Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 20 & 21 - Jokerler
Cilt 11.5 – Bölüm 20 – Jokerler
3 nisan günü, bahar tatilinin sonu yaklaşırken ben, Chiaki Matsushita, harekete geçmeye karar verdim.
“Evet, bu konu epey ilginç.”
Sene sonu sınavından beri, kafamda tek bir kişinin adı yankılanıyor: Ayanokouji Kiyotaka.
Son günlerde, ona verdim tüm dikkatimi. Arkadaşlarıma söylesem, ben bu çocuğa kafayı taktım diye; aşık oldum falan sanarlar.
Ama asla böyle bir şey söz konusu değil.
Ne aşk ne hoşlantı, ne de heves bu hissettiğim; Buna eminim.
Aksine, Ayanokouji-kun’a karşı cephe almaya başladım.
Birisi duysa, kafası karışır kesin.
Ben de bu durumu araştırmaya koyuldum, kendime cevap arıyorum.
Ne hissettiğimi anlatabilmek adına, önce kendimi ve nasıl birisi olduğumu anlatayım sizlere.
Varlıklı bir ailede doğdum, büyüdüm. Ailem bana hep nazik davrandı, beni asla kısıtlamadılar, özgür bıraktılar.
Ne istersem alırlardı. Ben de karşılığında okulda ve kurslarda başarılı olurdum.
Aramızda güzel bir ilişki kurduk: Ben onlara, onlar bana saygı duyardı.
Dahası, çok da çekici birisiyim. Eh, bunu kendi ağzımdan söylemek egolu yapıyor beni ama… neyse.
Kısacası, insanların duyunca kıskanacağı bir hayatım var.
Güzelce büyüyüp, çeşitli aşk deneyimleri yaşayıp başarılı bir iş adamıyla evlenebilirim.
Harika bir hayatım var olacak diyemesem de, gayet şanslı olacağım kesin.
Geleceğim için de pek çok kapı aralanıyor önüme.
Çeşitli seçeneklerim vardı: Uluslararası bir firmada ya da küçük bir uçak firmasında hostes olmayı da düşünüyorum. Benim için fena bir iş değildi.
Malum bu okula alınınca, hedeflerimi yükseltmem gerekti.
Yurt dışında prestijli bir üniversitede eğitimime devam etmek, elçi olarak yurt dışında çalışmak veya birleşmiş milletlerde görev almak falan…. bu tarz hayaller gerçekleştirebilirim artık.
Hayatım zaten güzel gidiyorken, daha iyi bir yolda buldum kendimi; Önüme altın tepsi sunuldu desem abartmış olmam.
Fakat bu okula girdikten sonra, bu düşüncelerimin yanlış olduğunu anladım. Hayallerim suya düştü. A sınıfından mezun olmadığım sürece, yüksek hedeflerim gerçekleşemeyecekmiş; bunu öğrendim.
Kısacası, B, C ya da D’de olmanın…. hiçbir anlamı yokmuş.
Hayal ettiğim geleceği gerçekleştirmek adına kendi yeteneklerime güvenim de var, tabii. Yok değil.
Fakat, B’den bile mezun olmak buna engel oluyor.
Dahası, ‘A sınıfından mezun olamayan öğrenci’ olarak etiketlenmekte, ilerde baş ağrısı olacak bir konu.
Stabil bir yaşama alışmış birisi olarak, bu etiketlenmenin etkisi olumsuz olacaktır bana.
Bir diğer sorun da, A sınıfında değil de D’ye yerleştirilmiş olmam. Kısacası, şanssızlığım da yanımda.
Başta bu konuyu hiç düşünmemiştim ama… bu düşüncesizliğim, başarısızlığıma sebep oldu.
Bir ay içinde, sınıf puanımızı erittik ve sonuncu oluverdik.
“Şuan geriye bakınca, şansımız varmış gibi geliyor ha…?”
Evet, vardı. D’ye yerleştirilsek de, başlangıçta hepimizin şansları eşitti.
İlk aydan başımıza gelecekleri anlasaydık, çoktan üst sınıflara çıkmıştık.
Kötü bir başlangıç yaptık yapmasına ama, sınıf puanımız da arttırabildik. C sınıfına bile yükseldik.
Üst sınıflara da çıkabiliriz, değil mi…
“Hayır, imkansız ya.”
