Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 34 - Zafer ile Yenilgi
Cilt 11 – Bölüm 34 – Zafer ile Yenilgi
Ikili arasındaki karşılaşma büyük ekrana yansıtılıyordu. Hashimoto, saldırıya devam ettikçe Horikita sakinliğini koruyarak üstesinden geliyordu.
Kendisini koruyup piyon dahi feda etmemek için elinden geleni yaptı. Oyunu istikrarlı bir şekilde devam ettirip öne geçti.
Daha maçın yarısına gelmemişlerken, Horikita’nın zaferi belirginleşmeye başlamıştı.
Evet, Horikita avantajı elinde tutuyordu. Birlikte yaptığımız antrenmanların üzerine çıktığını da göstermiş oldu.
“Çok ilginç bir karşılaşma, bakalım sonu nasıl gelecek.”
Sakayanagi, çanlar onlar için çalmıyormuş gibi izleyici gözünden yorum yaptı.
“Aynen. Bakalım nasıl bitecek.”
“Fufu, çok isterdim ama… kazanmanıza izin veremem. Hashimoto-kun’a güveniyorum fakat Horikita-san da hiç fena değil. Onun akıl oyunlarına kanmayıp elinden geleni yapıyor.”
Zaman geldi.
Ekranımda Sakayanagi’nin kumandan müdahalesine bastığını belirten bir yazı çıktı.
Daha fazla beklerse, Hashimoto’nun kaybedeceğini düşünmüştür herhalde.
Bu kadar erken maça müdahale etmeyi kendisi de beklemiyordu büyük ihtimalle.
Fakat, doğru bir anda müdahale etti.
Birkaç dakika daha sonra girmek isteseydi maça, maçın geri döndürülmesi mümkün olmayabilirdi.
Horikita’nın ne kadar başarılı olduğuna işaretti bu.
Ben de bir süre daha izleyici kalmak istiyorum. Bakalım bizim kız ne kadar başarılı olacak.
Horikita’nın Sakayanagi’ye karşı vereceği mücadeleyi merak ediyorum.
“Sen maça girmiyor musun, Ayanokōji-kun?”
“Benim dahil olup oyunu karıştırmamdansa, Horikita’nın oyunu kazanması daha iyi olur.”
“Demek öyle. O zaman avantaj bizde?”
Ardından, klavyeye yazı yazmaya başladı. Kara kara düşünen Hashimoto ise çölde su bulmuş gibi canlandı, yüzüne kan geldi.
Kumandanların 30 dakikalık müdahalesi, enter tuşuna basmasıyla durdu. Iletişim aksaklıkları da hesaba katılmış galiba. Rakibi hamlesini yapmaya başladığı an, süre tekrar işlemeye başladı.
Horikita vs Sakayanagi.
Bu ikilinin eşit bir maç yapmasını umuyorum.
Horikita belki avantajını koruyabilir. Fakat, böyle olmayacağını da biliyorum.
Sakayanagi maça yüzde 100 güvenle girdi. Sakayanagi’den öğrendiği bilgilerle Hashimoto’nun yeteneklerinden etkilenen Horikita’nın gerildiği de bir gerçekti.
Kendisinden daha güçlü bir rakiple karşı karşıya olduğu için, düşünüp saksıyı çalıştırması gerekiyor.
Dahası, kararlı da olması şart. Zamanını güzelce kullanıp hamlesini yaptı.
“Belki de onu zora sokmamışımdır.”
Horikita’nın her hamlesinden sonra, Sakayanagi beş saniyeden kısa bir sürede karşılık verdi.
Horikita’nın zayıf yanlarına nokta atışı yapıyor, onu köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu.
Horikita’nın elinde tuttuğu avantaj, hızlıca yok oluyordu.
Elinde kalan çok az bir avantajla, Horikita’nın eli duraksadı.
Ulaşamayacağı kadar başarılı birisine karşı, bir amatör olarak çaresiz olduğunu hissetmiş olmalı.
Bir kenara sıkışmış, çıkış yolu arıyordu.
2-3 dakika geçti. Fakat Horikita hamle yapamıyordu.
Böylece, kazanan ile kaybeden arasındaki çizgiyi de net bir şekilde çekmiş oluyordu.
