Türkçe Light Novel
  • Seri Listesi
  • Blog
  • Discord
Sign in Sign up
  • Seri Listesi
  • Blog
  • Discord
  • Isekai
  • Aksiyon
  • Fantastik
  • Seinen
  • Macera
  • Yaşamdan Kesitler
  • Harem
  • Romantik
  • Psikolojik
  • Okul Hayatı
  • Komedi
Sign in Sign up
SON EKLENEN BÖLÜMLER

Elitler Sınıfı

16 Mart 2023
   Cilt 17 - Bölüm 4 - Konsey Odası    Cilt 17 - Bölüm 3 - Spor Festivali (2)

Emperor Of Solo Play

11 Mart 2023
Bölüm 131 - Arife (2) Bölüm 130 - Arife (1)

Our Second Master

19 Eylül 2022
Bölüm 7: Final Bölüm 6: #####

En Çok Senden Nefret Ediyorum!

21 Ağustos 2022
Bölüm -5- Final Bölüm -4- #####

Alçakgönüllü Hizmetkârınız Kabahatli

30 Temmuz 2022
Bölüm 7: Final Bölüm 6: #####

Elitler Sınıfı -    Cilt 14 - Bölüm 16 & 17 - Kışkırtılmak

  1. Home
  2. Elitler Sınıfı
  3.    Cilt 14 - Bölüm 16 & 17 - Kışkırtılmak
Prev
Next

Cilt 14 – Bölüm 16 – Kışkırtılmak

Ayanokōji-senpai, Ike-senpai’nin peşinden gideli 5 dakika oldu.

Kollarımda tuttuğum Kinoshita-senpai’yi,  Komiya-senpai’nin yanına yere koydum.

Ardından ayağa sessizce kalkıp ormanın derinliklerine gözlerimi diktim.

“Hey, ne oldu?”

Sudō-senpai şüphelenip sordu. Ona cevap veremeyecek kadar acil bir durumdu.

Birisi, bizi kışkırtıyor.

Her kim ya da kimlerse, bizi bir süredir izliyor, arada bir hareket edip ses çıkartıyor. Varlığını belli edip yanımıza yaklaşmıyordu.

Varlığını ben fark etsem de, sıradan öğrencilerin fark edemeyeceği sinyaller veriyorlardı.

Ne kadar süredir orada acaba?.. Ayanokōji-

Senpai’nin yamaca çıktığından beri bana karşı oynuyorlardı.

Amacı ya da sebebi ne bilmesem de, şuan önemli olan bu değil.

Bu konuyla ilgili bilgi sahibi olabilirlerdi.

Tableti yere bırakıp nefesimi kontrol ettim.

O kişi, onu fark ettiğimin bilincinde olmasına rağmen, hareket etmiyordu.

Hızına güveniyorsa, hodri meydan. Ben de güveniyorum.

“Sudou-senpai! Ben dönene kadar onlara göz kulak ol!”

“Eh? Ne? hey!”

Tek emin olduğum şey, gözetlendiğimizdi.

Hazırlanıp o kişinin olduğu yöne doğru hızlıca koştum.

Panikle koşmaya başladı ama aradaki farkı kapatabileceğime eminim.

Tökezleyip düştü mü de, tamamdır. Onu sorguya çekebilirim.

Aramızdaki fark 10-20 metre falan. Sabah güneşi de doğmak üzere, etraf yavaşça aydınlanmaya başladı.

Çevre hareket etmemi zorlasa da, onu yakalayabileceğimi düşünüyorum.

Fakat..

“Çok hızlı!”

Bir anlığına kazağının yakasından tutmayı başarsam da, kıvrak bir hareketle kurtulmayı başardı.

Etraftaki ağaçlık bölgeye rağmen, zorlanmadan hareket etmeyi başarabiliyordu. Ne saçının bir telini ne de yüzünü görebildim.

Elimden geleni yapıp hızlıca koşsam da, mesafe gittikçe artıyordu.

“Kahretsin!”

Hız ve dayanıklılık konusunda, ikimiz de nerdeyse eşittik.

Aradaki tek fark, çevreye olan üstün bilgisiydi.

Bunu nasıl başardı acaba?

Ben de etrafı az çok biliyordum ama o kişi daha çok hakimdi.

“Lütfen dur! Sadece konuşmak istiyorum!”

Ormanın derinliklerine doğru koşarken bağırsam da, kovaladığım kişi duraklama belirtisi bile göstermedi.

Sesimi duyduğu gibi, duymazdan geliyordu.

Bu durumda, ortaya tek bir anlam çıkıyordu: Bu kişi bir şeyler saklıyor.

“O ikisinin yaralanmasında parmağın var, değil mi!?”

O an strateji değiştirmeye karar verdim. Ağır suçlamalarda bulunarak hata yapmasını sağlamak istiyordum.

Kendimden önce bir hata yapmalarını sağlarsam, onu yakalayabilirim.

Tökezlemesini ya da düşmesini sağlarsam, ne olduğunu öğrenebilirim.

Sarsılmak yerine daha çok hızlandı.

Temel antrenman v fiziksel yeteneklerime güvenerek, bu okuldan herhangi birine karşı zayıf kalacağımı düşünmüyordum.

Fakat, aradaki fark açılıyordu.

