Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 29 - Şahit
Cilt 14 – Bölüm 29 – Şahit
“Ne yoruldum ya…”
Sınavın yedinci günü. Sabah 7’yi geçeli birkaç dakika oldu. Çoğu grup, ilk belirlenen bölgelerine doğru yola çıkmıştı.
Ancak Ichinose Honami, sağ bileğine tutturulmuş saate bakarken derin bir of çekti. Koyu gri bulutlar gökyüzünü kaplamış, yağmur yağmak üzereydi.
“Ichinose, gerçekten kırılmış mı?”
Grup üyesi Shibata Sō, onun saatine bakarak sordu.
“Evet. Galiba bu sabah nehir kenarında düşüp bir kayaya çarptığımda kırıldı.”
Düzgün çalışmadığını fark edince, düzeltmek adına aklına gelen her şeyi denemişti. Ama tüm çabalarına rağmen GPS ve kalp atış hızı, ekranına yansımıyordu. Tabletinden de şu anki konumunu bakınca, haritada belirli bir alan çıkmıyordu.
Bozuk bir saatle, belirlenen alanlardan veya görevlerden puan kazanamaz, saati bu haliyle bırakarak kazançlı çıkamazdı.
“Galiba adanın diğer ucunda olmadığımız için şükretmeliyiz, ha?”
“Evet, doğru.”
Ichinose ve grup üyeleri şu anda E6 bölgesinin güneybatısındaydı. Başlangıç noktasına geri dönüş yaklaşık iki saat sürecekti. GPS düzgün çalışmadığı için, kendi başına yolculuk yapması oldukça tehlikeliydi.
“Şimdilik, geri dönmekten başka seçeneğimiz yok.”
Shibata biraz sinirli olsa da, ses tonundan Ichinose’i suçlamadığı açıktı.
“Ama–“
Günün ilk belirlenen alanı D5 alanıydı.
Başka bir deyişle, başlangıç noktasının tam tersi yönde hareket etmeleri gerekiyordu.
Sadece varış bonusunu kaçırmak zorunda kalmayacak, aynı zamanda tüm grup erkenci bonusu kazanma şansını kaybedecekti. Ichinose ne yapması gerektiğini anlasa da, arkasından bekleyen üç kişiye; Kamuro, Hashimoto ve Ninomiya’ya baktı.
“Madem iş bu raddeye geldi, yapacak bir şey yok, değil mi Masumi-chan?”
“Eğer şimdi gidersen, üçüncü bölgeye zamanında dönebilirsin.”
Hashimoto ve Kamuro da, sınıf arkadaşı Ninomiya ile hemfikir olarak başını salladı.
Üçü de onu sorumlu tutmuyor gibiydi.
Ichinose bu konudan yana hoşnut olsa da, suçluluk duygusu ağır basıyordu.
İki gün önce, sınavın beşinci gününde, Ichinose’un grubu, grup üye sayısını artırma ödüllü bir görevde birinci olarak üç kişiyi daha gruplarına katma hakkını elde etmişti. Altıncı gün, GPS Arama özelliğini Hashimoto’nun grubuyla birleşmek için kullanmalarıyla bugünkü sorun peydah olmuştu.
“Kusura bakmayın çocuklar. Üçüncü bölgeye zamanında döneceğim.”
Bir karar verildiği için, her saniye önemliydi.
En kısa zamanda arkadaşlarının yanına geri dönmek için hızlı hareket etmesi gerekiyordu.
“Ben, Ichinose‘e eşlik edeyim.”
Shibata ona yardım etmek için öne çıkınca, Ichinose ile birlikte güneye doğru yola çıktılar.
“Bana böyle eşlik ettirdiğim için özür dilerim, Shibata-kun.”
“Bu konuyu kafana takma, özür de dileme.”
“Evet, haklısın.”
Ichinose ve Shibata, E9 bölgesine varana kadar nehir boyunca güneye doğru yürüdüler.
Kumlu plaja adım attıklarında, başlangıç noktası gözle görülüyordu.
“Beklediğimden çok daha hızlı gidiyoruz. Güzel.”