Başından beri fark ettiğim şey; sınıflar arası güç farkının çok yüksek olduğuydu. Hatta ilerledikçe daha çok fark ettim bunu. Er ya da geç, fark açılacaktır.
Sadece bu yıl güzel geçti diyelim. Sınıflar arasındaki yetenek farkları o kadar derin ki.. bunu değiştiremediğimiz sürece, A sınıfına ulaşmamız imkansız.
Altını çizerek söylüyorum ama… bu yıl okulun en başarılı öğrencilerinden biriyim derken kendime güvenim vardı.
Büyük resme bakınca, 9’larda 10%luk dilime girmişimdir. Buna rağmen, D sınıfında adımı duyurup öne çıkamadım. Aksine, sınıfın hiyerarşisinde ortalarda takıldım, biraz kendimi geriye çektim.
Önemli yerlerde, sınıfı geriye çekmemek için elimden geleni yaptım. Sadece ön plana çıkmak istemedim. Zaten arkadaş grubumun yetenekleri kötü olunca… malum.
D sınıfının yarısı, 9’ların içinde 10~20%’lik en başarısız öğrenciler arasında yer alıyordu.
Kendimi ön plana çıkartarak, kıskanılmak istemedim. Bana güvenenler olsun da istemedim. Ders anlat falan diyecekler hani….. ne gerek var?
Hem elimden geleni ardıma koymadım diyelim, sınıfın durumu değişmeyecekti ki. Zaten başarılı bir öğrenciyim, deha falan değilim.
İnisiyatif almaya da hiç meraklı değilim.
Sadece…
Tükürdüğünü yalamak gibi algılanmasın ama… A sınıfından mezun olmak isterim.
Mümkünse, kolay ve güvenilir bir yoldan çıkalım istiyorum A’ya.
Bunun içinde, D sınıfının öğrencilerini 2 kat daha fazla çalıştırmak gerekiyor.
Geçirdiğimiz bir yıla bakınca, imkansız olduğunu fark edip ister istemez pes ediyorsunuz.
Sınıfta başarılı öğrenciler var, yok değil.
Mesela: Horikita-san, Hirata-kun ve Kushida-san. Zekilerimiz de var; Yukimura-kun ile Mii-chan gibi.
Ama bu öğrenciler yeterli değil ki. Sınıfın yarısı bizi geriye çekiyorken, üç beş kişiyle ne kadar ilerleyebiliriz…?
Aynı seviyede 2-3 öğrenci daha olsaydı keşke…. ama nerde!!
Evet——doğru, tam bu noktada….
Ayanokouji-kun aklıma geldi.
Tek taraflı bir şüphe olsa da, Ayanokouji-kun’un benim gibi birisi olduğundan yana şüphelerim var.
Başından beri, kendisine ait bir yaşam sürmek için bu okula geldiğini düşünüyordum.
Bana kıyasla, başarıya aç değil. A ya da D’de olmayı umursamıyor gibi.
Fakat, çok güçlü birisi.
Eğer tahminim doğruysa, D sınıfının elinde ben de dahil 2 joker kartı daha var demektir.
Tekrar ediyorum tahminim doğruysa, ikimiz de aktif rol alarak üst sınıflara ulaşabiliriz.
Son günlerde, bu düşüncelerle boğuşuyorum işte.
Benim gibi birisi olduğunu neden düşünüyorum dersiniz?
Tam kanıtım var diyemem. Ama kafama takılıyor bu çocuk.
Bazen Karuizawa-san, Ayanokouji-kun’un bakışlarını takip ediyor. Sanki ondan emir bekliyor? Aralarında bir bağ var gibi.
Başta kendim abartıyorum diyordum ama Hirata-kun ile ayrılınca, bu şüphem doğrulanmış oldu.
Ayanokouji-kun’a bir ilgisi var, bu kesin.
Sosyal statüsü yüksek olan birisiyle çıkmaya önem veren Karuizawa-san, birden bire Ayanokouji-kun’u seçiyor…
Neden peki? Yakışıklı diye mi? Hiç sanmam.
Sırf yakışıklı diye görüşecekse, Hirata-kun daha ideal birisiydi, Karuizawa-san için. Hem sosyal statüsü daha yüksek.
Peki—— Ayanokouji-kun, bu popülerlik eksiğini kapatacak güce sahipse?