Mesafe bir kapanıyor, bir açılıyordu. Sanki bana kendisinin üstün olduğunu belli etmeye çalışır gibiydi, benimle dalga geçiyordu.

Sanki kulaklarıma: ‘yakalayabiliyorsan yakala’ diye fısıldıyordu.

Pes etmeye niyetli değilim. Hız konusunda kaybedebilirim ama dayanıklılığıma diyecek yoktu.

Tam o sırada, bir anlığına önümde koşan kişinin saçı rüzgarda savruldu.

“Ne, sen…!?”

Kişinin belirgin saç rengi ve saç stili, görüş alanımı kapladı.

Bu saçın kime ait olduğunu biliyordum.

 “Kahretsin…!”

Çok geçmeden, ayağım bir ağaca takıldı ve bu yarış bitti.

“Haa, Haaaa…!”

Beklenmedik bir görüntüyle karşılaşınca, şaşırıp afalladım.

Yorgunluk ve bitkinlik bir anda birikip nefes nefese kalmama sebep oldu.

“Haaaa, Haaa…! Haaa, Haaa…!”

Kalp atışlarımı azaltmak, sakinleşip nefesimi kontrol altına almak için gözlerimi kapattım.

Dikkatlice bakma şansım olmasa da, kim olduğundan emindim.

“Yoksa… o mu Komiya-senpai ile Kinoshita-senpai’yi itti…? Ama neden…?”

Gözlerimi açtıktan sonra etrafta ormanın derinliklerine giren o kişinin görüntüsünü aradım.

✩ ✩ ✩

Cilt 14 – Bölüm 17 – Kuşkular

 

Shinohara ve Ike’ı toplamda 15 dakika sürecek dolambaçlı bir yola yönlendirdim.

Yamaçtan güvenli bir şekilde inerken  tesadüfen yalnız yürüyen Nanase ile karşılaştık.

“Neden buradasın, Nanase?”

Sudō’gil şuan bulunduğumuz yerden epey uzaktalardı.

“Şey– Uhm, seni ve Ike-senpai’yi göremeyince, etrafta sizi aramaya karar verdim…”

Nanase’nin  nefes alış verişi sabit olmasına rağmen alnından ter akıyordu.

Bizi bulmak için acele etmiş diyeceğim ama gözleriyle etrafı tarayıp duruyor.

“Bir şey mi arıyorsun?”

“Hayır, yok.”

Daha fazla ayrıntı vermeyi reddederek sert bir yüz ifadesiyle gözlerini bir noktaya sabitledi.

Ardından, büyük bir değişimle arkasını dönüp  arkamdan gelen Shinohara ve Ike’a doğru baktı.

“Shinohara-senpai’yi sağ salim bulmanıza sevindim.”

Shinohara’nın Ike ile birlikte yürüdüğünü gördükten sonra, derin bir oh çekti.

Önden yürüdüğüm için, Ike ve Shinohara’nın bize yetişmesini biraz bekledik.

“Sudō-senpai‘gil bu tarafta.”

Geri dönüş yolunu en iyi bilen kişi olarak, Nanase yolu gösterdi.

Bu sırada, Shinohara’nın bize anlattıklarından Nanase’ye bahsetmeye karar verdim.

Özellikle Shinohara’nın, Komiya ve Kinoshita’yı yamaçtan aşağı iten birinin varlığından bahsettiğini, ama failin kız mı erkek mi olduğunu bilmediğini anlattım.

Nefesini tutup başına aynısı gelecek diye nasıl korkup saklandığını da ekledim.

Ve sonra, potansiyel olarak hayati önem taşıyan bir bilgiyi daha paylaştım.

“Shinohara‘gil,  dün gece bir grup 9.sınıf öğrencisinin yanından geçmişler.”

“9.sınıf mı dedin?”

“Yakınlarda kamp kuranlardandır. Yanlarından geçtiklerini söylediği için, suçlu olduklarını söyleyemeyiz.”

“Doğru. Ama o 9.sınıf öğrencileri kim? Kim olduklarını bilsek, bilgi almak için etrafta gezinir, ipuçları bulabiliriz.”

Çevrede bir yerdelerse, onları bu kalın ve sık ağaçlarla örülü ormanda bulmak zor olur. Uzun bir süre aynı yerde kalmayabilirler de. Hatta şu anda ters istikamette hareket dahi ediyor olabilirler.

9.sınıf öğrencilerinin bu işe karışmış olma ihtimali, beni rahatsız etti.

Aralarında Beyaz Oda öğrencisi varsa, bu tarz eylemleri tereyağından kıl çeker gibi halledebilir.

Nanase, bir süre sessiz kaldıktan sonra:

“Senpai. eğer… ciddi bir yaralanmaya neden olmak isteyen biri varsa, Komiya-senpai’nin kimseyi fark etmemiş olması garip değil mi?”

“Evet. Normalde, yakınlarda birinin olup olmadığını anlarsın.”

Komiya, adını bilmediği bir öğrenci olsa dahi, görüştüğü birisi varsa, hatırlayıp söylerdi.

Fakat olaya dair hafızası belirgin değil. Hatta hiç saldırıya uğraşmamış gibi anlatıyor.

Gerçekten basit bir kazanın sonucu mu acaba?

Yoksa, dikkat çekmeden saldırıyı başarıyla tamamlayan birisi mi var?

Olay olduğunda havanın daha da karanlık olduğunu varsayarsak, failin elinde bir tür ışık-fener vardır.