Şimdi tek yapmaları gereken batıya doğru ilerlemekti. Ardından limana varacaklardı. Yavaş hareket etseler bile, yolculuğun bu son ayağı yarım saatten az sürerdi.
…bu gidiş-dönüş bir saat sürecekti.
Onlar için, zaman çok önemliydi.
“Shibata-kun, istersen buradan bir sonraki bölgeye geç?”
“Olmaz. Yakın olsa da, yalnız dönmen tehlikeli değil mi? Orman labirent gibi, sen de biliyorsun. Evet hava aydınlık ama bugün hava kapalı, yağmur…”
Shibata patikadan çıkarken gökyüzüne baktı. Şu anda saat 8.00’di. Henüz yağmur yağmasa da, havanın ne zaman kötüleşeceği belirsizdi.
“Evet, tehlikeli farkındayım ama kaybolmadan limana geçerim. Üst gruplara yetişmek için, tek bir belirlenen alanı bile kaçırma lüksümüz yok. Zaten yağmur yağarsa, diğerleriyle tekrar buluşamayabiliriz.”
Biraz açgözlülük ettiğinin farkında olan Ichinose mümkün olduğunca çok puan toplamak istiyordu.
“Düz bir çizgide ilerlesem yeter. Bana bir şey olmaz.”
Shibata’yı hızlı bir şekilde yarışa geri göndererek puan kazanmak istiyordu.
Grubunu geride tutan kişi olarak, yüklerini en aza indirmekti amacı.
“… Peki. Fakat aptalca bir şeyler yapma. Yağmur yağmaya başlarsa, zorlama kendini. Yağmur dinene kadar bekle, tamam mı?”
“Evet, gereksiz hareket etmeyeceğim. Sakatlanıp diskalifiye olursam, komik bile olmaz.”
Dikkatli olacağına söz verdikten sonra Ichinose el sallayarak Shibata’yı, Hashimoto’gille terkar buluşmaya gönderdi.
Shibata’nın ona az önce verdiği talimatlarla ormana ayak bastı. Bir sonraki bölgeye zamanında yetişemese bile, üçüncüsüne zamanında dönme azmi onu ilerletmeye yetiyordu.
Ayakları zihnindeki yarıştan daha hızlanıyor, zaman kaybetmemek için can havliyle hareket ediyordu.
Shibata’dan ayrıldığından beri tek bir kişiye bile rastlamadığı düşünülürse, bölgede kimsecikler yok gibiydi. Başta, işi düşerse başka bir gruptan yardım isteyebileceğini düşünmüştü. Ama zaman ilerledikçe, safça düşündüğünü fark etti.
Yaklaşık on dakika ilerledikten sonra, loş ışıklı ormanda görüş açısı gittikçe bozulmaya başladı.
Nedeni ise açıktı: Gökyüzünü kaplayan gri bulutlar artık daha kalın ve koyuydu.
Ichinose düz bir çizgide yürümeye çabalasa da, yoluna çıkan yoğun ağaç ve çalılıklarından dolayı başarılı olamıyordu.
Yol, bir nevi ona hain gibi davranıyordu. Bir ağacın etrafından dolaşıp geçmeye çalıştığında, önüne iki ağaç daha çıkıyordu.
Zaman geçtikçe, düz bir çizgide ilerlediği düşüncesini ve kendine olan güvenini yitirmeye başladı.
“Neden her şey ters gidiyor bugün…?”
Bu haline gülmek istese de, ilerlemeye devam etmekten başka çaresi yoktu.
Liman, birkaç yüz metre uzakta diye düşünüp duruyordu.
Durmadan yirmi dakika kadar daha yürüdü. Ama ne yapacağını bilemiyor, bir karar vermesi gerekiyordu.
Eğer bir noktada yanlış bir yöne sapmadıysa, şimdiye kadar limana varması gerekiyordu.
“Ben… Ben ne yapıyorum…?”
Tabletini tekrar kontrol etmeye çalışsa da, şu anki konumu haritada görünmüyordu.
Geldiği yoldan geri dönmeye çalışması, plaja çıkacağını garantilemiyordu.