Horikita baskıya dayanamıyor, elinden bir şey gelmediğini belli ediyordu.
Müdahale için devreye girdim.
Klavyeye yazı yazıp Horikita’nın kulaklığına mesaj gönderdim.
Bir anlığına Horikita kafasını kaldırıp kameraya baktı. Başını hafifçe sallayıp, maçı bana devrettiğini belirtti.
Artık Horikita ile Sakayanagi’nin maçı bitmiş, benimle Sakayanagi’nin maçı başlamıştı.
“Sonunda…bizim maçımız başladı.”
“Eh, evet.”
3o dakikam vardı ama yeterli olacağını düşünüyorum.
Sakayanagi ile ellerimiz klavyede olmasına rağmen, sohbetimizi sürdürdük.
Her hamlemizin karşı tarafa iletilmesi yaklaşık 10 ila 20 saniye alıyordu. Enter tuşuna bastıkça, sayaç duruyordu.
Maçın ilerleyişine göre, nasıl biteceğine dair genel bir fikir edindim.
Hiç duraksamadan, satranç taşları tahtada sürekli yer değiştirdi.
[Oioi! Bu nasıl bir oynama şekli ya!?]
Hashimoto’nun oyuna karşı tepkisini duydum.
[Bizim karşılaşmamız fazla amatörce kaldı sanki…]
[…Ne dedin?]
Şaşırmaları doğaldı. Amatörler ile profesyoneller arasındaki maç tabii farklı olacak. Onların bakış açısından, kimin önde olduğunu bile anlamak zordur.
Hayır… açıkçası, ilk satranç oynadığımda öğrenmiştim bunu ben.
Bu arada bir şey fark ettim: Sakayanagi’nin satranç yeteneği o kadar derindi ki ona karşı saygı duymadan edemedim.
İlerde satranç dünyasında ün yaparsa, şaşırmam; o kadar iyiydi.
Çocukken beyaz odada satranç oynamayı öğrenmiştim.
Kendisine profesyonel diyen pek çok kişiyle mücadele ettim ama Sakayanagi, hepsinden daha iyi.
“Ne düşünüyorsun, Ayanokōji-kun? Hamlelerim hoşuna gitti mi?”
“Evet. Derinden hissediyorum yeteneklerini.”
Maçın yarısını geçmemize rağmen, elimizdeki küçük avantajı kullanarak farkı açmaya odaklanamadan tüm gücümü yaklaşmasını engellemek için harcadım.
Herhangi bir hatamda, o açıktan yararlanıp beni alt edecektir.
“Ayanokōji-kun, basit hatalar yapmayacağına eminim.”
“O zaman, havlu atıp pes edebilirsin.”
“Olur mu öyle şey? Sen hata yapmazsan, tüm gücümle saldırmalı ve seni yıldırmalıyım. ”
Horikita ile Hashimoto, şokun etkisiyle ağzını bıçak açmıyordu. Şuan taşları oynatmamıza yarayan bir makine gibiydiler.
Maçın 2. yarısında, Sakayanagi bir an duraksadı.
Normal şartlarda nasıl bir hamle yapacağını tahmin edebilirdim fakat─
Bir anda sessizliğe gömüldü.
Hiç duraksamadan hareket ettiği için Hashimoto da şok olup panikledi. Tek kelime etmemeye çalışıp onun karar vermesini bekledi.
Yaklaşık 1-2 dakikalık sessizlikten sonra, güçlü bir hamleyle karşılık verdi.
Ona avantaj sağlamadığım gibi, elimdeki şansları da vermedim.
Fakat─
Bir anlığına ben de duraksadım.
“Ah, bu ne kadar güzel bir maç böyle! Artık izleyicileri önemsemiyorum. Şuan tek istediğim bu anı hiç unutmamak!”
Hoshinomiya-sensei ile Sakagami-sensei’nin satranç bilgileri ne kadar bilmiyorum.
Yine de aramızdaki maçın çok iyi olduğunu anlamışlardır diye düşünüyorum.
Bir, iki dakika geçti. Zaman su gibi akıp gidiyor.
Hızlı davranıp kazandığım zamanı harcıyordum bir nevi.
[Ne… ne oldu, Ayanokōji-kun?]