“Sen olsaydın, Ayanokōji-senpai, ikisi fark etmeden onlara saldırabilir miydin?”

“Ben mi? Mantıklı konuş.”

Soruya kaçamak cevap verdim ama kafama koysaydım, yapardım.

Komiya’nın az önceki ifadesinde, aniden baldırına bir şeyin çarpmasıyla düştüğünü söylemişti.

Aynı şekilde ben de, arkadan sessizce yaklaşır, baldırını arkadan vururdum. Yamaçtan aşağı yuvarlanarak düşer, kanlar içinde kalırdı. Çektiği acıdan dolayı, kafasını kaldırıp bana bakacak zamanı bile olmazdı.

“Ben… Komiya-senpai ve Kinoshita-senpai’ye saldırsaydım… başarabilirdim diye düşünüyorum. Zamanlamaya bağlı, tabii. Zor da olsa yapardım gibi.”

Kendi çıkarımını yaptı. Shinohara’nın uydurduğunu ya da halüsinasyon gördüğünü iddia etmek yerine Nanase,  onlara saldıran birisi olduğuna inanıyordu.

Ortada işlenen bir suç ve suçlu olsa da, sebebi bilinmiyordu.

Dolaylı yoldan bana bir uyarı mıydı bu? Hayır, çok riskli bir uyarı bu.

Ya da belki… ağır riskleri almaktan korkmadığını vurgulamaya mı çalışıyor?

Bazı öngörülemeyen olayların gerçekleşmesiyle harekete geçmek zorunda kalmış da olabilir.

Ancak şu anda, teoriler ikna edici hissettirmiyor. Suçlu, Beyaz Oda öğrencisi olmayabilir.

Belki ortada bir suçlu bile yoktur.

“Neden saldırıya uğradıkları bile belli değil.”

Nanase de benimle aynı sonuca vardı.

Saldırının arkasındaki sebep. Tüm bu olayın arkasındaki en şaşırtıcı kısım.

Çok geçmeden, Sudō’gilin yanına geri döndük. Fakat bu süre zarfında hiçbir değişiklik yaşanmamıştı.

“Şimdilik öğretmenlerin ne zaman buraya gelecekleri merak konusu.”

Acil Durum Alarmı çaldığından beri yarım saat geçmesine rağmen, hala onlardan eser yok.

Adanın kuzeydoğusundayız. Tekne veya helikopterle bile buraya ulaşmaları zaman alır herhalde.

“Uhm~… Bir sorun mu var acaba?”

Tam durum durgunlaşmaya başlamışken, birkaç öğrenciden oluşan bir grup ormanın içinden ortaya çıkıp bize seslendi.

Nanase ile kısa bir süre birbirimize bakakaldık. Söz konusu öğrenciler, 9.sınıftı. 9/A’dan Mitsui Ayumi, 9/B’den Dōgami Mitsuko, 9/C’den Tsubaki Sakurako ve 9/D’den Makita Takashige. Shinohara’nın az önceki ifadesine uyan, üç kız ve bir erkek olan bir grup.

Shinohara’nın ifadesini duyan biri olarak Ike dördüne birden sert bakışlarla baktı.

“Ufak bir sorun var. Bu ikisi yamaçtan düşüp kötü yaralanmışlar.”

Bu açıklamayı duyduktan sonra, 9.sınıflar birbirleriyle bakıştılar.

“Yakınlarda kamp yapıyorduk. Alarmın çaldığını da duyduk ama biri bağırıyormuş gibi geldi… Ne olur ne olmaz diye buraya kontrole gelmek için havanın aydınlanmasını beklemiştik.”

Alarmın sesi inanılmaz derecede kulak deliciydi. Bölgede olanları duyması doğaldı.

“Geçmiş olsun. Peki, yaralıların durumu nasıl?”

Grubun sözcüsü olarak hareket eden Dōgami, Makita ve Mitsui gibi oldukça telaşlı görünüyordu.

Tsubaki ise çok sakindi.

Üst sınıflarla çevrili bir ortamda, ikisinin ağır yaralanmış olmasına rağmen, hiç de şaşırmış görünmüyordu.

“İyi görünmüyorlar, ama kesin bir şey söyleyemeyiz. Öğretmenlerin buraya gelip bakmalarını bekliyoruz.”

Böyle, bir 30 dakika daha geçti.

Acil Durum Alarmının ilk çalmasından bu yana yaklaşık bir saat sonra, okuldan yetkililer nihayet teşrif etti.

10/B’nin sınıf öğretmeni Sakagami-sensei ile bizim sınıf öğretmenimiz Chabashira geldi. Yanlarında da 3 sağlık personeli var. Toplamda 5 kişiydiler.

“Önce burada yaşananları dinlemekle başlayalım, olur mu?”

Sakagami-sensei, oturan Komiya’ya yaklaşarak sordu.

Kinoshita ise hala yanında baygın halde yatıyordu.

Sanki bir suç mahallini kontrol etmeye gelmiş gibi, herkes onun etrafında toplanmaya başladı.

Bu durumu görünce gruptan uzaklaşıp bana doğru bakan Chabashira’ya yaklaştım.

“Komiya ve Kinoshita’nın sınava devam etmesi zor olacak gibi.”

“Evet. Diskalifiye olmaları an meselesi gibi duruyor.”