Kafamda kurduğum sonuç bu.
Eğer tahminim doğruysa, taşlar da yerine oturuyor demektir.
Ayanokouji-kun, sınıfın lideri Horikita-san ve Hirata-san ile arkadaş. Bu ikilinin, onu el üstünde tuttuğu da belli. Bir de, Ichinose-san ile arkadaş.
Eski konsey başkanı Manabu ile de çok iyi bir mücadele verdi spor festivalinde.
Şimdi geriye bakıp düşününce, garipsiyorum, ha.
Sakayanagi-san’ın, onu korumak için A sınıfına övgü oyu verdirtmesi de cabası.
Yamauchi-kun’u okuldan attırmak için rastgele seçilen birisi olduğunu düşünmüştük ama… kumandan olarak bir sonraki sınava katılması ve yarışması…. hiç de bu düşünceyi desteklemiyor.
Birçok parçanın birleşmesiyle, Ayanokouji-kun’un gizemli varlığı anlaşılır bir düzeye geliyor.
Tabii, çoğu kişi onun varlığından bihaber.
Kendi gücünü hiç göstermediği için, anlaşılır bir durum. Hızlı koşması özel bir yetenek olsa da, sadece bu yeteneğini göstererek ilkokulda ön plana çıkar.
Liseliler için…. hatta yetişkinliğe adım atanlar için, sosyalleşme her şeyden daha önemli.
Sosyal statüsü yüksek olan öğrencilerin çoğu, hem özel yeteneklere sahipler hem de sosyaller.
İkisinden birinin eksik olması, popülariteyi büyük ölçüde etkiliyor.
Hızlı koşan ama görünmez bir varlığı olan birisi: Ayanokouji-kun hakkında herkesin izlenimi az çok böyledir.
Ayanokouji-kun sosyal birisi olsaydı, sınıfta daha çok yeri olurdu.
Biraz kişiliğine bağlı olarak da, Hirata-san ile, sınıfın altın çocukları olabilirdi.
Tabii, bunlar ihtimaller ya da saçmalık mı demeli?
Sudo-kun’un zeki ya da iyi anlaşabileceğimiz bir insan olsaydı demekle, Yukimura-kun’un sportif başarısı olsaydı demek aynı şey. Hepsi farklı bir boyutta gerçekleşebilecek olaylar; gerçek değiller.
Sınıfımız için en önemli şey, ‘akademik başarı’ ardından ‘fiziksel başarı’
Ayanokouji-kun da bunları pek karşılamıyor.
Belki Ayanokouji-kun’un yetenekleri bu iki kategoride de epey yüksektir ve Hirata-kun’u geçiyordur.. kim bilir?
Az çok edindiğim fikre göre, olmasını istediğim şeyleri söylüyorum bu arada.
Böyle birisiyse şayet, sınıfı yükseltmek için iyi bir gücümüz var demektir.
Bir de… benimle aynı seviyedeyse, asla şikayetçi olmam.
Ayanokouji-kun’a merak salmamın sebebi, sene sonu sınavındaki etkisinden dolayı.
Mental aritmetik sınavında çözemediğim bir soruyu, Ayanokouji-kun doğru cevapladı.
Bu konuda emin olmamı sağlayan bu oldu.
Gücünün arkasındaki gizemi öğrenmek istiyorum.
Eğer güçlüyse de── kullandırtmak istiyorum.
Fiziksel ve akademik başarısı benimkine benzer, bundan yana eminim.
Bir yıl boyunca kendisini gizlediğini düşünürsek, sıradan metotlarla onu ikna etmek kolay olmayacaktır.
Psikolojik savaşlar konusunda kendime güveniyorum. Bu yüzden ondan üstün olduğumu düşünüyorum.
Onunla meraktan konuşmak istediğimi düşündürecek, kişiliğini ortaya çıkartacak, sonra da onun gücünü kullanmasını sağlayacağım.
Böylece, 10.sınıf için ilk saldırımızı gerçekleştirmiş olacağız.
“… şaka, şaka.”
A sınıfına yükselme isteği… tabii, sadece bu isteğimden dolayı hareket etmiyorum. Sıkıldım da.
Stabil bir hayat istediğimi söyledim ama eğlence de istiyorum. Diğer öğrencilerde olmayan bu gizemin heyecanını tatmak istiyorum.