Horikita’nın endişeli sesini duydum.
[Geriye beş dakikan kaldı…!]
Kalan zamanımın farkındaydım.
Bu oyun, 4 farklı kişinin düşüncelerinin birleştiği bir satranç oyunuydu.
Az öncesine kadar az da olsa üstün olan biz, şuan eşit konumdaydık.
Şimdiki hamlem, ölümle kalım arasındaki çizgiyi belirleyecekti.
Bu yüzden hamlemi belirlemek için harcadığım her zamana değerdi.
“Böyle şeylere sen pabuç bırakmazsın, Ayanokōji-kun? Tüm gücünle saldır.”
Sakayanagi kazanmaktansa, tüm gücümle savaşıp ne kadar başarılı olduğumu bilmek istiyordu.
Onun için, keyif alıp eğlenmek kazanmaktan önemliydi.
3 dakikadan az bir zaman kaldı.
Oyunun başından beri zafer gideceğini düşündüğüm yoldan vaz geçip kendime yeni bir gidişat belirledim.
Zafere giden yeni bir yol.
2 dakika kalınca, klavyeye talimatımı gönderdim.
Horikita bu anı bekliyor gibi hemen harekete geçti.
Taşın hareket etmesiyle, Hashimoto gerildi. Az önceki hızın aksine Sakayanagi de yavaşlamıştı.
30 saniye aldı karşılık vermesi. Ardından tam bir dakika sürdü.
Bense, birkaç saniye içinde karşılık veriyordum.
Maçın sonu yaklaşıyordu. Birazdan sonlanacaktır.
Bir sonraki hamlemle şah-mat olacağına eminim.
Kaçmak için birkaç hamle yapabilir ama çok uzun sürmezdi.
Hatta karıştırırsa, tamamen şansını kaybederdi.
“Harikulade…”
Sakayanagi’nin dudaklarından övgü sözleri döküldü.
Bir dakika geçti, 2 -3 derken… Sakayanagi tekrar sessizliğe gömüldü.
Zamanı da doluyordu.
[Oi oi oi!]
Hashimoto bağırarak hatırlatmaya çalıştı. Benimkinden daha az zamanı kaldı.
Zamanını iyi değerlendiremezse oyunun kaderini Hashimoto’ya bırakarak, yenilgisnii garantileyecektir.
[Sakayanagi! Yenilecek miyiz!!!?]
Hashimoto kendisine güvenmediği için yardım çağrısı yapıyordur.
Sakayanagi’nin artık 1 dakikadan az zamanı var.
“Harikasın, Ayanokōji-kun. Beklentimi fazlasıyla karşıladın.”
Zamanı akıp giderken Sakayanagi tekrar beni övdü.
“Sayende, soğuk ter nasıl dökülüyormuş öğrendim. Hiç fena değilmişsin.”
Sözlerine ekleme yapmaya devam etti, Sakayanagi.
“─Bitti.”
Sakayanagi kaybettiğini dile getirse de Hashimoto onu duyamazdı.
Kumandanların oyunu bitirme yetkileri de yoktu. Zaman dolduğunda, oyuncu yenilgiyi kabul edecek ve oyun bitecekti.
Ya da Hashimoto son hamlesini yaparak oyunun sonunu kendisi de getirebilir.
Daha doğrusu maç, Sakayanagi kaybettiğini kendisi dile getirdiği an bitti.
“Çok keyifli bir maç oldu. Sonunun gelmesi de ayrıca üzücü.”
40 saniyesi kaldı. Sesi sakindi ve klavyeye yazmaya başladı.
Pes etmek yerine, yeni bir çıkış yolu bulmuş gibi sevinçle söylendi.
[…Hadi kızım, hadi prenses!]
Hashimoto’yu uçurumdan döndürecek… – pardon, Sakayanagi’yi kurtarabilecek son hamleyi yazıyordu.
Hamlesini görünce, kafamdan aşağı soğuk sular dökülüyor gibi hissettim.
Ölümle burun buruna gelen siyah takımını, tekrar hayata döndürmüştü. Sonraki 2-3 hamlemde, maçın beklentimin dışına çıktığını hissettim.
Ardından─ köşeye sıkıştırıldığımı fark ettim.
