Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 19 - Filtre
Cilt 11.5 – Bölüm 19 – Filtre
Duygularını dışa vurduktan sonra Horikita, ağlamayı kesti.
Hala kendini toparlayamadığı için, yerde oturmaya devam etti. Bense önüne geçip biraz zaman geçmesini bekledim.
Etrafta kimsenin olmaması, bu olaya şahit olan kimsenin çıkmaması, çok iyi oldu.
“Güzel.”
“Nesi güzel? Beni bu halde gördün, kendimi kötü hissediyorum…”
Onu biraz teselli edeyim diyordum ama kolay olmayacak gibi.
“Eh, olabilir.”
Bu yüzden yalnız kalmak istiyordu. Kimse onu ağlarken göremesin diye.
“Sen gördün en azından, ileriye odaklanabilirim.”
“İleri odaklanmak derken?”
“…beni böyle görmen iyi oldu. Böyle düşünüyorum.”
Horikita rahatlayıp derin bir oh çekti. Bu halini herkes görsün istemezdi, eminim.
“O zaman bu halini, Keisei’gille paylaşayım.”
Telefonumu çıkartıp kamerasını ona doğru yönelttim.
“Canına susadın herhalde?”
Kızarmış ağlak gözleriyle bana bakınca hemen telefonumu cebime soktum.
“Dalga geçiyordum.”
“Bu kadar kötü şaka yaptığına göre, ZMF’yu öğrenme zamanın geldi demektir.” [Ç.N: ZMF: “zaman, mekan ve fırsat.”]
Bu kadar canlı konuştuğuna göre, sorun yok demektir.
“…aklıma geçen yıl geldi, anımsattı bu halin.”
“Olabilir.”
Mekan farklı olsa da, bir gece ikimiz konuşmuştuk. Horikita abisiyle görüştükten sonra, kendinden geçmişti. Bugünkü durum tamamen farklı olsa da, dejavu hissi yaşıyorum yine de.
“Seninleyken neden böyle şeyler yaşıyorum bilemiyorum. Bir de yan yana oturuyoruz.”
Okulun başından beri garip bir ilişkimiz oldu. Horikita bu olaydan hoşnut değilmiş demek.
“Seni ben de böyle görmek isterim?”
Horikita kaderinin cilvesinden yana yakındı. Adalet istiyor, hanfendi.
“Hatamı görmek istiyorsan, gördün? Sakayanagi’ye satrançta yenildim.”
“O hata mı? Yenilgi deniyor ona.”
Demek kabul etmiyor hata olduğunu.
“O zaman 10.sınıfta açığımı ara, ne diyeyim.”
“Başka çarem yok gibi. Gelecekte görmek istediklerim listesine ekliyorum. ”
Onu ağlarken gördüğüm için, intikam almanın peşine düştü.
Bu arada ben hala Horikita’nın saçını kestirmesine takıldım.
“Seni gören herkes şaşıracak.”
Görüntüsünü az çok değiştirmek için çabalayan öğrenciler olsa da, bu denli bir değişikliği yapan çok az olurdu.
“İstedikleri kadar şaşırabilirler, umrumda değil.”
Horikita insanların düşüncesini önemsemediğini belli etti. Sudo, bu konudan yana dem vuran ilk kişi olacaktır. Zaten bahar tatilinin bitmesine birkaç gün kaldı.
Onu görenler olursa, duyanlar da olur. Belki çoktan görenler vardır.
“Şey.. biraz ani olacak ama dünkü yarış konuşmamızı hatırlıyor musun?”
“Tabii.”
“Kazanırsam, ne isteyeceğimi buldum.”
“Hey… beni zihinsel olarak sarsmak adına sonra söylersin sanıyordum.”
“Yok. Sadece aklıma gelmemişti. Şimdi ne isteyeceğimi buldum.”
Horikita şüphelense de, acil ağzımdaki baklayı çıkartmamı istiyordu.
“Kazanırsam, öğrenci konseyine katılacaksın.”
“… bunu daha önce konuşmuştuk.”
Daha önce ona sormuştum. Hatta Manabu ile bile telefonda görüşmüştük. Ama reddetmişti.
“Evet. Kabul ediyor musun?”
“Konseye meraklı değilim…. ama yarışımızı ben kazanırsam, zaten gerek kalmayacak. Tamam.”
Horikita kazanacağını düşünerek kabul etti.
“Ama kabul edilmezsem, karışmam ha?”
“Merak etme sen. Nagumo herkesi konseye alacak biri.”
Horikita Manabu gibi başvuruların çoğunu reddeden birisi değildi. Dahası, Suzune eski konsey başkanı Manabu’nun kız kardeşi olduğu için, reddetmesi mümkün değil.
“Peki neden katılmamı istiyorsun?”