Ayanokouji-kun ile iletişime geçmek istememin temel sebebi bu.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
Cilt 11.5 – Bölüm 21 – Bilgi Almak
Üstümü değiştirip Keyaki avm’de kızlarla buluşacakmış gibi çıktım.
Bu günlerde, kalabalığın içinde Ayanokouji-kun’u arıyorum.
Okulda tesadüfen denk gelmemiz çok düşük.
Bahar tatilinin ilk yarısında onu göremedim zaten. Zamanım boşa gitti.
Artık ipucu istiyorum.
Merakım ve isteklerime kapıldım, gidiyorum.
“Matsushita-san! Burdayız~”
“Günaydın~”
Saat sabah, 11.00.
Her zamanki arkadaş grubum, Shinohara-san ve Sato-san ile buluştum.
Bahar tatilinde her gün görüşüp, havadan sudan konuşup gülüşerek zaman geçirdik.
Nefret etmesem de, sıkıcı geçiyordu. Bir yıldır iyi öğrenci modunda takılıyorum ve artık heyecan istiyorum.
Bu sebeple, bugün farklı bir şeylerden bahsetmeye karar verdim.
“Shinohara-san, Ike-kun ile gelişme var mı?”
Onun işine biraz burnumu sokarak, bu sıkıntımı gidermeye çalışayım.
“Ne, ehhh!? onunla mı!! asla!?”
Shinohara-san hemen inkar etti. Ama sesi titriyor, konuşmaktan çekiniyordu.
Sato ise bakışlarıyla “Oooo, bu konuyu mu konuşacağız?” dercesine heyecan ve merakla baktı.
Shinohara-san ve Ike-kun’un birkaç aydır aralarında, söylentilerdeki gibi bir şeyler olduğunun kanıtıydı bu.
Saklamaya çalışsalar da nafile. Okul küçük ki.
Kampüste biriyle dışarı çıksan, mutlaka görülürsün.
“Bize söylemenin vakti geldi demi?”
“İmkansız dedim ya… bakın, bahsettiğimiz kişi.. Ike? Çocuk eziklerin efendisi!”
Shinohara-san’ın tanımlaması epey doğruydu. Başarısızlığından bile alt tabakadan birisi olduğu anlaşılıyor.
Boyu da kısa, aklı da kısa.. sosyalleşme konusunda da sorunlu…
Benim için, tamamen kusurlarla dolu bir çocuk. Tabii, aşk bu tarz standartları bazen görmezden gelebiliyor.
Şey gibi hani… kızlar şerefsiz çocuklar sever derler ya. Aynen öyle bir durum. Ya da bir anda kendinizi trafik kazasının ortasında bulmanız gibi bir şey.
Tam tanımı bu galiba; Aşkın gözü kördür diye bir tabir var ya, o hesap.
Shinohara-san’ın sınıftaki durumunu düşünürsek, çocuğu gömdüğü kadar kendisi de kötü durumda. Birbirlerini tamamlıyorlar mı demeli?
“Olmaz ama böyle. Sen ondan hoşlanıyorsun, onun haberi bile yok.”
Sato-san’ın gözleri parıldadı, Shinohara-san’a gülümsedi.
“Dedim ya, yok öyle bir şey diye.”
“İnkar etmeyi bırak ama ya. Anlat işte bize ne hissettiğini?”
Shinohara ısrarla reddedince, Sato-san’a uyup ona onu köşeye sıkıştırmaya çalıştım.
“Evet, evet! Ben de çok merak ediyorum, anlatsana kızım!!”
Böyle anlarda Satou-san’a basit birkaç ipucu vererek yönlendirmek hoşuma gidiyordu. Çok derin düşünmeyen birisi olduğundan, kolay yönlendirilebiliyor.. Tabii, bu akademik başarısını da etkiliyor ama…
Biraz ağır değerlendirmiş olabilirim ama ondan nefret de etmiyorum yani.
Shinohara-san ile Sato-san yakın arkadaşlar.
Canları sıkılırsa, onları dinleyip yardımcı oluyorum.
Keşke benimle denk yetenekleri olsaydı ikisinin de, o zaman daha iyi olurdu.
Shinohara-san ne düşündüğümün farkında bile olmadan Ike-kun ile olan ilişkisinden bahsetmeye başladı.