İstediği yöne çekilip kapana kısılmıştım.
Avantajımı kaybedip alma serüvenimde bir sona geliyordum ve sürem hızlıca bitiyordu. Şuan 90 saniyem kaldı ve henüz bu maçın ağırlığıyla yüzleşememiştim.
Taşları hareket ettiren kişi olarak Horikita da bu durumun farkındaydı.
A sınıfının yenilgisi, C sınıfının zaferi.
Birkaç dakika öncesine kadar bu hayalle yaşıyordu.
Fakat şuan elinden o hayalleri almıştım.
Bir dakikadan az zamanım kaldı.
[Ayanokōji-kun…]
Kameraya dahi bakmadan Horikita bana seslendi.
[Kaybetmek istemiyorum.]
Ardından düşüncelerini dile getirdi.
[Ben…]
Söylemek istediklerini anlatmaya çalışıyordu.
[…pes etmek istemiyorum… kazanmak istiyorum…]
Tüm içtenliğiyle duygularını döküyordu.
[Şuan bile, tüm gücümle nasıl bir hamle kurabilirim diye düşünüyorum….]
Ondan beklenmedik bir duygu seli ile karşı karşıyayım.
[Sakayanagi-san’a karşı gelecek kadar güçlü değilim… bunu başarabilecek tek kişi sensin!]
Gözlerimi kapattım.
Çok az sürem kaldı. Her şeyi bitirmek için, az bir süre.
Sürem dışında maçın en fazla 1 dakika daha sürmeyeceğini düşünürsek, sonuç birazdan belli olacaktır.
Artık güvenli bir yolumuz yok. Aklımdaki tek riskli hamleye oynamak zorundayım.
Aklıma gelen hamleyi hemen klavyeye yazdım.
Enter tuşuna basmamla sayaç durdu.
Horikita ise dua edercesine ona göndereceğim mesajı bekliyordu. Yaklaşık 30 saniye sonra, kulağına bilgi geldi ve gözleri kocaman açıldı.
Uzun süredir beklediği sinyali almıştı.
Sakagami-sensei ile Hoshinomiya-sensei’ye kafamı çevirip baktım. Maçı, büyük ekrana odaklanarak heyecanla izliyorlardı.
[Demek pilin bitmemiş… Ayanokōji.]
Hashimoto karmaşık bir yüz ifadesiyle kameraya baktı. Yüzü gülse de bakışlarında öfke vardı.
Horikita hamlesini yapınca Sakayanagi’nin süresi tekrar durdu.
“Harikulade, Ayanokōji-kun.”
Sakayanagi hamlemi görünce 3.kez övdü..
“Bu kadar komplike bir maç hiç oynamamıştım. Her hamleme eşit derecede güçlü bir karşılık verdin. Hatta bazen zorlanacağım kadar iyi hamlelerin oldu.”
Yaşananları hatırlarcasına konuştu. Bu hamlemle oyunun sonunu görmüştür herhalde.
“Az önceki hamlen harikaydı. Sıradan insanların erişemeyeceği bir seviyede olduğunu kanıtladın.”
Sakayanagi’nin sözleri duygu doluydu ve hafiften sesi titriyordu.
“─Fakat…”
Sakayanagi’nin sesi odada yankılandı.
“Bu hamlemle, kazanmayı garantilemiş olacağım.”
Hemen klavyeye bir şeyler yazdı. Hashimoto’ya bilgi gitti.
Ben de karşılık olarak aramızdaki savaşı ateşledim. Sonuç birazdan belli olacak.
Artık aramızda konuşmalar geçmiyor, taşların hareketleri duyuluyordu.
Son 5 hamle…. 4……4.. .derken…
Sakayanagi, vezirini kullanarak şahmata zorladı.
Jokerini, yani en güçlü taşı vezirini kullanarak oyuna müdahale etti.
İşe yaradığında mükemmel sonuçlar elde edebilirsiniz ama riski de çok yüksek. Başarısız olduğunuzda, direkt şahmat oluyorsunuz : Bu düşündüğüm bir plandı.
Horikita duraksadı. Bir anlığına benden bilgi alabileceğini düşündü. Fakat umudu kısa sürdü.
Bu saatten sonra şahmatı engellemenin mümkün olmadığını o da fark etmiştir.
