
“Onu kurtarmanın… hiç yolu yok mu?”
“Herkes birilerini kurtarmak için çabalıyor ve sonuç olmayınca vazgeçiyor.”
“…doğru, çıkış yolu yok.”
Ibuki kısa bir of çekti…
Benden yardım istemenin bile, mantıklı olmadığını düşünüyordu, Ibuki.
“Sana demiştim. Ryūen’in kaderini değiştiremeyiz.”
“Kahretsin…!”
Öfkeyle dolup taşan Ishizaki, arkasındaki duvara yumruk attı.
“Ryūen, bu okuldaki kalan 2 yılını öylesine zaman geçirerek bitirmeyi planlıyordur. Bu ek sınavı duyunca, bu okuldan atılacağından iyice emin olmuştur. Bu yüzden sessiz kalıp sınavın sonucu bekliyordur, değil mi?”
Ishizaki, Ryūen’in kendisini feda ettiğini düşünmüyordu. Mecbur kaldığı için kabullendiğini düşünüyordu.
Ryūen, önüne çıkan olaylara karşı direnmiyor, olayları akışına bırakıyordu: hepsi bu.
“Ryūen’in duygularını düşünmelisin. Madem onu kendine yoldaş edinmişsin.”
“Ben…”
Ishizaki üzülüp pişman olarak ellerini yumruk yaptı. Duvarıma vurmasa artık.
Ryūen’i ciddi ciddi kurtarmak istiyor, galiba?
Ne kadar düşmanın olursa olsun, seni düşünen seni seven arkadaşlarının olması güzel.
Ryūen farkında değil belki ama iyi arkadaşlar edinmiş.
Tam bu anda kafamda bir şeyler belirdi. Tabii, bu fikri gerçekleştirebilmek için, zeminin hazır olması gerekiyor.
“Size küçük bir fikrim var…”
“Nedir!? Söyle lütfen!”
Ishizaki heyecanla bağırıp bir umut ışığı için çırpındı. Çok uzun sürmez şimdi, o ışığı söndüreceğim.
“Ryūen’in kişisel puanları onunla beraber kaybolup gidecek sanırım. A sınıfından yüklü puanlar alıyorsa, epey birikmişi vardır… birkaç milyoncuk falan yani, değil mi?”
“Evet. Kullanmadıysa, olduğu gibi duruyordur.”
“Kişisel puanları, okuldan ayrılınca sınıfına dağıtılmayabilir. O okuldan ayrılmadan önce, puanları kendinize alın. D sınıfı için ilerde lazım olur o puanlar.”
D sınıfına dağıtılırsa, çok bölünür puanlar. En mantıklısı, birinin hesabına aktarmak.
Ryūen de bu duruma karşı çıkmayacaktır.
“Senden bunu duymaya gelmedim! Ryūen-san’ı kurtaralım diyorum, sen puanlarını ele geçirin diyorsun!”
“Vaz geç artık, Ishizaki. Bu işin çıkar yolu yok işte.”
Ibuki, Ishizaki’ye hafif bir tekme attıktan sonra bana döndü.
“Ayanokōji, yine de onun puanlarını almaya gitmeyeceğim.”
Net bir şekilde Ryūen’e gidip puanları almayacağını ve onu kurtarmaktan yana olmadığını da dile getirdi.
“Ya sen, Ishizaki?”
“Ben de gidemem!”
Ikisi de aynı fikirdeydi, sebepleri farklı olsa da. Bu fikrimde bir çıkış yolu vardı.
Ryūen okuldan ayrılırsa, puanları da kaybolup gidecek.
“Üzücü olan şey, siz ikinizin Ryūen’i kurtaracak gücünün olmaması.”
“!”
Ishizaki bana pişmanlık ve üzüntüyle karışık baktı.
“Şuan yapabileceğiniz tek şey Ryūen’in kişisel puanlarını almak. Bu sınavda sırf birini korumak istiyorsunuz diye koruyamazsınız.”
“Bizimle dalga geçmesene lan! Ryūen-san’ın puanlarına mı göz diktin? Almıyoruz puanları o kadar!”
Ishizaki yumruğunu havaya kaldırınca, Ibuki hemen kolundan tuttu.
“Sana yeter dedim, Ishizaki. Şu çocuğun saftirik tavrına kanma, seni tek seferde yer.”
“Ona rakip olamasam da, bir kez olsun vururum! Yeter bana!”
“Saçmalama artık ya.”
Ibuki, Ishizaki’nin ensesine bir şaplak patlattı.
“Ayanokōji’den yardım istememiz bile hataydı. Sana doğruları söylediği halde, ona diş biliyorsun. Salaksın tamam da utanman da mı yok?”
“Off…”
Ishizaki’nin öfkesi tavan yaptı. Konu Ryūen olunca sakin kalamıyor galiba.
Bu ikisi de pek niyetli değildi, elini taşın altına koymaya. Birkaç milyondan fazlası vardı belki de Ryuen’in elinde.
Sınıfın geleceği için bile o puanlara muhtaçtılar ve gidip almak istemiyorlar.
Ibuki ile Ishizaki, Ryūen’in en yakın arkadaşları olarak ondan gidip puanları alamıyorsa, kime alamaz demektir.
“Ne kadar isteklisiniz onu öğreneyim demiştim ama…”
“…Huh? O da ne demek?”
“Siz ikiniz bu işe uygun değilsiniz. Ryūen’den puan almaya bile gönüllü değilsiniz ki.”
Böylece bu sohbette sonlanmış oldu. Ibuki’nin bakışlarından, Ryūen’den puanları almaya gideceğini sezdim, ikna olmuş gibiydi ama bakalım.