“Son günlerde, aptal şeyler yüzünden kavga ediyoruz. Pek ilerlediğimiz de yok açıkçası ya. ”
Shinohara-san başını sağa sola sallayıp iç çekti.
Hiç gelişme olmadı demedi ama.
“İkiniz de pek dürüst konuşmuyorsunuz——yine aynı şey yaşanırsa, biraz alttan almanız lazım.”
Tencere kapak olsalar da, arada bi garip şeylerden olay çıkartıyorlar.
Biraz alttan alırlarsa, ikisinin arası da iyileşir diye düşünüyorum.
“Aman beni boş verin. Ya sen, Matsushita-san? Hoşlandığın biri var mı?”
“Benim mi?”
Shinohara-san tahmin ettiğim gibi bana sordu. Daha doğrusu, onu ben yönlendirdim.
“Birisiyle çıkarsam, senpailerden birisi olur demiştin.”
Duruma bakarak hatırladığı bir şeyi dile getirdi, Sato-san.
Mesela aşk olunca, kızlar asla hayır demez.
“Evet. Ama——şartlarımı karşılarsa, yaşıtım da olur.”
Düşüncelerini yönlendirerek, sohbeti istediğim yere çekiyordum.
Bu tarz şeyler hep olur. Sadece fark edip etmemeniz, önemli oluyor.
“Ohh——, demek fikrini değiştirdin?”
İlk kez duyduğu için meraklandı, Sato-san.
“Standartlarım değişmedi. Yakışıklı ve kişiliği çok iyi olmalı… ve… ailesi de önemli. Ailesinin de yüksek eğitim alıp başarılı insanlar olmasını istiyorum.”
Çocuklarının başarısı ne kadar yüksek olursa olsun, ailesi başarısızsa, ben yine hayır derim.
“Ailesi de başarılı olacak diyorsun demek… yoksa….Koenji-kun gibi mi?”
Shinohara-san şaşırarak örnek sundu.
“Ehh~? yakışıklı tamam da… kişiliği biraz…?”
Koenji-kun’un adını duyan Sato-san, tereddüt etti. Koenji-kun’un sınıf içindeki izlenimi epey kötüydü.
Sebebi ise çok basit: Varlığıyla insanları rahatsız ediyor.
Fakat sınıfta ve sınıf dışında, onun insanlara bıraktığı izlenimi çok farklı. Yabancılar için, Koenji-kun mükemmel birisi. Hem yakışıklı, hem ailesi iyi.
Hafif de centilmenlik var. Okulda ona ilgi duyan kızlar vardır muhakkak.
Akademik başarısını sallıyor önemsemiyor ama ciddiye almadan bile sınavlarda başarılı olduğunu görünce, derin bilgisi olduğu ortaya çıkıyor.
Şartlarımı taşıdığını söylemek mümkün.
Bu arada sırf yetenek açısından, Koenji-kun sınıfın 1.si olur.
Fakat bazı konularda hala pusluyuz. İnsanlar onu ikna edemiyor. Tabiri caizse, kıçını kaldırtamıyoruz.
Tahminlerimizin ötesinde bir deli desem daha doğru olur herhalde.
Başından beri onunla konuşmaya çalışmanın işe yaramayacağını, çabaların boşa gideceğini anlamıştım.
Sudo-kun ile Ike-kun’a kıyasla sınıfın…. hayır, sınıfın en büyük baş belası o. Kesin bilgi.
“Koenji-kun mu? Asla. Ben o çocuğu insan yerine bile koyamıyorum artık.”
Acımasız değerlendirmemi duyunca, kahkahayı patlattılar.
“Ciddileşirse, Hirata-kun’dan popüler olur ama hiç sanmıyorum.”
Onun bende bıraktığı izlenim bu.
Shinohara-san ile Sato-san hemfikirdi.
Bu çocuk bana, bir kusurla bile insanın gözden düşebileceğini öğreten nadir bir varlık.
Evet.
Ike-kun ile Shinohara-san’dan girip kendi ideal tipime geçtim. Sıra asıl konuda.
“Bu arada, Sato-san, Ayanokouji-kun ile ne oldu?”
“Eh…? Ne? Neden soruyorsun?”
Beklenmedik soru karşısında Sato-san gerildi.