Sonuç belli olmuştu.
[Ayanokōji-kun…]
Horikita vazgeçemiyordu.
[Cevap ver, Ayanokōji-kun… yapabileceğim bir şey var mı….söylesene?]
Elimi klavyeden çektim.
[Ayanokōji-kun…!]
Horikita herkesten çok A sınıfına çıkmak istiyordu. Bana güvenerek içi rahatlamıştı. Yeneceğimi bile düşünüyordu.
Son final maçımızda ona yardım ederek zorlu rakibi Hashimoto’ya karşı yenmesini istiyordum.
Bu yenilgimiz onun suçu değildi.
Rakibimiz daha bilgiliydi.
Sayaç 0’da durdu. Aramızdaki bağ koptu.
[…Yenilgiyi kabul ediyorum.]
Horikita, Hashimoto’ya boynunu hafifçe büktü.
[Güzel bir maç oldu.]
Hashimoto da hafifçe boynunu eğerek karşılık verdi.
“─İşte bitti.”
Sakagami-sensei sessizliğini bozup sonuçları açıkladı.
“A sınıfı 7. etkinliği kazandı. Bu özel sınavda, 4-3 A sınıfı kazandı. C sınıfı da epey başarılıydı.”
Bu son etkinlik de bitti.
Bir bahane bulup neden kumandan olarak müdahale ettiğimi sınıfa açıklamam gerekiyor. Karışmak yerine, Horikita’ya bırakmam gerektiğini düşünenler çıkacaktır.
“Harika…bir maçtı!. C sınıfının performansı çok etkileyiciydi.”
Hoshinomiya-sensei her zamanki gibi çocuk kandırmaya çalışıyor….
“Rahatlacaksa, gögsümde ağlayabilirsin canım.”
“Hoshinomiya-sensei!”
Benimle dalga geçerken Sakagami-sensei sertçe uyardı onu.
“Şa-şaka yapıyordum, şaka ya.”
Hafifçe kafasını çevirip Sakagami-sensei’ye boynunu büktü.
“Ayanokōji-kun, tahmin ettiğimden daha güçlü çıktın. Mental aritmetikte 10.soruyu bilmen… Sakayanagi-san’a satrançta kafa tutman… bir de yazılı sınavdaki zor soruları çözdün hep. Oh! Bir de sen hızlı koşuyordun değil mi ya!!…”
Bir anlığına duraksadıktan sonra Hoshinomiya-sensei bir sonuca vardı.
“Yoksa!!! yeteneklerini mi saklıyordun?”
“İşler istediğim gibi gitti demek daha doğru olur.”
“Demek, tesadüf diyorsun ha? Eh, arada bir olur böyle şeyler, evet~… Kimi kandırıyorsan sende!!! anladım şimdi, Sae-chan’ın gözünün neden senin üzerinde olduğunu, Ayanokōji-kun. Hiç adil değil ama ya~”
Ne kadar saklamaya çalışırsam çalışayım, öğretmenlerin gözünden bazı şeylerin kaçmayacağını biliyorum.
“Tamam, tamam~ Burada gördüklerimi kimseye söylemem, he~”
Gülümseyerek hafifçe omzuma vurdu. Ardından kulağıma eğilerek:
“Bir sensei olarak senin gibi çocuklara hayranım, Ayanokōji-kun. Fakat düşmanımız olursan, nefret edebilirim senden.”
Yüzündeki gülümsemenin kaybolmasıyla Hoshinomiya-sensei geriye çekilip yanımdan uzaklaştı.
Galiba B sınıfına potansiyel düşman olarak kafasının bir köşesine kazıdı adımı.
“Sınav bitti. Odadan çıkalım arkadaşlar.”
“Sakagami-sensei, sınıfımıza dönmemiz mi gerekiyor?”
“Yok. Sizin işiniz bitti. Yurda dönebilirsiniz.”
Demek sınıfta buluşmayacağız… güzel oldu.
“Öğrenciler için iyi oldu o zaman. Yurda dönebilirler.”
“Hoshinomiya-sensei, etrafı toplarlayalım.”
“Peeki.”
Sakagami ile Hoshinomiya sensei, odadaki ekipmanları toplamaya başladılar.
