Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 35 - Esas Karşılaşma
Cilt 11 – Bölüm 35 – Esas Karşılaşma
Sakayanagi de yavaşça ilerlemeye başladı.
“Eh, olan oldu. Ve her şey mahvoldu.”
“Kusura bakma.”
“Özür dilemene gerek yok, Ayanokōji-kun. Bir yetişkinin, bizim aramıza girmesine öfkelendim. En önemli anımın içine etti. Ağzımı bozuyorum ama...”
Zaferine gölge düşmesiyle ilgilenmiyordu. Maçımızın adaletsizliğinden yana öfkeliydi.
“Yani─ böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirim ki..?”
Sakayanag durup bana döndü.
“Evet. Haklısın.”
Müdür Vekili Tsukishiro’nun müdahalesinden bahsetmeyecektim ama öğrenmesi iyi de oldu. Biraz hile yapmışım gibi de hissediyordum zaten.
“Müdür Vekili’nin müdahalesinden önce kaldığımız yerden oynamaya devam edelim, lütfen!”
Teklifini reddedebilirdim ama … Sakayanagi’nin mutsuz olacağını düşündüm.
Dahası, ben de hafiften rahatsız olacağım.
“Seni reddedecek sebep bulamıyorum… nereye gidelim oynamak için?”
“Kütüphanede satranç takımı var, biliyor muydun?”
“Yok… ilk kez duydum.”
“Arada bir orada oynarım. Oraya gidelim.”
Reddetmedim ve kütüphaneye doğru yola çıktık.
Dersler olmadığı, özel sınavlar da bittiği için etrafta kimsecikler yok.
Kütüphanenin sessizliğinin içinde, satranç takımını aldım.
İki kişilik bir masaya koyup karşılıklı oturduk. Sakayanagi taşları özenle müdahale önceki haline geri çevirdi.
“Eh, hadi bakalım. Göster kendini Ayanoukoji-kun.”
Elime taşı aldım ve koymak istediğim yere yerleştirdim.
Maç başladı. Ikimizde oyuna odaklanarak pek konuşmadık.
Zaman ilerliyor, güneş batmaya başlıyordu. Kütüphanede bulunduğumuz yerden gelen tek ses, bu satranç taşlarının sesiydi.
Fakat uzun sürmedi bu seslerin yükselişi.
Başladığından beri finalde olduğumuz bir maç olduğu için, uzun sürmedi bitmesi.
Maç bittiğinde, Sakayanagi önündeki satranç tahtasına bakıp derin bir of çekti.
Şah-mat olmasına ramak kalmıştı ve bir çıkış yolu arıyor; bulamıyordu.
“Tam tahmin ettiğim gibi, Ayanokōji-kun. Ben kaybettim.”
Ölüm kalım savaşı içeren hamleler yapmıştım. Geri döndürememesi normaldi.
Durumdan da hoşnuttu. Yenilgisini memnuniyetle kabullendi.
“Çok dürüstsün.”
“Kendi yenilgisini kabul etmeyen genç şımarık bir kıza mı benziyorum?”
Öyle görünüyorsun demesem yalan söylemiş olurdum..
“Bilmek istediğim aramızdaki çizginin nerede olduğuydu. Kim kimden daha üstün ya da daha önde bunu öğrenmek istiyordum. Buraya sonuca karşı gelmek için oturmadım. ”
“Şuan kazandım ama az önceki maçımızda belki kazanamayabilirdim. Malum zaman ve şartlar farklı yani.”
Bana verilen ekstra zamanda daha fazla düşünme vaktim olduğu da bir gerçekti.
Hatta daha önemlisi—
“Bu maçımız, Horikita’nın Hashimoto ile oynadığı maçta elde ettiği avantaj üzerine kuruluydu. O önde olduğu zaman müdahale etmiştim ben. Adil bir maç olduğunu söylemek zor.”
Horikita’nın avantajını kullandığım doğruydu. Sakayanagi’nin önündeki bu avantaj engelini aşıp bana ne kadar güçlü olduğunu gösterebildi.
Sıfırdan oynasaydık, belki kazanamayabilirdim. Yeniden başlayalım derse, reddetmek isterim.
“Beni böyle mi teselli ediyorsun?”
Sakayanagi hınzırca gülümsedi.
“Hayır, gerçekleri söylüyordum.”
“Sonuçtan memnunum yetmez mi?”