Yüz ifadesi sertti. Malum, Komiya’nın grubunda kendi sınıfından bir öğrenci var.

“Basit bir kazadan ibaret mi?”

“Eh…. Birazdan öğreniriz herhalde.”

Tedavinin başladığını gören Sakagami-sensei grubun yara almayan üyesi Shinohara’ya dönüp açıklamasını istedi.

Ancak Shinohara, arkadaşlarının durumuna bir kez daha baktıktan sonra tekrar gözyaşlarına boğuldu.

“Ağlamanın faydası yok. Umarım bunun farkındasındır.”

Sakagami-sensei, onu sert bir tonla uyarınca, Ike bir anda onu korumak için öne atıldı.

“Benim açıklamamda bir sakınca var mı? Shinohara bana olanları anlattı.”

Durumu, Shinohara adına Sakagami-sensei’ye açıklamak istedi.

“… Sorun değil. Buyur, anlat.”

“Shinohara, onları yamaçtan birinin ittiğini söyledi.”

Ike, Shinohara’nın az önce ona söylediklerini tekrarlarken söz konusu yamaca bir göz attım. Nedense açıklamasına inanmak zor gibiydi.

“İtilmek ha? … bu biraz garip olmuş.”

“Sırf bu yüzden diskalifiye olmak zorunda kalmayacaklar, değil mi?”

“Eğer gerçek buysa, evet, tabii ki.”

“ ‘Eğer gerçek buysa’ da ne demek? Shinohara bizzat söyledi diyorum!”

“O zaman, bu iddiasını destekleyecek bir kanıtı olduğunu varsayıyorum?”

Sakagami’nin yanıtıyla Shinohara ve Ike, bir anda yutkunup ne diyeceklerini bilemediler.

“Öyle diyorsun ama okulda değiliz ki! Güvenlik kamerası falan yok!”

“Madem birisi itti diyorsunuz, o zaman aralarından biri suçlunun yüzünü görmüş olmalı.”

“Ama—“

“Hadi, Shinohara-san? Sürekli ağlayamazsın. Bize bir cevap ver?”

Şu anda eldeki tek kanıt Shinohara’nın aynı grubun bir üyesi olarak kişisel ifadesiydi.

Daha önce tespit ettiğim gizemli ayak izlerinden bahsetsem de, bölgede pek çok kişi tarafından zeminde git-geller yapıldı.

Bahsetmemin yararı olmazdı.

“Karanlıktı…”

“Karanlık mı? Suçlunun yüzünü göremedin mi?”

Buna karşılık, Shinohara birkaç kez başını salladı, ancak Sakagami- sensei derin bir of çekmekle yetindi.

“Yani, yüzünü göremediğin ölçüde karanlık olasına rağmen, itildiklerini görebildin, öyle mi…? Bunu söylemek beni rahatsız ediyor ama güzel hikaye yazmışsın?”

Sakagami-sensei, Shinohara’ya itiraf etmesi için baskı yapmaya başladı. Ama o bir kez daha gözyaşlarına boğuldu.

Ağlarken, doğruyu söylediğini göstermek adına her şeye başını sallayıp duruyordu.

“Shinohara asla yalan söylemez!”

“Sen onun sınıf arkadaşısın. Bunu söylemen çok doğal.”

 “Ona inanmadığınızı mı söylüyorsunuz!?”

“Eğer doğruyu söylüyorsa, ortada çok ciddi bir mesele var demektir. Bu yarım yamalak ifadesiyle, işlem yapamayız.”

“Nasıl olur ya! O zaman Komiya ve Kinoshita’ya ne olacak!?”

“Şuan için diskalifiye olmaları en gerçekçi seçenek. Onların sınıfı öğretmeni olarak, sınavdan çekilmelerinden de mutlu değilim. Ancak bu bacaklarla devam etmeleri imkansız.”

Sakagami-sensei kötü polis olmaya çalışmıyordu.

Sadece objektif yaklaşıyordu bu duruma. İkilinin bacaklarındaki yara, bir iki gün içinde ayağa kalkmalarını sağlayacak kadar hafif değildi.

“Mevcut duruma göre, Shinohara-san’ın bu kazanın neden olduğu yaraları kapatmak adına yalan söylediği sonucuna varıyoruz.”

“Bizimle dalga mı geçiyorsunuz?! Bu söylediğinize kim inanır?”

Ike, ağlayan Shinohara’nın omuzlarını tutarak ona sahip çıkarken, sert ve duygusuz cevaplar alıyordu.

“Bu sert çıkışlarını bu seferlik görmezden geleceğim. Anlaşıldı mı?”

“Tsk…!”

Bir öğretmene karşı fazla sert çıkıştığını fark eden Ike, dudağını ısırdı.

 

 

 

Shinohara ve Ike bir süre umutsuzca savunma yaparken, Sakagami-sensei’nin onlara verdiği tepkideki tuhaflığı fark ettim.

“Buraya gelmeden önce olayı az çok çözmüşsünüz galiba, Chabashira-sensei.”

Chabashira’ya düşüncelerimi söyleyince, hafifçe başını salladı.

“Buraya gelmek için Komiya ve Kinoshita’nın GPS sinyallerine baktık. Komiya’nın Acil Durum Alarmı 04:56:24’te, Kinoshita ise yedi saniye sonra çalmaya başlamış. Bu zaman diliminde bölgenin yakınlarında bulunan tek bir sinyal var. O da Shinohara‘ya ait.”