Ichinose böyle acele kararlar verecek bir tip değildi. Sınıfı, C sınıfına düştüğünden beri, giderek daha çok sabırsız davranıyordu.
Ancak bu sabırsız aceleci tavırlarına rağmen, A Sınıfı’nın lideri Sakayanagi’nin isteği üzerine güçlü bir grup kurmayı başarmıştı.
A Sınıfı ile eşitliği sağlamak adına, her zamankinden daha fazla yetkinliğini göstermeye ihtiyacı vardı.
Nerede olduğu ya da nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu, ama yine de ilerlemek zorundaydı.
Nereye gitmeli? Hangi yöne? diye düşünürken…
Aklından geçen bu sorulardan uzaklaşmak adına Ichinose, derin bir nefes alıp ileri doğru bir adım attı.
Tam o sırada, ileriden çok zayıf bir ses işitti.
Bir an için bağırıp seslenmeyi düşündü. Ancak sesin bir vahşi hayvana ait olma ihtimalini göz ardı edemedi.
Etrafa bir göz atmak isteyen Ichinose, sessizce sesin kaynağına doğru ilerlemeye başladı.
Çok geçmeden, iki kişinin silüeti belirdiı: Müdür Vekili Tsukishiro ve 9/D’nin sınıf öğretmeni Shiba.
Onları gördükten sonra, Ichinose limana nasıl gideceğini sorup rahatça yolu bulabileceğini düşündü. Derin bir oh çekti.
fakat…
Onu bu duruma düşüren bu saf düşünce tarzıydı. Bir kaza olsa da, o şu anda özel bir sınavın ortasındaydı. Yolunu kaybettiğini söylerse, ona yol tarif etmeleri pek olası değildi.
Saatinin de teknik sorunlardan dolayı bozulduğu doğruysa ve saatin bu hale gelmesinin sebebi kendisi olarak görülürse… ormandan çıkmak için bu değerli şansını haybederdi.
Bu fırsatı değerlendirmek istiyordu sadece.
Peşlerinden giderek yolu bulabileceğini düşündü.
Doğal olarak buradan başlangıç noktasına geri dönerler diye düşündü. Olur da yakınlardaki bir görev alanına giderlerse, etrafta öğrenciler olur, onlara yol sorardı. Onları takip ederek başını derde sokmaktan kurtarmaktı, amacı.
Biraz daha düşündükten sonra, onları arkadan takip etmeye başladı.
Sohbete dalmış yürüdükleri için, fark edilmesinin nispeten zordu. Yakalanırsa, salağa yatıp bu işten yırtmayı planladı.
“Sizden rahatça harekete geçip geçemeyeceğimizi kontrol etmenizi istemiştim. Son durum nedir?”
“Bu iş biraz zor olacak gibi. Öğretmenlerin bizi yakından gözetlediğine dair kanıtlarım var. Aralarından, Mashima özellikle dikkat kesiliyor…”
Sesleri, sessiz ve sakin ormanda yankılanınca, Ichinose onların konuşmalarının çoğunu duyabiliyordu.
Konuşmalarının içeriğine dikkat kesilmiyordu. Onlardan gizlenerek ilerlemeye odaklandı.
“Onun dışında, bir öğretmen daha var: 10/D sınıf öğretmeni Chabashira. Tüm kayıtları araştırıyor.”
“Öğretmenleri bu işe karıştırmak, onun elinde kalan birkaç seçenekten biri. İster Chabashira-sensei, ister Mashima-sensei olsun, onların hal ve hareketlerinin Ayanokōji-kun’a bağlı olduğuna eminim. Ayanokōji-kun o zamanlar olay yerinde olduğu için gerçeği çözmeyi başarmış olması çok doğal.”
Ancak, beklenmedik bir isim anıldığı için, her şey değişti.
Ichinose bu ismi duyar duymaz nefesini tuttu.
Farkında bile olmadan, ne zaman duysa kalp atışlarını hızlandıran bir isimdi.
İki adam devam etmeden önce, belki de bu isimden bahsettikleri için, duraksadı.