“Sır diyelim. Kaybedince söylerim.”
“Böyle deyince huzursuz oluyorum. Söyle işte?”
“Yine kaybedeceğini düşünerek söylüyorsun bu cümleleri değil mi?”
“…Hayır, tabii ki. Kazanacağıma eminim. Sadece meraktan soruyorum. Hem asıl senin söylememe sebebin, kaybedeceğini bildiğin için.”
Yarışımızın sonucuna karar verirken, sebebini ona söylemedim.
“Abinin, Nagumo ile ilgili endişeleri vardı. Bu yüzden.”
“Konsey başkanına göz kulak mı olacağım yani?”
“Evet.”
“Abim bunu istedi yani.”
Horikita yüzünü ekşiterek bana baktı.
“Aranız o zamanlar kötü olduğu için, benden rica etti.”
Araları iyi olsaydı, direkt ona söylerdi.
“Mütevazı davranmasan. Abimin gözüne giren tek kişi sensin. Seni önemsemeseydi, son gününde uğurlamaya bile çağırmazdı…. anlamıyorum da, senin neyini beğeniyor?”
Horikita yavaşça yerden kalkarak söylendi.
“Bu konuyu düşünmeyeceğim, başka konulara odaklanacağım.”
Başka konulara odaklanması onun için de iyi olur, aklının başka bir köşesine attı bu konuyu.
“Horikita, bir konuda daha anlaşmamız gerekiyor.”
“Yine ne istiyorsun? Garip şeyler peşindeyim deme sakın?”
“Kushida hakkında. Güncel durumdan bahsedeyim sana biraz.”
Bu sözlerimi duyunca kaşlarını çattı, bakışları sertleşti.
“Güncel durum mu?”
“Kushida’nın kontrolden çıkmasını engellemek adına, onunla bir anlaşma imzaladım. Her ay aldığım kişisel puanların yarısını ona veriyorum. Bu yöntemle, onun hedef listesinden adımı sildirdim.”
“…salak mısın sen? Böyle bir anlaşma niye imzaladın?”
“Güvenini kazanmak için yaptım.”
“Yine de aptalca. Her ay puanlarının yarısını vermek çok fazla.”
“Başka türlü Kushida’nın düşüncelerini değiştirmem mümkün değildi. Bu arada, onu sınıfa açık ettiğin için o güven de gitti.”
Benden memnuniyetsiz olmaktan çok, tekrar şüphelenmeye başlamıştır.
“Off…bazen gerçekten zeki misin diye düşünüyorum.”
Şuan konuşmak istemediğini anlayabiliyorum ama mesele henüz kapanmadı.
“Niye bana bunları anlattın peki?”
“Çünkü ilerde bu anlaşma geçersiz kalabilir.”
“Her ay puanını verirken, nasıl geçersiz kalacakmış?”
“Kushida okuldan atılırsa, riskim 0’a inecek.”
Söylediklerimi duyan Horikita’nın eli bir anda donuverdi. Ardından bana dikti bakışlarını.
“Çok ciddi bir şey söyledin, şaka mıydı değil miydi?”
“Kushida’yı okuldan attırmayı düşünmüştüm. Hatta, hala okuldan atılmasının en iyi seçeneğimiz olduğunu düşünüyorum.”
“Şaka…yapmıyorsun demek?”
“Evet. Yazın Kushida’yı nasıl bu okuldan kaybederiz’i düşünüyordum.”
Aslında, ondan kurtulma şansımız vardı.
“Ama——bana bunu anlattığına göre, şartlar mı değişti?”
“Evet. Kararı sen ver istiyorum.”
Tam karar veremediğim için, kararı ona bırakıyorum.
“Sen de anlamamışsın beni o zaman. Kushida’yı okuldan attırmak istemiyorum. Hatta hiçbir arkadaşımız okuldan atılsın istemiyorum. ”
Demek fikirleri netleşmeye başlamış.
“Hirata-kun gibi safça düşüncelerim yok. Kurban olmaya aday arkadaşlarımız var, evet. Fakat, kendilerini geliştirerek bu açıkları kapatabilirler, yerlerini başkaları da alabilir.”
Yani, sınıf oylaması gibi bir sınav tekrarlanırsa, böyle bir karar alacakmış.
“Kushida en az katkıyı sağlayan kişi olursa peki?”
“O zaman aday o olur.”
Demek yalan söylemiyormuş.
“Ama sınıfın en dibine düşme şansı çok düşük.”
“Biliyorum, Kushida sınıfa fayda sağlıyor.”
Akademik ve sportif başarısı olmasının yanı sıra, sınıfta önemli bir yere sahipti. Yamauchi’nin olayında aktif rol alsa da, üzerinde yıkıcı bir etkisi olmadı.
