Elitler Sınıfı - Cilt 10 - Bölüm 4 - Çürük Elma
Cilt 10 – Bölüm 4 – Çürük Elma
Chabashira sensei sınıftan çıkar çıkmaz, sınıfı kaos sardı.
“Ne yapacağız!? Ne yapacağız!!? Bu sınav başlamadan çuvalladık?!!!!”
“Çok ses yapıyorsunuz, yeter be!” diye bağırdı bir kız.
“Bu ne demek şimdi!? Bize şikayet oyu kullanacaksın değil mi!?”
Erkekler ve kızlar birbirine girer…
“Bu ne yahu.”
Bir öğrenci bu kavgalar karşısında kahkaha patlattı. Eh, tahmin etmişsinizdir kim; Tabii ki, sahipsiz buzağımız, Kōenji Rokusuke.
“Paniklemek bize hiçbir şey kazandırmaz, farkındasınız değil mi?”
“Sen böyle bir durunda sakin kalabiliyor musun? Bize şimdiye kadar açtığın belalardan haberin var mı peki? Her iş bitti, bir de bu duruma karışıp sınıfı daha ne kadar kötü etkileyeceksin? Bu düşüncesiz tavrından da haberin yoktur şimdi senin?”
Sudō, Kōenji’ye yaklaşarak onu sorguya çekti. Kōenji, bir hevesle yaşadığı hayatından dolayı, sınıfa epey ayak bağı olmuştu. Doğruya, doğru.
Sudō ekledi.
“Issız ada ve spor festivalinde hepimizi yüz üstü bıraktın be!”
Bu ikilinin konuşması, sınıfın da dikkatini çekti. Kurban olmak istemeyenler, yeni bir hedef arayışı içine girmişlerdi çoktan.
“Sen anlamıyorsun galiba, Kırmızı kafa.”
Kōenji sırtını sandalyeye dayayarak kollarını birbirine dolayıp konuştu.
“Bir yıl boyunca kırk kanaat başarıp kendini geliştirmeni, bu özel sınavda kullanabilirsin sanıyorsun herhalde.”
“Tabii, ne sandın!”
“Yanılıyorsun. Bu özel sınavın amacı, sınıfın 2 yıl sonraki mezuniyetini belirlemek üzerine kurulu.”
Kōenji, Sudō’nun düşüncesini yıkmakla kalmadı, sınıfa da ayar çekmiş oldu.
“Huh? O ne demek lan…?”
Kafası karışan Sudō, Kōenji’nin bu her zamanki halinin sebebini anlayamadı.
“Bir dinle o zaman? Bu sınavın, özel olarak hazırlandığı aşikar. Birisi okuldan atıldığı zaman sınıf da ceza olarak puan kaybediyor, değil mi? Bunu kaldırmışlar. Bunun da tek bir nedeni var…sınıftaki çürük elmayı atmamız için bir fırsat sunuluyor bize.”
“Ben de diyorum ki— sınıfın çürük elması; ayak bağı olan öğrencisi sensin!”
“Haha, seni şakacı. Benim çürük olma olmadığımı nerdeyse tüm okul biliyor.”
“Ne? …Sen çürük elmasın iste, ne geveliyorsun!?”
“Diyorum ki ben çok mükemmel biriyim ve herkes bunun farkında.”
Kōenji, konuya nokta koyarcasına konuştu. Sudō ise, onun tereddütsüz konuşmasına karşın afalladı.
“Kırmızı kafa, bak söyleyeyim sen de öğren. Yazılı sınavda sınıfın ilk üçüne giriyorum. Hatta tüm 9’larda en başarılı öğrencilerden biriyim. Açıkçası, sene sonu sınavlarında özellikle yüksek not almadım. Biraz olsun çabalasaydım, herkesi sollar birinci olurdum. Fiziksel yarışmalarda da seni ezer geçerim ki— senin bunu benden daha iyi biliyor olman lazım?”
Kōenji, ballandıra ballandıra kendisini övdü.
“Eeeeeeeee? Ne olmuş yani? Kılını kıpırdatmadığın sürece, tüm bunların ne önemi var!”
“Evet, ben de bu sebeple artık yeni bir sayfa açıyorum. Bu sınavla beraber, sınıfa her sınavda destek çıkan eleman olacağım. Sınıfın şansı yaver gidip; yüzü gülecek artık. Sevinebilirsiniz.”
“B-bu dediğine kim inanır be!? Senden daha işe yarıyorum ben!”
Sudō’nun serzenişleri de yersiz değildi. Bu sınıfta ben de dahil, Kōenji’nin verdiği söze inanan yoktu.
