Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 33 - Büyük Balık
Cilt 11 – Bölüm 33 – Büyük Balık
- Etkinlik okçuluk idi. C sınıfının seçtiği, Akito’nun yeteneklerine güvendiğimiz 2 kişilik bir maçtı. Bizim kazanmamızla, skor 3-3 oldu.
Bu etkinlik süresi boyunca, Sakayanagi pek konuşmadı. Sessizce izlemeyi tercih etti.
Sanki 3-3 olmasını bekliyor gibiydi. Son etkinliğimiz geldi çattı.
Kaderin cilvesine bakarsak şayet.. son maçımız satranç çıktı.
『Satranç』 Oyuncu sayısı: 1 ・ Kişi başına ayrılan süre: 1 saat (Zaman aşımı, yenilgiyle sonuçlanır.)
Kurallar: Standart satranç kuralları geçerlidir. 40.hamleden sonra süre sınırı kalkar.
Kumandanın Müdahale Yetkisi: Kendi belirlediği zamanda kumandan oyuncuya max 30 dakika kadar bilgi ya da talimat verebilir. Fakat bu zaman, oyuncuya ayrılan 1 saatlik süreye dahil edilecektir.
Zamanın başlangıçta ekleneceği gibi, fischer kuralı yoktu. [1]
Tüm maç süresini etkileyen bir önem diye düşünülebilir. Sıradan satranç maçları bile 2 saati bulabiliyor, bu sebeple kişi başına birer saat verilmiş olmalı.
“3-3 eşitlikle son etkinliğimize geldik. Bu oyunun, final maçı olması….. daha iyi bir etkinlik gelemezdi. Hani derler ya, sabreden derviş, muradına erermiş. Şuan tam istediğim oldu.”
Sakayanagi, büyük ihtimalle maçın zirvesinde olaya dahil olarak oyunu yönlendirecek.
Hatta, aynı anda maça müdahale edeceğiz desem yeridir.
Kumandanın müdahale yetkisine bakılırsa, onu yenmek için maça dikkat kesilmem gerekiyor.
“7.etkinliğe kadar geldik. Planların az çok bozulmadı mı?”
“Evet. Spor etkinliklerinde bize baskın geldiniz.”
Sakayanagi önceki etkinliklere dem vurarak fikrini belirtti.
“Fakat bu etkinlik değişik olacak. Kumandanların etkisi çok büyük, bilmem farkında mısın?”
“Burda düşünmesi gereken sensin bence. Satrançta gayet iyiyimdir.”
Sakagami-sensei ile Hoshinomiya-sensei maçımıza dikkat kesileceklerdir. Önceden bilgilendirip şaşırtmayayım kimseyi.
“Ooooo… ne tesadüf ben de! Galiba satrancı seçmemeliydim. Çekişmeli geçecek gibi.”
Fakat bizden önce, seçeceğimiz kişiler yüzleşerek ısınma turlarını tamamlayacaklar.
Henüz hiçbir etkinliğe katmadığım Horikita Suzune’yi listeden seçtim. Sakayanagi ise, Hashimoto Masayoshi’yi seçti.
“Demek Horikita-san sahne alacak. Sınıfınızın gurur kaynağı olarak onu son etkinliğe sakladın, öyle mi?”
“Jokerimi kullanmamak için sebebim kalmadı.”
Katılımcılar etkinliğe başlamak için harekete geçtiler.
“Su ister misiniz, arkadaşlar?”
Hoshinomiya-sensei hiç yerimizden kalkmadığımız için bize küçük bir teklifte bulundu.
“Teşekkürler, gerek yok.”
“Ben de almayayım.”
“Peki…”
Hoshinomiya-sensei, hafifçe bir of çekti. Ortamdaki gergin havadan hoşnut değildi.
“Hazırlar gibi. Başlayalım.”
Sakagami-sensei’nin direktifi ile, Sakayanagi ile beraber sohbetimizi kesmiş olduk.
Eğitim salonlarının bir köşesine kurulmuş bir satranç masası vardı.
[Buyurun.]
Horikita ile Hashimoto, hafifçe birbirlerine selam vermesiyle final maçımız başladı.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩
Önümde daha bir hafta öncesine kadar kurallarını dahi bilmediğim bir satranç masası kurulu.
Daha bugün ilk kez, gerçek satranç taşlarına dokunacağım. Bir haftalık bilgisayar üzerinden aldığım eğitimle, satrancın komik ve derin bilgisine sahip oldum.
Rakibim Ayanokōji-kun veya Sakayanagi-san olursa, kazanma şansımın olmadığının da bilincindeyim. Fakat karşımdaki kişi, bu ikiliden birisi değil.
Hashimoto-kun ne kadar yetenekli onu da bilmiyorum. Sadece ikisinden daha güçlü olmadığı kanaatindeyim.
“Başarılar, Horikita.”
