Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 18 - Sahtekar
Cilt 11 – Bölüm 18 – Sahtekar
Pazar sabahının gelmesiyle, rakiplerimizin 10 etkinliği bugün ortaya çıkacak.
A sınıfı hangi etkinlikleri ve kuralları koyacak ve kumandanların rolü ne olacak acaba?
Okula giderken Horikita’nin abisi ile Tachibana’ya rastladım. Beni bekliyor gibi değildiler. Tesadüfi bir denk gelişti.
Tachibana hemen kendisini biraz ileri çekerek araya mesafe koydu. Aramızda sohbet başlarsa diye engel olmamak için hafif uzaklaştı galiba.
Bu hızlı ve nazik tavrının Manabu’nun konsey başkanı olduğu zamanlardan edindiği bir alışkanlık olduğuna şüphe yok.
“Özel sınav nasıl gidiyor?”
Manabu biraz özel birisi ya. Detaylı bilmediği halde, durumumu anlayacak kadar fikir sahibi olabiliyor.
“Bu soruyu benim sormam gerekmez mi? A sınıfından mezun olmayı garantiledin mi?”
“Eh, gelecek haftaki sonuçlara bağlı.”
Yüzündeki ifadeden endişeli mi yoksa kafası rahat mı hiç anlayamıyordunuz.
“Benim işler tıkırında ilerliyor. Kız kardeşine epey yardımın dokunmuş, canavar gibi.”
“Öyle mi?”
Şuan Horikita’ya sihirli bir değnek değmiş de, onun etkisini yaşıyormuşuz gibiydi.
Hirata’nın yokluğunu doldurarak arayı kapatmayı çok iyi başarıyor, enerji doluydu. Şu sıralarda, sınıftaki herkesin yeteneklerine odaklanıp 10 etkinlik için kafa patlatıyordu.
“11’lerin şuan tatilde olması gerekmiyor muydu?”
“Eh, bu okula girdiğimde bu olaya ben de şaşırmıştım. Çoğu lise 3’ler yılın bu zamanında tatile giriyorken burası farklı bir durumda. Tabii biz de iş bulma olsun, üniversite olsun o konulara odaklanıyoruz. Sizin şuan bilginiz yok o kadar.”
Demek 11’lerin kafası bir sürü şeyle dolu, ha.
“İş bulma, üniversite mi? A sınıfından mezun olup olmayacağın belli olmadan da bunları mı düşünüyorsunuz?”
“Zamanla anlarsın.”
Manabu detaylı bilgi vermeden kestirip attı. Galiba 9 ve 10’lara söyleyemeyeceği şeyler var?
A sınıfına yükselip yükselmemekte; mezun olup olmamakta ayrı konular tabii.
“Sorun olursa çekinmeden sor. İstediğin bilgiler verebileceğim türdense, seve seve yardımcı olurum.”
“Sizin bilgi kısıtlamanız beni yoruyor.”
Beklenmedik cevabıma karşılık hafifçe gülümsedi.
“Haklısın ama ben de eski öğrenci konsey başkanıyım, görev bilinci içime işlemiş.”
Galiba okulla ilgili her soruya karşı, dikkatli olduğunu vurgulamak istedi.
“Eh, güzel bir şans oldu benim için de. Aklımda bir soru vardı.”
Madem tesadüfen denk geldik, aklımdaki soruyu sorayım gitsin.
“Horikita ile ilgili, yani kız kardeşin. Bence çok başarılı birisi, hem akademik hem de spor konusunda gayet iyi. Okula ayak basar basmaz, sınıfın ilk 3üne girdi. Seninle kıyaslamak doğru olmayabilir ama onu reddedecek kadar başarısız olduğunu düşünmüyorum hele ki—- okuldan ayrılmasını falan istemiştin. Nedenini anlamıyorum.”