Bu sınavdan sonra dahi ciddiyetle, canla başla, uğraşacağına inancım yok. Hatta sınavdan sonra bu ciddiyeti takınması için bir sebep bile kalmıyor zaten.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyecek bir nevi. Sınav sonrası, sen yoluna ben yoluma diyecek, paşamız.
“Eh, madem kafan basmıyor. Şimdi konuya farklı bir açıdan bakalım, bakış açımızı değiştirelim bakalım. Benden daha işe yarar olduğunu iddia ediyorsun ya hani, bu sözüne inanan kaç kişi var acaba?”
Kōenji, Sudō’yu görmezden gelip sınıfa dönerek seslendi.
“Hayır, bir dakika. Sadece kırmızı kafayı hesaba katmakla olmaz bu iş. Sınıfa tek bir iyiliği dokunmamış öğrencilerin, ilerde sınıfa faydası dokunacağına inanan var mı gerçekten? Herkes benim az önce verdiğim gibi söz verebilir. Fakat asıl mesele, bunu gerçekleştirecek güce sahip olup olmadıkları değil mi? Verdiğiniz sözü destekleyecek potansiyeliniz yoksa, sözünüzün inandırıcılığı kalmaz, arkadaşlar. Lafla peynir gemisi yürümez, bunu herkes biliyor. Biraz çalıştırın saksıyı.”
Yeteneksiz olup sınıfa katkı sağlamamış öğrencilerin, vereceği sözler ile…
Yetenekli olup sınıfa katlı sağlamak isteyen öğrencilerin vereceği sözlerin….
Birbirine benzer olsa da, aynı olmadığını dile getirdi, Kōenji.
Sınıfın şikayet oylamasıyla sonuncusu olma gibi madalyonun ön yüzündense, Kōenji arkasına değiniyor, madem okuldan birisi atılacak çürük elmayı atalım diyordu. Dahası, aksine sınavın, iyi olacağını, bizi daha iyi bir konuma getireceğini savunuyordu.
…tabii, bu tavırlarıyla Kōenji’nin risk altında olmadığını söylemek zor. Sınıfın tavrına bağlı olarak, şikayet oyunun artma ihtimali çok.
Iyi mi yaptı kötü mü yaptı bilmem ama çok fazla konuştuğu kesin.
Bu arada, ben Kōenji’nin fikrini savunuyorum. Sınıfı bir bütün olarak düşünürsek, net bir karar almamız gerekiyor. Sınıfın kişisel düşüncelerine göre bir değerlendirme yapıp rastgele birinin gitmesindense, aramızdaki çürük elmayı seçip sınıfın iyiliği adına okuldan göndermemiz için, bir fırsat doğdu.
Önceki özel sınavlarda, güçlü yönlerine rağmen bazı zayıf noktalarından dolayı okuldan atılma durumuna düşen öğrenciler olmuştu. Mesela, Kōenji ile kavga eden Sudō… spordaki başarısının aksine akademik alanda hala lise 1 düzeyine erişebilmiş değildi. Az daha okuldan atılacaktı ve biz engel olmuştuk.
Horikita’nın yardımıyla, Sudō açıklarını kapamaya başlamış, sınıf için iyi bir öğrenci olma yolunda ilerliyordu.
Sadece Sudō’da değil. Çoğu öğrenci aynıydı: Zayıf ve güçlü noktaları vardı.
Güçlü yönleri olmayan insan yoktur. Sadece kendisini ifade etmeyi başaramayıp kötü izlenim verenler vardır.
Herkesin topluma faydalı olacak bireyler olarak yetişmesi mümkün olduğu gibi, herkesin kendi geliştirip yetiştirmedeki hızı farklıdır.
Bazılarımızınsa, gelişme kapasiteleri kısıtlıdır sadece. Biz de bu fırsattan yararlanıp kapasitesi düşük olanlardan kurtulmalıyız.
Maalesef, bu fikre sahip tek kişi Kōenji’ymiş. Bunu da üzülerek söylüyorum.
“Zırvalamayı kes, Kōenji. Sen değişmezsin. Asıl sana ihtiyacımız yok.”
“Ya çok sevdiğin işe yaramaz kankaların değişir mi?”
“İşe yaramaz mı?… Arkadaşlarıma nasıl işe yaramaz dersin! Seni pislik!”
Sudō, Kōenji’nin sırasına bir yumruk sallayıp ona öfkeyle baktı.
“Dedim gitti. Karar senin, istediğini yapmakta özgürsün…..fakat bu iş böyle giderse, bu sınıftan bir bok olmaz.”
Kōenji sakince eliyle saçını arkaya taradı. Önünde olanlardan, Sudo’nun öfkesinden, hiç etkilenmediğini belli eden tavırlardı bunlar. Her zamanki umursamaz tavırları yani.