Shinohara-san da bu konuyu hatırlamış olacak ki bakışını ona çevirdi. Kış tatilinde, Sato-san bize Ayanokouji-kun’a ilgi duyduğundan, ona açılmayı düşündüğünden bahsetmişti. O sıralar, Ike-kun ve Shinohara-san gibi uzaktan izleyerek destek vermeyi düşünüyordum.
“Yok… olmadı bir şey…”
İnkar etmeye çalışırken, tereddüt ediyordu, Sato-san.
Bir nevi Satou-san, Ayanokouji-kun hakkında konuşmaktan yana olmadığını belli etti.
Bu halinden Shinohara-san ile beraber ne demek istediğini anladık.
Ya kızı reddetti ya da aralarında başka bir şey oldu. Sato-san konuşmak istemediğine göre, açmamaya özen göstereceğimiz bir konu.
Fakat Ayanokouji-kun hakkında bilgi edinmek için, geri çekilmek istemediğim bir durumdayım. Gözlerimi ona diktim ve bir cevap bekledim.
“…bunu sır olarak saklar mısınız peki?”
Shinohara-san ile, bu konunun ilginç olacağını anladık. Birbirlerinin omuzlarına dokundular.
“Tabii!”
Bir kafeye geçerek Sato-san’ın sorununu dinledik.
Kendisini rahatça ifade etsin de biraz hazırlıkta yaptık.
Bu hazırlık, karşı tarafın konu üzerine çok düşünmemesi üzerine.
Sonuca koşan erkeklerin aksine, kızlar daha çok kendilerini onaylatmak ister.
Bu tarz durumlarda iyi bir yaklaşım.
“Aslında…..ben çoktan Ayanokouji-kun’a açıldım…”
Bunu duyar duymaz Shinohara-san ile içtiğimiz çayı püskürtecektik, o kadar şaşırdık. Bu nasıl bir şok haber?
“Eh? Eh?! Ne? Gerçekten mi? Ne zaman!!?!”
Shinohara-san aşk konusunda bizden bir adım önde olduğunu sandığı için, merakla sordu.
Aralarında bir şey olduğuna emindim ama bu kadar ilerlediğini düşünmemiştim.
Bir de, sonuç az çok belli ya.
Aralarında bir şey olsaydı, yani çıksalardı, mutlaka söylerdi.
Hadi oldu ki utandı diyelim, ben anlardım.
Bu durumda geriye tek bir cevap kalıyor…
“Reddedildim.”
Reddedileli de epey olmuş gibi. Gerginlik ya da olayın etkisinde kalma hissedemiyorum sözlerinde.
Uzun süre ağlamış, atlatmıştır. Şimdi de hayatına devam ediyor işte.
Bu durumda da——kış tatilinde açıldığını varsayıyorum.
Ona açıl falan demiştik. Biz etkiledik galiba.
“Aman ha! Kör müymüş Ayanokouji-kun?!?”
Sato-san gibi güzel bir kızdan ilan-ı aşk….
Shinohara-san, reddedilmesine şok oldu.
“Neden peki? Niye reddedildin?”
“… duygularımla alakalı dedi. Beni sevmediği için, birlikte olamayacağımızı söyledi.”
Shinohara-san merakla elini çenesine dayayıp cevap bekledi.
“Sevdiği birisi mi varmış? Yoksa Horikita-san mıymış?”
Sato-san’a sordum ama kafasını sağa sola salladı.
Ayanokouji-kun’un adı ne zaman geçse gölge gibi Horikita-san’ın da ismi geçiyordu.
Sadece son zamanlarda adını tek duyar olduk.
Ayanokouji-kun ile Horikita-san’ın yakın olduklarına dair sürekli de dedikodu dolaşıp duruyordu.
Malum, kanıt olmayınca insanlar bir süre sonra üzerine düşmedi böyle şeylerin.
“Horikita-san ve Kushida-san içinde aynı fikirde olduğunu söyledi.”
Demek onlar yakın değillermiş.
“N-n-neeeeeee-?”
Horikita-san’ın adını duymazdan gelen Shinohara-san, Kushida-san’ın adının geçmesine takıldı.
“Yani, aşktan yana nasibini almamış moron diyelim biz ona! Çok sinir bozucu ya.…”
Bu sonuca varmasını doğal karşıladım. Ama Sato-san farklı bir fikre sahipti.
“Güzel kızlardan hoşlanmıyorsa… aklında birisi var demektir… değil mi?”