Ortamdaki gerginlikte yavaşça yerini sakinliğe bırakıyordu. Az önceki sert ve gergin savaşımızdan eser kalmamıştı.
Sakayanagi hafifçe bilgisayardan kalktı. Öğretmenlerin yanımızdan uzaklaşmasını bekliyor gibiydi.
“Çok sağ ol, Ayanokōji-kun.”
“Ne demek.”
7.etkinlikten sonra, teşekkürlerimizi dile getirdik.
30 dakikalık savaştan dolayı, yorgundu.
“Satranç oynamak zordur. Horikita-san’ın başta yaptığı hamleler çok iyiydi. Senin ilginç saldırıların da takdire şayandı. Bayıldım.”
Sakayanagi durumdan hoşnuttu. Elinden geleni ardına koymadığı anlaşılıyordu.
“Açıkçası, tahmin ettiğimden güçlü çıktın. Horikita’nın elde ettiği avantajı yıkarak yenilmemi sağladın.”
“Hiçte bile. Harika bir yarıştı. Sona doğru yaptığım hamlelerin çok fark katmadığını da düşünmüyor musun?”
“Veziri feda etmen bayağı iyiydi.”
Büyük monitörde yayınlanan her şey aklıma geldi.
Talimatlarım ve onun yeteneği. Onun başarısı.
Mucizeler, ikinci şanslar…
Zafer ve yenilgi, okulun isteği doğrultusunda belirlendi.
Güzel bir savaş verdiğimiz halde C sınıfı yenilerek 30 puanını A sınıfına feda etti.
Küçük bir zarar olsa da, diğer sınıflarda ne olduğuna bağlı olarak kaderimiz belirlenecek.
“Benden istediğin bir şey var mı?”
“İstediğim mi? Ah, yok.”
Hafifçe başını sallayıp, gülümseyerek cevapladı, Sakayanagi.
“Seninle kapışmak istiyordum ve dileğim gerçekleşti. Ben durumdan hoşnutum.”
O zaman, istediğini verdiğim için asıl ben mutluyum.
Sakagami-sensei bu kadar uzun konuştuğumuz için kızabilirdi. Ben de yerimden kalktım hemen.
Tam kapının kolunu tutup dışarı çıkacaktım ki bizim müdür vekili Tsukishiro içeri girdi.
“Eh, ikinizden kayda değer bir maç izleyebildim.”
“Merhaba, Müdür Vekili Tsukishiro. Sınavı izlediniz mi?”
“Evet. Okulun adaleti sağlamak için çalışması zorunluydu. Başka bir odada sizin kumandan müdahalenizi izliyordum.”
Bizi övercesine alkış tutmaya başladı.
“İkiniz de geri çekilmediniz. Harika bir maçtı. Sayenizde okul gelecek için çok güzel örnekler toplayabildi. İlerisi için güzel bir veri elde ettiğimizi düşünüyorum.”
Müdür Vekili Tsukishiro’nun gözlerinin içine baktığımda, yüzündeki sırıtışı görebildim.
Böylece, ne dolap döndüğünü de hemen fark ettim.
“Maçtan zevk almanıza sevindim, Vekil Bey.”
Sakayanagi boynunu eğerek selam verdi.
Bu arada, kapışmamız istediği gibi bittiği için de ayrıca memnundu.
“B ile D arasındaki sınav bitti mi?”
“Evet. Bir saat önce sonuçlandı.”
Çok hızlılarmış.
“Kim kazandı?”
Sakayanagi sonucu merak ediyor herhalde.
“D sınıfı 5-2 yendi. Üzücü oldu.”
Ryūen, Ichinose’i alt etti demek… bu da 190 puan kazandılar anlamına geliyor
Yani, tekrar C sınıfı olacaklar demektir.
Biz de başladığımız noktaya, D sınıfına geri döneceğiz…
“Ichinose-san epey şok olmuştur. Eh, doğal tabii.”
Ryūen olmasaydı, B sınıfı kazanırdı.
Aklıma şu soru takıldı… acaba kendisi için mi yoksa sınıf için mi bir şeyler yaptı?
Sebebi ne olursa olsun, bu çocuğun değişim yaşadığı bir gerçekti. Bir diğer gerçek ise, Ichinose için tehdidin başladığı, onlar için çanların çaldığıdır.