Chabashira cevaplarken, gözlerini elindeki tablete odaklandı. Tam beklediğim gibi.

Bu, Sakagami-sensei’nin de aynı bilgiye sahip olduğu anlamına geliyordu.

Eğer bölgede tek bir şüpheli GPS sinyali olsaydı, o zaman şüphelenirlerdi. Ancak, GPS’ten toplanan bilgiler doğrultusunda, bir suçlunun varlığı söz konusu değildi. Bu durumda, okul yetkilileri mantıklı olarak, Shinohara’nın bilinmeyen bir üçüncü tarafın varlığını uydurduğunu düşünecektir. Amacını da, grubunun hafif bir ceza almasını sağlayıp diskalifiyeden kurtarmak için olduğuna inanacaklardır.

“Uyarılar kapatıldıktan sonra, olay yerine ilk ulaşan, senin de dahil olduğun beş öğrenciden oluşan bir grup. Sonra gelenler ise, dört 9.sınıf öğrencisinden oluşan bir grup. En son da biz geldik.”

Kayıtlara göre, bizden önce Komiya’nın grubuyla başka kimse temas kurmamış.

Bu bilgilere bir dereceye kadar güvenebiliriz… ama…. Suçlunun öğrenci olmaması mümkün müydü?

Öğretmenler ve sınav personeli, saat takmak zorunda olmadıkları için GPS sinyalleri yoktu.

Hayır– olamaz değil mi?

Bir hipotezim olsa da, ortada eksik bir şeyler vardı. Öğretmenler de sanki bir şeyi kaçırıyor.

“Chabashira-sensei, Komiya ve Kinoshita ile başlangıç noktasına geri döneceksiniz, değil mi?”

“Evet. Gemide yaralıların detaylı muayenesi ve tedavisi yapılacak.”

“Bu konuda araştırmanı istediğim bir nokta var. Tedbir amaçlı.”

Sesimi alçaltıp kulağına bir şeyler fısıldadım. İsteğime biraz şaşırmış olsa da, başını salladı.

Şu anda daha acil bir durum söz konusu.

Komiya ve Kinoshita’nın diskalifiyesi garantiyken, Shinohara kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacak.

Onun, kalan bir buçuk haftayı bırakın, önümüzdeki birkaç günü tek başına atlatması bile imkansız gibi.

“O-olmaz, olamaz! Yapamam… Bu şekilde devam edemem…! Tek başıma nasıl başarayım…!”

Ike, Shinohara’nın dizlerinin üstüne çökmesini izlerken, onu teselli edecek söz bulamıyordu.

Öylece kalakaldı. Ne diyeceğini de ne yapacağını da bilemiyordu.

Bu halini fark eden tek kişi ben değildim.

Komiya, sağlık personeli tarafından sedyeyle taşınmadan önce, bu durumu fark etti.

“Ike… çok çabuk buraya gel.”

 “Ne oldu?”

Komiya aniden Ike’a seslenip kendisine yaklaşmasını istedi.

Yaralı vücudundaki gerginliği ve acıları umursamayarak  kolunu Ike’ın boynuna dolayıp onu kendisine çekti.

“Göster bakalım adamlığını da görelim.”

Bu kısa cümleden sonra, Komiya arkasına doğru yaslanıp sedyeye kendisini atıverdi.

Komiya, Shinohara’ya sınav sırasında açılmayı planlıyordu. Herhalde fırsat olmamış. Belki de Shinohara,  Ike hakkında konuşup duygularını belli etmiştir. O da vazgeçmiştir.  Komiya, böyle bir durumda Shinohara’nın Ike’a olan ilgisini içten içe sezmiştir.

Bu birkaç kelime ile sevdiği kız Shinohara’yı, rakibi olan Ike’a emanet etmiş oldu.

“Zor olacak…”

Sudō, Komiya’nın sedye ile taşındığını görürken mırıldandı.

Az önce yaşananlara şahit olan Sudō, bu durumun Komiya için de ne kadar zor olduğunu anlıyordu.

Sadece sınıf arkadaşlarım değil,  Sudō gibi Komiya da olgunlaşıyordu.

Kısa süreli bir sessizlikten sonra Nanase,  içine düştüğü zor durumdan yana Shinohara’ya bir öneri sundu.

“Başlangıç noktasında takılmak yükünü azaltacaktır. Belirlenen alanlara ulaşamasan da, en azından diskalifiye olmaktan kurtulursun.”

Şuan için Shinohara’ya en uygun strateji buydu.

Önümüzde hala bitmemiş 2 haftalık bir yolculuk var. Başlangıç alanında sınavda kalarak başka grupların diskalifiye olmasını beklemek, fena fikir değildi.

Tabii, başka gruplar diskalifiye olmazsa mecbur okuldan atılmanın eşiğine gelecek.

Chabashira, Nanase’nin önerisini duyunca sohbete dahil oldu:

“Shinohara, okuldan atılmanı istiyor değilim ama… planın ne? Kendi başına sınava devam etmen çok zor olacak.”

“F-farkındayım…”

“O zaman Nanase’nin dediği gibi, limana dönüp orada sınav bitene kadar bekleyebilirsin. Yakınlarda çıkan görevlere de katılabilirsin hem.”