Sato-san’a dikkat kesilerek bu tezimi öne sürdüm. Ama o bakışlarını çevirip hafifçe kafasını salladı.
Sadece sevdiği kişiye ilgi gösterip diğer herkesi umursamayan tipler vardır ya. Sato-san, şuan öyle bir durumda. Ayanokouji’den başka kimseye dikkat kesilmiyor. Daha iyi anlıyordur onu.
“Galiba Ayanokouji-kun… Karuizawa-san’dan hoşlanıyor.”
Sato-san bakışlarını kaçırarak ağzındaki baklayı çıkarttı.
“Şaka mı yapıyorsun? Ciddi misin yoksa? Hu-huh? Yok artık? Karuizawa-san mı?!”
Shinohara-san ile ister istemez bakışıp olayın şokunu bakışlarımızla belli ettik.
Şüpheli olmayan birisi duysa, bu garip ikilinin adını duyunca şok olurdu.
Şok olmuş gibi yaptım ben de. Ama içten içe bu durumu biliyordum zaten.
Sato-san’ın düşüncesini haklı buluyordum.
“Evet. Hatta… Karuizawa-san da onu seviyor gibi….. yani, düşüncem bu yönde.”
“Karuizawa-san’ın, Hirata-kun’dan ayrılma sebebi bu olabilir mi yoksa?”
Kendisinden tam emin olamayan Sato-san, soruma karşılık kafasını salladı.
Içten içe o da böyle düşünüyor demek ki.
“Hirata-kun’dan Ayanokouji-kun’a düşmek mi? Süper ligden küme düşmek değil mi bu ya? Ne alaka yani?”
Ike-kun’u seçen Shinohara-san’dan…. akıl almaz mantık sorusu geldi.
“Beklenmedik değil aslında… bence… Ayanokouji-kun, Hirata’dan iyi.”
“Hala ondan hoşlanıyor musun…?”
“Unutmak istiyorum ama unutamıyorum. Denedim olmadı..…”
Sürekli Ayanokouji-kun’a baktığını düşünürsek, unutamaması normal.
Sato-san’un haline üzülsem de, sayesinde bilgi edindim.
“Bu arada…. Ayanokouji’nin adını sık duyar olduk.”
Shinohara-san bir anda bu durumdan bahsetti.
“Son sınavda kumandan oldu… Sayakanagi-san, ona koruma puanı verdi falan.”
Hala aklından onu çıkartamayan Sato-san, Ayanokouji-kun’un adının sık geçmesine dem vurdu.
“Hala anlamıyorum ben. Ayanokouji-kun’a neden A sınıfı övgü oyu verdi? Horikita-san’ın açıklamaları kulağa mantıklı da geliyor ama…”
Inanması güç geldi bana da.
Fakat bu ikiliyle konuşarak, sohbeti çıkmaza sürüklemeyeceğim.
“Eh, düşününce zekice bir plan gibi geliyor. Ona koruma puanı verip benzer bir sınavda otomatikman onu kurban ilan etmiş oldu. Sakayanagi-san’ın başından beri amacı buysa, tencere kapaklık bir durum söz konusu.”
Az da olsa anlayabilecekleri derecede bir örnek verdim ellerine.
“Ahh, şimdi oldu…!”
Sakayanagi-san, Ayanokouji yerine Ike-kun’u seçseydi, kazanması daha kolay olurdu.
Tabii, bir ihtimalle rastgele birisiyle yarışmak istemiş; piyango Ayanokouji-kun’a vurmuş da olabilir.
Şimdilik bu konuyu boş verelim.
Karuizawa-san, Ayanokouji-kun’u seviyor. Ayanokouji-kun da Karuizawa-san’ı.
Sadece bu bilgiyle bile, bugünü iyi kapatacağım.
Bu konuyu kullanmaya çalışarak, ona yaklaşabilirim.
“Karuizawa-san’ın ideal tipi benimkiyle benzer sanıyordum.”
“Yani, Ayanokouji-kun güçlü olabilir mi?”
“Sadece hızlı koşuyor….”
“Zeki gibi değil de… sanki her şeyi biliyor gibi bir hava vermiyor mu?”
Sato-san bize sordu.
“Yok. Ben öyle bir izlenim almıyorum ondan.”
Shinohara-san hemen inkar etti. Bense, Sato-san’a destek çıkmaya karar verdim.