“Hadi bakalım, arkadaşlar. Odayı boşaltalım. Sınav bitti. Herkes çıksın.”
Vekil Bey, Sakagami-sensei ile Hoshinomiya-sensei’ye odadan çıkmaları için seslendi.
“Fakat işimiz bitme─”
“Biz halledeceğiz.”
Vekil bey’in sinyal vermesiyle, odaya birkaç kişi girdi.
“Bunlar kim? Okulun görevlileri değiller?”
Sakagami-sensei şüphelenerek sordu.
“Okulun bu sınavla ilgili bilgilerine devlet el atmak istiyor. Bilgileri istiyorlar sadece, endişelenmeyin.”
Müdür vekili sakin olun dediği için, Sakagami-sensei karşı çıkamadı.
Öğretmenler ellerindeki işi de bırakıp odadan çıktı. Sakayanagi ile ben de çıktım dışarı.
Öğretmenler arkalarına bakmadan ilerlediler.
Sakayanagi ise şüpheyle kapının eşiğinden içerde çalışan görevlilere baktı.
Fakat içeriye çok göz atamadan kapıyı içerden kapattılar.
“Bir sorun mu var?”
Müdür vekili Tsukishiro da yanımızdaydı, odanın içinde değildi.
“Yok..”
“Peki.”
Yurda gideyim ben ya, burda işim kalmadı.
Telefonu elime aldığımda Horikita’dan mesaj geldiğini gördüm.
[Yardımın ve desteğin için teşekkürler.]
Kısa bir mesaj atmış… homurdanıp şikayetlerini sonra duyacağım demektir.
“Görüşürüz, Sakayanagi.”
Veda edip yurda dönecektim ama–
“─biraz bekler misin, Ayanokōji-kun?”
“Buyur?”
Sakayanagi koridora doğru ilerlerken arkamdan seslendi.
Hala zaferin tadını çıkartıyor olması gerekirken, yüz ifadesinin sertleştiğini fark ettim.
“…son hamlenin en doğru hamle olduğunu düşündün mü gerçekten?”
Uzun bir süre düşündüğüm hamlemin doğru olup olmadığını sorguladı.
“Kazanan sensin, neyini sorguluyorsun ki?”
“Yok… özür dilerim. Galiba kafamı boşa karıştırıyorum.”
“Beni yendiğin için mutlu değil misin?”
“Yok.. yani, nasıl desem.. içten içe sana yenileceğimi düşünüyordum da. ”
Garip bir düşünce tarzına sahip olduğunu düşünüyorum yine.
“O zaman şöyle söyleyeyim: seni hafife almadım.”
“Evet. Farkındayım.”
Yine de ikna olmuşa benzemiyordu, Sakayanagi.
Belki de gözlerinde olduğumdan daha güçlü birisiyimdir?
“Çok acımasız çıktın, Ayanokōji-kun.”
Çoklu odanın kapısında bekleyen Müdür Vekili, aramızdaki konuşmaya müdahale etti.
Sakayanagi arkasını dönüp ona bakınca ben de bakma gereği duydum.
Adam yanımıza gülümseyerek gelip cümlesini tekrarladı.
“Çok acımasız çıktın.”
“Bu ne demek oluyor, Tsukishiro Bey?”
Soruyu soran kişi Sakayanagi’ydi.
“Ona cevabı sen versene, Ayanokōji-kun?”
“Ne cevabı anlamadım?”
“Ona karşı dürüst olmalısın bence.”
Vekil bey’in çok amaçlı odadaki ‘işini’ bitirdikten sonra zamanı varmış demek.
“Şöyle açıklık getireyim o zaman. Asıl kazanan kişi, Ayanokōji-kun idi.”
Geri alınamayacak bu sözlerden sonra, Sakayanagi anlamakta zorluk çekti.
Bu adam bu riske girip neden bu kadar ileri gidiyor ki?
“Bu da ne demek? Ben kaybettim.”
“Eh, evet kaybettin. Kaybettiğin gerçek.”
Müdür vekili, gerçek niyetini belli edercesine vurgu yapıyordu.
“Fakat… sonuç beklediğinden farklı oldu…. değil mi?”