Önerileri zalimce olsa da, Shinohara için en iyi seçenek buydu. Tek başına savaşmaya devam ederse, eninde sonunda güçten düşerdi. Erzak olsun, dayanıklılık olsun, direnemez mecburen diskalifiye olurdu.

Sınava olan yaklaşımını değiştirip liman tarafında, başlangıç noktasında, bekleyerek oradan geçen öğrencilerden yardım alabilir. Sınav sonuna kadar direnebilirdi.

Onu bekleyen kötü son, okuldan atılmadan iyi bir fırsattı.

Göz yaşlarını koluyla sildikten sonra Shinohara, başını salladı.

Chabashira bu tavrına karşılık:

“Başlangıç noktasına kendi başına gidebilirsin diye umuyorum.”

“Evet… giderim.”

Okul yardım sağlayamadığı için, Shinohara kendi başına limana dönmek zorundaydı.

  1. sınıflar veSakagami-sensei gittikten sonra,  Shinohara çantasını alıp sırtına geçirdi.

“…Ne?”

“B-bana öyle bakmasan…! başlangıç noktasına gidip orada mı bekleyeceksin gerçekten!?”

“Başka şansım mı var? Komiya-kun ile Kinoshita-san sınava devam edemeyecek… bu sınavı kendi başıma geçemem ki.”

“Ama─”

“Okuldan atılacağım işte, rahat bırak beni!”

Ike kolundan tuttu ama hemen kolunu silkeleyip uzaklaştı.

“…”

Ike donakaldı. Dişlerini öfkeyle sıktı.

Eski Ike, şuan savaşmayı bırakın denemeye dahi kalkmazdı.

Komiya’nın sözleri ona güç vermişti ama.

“Ben…bir şeyler düşüneceğim, halledeceğim!”

Shinohara kendi iç dünyasına sığınıp kabuğuna çekilmişken, Ike arkasından bağırdı.

“Yeter. İmkansız işte. Boş ver.”

Shinohara,  Ike’n söylediklerine aldırış etmeden yürümeye devam etti.

“İmkansız değil!”

Gidişini izlemeye dayanamayan Ike, arkasından gidip bileğinden tuttu.

“Bırak beni…!”

“Bırakmam! Böyle bir sebepten dolayı senin okuldan atılmana izin veririm mi sanıyorsun?”

“Sana ne!? Seni ne ilgilendiriyor,  Ike! Ben önünüzden çıkıyorum işte. Sevinmen lazım. Grubunuzun okuldan atılma tehlikesi azalıyor işte!”

“Sevinmek mi? Bu da ne demek? Ne saçmalıyorsun? Niye sevineyim!”

“Huh…?”

“Senin yüzünden bir sürü sınıf puanından olacağız diyorum! IBen–, b-buna nasıl izin vereyim yani?! Bu yüzden sana yardım edeceğim diyorum!”

“Eh, haklısın ama…sizin grup benim yüzümden dibe çakılırsa ne olacak? Sudō-kun ile Hondō-kun’a da bela olacağım. Olmaz böyle şey.”

“O─”

“Ike, hiç etraflıca düşünmüyorsun. Bana yardım etmeyi bırak, sen kendin okuldan atılacaksın.”

Shinohara, gayri ihtiyari gülümseyerek elini silkeleyip Ike’n kolundan kurtuldu.

“Ben pes etmeyeceğim, sonuna kadar deneyeceğim. Sen de aynısını yap, Ike.”

Teklifini reddedip son kez onu sertçe uyardı.

“D-dur…!”

Ike’n az önceki öz güveni bir anda kayboluverdi.  Shinohara’yı durdurmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu.

“Kanji.”

Bu durumu gören Sudō,  Ike’a korkusuz bir surat ifadesiyle bakarak ona seslendikten sonra,  göğsüne hafifçe vurarak ona destek olduğunu belli etti.

O an, Ike arkadaşının desteğiyle birkaç adım daha öne attı.

“Dur…! Bekle, Shinohara…! ben… ben… ? … ”

Doğru kelimeleri seçmeye çalışıyor ama kendisinde o gücü bulamıyordu.

Aslında ne demesi gerektiğini biliyor ama bir türlü söyleyemiyor, ağzındaki baklayı çıkartamıyordu.

Son bir itici güce ihtiyacı vardı. Ama ona o gücü verecek kişi bizler değildi. Ike’n kendisiydi.

Kalbindeki korkuyu yenip öne çıkması gerekiyordu.

“Dur, beklesene!”

“O-oof. Duyuyorum seni. Ne oldu?”

“Şey…! İşte yani, her şey mümkün! Okuldan atılmanı istemiyorum! Ne istersen sana sağlayacağım işte!”

Seçtiği ilan-ı aşk sözleri… hoş ve güzel değildi.

Ike’n kendine has konuşma tarzındandı. Duygu dolu ama Ike’ca mı demeli?

“Peki! Madem Kanji böyle istiyor. O zaman savaş planını konuşalım, Ryōtarō!”

“O-olur!”

Sudō ve Hondō  Ike’ın etrafında, bir sağına bir soluna geçerek arkasında durup Shinohara’ya yardım etme azmini desteklediler. Shinohara’ya da el sallayarak yanlarına gelip onlara katılmasını istediler.