Madem memnun, bana laf düşmez. Fakat içimin rahat etmediği de ayrı bir gerçek.
“Özel sınavda, benimle birebir karşılaşabileceği bir şey seçebilirdin. Fakat seçmedin neden?”
Tabii, 10 etkinlikten 7’sinin seçileceğini düşünürsek, yine riskli bir seçim olurdu. İkimiz de ortaklaşa teke tek karşılaşabileceğimiz etkinlikler seçseydik, çıkma şansı da o derece artardı.
“Cevabı basit aslında. Tahmin ettiğin gibi, seçilme şansı düşük. Benimle özellikle kapışabileceğin bir etkinlik seçseydin, sınıfın senden şüphelenirdi. Zarar gelsin istemedim. Gerçi Müdür Vekili’nin müdahalesiyle mahvoldu ama.”
Sakayanagi sınava benim durumumu da düşünerek hazırlanmış demek.
Bu yüzden de Tsukishiro’nun müdahalesine daha çok sinirlenmiştir.
Bu arada, seçilen etkinliklerin rastgele seçilip sıralandığına inancım sıfır.
Başından beri, adil bir savaş vermiyorduk kısacası.
“Dahası, Hashimoto-kun A sınıfındaki en başarılı satranç oyuncusu olmasına rağmen, senin yetiştirdiğin Horikita-san’a yenildi. Bu açıdan bakınca da, sana yenilmiş oluyorum.”
Sakayanagi hafifçe boynunu eğerek bana saygısını sundu.
“Ayanokōji-kun, seninle kapışmak güzeldi. Aradığım cevabı buldum. Deha olduğuna eminim artık. Yeteneklerin çok üstün.”
“Satrançta intikam alacak mısın peki?”
“İster miydin intikam almamı?”
“…Hayır.”
“Fufu, çok dürüstsün.”
Açıkçası bu aramızdaki maçı, içine düştüğümüz zor ve nadir yaşanan durumdan dolayı tamamlayabildik.
Özel sınav bitti ve yarından itibaren uzun bir tatil başlıyor. Hem de etrafta kimsecikler yok. Daha ne isterim ki.
“Senden intikam almama sebebim….satranç konusunda eşit yeteneklere sahip olduğumuzu düşündüğümden. 10 farklı oyun oynadığımızı düşün ve 5-5e kaldık.. böyle bir şey?”
“Anladım. Haklısın.”
Işin ilginç yanı, yeteneklerimizin birbirine benziyor olması.
Tekrar karşılaşsak ben de Sakayanagi’nin dediği gibi olur diye düşünüyorum.
“Fakat ilk maçı sen kazandın, Ayanokōji-kun. Kritik durumlarda zorlandığımı düşünüyorum. Senin satranç geçmişin daha fazla sanırım. Aramızdaki fark bu.”
Bakışlarında rekabetçi olduğunu anlayabiliyordum. Kazanmaya olan düşkünlüğü belli oluyordu.
“Satrançla intikam almak istesem, eğlencesi kalmaz. Açıkçası, satranç benim için hobiden öteye geçmiyor. Böyle de kalsın istiyorum.”
Konuşurken eline atları aldı.
“Satranç geçmişimden bahsettiğine göre, gördün beni satranç oynarken?”
“Evet. Beyaz odada rakiplerini ezerken görmüştüm. Hatta o günden beridir satranç severim. Bir gün seninle karşılaşacağımı düşünerek oynamaya başlamıştım.”
A sınıfının etkinlik listesinde garip bir önsezim vardı. Satrancın seçilmesi, düşündüğüm gibi tesadüfi değilmiş.
“Eh— hadi yurda dönelim?”
“Ben satranç takımını yerine koyayım.”
“Sağ ol.”
Satranç takımını aldığım yere koydum.
“Bu arada, seninle arama mesafe koymam gerekiyor. Sana odaklandıkça, sınıf arkadaşlarımın dikkati sana kayacak… bir de…”
“Bir de…?”
“Seni tanımak için can atıyordum. Benim için sen, hiç tanışamadığım çocukluk arkadaşım; sürekli peşinden ayrılamadığım en yakın dostumsun. Zaten seninle sürekli kapışmaya kalksam, maçlarımızın değeri kalmaz.”
Yüzünde hafif bir gülümseme, gözlerinde duygu dolu bakışlar vardı.