Rakibim ortamı yumuşatmak için bana seslendi.
Duyduğum kadarıyla, A sınıfından bile ona güvenenler yok.
“Bu ürkek tavır da neyin nesi? Biraz keyif alsana?”
“1 yıldır A sınıfında, üstünlük avantajlarıyla yaşayan birisi olarak C sınıfı için bu maçın ne kadar önemli olduğunun farkında bile değilsin. Gerilmek en doğal hakkım.”
“O kadar didinip kazandığımız puanları kaybetmek bizim için de an meselesi. Biz de geriliyoruz.”
Bu maçı kazanan sınıf, 130 puan kazanacak. Bu puanı alıp bu yılı kazasız belasız güzelce atlatmamız için bu maç, vermemiz gereken en önemli sınavdı.
“Adımı biliyor musun?”
“Seninle hiç konuşmamıştım ama Hashimoto-kun muydu?”
“Eh, beni hatırlamana sevindim. C sınıfının Horikita’sı olarak epey ünlüsün, malum. Özellikle de, ıssız ada sınavında Ryūen’in planlarını suya düşürmenle ünlenmiştin.”
O zamanlar hiçbir şey yapmamıştım. Ayanokōji-kun, arka planda ben yapmışım gibi bir sürü iş çevirmişti.
Hatta… buna strateji bile demez o.
“Birkaç aydır satranç oynuyorum. Bana acı, olur mu?”
“Maalesef, ben de bir haftadır oynuyorum.”
“Cidden mi…?”
Henüz tek bir satranç taşını dahi elimize almasak da, savaş çoktan başlamıştı.
Yalanlarla gerçekler birbirine giriyor; satranç turnuvamız hareketleniyordu.
Öncelikli savaşımız, karşı tarafın zihniyle oynayarak dikkatini dağıtmak üzerineydi.
Katılımcılar arası konuşmanın doğal olduğu bir etkinlik bu.
Tek istisnası yazılı sınavlar.
Kumandan olarak Ayanokōji-kun ile Sakayanagi-san da aralarında epey konuşup tartışmışlardır.
Durum 3-3 olduğu için, bu son etkinlik kaderimizi belirleyecek.
Hirata-kun’un geri dönüşü, Sudō-kun’un kendisine hakim olması ve pek çok kişinin elini taşın altına koymasıyla, 3-3 yapabildik.
Kōenji-kun’un hızlı mental aritmetikte çaba harcamaması, dikkat etmem gereken bir konu. Fakat şuan için önceliğim bu değil.
Elimdeki şansı kaçırmak istemiyorum.
Ayanokōji-kun’un sınavdan önceki yüksekten bakan, egoist, aşağılayıcı sözleri aklıma geldi.
[Kimse benden güçlü değil, hele ki ben basit oynuyorken. Bana güven.]
Bu sözleri duyunca hafiften çileden çıktım ama… garip bir şekilde içim de rahatladı.
Hashimoto-kun ona rakip olamayacak kadar düşük seviyedeyse, kazanabilirim demektir.
Neden bilmiyorum ama kaybedeceğimi de düşünmüyorum.
Daha maç başlamadan önce, içim rahat ve kazanmışım gibi hissediyordum.
“Hadi, 7. etkinlik başlıyor. Yerlerinizi alın.”
Öğretmenin talimatıyla, sırama oturdum. Hashimoto-kun’un yüzündeki gülümseme değişmedi ama bakışları sertleşti.
Bu maçın sonuna, iki sınıfın kaderi bağlıydı.
Hashimoto-kun da bu durumun bilincindeydi.
“Eh, hadi başlayalım.”
Hashimoto-kun eline bir siyah bir de beyaz taş aldı.
“Kimin başlayacağına nasıl karar veriliyor biliyorsun herhalde?”
“Evet.”
Hashimoto-kun eline aldığı iki taşı arkasında sakladıktan sonra ellerini yumruk yaparak seçmem için uzattı.
“Sol.”
Hashimoto-kun elini açınca, beyaz zarı gördüm. İlk oynayan avantajını ben kazandım.
“Nasıl başlayacaksın görelim bakalım.”
“Beklentini karşılayamayabilirim.”
Elime bir piyon aldım ve ilk kez satranç tahtasına dokundum.
Elime aldığım piyonla, aramızdaki savaş resmi olarak başlamış oldu.
İlk hamlemle piyonumu── E4’e koydum.
Piyonu koymamla Hashimoto-kun’un yüzündeki sevinç bir anda kayboldu. O da hemen ciddiyetle piyonunu E5’e koydu.
Atımı hemen siyah piyonunu almak için hareket ettirdim.
Ayanokōji-kun ile oynadığım tüm maçlar sayesinde, bu hamlemin en güvenilir hamleler olduğuna emindim.