“Haklısın. Diğer garip çocuklar gibi değil. Güvenilir bir hava veriyor. ”
Shinohara-san hemfikir olmayınca, ben destek çıkayım dedim.
“Evet, evet!”
Sato-san reddedilmesine rağmen, Ayanokouji-kun’un adı geçince gözleri gülüyordu.
Hala Ayanokouji-kun’u seviyor herhalde.
“Sadece pek konuşmuyor?”
“Ike-kun tam aksi. Hiç susmuyor.”
“Evet, evet. Sus desen de susmuyor. Aman allahım ya.”
Shinohara-san istemem yan cebime koy tavırlarına devam ediyordur;
“Bu yüzden ben——”
Tam Sato-san bir şey diyecekti ki— ben Ayanokouji-kun’u gördüm.
Sohbete o kadar çok dalmışlardı ki etraflarına bakmıyorlardı.
“Ah, kusura bakmayın. Ben bir telefon edip geleceğim, tamam?”
Onlardan izin alınca, sevinerek tamam dediler.
“Biraz zaman alabilir. Acil bir şey olursa, mesaj atın.”
Ardından hemen telefonu elime alıp birini arıyormuşum gibi yaparak yanlarından uzaklaştım.
Çok geçmeden Ayanokouji-kun’un gittiği yöne doğru ilerledim.
Ne demiş atalarımız: Demir tavında dövülür.
Sato-san ile Shinohara-san’ın görebileceği bir yerde olunca, sakince telefonda konuşuyormuşçasına Ayanokouji’yi takip ettim.
Fark edilmeden ne kadar onu takip edebilirim bilemiyorum.
Aramızda ne kadar mesafe olmalı ondan da emin değilim.
Onu takip ederken yakalanmak yerine, rast gelmişiz havası vermek istiyorum.
Bu bahar tatilinde onunla konuşamazsam şayet, okul başlayınca hiç görüşemem.
Önüme bir fırsat geldiğine göre, hemen değerlendirmeliyim. Çok şükür Ayanokouji-kun’un yanında kimsecikler yok.
Tam Ayanokouji-kun’a yaklaşıp… selam vereyim derken, birisini gördüm.
“Bu adam…. yeni müdür değil mi ya!”
Adam yaklaşıp Ayanokouji-kun’la konuşmaya başladı.
Ne garip ikili?
Belki buradan da bir şeyler öğrenirim.
Sohbetleri ‘güç ya da başarı’ üzerine olursa, bugün çok karlı geçecek demektir.
Biraz yaklaşırsam, ne dediklerini duyabilirim ama… yakalanabilirim diye vaz geçiyorum.
Yaklaşık 10 dakikadır konuşuyorlar. Basit bir selamlaşmayı geçti bence bu sohbet?
“Sohbeti de epey uzun sürdü sanki…”
…Ayanokouji-kun ile yeni müdür tanıdık olabilir mi? Epey yakın gözüküyorlar ama Ayanokouji-kun her zamanki yüz ifadesine sahip. Duygularını anlayamıyorsunuz.
“Hiçbir şey anlamadım…”
Tanıdık olsalar da, ilk kez karşılaşmışlar gibi bir izlenim de veriyorlardı.
Davranışlarından, aralarında bir geçmiş, tanışmışlık hissi, yoktu.
Burada saklanmak yerine etraftan geçiyormuşçasına bir izlenim verebilirdim. Fakat böyle beklemenin daha iyi olacağını düşünüyorum.
Onları biraz gözlemledikten sonra…. uzun sohbetlerinin sonunun geldiğini fark ettim.
Müdür bey, etraftaki eczaneye doğru gidecek gibi bir izlenim çiziyordu.
Ayanokouji-kun da… hareket etmeye başladı.
Hiçbir şey olmamış gibi yürüyor. Müdür ile olan konuşmasından bir şeyler öğrenirim diyordum ama nafile.
… Ayanokouji-kun ile rastgelmişiz gibi yapıp konuşmaktan bile vazgeçtim.
Harekete geçmeden önce, hazırlıklı olmak en mantıklısı.
Biraz daha onu takip edeyim, olur da elim boşa çıkarsa, Shinohara’gilin yanına dönerim.
Ayanokouji-kun’un köşeyi döndüğünü görünce, yeni hamlemi düşünmeye başladım.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