“Müdür Vekili Tsukishiro gibi birisi de bu okuldayken, öğrenciler olarak birbirimizle yarışmanın zamanı da değil. ”
Okulun öncelikleri değişiyordu. Normal şartlarda öğrenciler arası savaş olması gerekirken, şimdi okulun içinde bir mücadele var.
Farklı şartlarda savaşsak dahi, yine müdahale edebilirdi. Yoluma taş koymak için çekinmediğini de gördük..
Hatta, bu açıdan bakınca şuan sadece dikkat etmem gerekenler arasında yer aldığı için de mutluyum. Dört bir yanım düşman kaynasaydı, uğraşması zor olurdu.
Beraber kütüphaneden çıktık.
“İlk defa okuldan beraber çıkıyoruz.”
“Eh, evet doğru dedin.”
Yanımızda mutlaka birisi daha olurdu. Dahası, ikimizin yan yana yürümesi de doğal gelişti.
“Yavaş yürüdüğüm için özür diliyorum senden.”
“Ne özrü yahu.”
Yavaş yürümesinin sebebi, rahatsız olduğu içindi.
Zaten bugün beraber zaman geçirdiğimiz için de mutluyum. Direkt yurda gitseydim, birileriyle karşılaşabilirdim. Yanımda olması iyi oldu.
“Peki şimdi planın ne?”
“Tsukishiro’ya bağlı. Babanın yerini dolduruyor olsa da, müdür olarak görev aldığı bir gerçek. Sıradan yöntemlerle onunla başa çıkamam.”
“Evet. Duruma bakarsak, babamın işi de gittikçe zorlaşıyor.”
“Ne yapmayı düşünüyorsun peki?”
Soruma karşılık Sakayanagi düşüncelere daldı.
“Şimdilik, burada olan zamanımı keyifle geçirmeye odaklanacağım. Katsuragi-kun bana karşı gelirse, onun rakibi olarak davranacağım. Ichinose-san üzerime gelir, benimle aşık atmak isterse, onunla eğlenerek yerle bir edeceğim. Kendisini okuldan attırmayı başarırsa, B sınıfının da sonu gelecektir. Çekirdek-kola alır, olanları izlerim herhalde.”
Sanki oyuncaklarıyla oynuyormuş gibi konuşuyor.
“Ryūen-kun’un bu hamlesini fark edemedim ama… bana bulaşırsa, onun da hakkında gelirim. Böyle anlatınca da, lise epey eğlenceli geliyor kulağa.”
“Ne güzel.”
“Ya sen, Ayanokōji-kun?”
“Öne çıkacak her şeyden uzak kalmak istiyorum. Bunun dışında Horikita elinden geleni yapsın diye uğraşırım herhalde.”
“Çok başarılı olacağına eminim. Dört gözle sonuçları bekliyor olacağım.”
Bir gün Horikita, Sakayanagi’nin ciddiyetle kapışmak istediği öğrenciler listesine adını yazdırabilir. O gün gelirse, Sakayanagi’nin bu okuldan fazlasıyla zevk alacağına eminim.
“…bu arada özür dilemem gereken bir konu var.”
“Özür mü?”
“Az önce teke tek bir maçta seninle karşılaşmak istemediğimi söylemiştim ya. Yalandı.”
Beni düşünerek böyle bir hamle yapmadığını söylemişti evet.
“Açıkçası, seninle bir saniye dahi olsa fazla zaman geçirmek isterim.”
Konuşurken elini bana doğru uzattı. Elimi sıkmak istediğini sanarak uzattım ama sol eliyle elimi tuttu.
“İnsanlar birbirlerine dokunarak sıcaklığı öğrenirler. Başka bir insanın sıcaklığını hissetmek, çok farklı bir duygu. Lütfen bu sıcaklığı unutma.”
“Anlayamadım?”
“Geç de olsa sana söylediğim bir mesaj diye düşün.”
Ne demek istediğini tam anlayamadan elimi bırakıp yürümeye başladı.
“Hadi, gidelim.”
Daha fazla açıklama yapmak istemiyor galiba.
Yavaşça yurda dönerken, gün batımını izledik.
“Oh, bu arada… A sınıfından Yoshida-kun var ya—”
Geçmişi yad edebileceğimiz bir ilişkimiz, bağımız yoktu.
Art niyet veya kötü bir yönlendirme olmadan, havadan sudan konuşarak yurdun kapısına kadar beraber yürüdük.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