“Sana bu konuda güvenebileceğimi düşündüğüm için sana anlattım bunları. Sen gelişip sınıf için önemli bir yer edindikçe, Kushida sınıfa sorun çıkartacak.”
Kushida’nın geçmişini kafamızdan silip atamayız ya.
“Bu yüzden erkenden ondan kurtulalım mı diyorsun?”
“Evet, öyle diyorum. Sırf ikna etmeye çalışıyorsun diye sana boyun eğip dediklerini yapacak kadar saf birisi değil. ”
“Bunu inkar edemem, haklısın. Onu yarım elma gönül elma yöntemiyle ikna etmenin imkansız olduğunu ben de anladım..”
Bunu bilmesine rağmen, Kushida’yı olduğu gibi kabullenmeye mi çalıştı yani? Ben de safça davranıyor sanıyordum.
“O zaman bu konuda söylenecek pek bir şey kalmadı.”
“Sen!… Yoksa sınıf oylamasında Kushida’yı attırmayı mı düşündün?”
“O durumda işler anca zorlaşırdı. Yamauchi’nin yardakçısı olsa da, sınıftakiler ona hala çok güveniyor.”
“Eh, evet. Sen de hareket etmedin zaten…. ama madem bana bunları diyorsun, Kushida konusunda tüm yetki bende değil mi?”
“Evet. Saman altından su yürütmeyeceğime söz veririm.”
Bu konuyu ona devredeyim, neler yapacak görelim.
“Bana bunu anlatma sebebin, o engeli çoktan aştığın için mi?”
“Maalesef, o kadar pozitif bakamıyorum olaylara. Hala Kushida’yı nasıl okuldan attırabiliriz diye düşünüyorum.”
“Neden peki?”
Horikita özellikle sorunca, sebepleri düşünmeye başladım.
“Hiç düşünmedin mi?”
“Evet… yaptığım etkili değil.”
Geleceği düşünürsek, Kushida’yı sessiz sedasız okuldan attırmak en doğru karar olur. Fakat bunu yapmadım ve kararı Horikita’ya bıraktım çünkü…
“Galiba… bu engeli sen nasıl aşacaksın görmek istiyorum.”
Cevabımdan bende emin değilim ama başka bir şey aklıma gelmedi.
“Hmm, olabilir.”
“Ben de hemfikirim. Söylediklerin konusunda şüpheci davranman iyi.”
Horikita kendini sonunda toparlayarak birkaç adım öne attı.
“Ben yurda dönüyorum, sen?”
“Ben biraz daha burada kalacağım.”
Horikita başını sallayıp yurda doğru yürüdü. Bugün olanları düşünüp gece ağlayacaktır.
Şimdilik sorun yaşayacağını düşünmüyorum.
Dün Ichinose ile konuşmamı, Sakayanagi’nin varlığını ve Ryuen ile Horikita’nın gelişimini düşündüm.
Sınıflar arası savaşı dört gözle bekliyorum.
Bir yıl daha geldi geçti, ne değişecek acaba?
Onları geliştiren, değiştiren çok şey oldu.
Horikita Manabu’nın söylediğini kalbime kazımışım: Hatırlanan bir öğrenci olmak.
“Ne kötü bir veda hediyesi…”
İnsanların hafızasına adımı kazımak, yaptıklarımla hatırlanmak ve onların gelişmesine yardımcı olmak.
Öğrencilerin kendi aralarında savaşmasını sağlayıp, hedeflerini yükseltmek.
Böyle bir pozisyonda hayal ettim kendimi…. kalbimin küt küt attığını söylemek mümkün.
İlginç bulmuştum hep bunu.
İstemsizce diğer sınıfların gücünü analiz edip kafamda hayal ettim.
1 yıl sonra görülecek sonuçlar..
Hangi sınıf olursa olsun, hepsi gelişimi amaçlıyor.
Güçlünün zayıflığı..
İçim kıpır kıpır oldu. Bir yandan da çabucak sakinleşiyorum.
“İstediğim her gün huzurlu bir yaşam sürmekti…..amaç buydu.”
Bugün ilk kez kalbimde bir filtre varmış gibi hissettim. Kalbim, geçirdiğim son bir yılda epey gelişti, değişti. Hatta, gelişmeye de devam ediyor.
Kendimden emin olmalıyım. Ama kendime sorsam da, işe yaramıyor. Sanki kendimle çelişiyorum.
Kendi yüzeysel düşüncelerim, param parça oluyor ve elimde kalıyor…
Hepsi bu kadar mı diye soruyorum kendime.
Bir tedirginlik kaplıyor içimi, kalbime kapkara bir zehir gibi giriyor.
Ben——
…gelecek yıl bu okulda olacak mıyım?——
Tanımlayamadığım o karanlık zehir——tüm içimi kaplıyor.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