Sessizce olayı anlayıp sindirmeye çalışan Sakayanagi, durumu çakıp hemen çıkıştı.
“Bu ne şimdi…. okul zorla sınava müdahale mi etti?”
Öfkeyle tepki verdi. Tepkisi pişmanlık ve hayal kırıklığından öteydi. İçerleyip kinlendi desem yeridir.
“Senin suçun bu, Sakayanagi-san. Sana verdiğim görevi yerine getirmeyi bırak bir de Ayanokōji-kun’a koruma puanı verdin. O puanı geri almak için elim armut toplamayacaktı.. .değil mi? Burası da bir okul sonuçta.”
Demek Sakayanagi ile kapışmak için elini taşın altına koydu.
“Her şey yolunda gitseydi, Ayanokouji-kun’u bu sefer okuldan attırabilirdik. Fakat bu okulda işimi zorlaştıracak öğretmenler var.”
Uzun bir süre düşünüp Horikita’ya talimat verdiğim zamanda fark ettim bir bit yeniği olduğunu.
Yazdıklarımın Horikita’ya ulaşması yaklaşık 30 saniye sürdü.
O süreden önce, bilgi aktarımı yaklaşık 10 saniye sürüyordu.
Bu tutarsız sürenin sebebi ise, bu 30 saniyelik sürede bilgilerin değiştirildiğindendi.
Bilgiler değiştirildiği için, sonuçlar da değişmiş oldu haliyle.
“Bir hamle seçtiğinde, farklı bir hamle yapabilmek için ekstra zaman harcadık. Hatta tahminimizden çok daha iyi hamleler seçiyordu. Hamlelerini tahmin edebilmek için yazılımlar ve personeller ayarladım bile. Yine de karar vermemiz epey zor oluyordu.”
Basit ve özensiz hamleler yapıp bariz hatalar olmaması adına, özenle seçimler yapılmıştı. Müdür vekili bey, kendi işini zorlaştırarak, istediği yöne de çekebilmek adına zor işlere kalkışmıştı. Olay bundan ibaretti.
“Sakayanagi-san, yaptığımız ince ayarlı hamlenin açığını bularak çok iyi bir iş çıkarttı.”
Abi, buna da iltifat demezsin ya.
“Neden söylemedin, Ayanokōji-kun?”
“Söyleseydi, ne değişecekti ki? Zaten sana söylemeyi de istemezdi. ”
Vekil bey, benim yerime konuşmaya devam ediyordur:
“Sebebi de gayet açık. Beyaz odanın eski öğrencilerinden birisi olarak, hatta bu okula zorla giren birisi olarak, kendisine dikkat çekmeyi hiç istemez.”
Tsukishiro’nun maçımıza karıştığı ortaya çıkarsa, başım belaya girerdi.
Söylemesi sinir bozucu ama… elimden hiçbir şey gelmedi. Durumu kabullenip pes ettim.
“Zoraki de olsa, kazanan sensin. Mutlu olman gerek.”
“…Vekil Bey, çok kışkırtıcı konuşuyorsunuz─ ki bunun bedelini ödeyeceğinizi de biliyorsunuzdur, umarım?”
Sakayanagi’nin öfkeli yüzüyle karşı karşıya kalan vekil bey, tekrar alkış tuttu.
“Liseli bir çocuk olmana rağmen, ağzın iyi laf yapıyor. Bu çöplüğün prensesisin diye egon tavan mı yaptı?”
Sakayanagi ile aynı ortamda bulunan herkes, onu kendisine düşman edinmek istemezdi.
Tabii, bu adam için sıradan bir lise öğrencisinden öteye gitmiyordur.
“Bedel diyorsun ya. Hadi göster bakalım, nasıl ödeyecekmişim bedelini.”
Sessizlik çöktü. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
“Eh, bana müsaade. Yetişkinler olarak işlerimiz var, malum. ”
Müdür Vekili Tsukishiro özellikle aramızdan geçtikten sonra, hafifçe kafasını arkaya dönüp:
“Mümkünse, kendi isteğinle okuldan ayrıl. Başka kimseyi kendi davana dahil etmemiş olursun.”
Tsukishiro koridora doğru ilerleyip gözden kayboldu.