“Ha…? Bu da ne? Siz aptal mısınız? Zamanınızı benim gibi biriyle harcamamanız gerek yok, arkadaşlar…”

Gelmeye gönlü olmayan Shinohara’ya karşı Ike, hemen yanına koşup üçüncü ve son kez bileğinden tuttu.

Onun kolunu bir daha asla bırakmayacağını haykıran bir kararlılıkla hareket ediyordu.

Bunu gördükten sonra, genellikle yaşananlara kayıtsız kalan Chabashira bile hafif gülümsedi.

Shinohara’nın emin ellerde olduğunu hissetmiş olacak ki arkasını dönüp ormana doğru ilerleyerek Sakagami-sensei ve sağlık ekibinin peşinden gitti.

Bu arada körü körüne iyimser olmanın zamanı değildi. Shinohara’yı kurtarmak kolay olmayacaktı.

“Shinohara’yı kurtarmayı garanti etmek için, ek grup üyesi ödülünden üç kişilik yer kazanmanız gerek.”

Dördü bir araya geldikten sonra konuştum.

Sudō’gilin bu üçlü hakkı elde edip edemeyeceğini muamma tabii.

“Sınıftan yardım istemek de gerçekçi bir yaklaşım olur, değil mi?”

“Haklısın ama sınav kurallarını hatırladığım kadarıyla, hangi grupların grubunu büyütme hakkını kazandığını öğrenmek mümkün değil. Ayrıca, grubunun iki üyesi diskalifiye olmuşken Shinohara-senpai’yi almak isteyen bir grup bulmakta zorlanırlar. Grup birleştirme, puan birleştirme ile birlikte doğrudan bir yan etkiye sahipken, bu daha da riskli kılıyor. Başka bir gruba katılmak yerine, puan biriktirmeye öncelik vermesi çok daha gerçekçi olacaktır. Bence belirlenen alanlardan sürekli olarak puan toplamalı, görevlere de olabildiğince çok  zaman ayırmalı.”

Nanase, Shinohara’nın başka bir grupla birleşmek yerine, bağımsız olarak puan toplamaya odaklanmasını tavsiye ediyordu.

“Ama tek başına kazanabileceği görevler çok yoksa? Boşa umutlanıp etrafta koşuşturması da cabası. Hem bazı görevlere yetişmek de sıkıntı.”

“Bir gruba sorunsuz girmesinin bir yolu yok mu, Ayanokōji?”

Sohbetlerinin ortasındayken, Sudō aniden bana dönüp bir fikrim olup olmadığını sordu.

“İmkansız değil. Aklıma işe yarama olasılığı yüksek fikir geldi.”

“G-gerçekten mi? Nedir!?”

Bir an için onlarla bu konuyu paylaşıp paylaşmasam mı diye düşündüm. Ama en iyisi paylaşmamak.

Planımı şimdi söylersem, içlerinde bir umut yeşerecek.

Ama aynı zamanda, Shinohara’yı kurtarma istek ve azimleri zayıflayacaktır. Değmeyeceğini düşünüyorum.

Ike’gilin sınavın sonuna kadar güçlü rekabet duygularını sürdürmeleri önemli.

Planı gerçekleştirmek için yapılması gereken birkaç şey olduğundan bahsetmiyorum bile.

Çantamın bulunduğu yere doğru yürümeye başlarken Nanase’nin de yola çıkmaya hazırlanması söyledim.

“O-oi, Ayanokōji? Plan dedin? Nedir o plan?”

“Şu anda yapabileceğiniz tek şey, Ike’ın Shinohara’yı korumaya öncelik vermesi ve mümkün olduğunca çok puan kazanmaya odaklanması. Fırsatınız olursa da, grubunuzun sayısını arttıran görevlere katılın.”

“Peki, sen ne yapacaksın?”

“İşler tersine giderse diye, bir çeşit acil durum planı hazırlayacağım.”

Tam da bu yüzden, burada kalıp Ike’gille zaman geçirip onlarla uğraşacak vaktim yoktu.

“Ama, daha önce de söylediğim gibi, burada hiçbir şeyin garantisi yok. Sınıftan başka birileri de son beş gruba düşerse, o zaman… kimi kurtaracağımız konusunda zor bir seçim yapmak zorunda kalacağız.”

Shinohara’dan vazgeçmek zorunda kalabileceğimizi özellikle hatırlatıp bilmelerini istedim.

Bu özel sınavda, son beş grubun ceza alacağı kesindi. Buna binaen, kurtarılamayacak öğrenciler olacaktı.

“Aklından çıkartma bunu, Ike.” 

“… Tamam.”

Tüm bu çilenin başlamasından bu yana, yaklaşık iki buçuk saat sonra, Shinohara ile kamp alanımıza geri döndük. Kei’nin yakınlarda kamp yapan grubu, bir sonraki belirlenmiş bölgelerine doğru yola çıkmış…

Komiya ve Kinoshita’nın geride bıraktıkları sırt çantalarını, Sudō ve Ike alıp getirildi.

“Sudō, Ike‘gile göz kulak ol. Sizin grupta en mantıklı kararları verebilecek kişi sensin.”

“T-tamam, ben hallederim.”

Son ayarlamalarımı yaptıktan sonra, tabletimi Nanase’den aldım. Belirlenen alan duyrulalı epey olmuştu.