Sudō’nun da yarasına tuz basmaya devam ediyordu, hem tavır hem de sözleriyle.
“Seni gönülsüz pi—”
“İkiniz de sakinleşin. Mantıklı düşünmemiz lazım, değil mi?”
Hirata aralarına girmeye çalıştı. Hirata’nin bu araya girmelerine o kadar çok alıştım ki.. sıradan bir sahneye şahit oluyordum yine. Sudō ise daha çok sinirleniyor, sakinleşme belirtisi göstermiyordu.
“Sakinleş ne demek, Hirata? Senin tuzun kuru tabii. Sonuncu olmana imkan yok, kafan rahat.”
“Hey-”
Ike ise Hirata’ya saldırıyordu. Hirata’nın sınıfa katkısının çok olmasıyla, sınıfın gönlünü kazandığı kesindi. Bu sınavda en güvende kalacak isimlerden biri desem abartmış olmazdım.
Böyle tehlikeli bir sınavda atılma riski yüksek olan öğrencilere karşı, sıfır risk taşıyan öğrencilerin söz geçirmesini beklemek manasızdır..
“Bana da ne….olacağı belli değil.”
Garantisi olmadığını söylese de, Sudō’nun inanması zordu.
“Duydun mu, Kanji? Hirata başına ne geleceğini bilmiyormuş.”
“Yalan söylüyor. Hirata-sama risksiz bölgede.”
Yamauchi ile Ike, zoraki gülümseyip iğreti baktılar. Tavırları doğal denebilir. Bu sınıftaki kimse, Hirata’yı potaya koymazdı.
Birkaç şikayet oyu alsa da, övgü oylarıyla büyük fark atardı.
“!…”
Hirata bir şeyler söylemek istedi ama ağzından kelimeler dökülmedi.
Özel sınav daha yeni başlamasına rağmen, sınıfın Hirata’yı dinleyeceği yok.
“Devam edelim, Kōenji.”
“Seninle sohbet limitimi doldurdum, aslanım.”
“Daha ne konuştuk ki? Devam!”
Sudō ısrarcı olmaya devam ediyordu ama onu durduracak kişi… yani ‘esas kızımız’—
“Yeter, Sudō-kun.”
Horikita konuşmaya son vermek için araya girdi.
“Az da olsa başarılı oldun diye, kendini bir şey sanma.”
“İyi ama bu konu çok farklı—”
“Sus dedim.”
“…peki.”
Sudō üzerindeki etkisi de maşallah. Birkaç el hareketiyle bile çocuğu susturur olmuş. Ya da Sudō iplerini çoktan eline verdi mi demeli?
Horikita el hareketliyle Sudō’ya yerine dönmesini söyledi.
“Horikita-san, teşekkür ederim.”
“Bu sınavda başımızın çok ağrıyacağını düşünürsek, bu daha bir hiç...”
Horikita da Kōenji’nin yanından ayrılıp masasına döndü. Yaklaşınca ona seslendim.
“Sağ ol, bayağı gürültü olmuştu.”
“Epey zaman harcadım.”
Yerine oturup derin bir iç çekti.
“Fakat… işler karıştı. Bağlılık ve stabil bir durumumuz olmamasına rağmen, sınıfta bir ortak çaba söz konusuydu. Şimdi de birisini zorla okuldan attıracağız ve bunu biz seçeceğiz… çok zalimler..”
Horikita sınıftaki duruma mani olamayacağının bilinciyle şikayetini dile getirdi.
“Zalimler, ha..”
Benim de şikayetçi olmamı bekliyordu.
“Aksini mi düşünüyorsun?”
“Başından beri bize 40 kişiyle mezun olacağımızın garantisi verilmedi ki.”
“…O da doğru. Ama yine de bu sınavın kötü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”
“Sanki kimse okuldan atılmadı diye intikam alıyorlar.”
Horikita gibi, hoşnut olmayıp yakınmak doğal bir tepkiydi. Fakat ben, seyirci kalmayı göze alamam.
Tüm sınıfın bu okuldan atılma riskini göze alması gerekiyor. Sosyal hiyerarşide sonuncu sıralara yarışan bir öğrenci olarak, şikayet oyu çok almam olasıydı. Benim elimin artık armut toplamaması lazım.
Şikayet oyu toplamamak adına, vakit varken işe koyulmam şart oldu.
“Bu sınavı anlayamıyorum ya….neden…”
Horikita’nın sızlanmalarına rağmen, tavırlarında bir kararlılık olduğunu da görebiliyordum.
✩ ✩ ✩
Bu huzursuzluk, öğlen dersleri başlayana kadar sürdü.