Bir de bu işin en ilginç yanı;
“Kız kardeşinle aranızda 2 yıllık bir fark var. Sen onun 2 yıllık gelişimine şahit olmadın. Buraya 2 yıl aradan sonra gelince, onun ne kadar çok büyüyüp kendisini geliştirdiğini bir bakışta anlayamazsın. ”
Horikita orta 2’ye geçtiğinde abisiyle ayrılmış dersek, 2 yıllık bu süre boyunca hiç görüşemediler. Giriş sınavında düşük puan almış olabilir ama bu kadar üzerine gitmesini gerektiren durum ne anlayamıyorum.
Yurdun yakınlarında Manabu’nun kız kardeşine olan tavrını gördüğümde, epey soğuk davrandığını fark etmiştim.
“Tabii, o gün olanları gördüğün için, böyle düşünmen normal.”
Böylece Manabu ile ilk tanıştığım zamanı da yad etmiş olduk.
“Suzune’ye olan hayal kırıklığım, ne sınav puanları ne de yerleştirildiği sınıftı. Onun sorunu, olgunlaşamaması.”
“Olgunlaşamaması derken?”
“Suzune, eski halinden çok farklı şuan. Sürekli gülümseyen bir çocuktu.”
…horikita mı?
Hayal dahi edemiyorum.
“Yani şuanki sakin tavırları senin etkin falan mı demek istiyorsun?”
“Bir süredir beni taklit ediyor. Ilkokul sonlara doğru başladı bu alışkanlığı. Açıkçası, bunun yaşanmasında payım olduğunu da geç fark ettim. Ona soğuk ve ilgisiz davranarak tavırlarını değiştirmesini bekledim ama ne hikmetse tam aksine daha kötü bir hal aldı.”
Yani, Horikita… abisinin gölgesinden giderek, sürekli onu taklit ederek şuanki halini almış?
“Mükemmel bir insan imajın olduğu halde, kardeşinle iletişim kuramadın mı?”
“Mükemmel insan yoktur.. haksız mıyım?”
“Doğrudur.”
Bu konuda ona karşı çıkamam, haklı.
“Onunla bir kere görüşünce, hemen bu sonuca ulaştın yani?”
O zaman bile, uzun süredir görüşmedikleri belliydi.
“Onunla konuşmadan önce fark ettim ki. Onu görür görmez, 2 yıl önce bıraktığım kız kardeşimin hiç değişmediğini anladım.”
Ben de kardeş olarak onun durumunu hemen nasıl anlamış diye merak ediyordum. Açıklamaya devam etti:
“Kardeşim ağzımdan her çıkanı yapar hale geldi. Çok çalışıp çok spor yapmaya başladı. Sadece bu kadarıyla kalsa yine iyiydi. Sevdiğim yiyeceklerden içeceklere, giydiğim kıyafetlerden sevdiğim renklere kadar hepsini taklit edip kendisi de benimsemeye başladı. Attığı her adımda beni taklit ediyor, benim gibi olmaya çalışıyordu.”
Bu kadar ileri gitmesi biraz… fazla olmuş tabii.
Horikita’nın ilk okula geldiği zamanı hatırlayınca, doğru söylediği de ortaya çıkıyor.
“Okulda tekrar karşılaşınca, sana olan bu garip tutkusunun değişmediğini fark ettin öyle mi?”
Manabu, zihin okumaya başlamadıysa şayet, 2 yıl boyunca Horikita’nın neler çektiğini bilmesi imkansız.
“Evet. O kızı tanıyan herkes ne olduğunu anla-…”
Bir anda sözünü kesti devam ettirmedi.
“…Neyse. Bu konuyu kendime saklamak istiyorum. Suzune’nin gerçekten değişip değişmeyeceğini belirleyen tek bir parametre var diyelim ve o bende saklı kalsın.”
“Bu konuşmandan, henüz değişmediğini anlıyorum.”
Manabu Horikita kafasını salladı. Horikita sene başından bu yana çok değişim gösterse de, abisine göre yeterli değilmiş demek?
“Geçmişinden kurtulmak için çok çabalıyor ama daha yolun yarısında.”
Bahsettiği ‘belirleyici tek parametrenin’ mezun olmadan ortaya çıkıp çıkmayacağını merak ettim şimdi. Mezuniyete de az kaldı hani.