“Bu sabah enerjini fazlasıyla kullandın galiba…”

“Hiç, endişelenme senpai. Sana yetişecek gücüm hala var.”

Bugünden itibaren, yani sınavın dördüncü gününde, ilk 10 ile son 10 grup belli olacaktı. Ayrıca, büyük grup oluşturulmasına izin verilen görevlerin de havuza eklendiği gündü.

Bu görevlerden birinin ortaya çıkmasıyla, katılımcı sayısı bir anda maksimum kapasiteye ulaşarak rekabet şiddetli geçecektir.

Tabii, önce bir sonraki belirlenen alanımıza bakmamız gerek.

G3 bölgesiymiş. Şu anki konumumuzdan kuzeybatıya gitmemiz gerekiyor.

Zaten programın yarım saat gerisindeyiz. Erkenci bonusunu kapmamız pek olası değildi.

Oraya ulaşmak en az bir saat sürecek diye düşünüyorum ama önce merakımı gidermeli ve mevcut grup sıralamalarına bakmalıyım.

Önde olan grupları da merak ediyorum ama önce son beşe bakmalı. Malum bu grupların okuldan atılma riski yüksek.

Nanase de merakla tabletime baktı.

En alttaki on grup, en yüksekten en alta doğru bir tabloda sıralanmıştı. Tabloda görüntülenen bilgiler beklenenden daha ayrıntılıydı, çünkü bize sadece her grubun üyelerini ve puanlarını değil, aynı zamanda puanlarını nasıl kazandıklarına dair genel bir döküm de sunuluyordu.

“Bu—“

Son on gruptan yedisi 11/B ve 11/D öğrencilerinden oluşuyordu. Son sıradaki grup, toplam 21 puanla 11/D’den üç kişilik bir gruptu. Bunların 5’ini görevlerden, 16’sı ise belirlenen bölgelerden toplamışlar. Bu grup, sınavın ilk gününde hastalık nedeniyle bir üyesi diskalifiye olan gruptu. Anlaşılır bir durumdalar yani.

Geri kalan üç grupta, biri 10.sınıflardan, diğer ikisi 9.sınıflardandı.

  1. sınıflardan olan grupta üç sınıf arkadaşım vardı: Akito, Haruka ve Airi.

“Bazı sınıf arkadaşların tehlikeli bir durumda, Senpai.”

Şu an, 28 puanla alttan dokuzuncu sırada, beklediğimden daha kötü bir sıralamada yer alıyorlardı. Belirlenen alanlar arasında yolculuk yapmak için kişinin, güçlü ve dirayetli olması gerekiyordu. Dayanıklılığı kötü olan Airi gruplarında olduğu için, varış bonusları kazanmak bile zor oluyordur.

Son ondaki iki 9.sınıf grubu da, ikişerli gruplardan oluşuyordu. 9.sınıflara 4 kişilik grup kurma hakkı verildiğini düşünürsek, son 10’a adlarını yazdırmaları beklentiler arasında değildi.

“Açıkçası, şaşırtıcı bir durum. Bu kadar çok 11.sınıf öğrencisinin en alt sıralarda olduğunu düşünmek…”

Beklenmedik bir durum olmasına rağmen, kötü performanslarından yana başarısız olduklarından yana şüpheliyim.

Daha sonra üst sıraları kontrol etmeye karar verdim. Nanase’ye planımızın ne olacağını söylemeye odaklandım.

“G3’teki varış bonusunu hedefliyorum. Sonraki belirlenen alanları bir süre atlayacağım galiba.”

“Belirlenen alanları kaçırmayı göze alarak başka bir yere mi gitmeyi düşünüyorsun?”

“Evet. Belirlenen alanlara gitmek istiyorsan, G3’te ayrılmamız gerekecek.”

“Hayır, yok. Seninle gelirim. Amasawa-san veya Hōsen-kun zamanında vardığı sürece, grubum bölgeyi kaçırmış olmayacak… Ayrıca, bu yol değişikliğini, Shinohara-senpai’yi kurtarmak için aklına gelen plan için yapacaksın, değil mi?”

Hafifçe başımı sallayarak cevap verdikten sonra yola çıktık. G3’e ulaştıktan sonra, başlangıç noktasına doğru ilerleyeceğiz.

Mümkünse, yarın oraya varmak isterim.

 

✩ ✩ ✩

Prev
Next

Comments for chapter "   Cilt 14 - Bölüm 16 & 17 - Kışkırtılmak"

MANGA DISCUSSION

YOU MAY ALSO LIKE

ORV_Volume_1_cover_(Korean_ver)
Bilge Okuyucu
19 Mayıs 2021
emperor of solo play
Emperor Of Solo Play
11 Mart 2023
classroom of the elite
Elitler Sınıfı – Kısa Hikayeler
26 Temmuz 2022
promotion poster- our second master
Our Second Master
19 Eylül 2022
Tags:
clasroom of the elite oku, elitler sınıfı oku, light novel türkçe, youkoso jitsuryoku oku, Youkoso Jitsuryoku türkçe oku
  • Ana sayfa

TurkceLightNovels

Sign in

Lost your password?

← Back to Türkçe Light Novel

Sign Up

Register For This Site.

Log in | Lost your password?

← Back to Türkçe Light Novel

Lost your password?

Please enter your username or email address. You will receive a link to create a new password via email.

← Back to Türkçe Light Novel

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.TamamGizlilik politikası