Siyah piyonunu korumak için, karşınızdaki kişi tepki olarak maçın kontrolünü elinize bırakır…
“Sakayanagi’den öğrendim satrancı. Daha başlamadan sana oyunu bırakacağımı sanmıyorsundur inşallah?”
Onları düşünmeden hareket ediyorduk.
Bir saatlik sürenin yarısını Ayanokōji-kun kullanacak diye düşünürsek, şuan 30 dakikam var.
Açık hamleler arayarak vakit harcayacak durumda değilim.
Maç devam ettikçe, savunma yapmaktan kaçındığını fark ettim. Ona kim satranç oynamayı öğretti bilmiyorum ama standart oyun stratejilerinden uzak bir yaklaşımı vardı.
Art arda saldırıya geçiyor, savunma yapmıyordu.
“Kışkırtıcı oynuyorum değil mi?”
“Evet. Ustandan mı öğrendin?”
“Evet. Sakayanagi de böyle oynuyor. Ondan çok şey öğrenmişim, belli oluyor değil mi? Ya sen? Seninki de benim tarzıma az çok benziyor… kendin mi öğrendin?”
Benden bilgi edinmeye çalışıyor… ama amacı ne acaba?
“Kendimi son bir haftadır satranca adadım diyelim.”
“Oh öyle mi…? Satrancın seçileceğine emindin yani…?”
“İstediğin gibi düşünebilirsin.”
Biz oynadıkça, satrançtaki taşların yeri sürekli değişip duruyordu.
Taşlarımın etrafını sarıyor, beni kenara sıkıştırmaya çalışıyordu.
Bense, ona yavaş yavaş yaklaşarak içten feth etmeye çalışıyordum.
“Gerçekten bir haftadır mı öğreniyorsun?”
“Ne çok konuşuyorsun.”
“Konuşmak benim işim denebilir ya.”
Kuralları çiğnemediği sürece, istediğini yapmakta özgürdü. Onu durduracak gücüm de yok.
“Evet, bir hafta. Fakat yalan da söylüyor olabilirim.”
“Eğer bir haftadır oynuyorsan, kendin öğrendiğine asla inanmam. Bizim prenses gibi başarılı bir satranç oyuncusundan öğrenmişsindir sen, eh?”
“Bilmem. Aksi bir durum olsa da sana niye söyleyeyim.”
Ona olabildiğince az bilgi vermem gerekiyor. Hatta hiç vermemeliyim.
“Eh, sorun değil. Peki sana Ayanokōji hakkında soru sorabilir miyim?”
Sorun değil dediğine göre, kimden öğrendiğim ya da ne kadar yetenekli olduğum umurunda değildi.
Konuşma tarzına bakılırsa, tek istediği Ayanokōji-kun hakkında bilgi edinmek.
Demek… Hashimoto-kun dahi onu fark etmiş.
“Ne bilgisi istiyorsun ki?”
“Issız ada sınavından beri, Ayanokōji’nin arka planda işleri yürüten deha olduğunu düşünüp duruyorum… doğru mu düşünüyorum?”
Duygusal olarak beni köşeye sıkıştırmak istiyordu. Bu başarılarından dolayı da, karşıma geçirildiğine eminim.
“Aa, bu fikre nerden kapıldın?”
“Önsezi diyelim. Cevap versene, Horikita.”
“Cevap mı? Neyden bahsettiğini bile bilmiyorken nasıl verebilirim?”
“Öyle mi diyorsun? Paçaların tutuşmuşken hem de.”
“Rakibim olduğunu görünce, kafamı karıştırmak için uğraşacağını anladım ki.”
“…Oh, gerçekten mi?”
“Ne dersen de, beni kandıramayacaksın.”
Filimi kullanarak Hashimoto-kun’un şahını tehdit ettim.
Hashimoto’nun yüzündeki gülümseme tekrar kayboldu.
“Bu hamlemden sonra, neler yapacaksın acaba?”
Zamanımı güzelce kullandığıma göre, saldırıya geçebilirim demektir.
“İşler ilginçleşiyor…”
An itibariyle, maç istediğim yönde akıyor.
Rakibim kolay lokma olmasa da, hamleleri tahminlerim arasındaydı.
Daha maçın 10.dakikasını doldurmadan, duraksadı.
Şimdi düşünme sırası onda. Hınzır gülümsemeleri artık yoktu.
“Aaah, zorlu bir rakip çıktın, Horikita. Bu güzel yüzünden bu hamleleri beklemiyordum.”
“Sen de tipine göre bayağı yetenekli çıktın.”
“Biz elimizden geleni yapalım bakalım. Daha büyük balık ortaya çıkmadı.”
Maç böyle devam ederse, kazanacağım kesin. Gidişat benim istediğim gibi ilerliyor.
Tabii, Hashimoto-kun’un dediği gibi asıl büyük balık bu tuzağımı fark etmiştir.
Maçın kolayca bitmeyeceğine eminim.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