“Ama eğer…”
Manabu bir anlığına durup bakışlarını bana kilitledi. Onun bu güçlü bakışları karşısında kendimi koyverip ben de durdum.
“Suzune beni taklit etmeyi bırakır, kendi kişiliğine bürünürse, kendisiyle barışık dürüst biri olursa…”
Bahar meltemi bir anda esti.
“Beni aşar ve senin de görmezden gelemeyeceğin biri haline dönüşür.”
Kız kardeşine hayran bir abi olarak değil de ciddi bir şekilde söylüyordu bu sözleri.
Horikita’nın yüksek potansiyeline bende güveniyorum.
Acaba… neden Horikita’ya bu kadar güveniyorum?
Az önce söylediklerinden dolayı mı?…
Bir anda benimde kafamda şimşekler çaktı, kafamda deli sorular döndü:
Bu okulda ne için varım…?
Ne yapmak istiyorum ben…?
Bu soruma cevap bulduğumu hissettim bir an.
“Tabii, her şey değişmesine bağlı.”
“Değişecek.”
Güvenle tereddüt etmeden cevap verdim.
“Ya da şöyle söyleyeyim.”
Önce kendimi düzeltmeyi tercih ettim.
“Onu ben değiştireceğim. Şimdiye kadar yaptığım yöntemle değil. Bu sefer ciddi olacak.”
“…Oh? Ağzından böyle cümleler duymak… hiç beklemiyordum.”
Bu şans eseri karşılaşmamız, hayatımda derin bir etki bıraktı diyebilirim. Bu önsezimin doğru olup olmadığını anlamam uzun zaman alırdı yoksa.
“Mezun olmadan önce bir soru sorabilir miyim peki? Kişisel ama.”
Onunla bu konuyu başka ne zaman konuşabilirim bilmediğim için, sordum.
“Buyur?”
“Tachibana ile sevgili misiniz?”
Salakça bir soru olduğunu bilsem de sordum. Öğrenci konseyinden ayrılmalarına rağmen, yan yanalardı.
“Hayır, yok öyle bir şey.”
Hızlı bir reddediş. Saklamaya çalışmadığı belli.
Fakat Tachibana’nın yüz ifadesinden bu işin karışık olduğunu anlayabiliyordum.
En azından Tachibana’nın ona olan hisleri belliydi.
“Bu okuldaki 3 yılımı, okulu düşünerek geçirdim.”
“Öyle mi?”
“Fakat böyle bir soru sormanı hiç beklemiyordum. Yoksa sıradan bir liseli misin sen de?”
Galiba Hoshinomiya-sensei’nin konuşmasından etkilendim.
“Senin kadar sıradanım denebilir.”
“Ah, peki. Demek kendine sevgili yaptın, sıradan liseli çocuk?”
Konuyu açan bendim evet… ama bana soruyu yöneltmesini beklemiyordum.
“Şuan değil. Uygun adaylar gelirse, listeme alıyorum.”
“Suzune’yi sana gözüm kapalı emanet edebilirim. Ama olacak iş gibi de durmuyor.”
“Olmaz tabii.”
Böyle bir şeyin olma ihtimali yok. [Ç.N: kurumuş boğazım.]
“Deme öyle deme. Bu konularda insanın başına ne geleceği belli olmaz. Hani derler ya çıkmadık candan ümit kesilmez diye?”
Tachibana bir anda araya girip garip bir tabirde bulundu.
“Ne? Çıkmadık candan ümit kesilmez mi?”
Manabu ne demek istediğini sorunca, Tachibana alelacele bir açıklamada bulundu.
“Yani, bu aşk meşk işleri karışık ya…? Bilirsiniz, bazen nefret eden iki kişi, sonrada körkütük aşk olur falan? İşte genel bilinen bir söylem diyelim.”
Manabu ile birbirimize baka kaldık. İkimiz de anlamadık.
“T-tamam, söylemedim sayın.”
Tachibana ne derse anlamayacağımızı düşünerek konuyu kapattı.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