“Bizim taraftaki kayıtları çoktan değiştirdim, bir şey bulacaklarını sanmam.”
“Yardımın için çok teşekkür ederim. Fakat bir şeyler bulabilirler. Bu ihtimale karşılık, bu son şansımız olabilir. Bu sefer onu köşeye sıkıştırmalıyız.”
“Yine de onu okuldan atmaya zorlamak bu kadar basit olur mu dersiniz? O─── Beyaz Odadan sonuçta.”
“İnsanlar her zaman bu tarz unvanlara kendisini kaptırır. O sadece bir─── o───”
Beyaz Oda mı?
Söylenenleri anlamak için kulaklarını zorlamasına rağmen, Ichinose bazı kelimeleri tam olarak algılayamadı.
Rüzgar aniden güç toplamış, fırtınanın sesi onların seslerini bastırmıştı.
Ayanokōji’nin adı ve ‘okuldan atılma’ kelimesi zihninde durmaksızın yankılandı. Tüm insanlar arasında, neden müdür vekili ve 9/D’nin sınıf öğretmeni böyle bir şeyden bahsediyordu? Ichinose konuşmalarını anlamak için umutsuzca ve bilinçsizce mesafeyi kapatmaya başladı, koruması gerektiğini bildiği mesafeyi…
“Eğer son güne kadar─── , o zaman onu─── I2’de─── planlandığı gibi.”
Ichinose, onu duyamayacaklarından emin olsa da, onlara hızla yaklaştı… Tam o anda…
Müdür Vekili başını geriye doğru çevirerek keskin ve ciddi bir bakışla baktı.
‘Tehlike’
Sezgileri ya da içgüdüleri, bu kelimeyi haykırıyor; arkasını dönüp olabildiğince hızlı kaçmasını söylüyordu.
Ancak, sırt çantası çok ağır olduğu için hızını arttırmasına engel oluyordu. Ani bir karar alarak, sırt çantasının kemerini söküp tüm gücüyle çantasını çalılıklara fırlattı. Eğer çantasını alırlarsa, tabletine bakarak kimliğini tespit ederlerdi.
Ichinose şu anda bu kadar ileriyi düşünemeyecek kadar, çılgınca kararlar veriyordu.
Yüzünü görmediklerinden emin olsa da, birinin onları dinlediğini fark ettiklerini anlamıştı.
Tüm bu konuşmalar… onun hiç duymaması gereken şeylerdi.
Koşmaya devam ederken iliklerine kadar hissediyordu, şahit olmaması gereken bir konuşma olduğunu.
Onlardan uzaklaşsa yeter diye düşünüyordu.
O ikilinin peşinden koşup onu kovalamayacağını düşünüyordu.
Evet, her şey sorunsuz ilerleyecekti… Evet, sorun olmayacaktı…
Arkadan, çalıların ve kırılan dalların sesi duyuldu. Ichinose fiziksel yeteneklerine o kadar da güvenmese de hızıyla gurur duyuyordu.
Sol, sağ, düz, yön artık önemli değildi.
Kaçmaya devam etti. Ormanda kayboldu, attığı her adımda daha fazla yön kontrolünü kaybediyordu.
Garip ve olağan dışı hissettiren, görmemesi, duymaması gereken bir şeye şahit olmuşluğun verdiği garip bir duygu kaplıyordu içini.
Ve onu ileriye götüren de bu duyguydu.
“!!!”
Ichinose’n gözleri önündeki yola odaklıydı. Attığı adımları nereye attığına dikkat etmiyordu bile.
Maalesef, hezeyanının ortasında, ayağı bir şeye takıldı ve kendini bir anda yerde buldu. Kafasını kaldırıp baktığında, büyük bir ağacın kökündeki çıkıntıya takıldığını gördü.
Düşmesi nedeniyle dizinde keskin ve sızlatan bir ağrı olmasına rağmen, acıya dayanıp tekrar ayağa kalkmak için elinden geleni yaptı.
Tam yavaşça bacaklarına ağırlık vermeye başladığında, arkasından büyük bir el uzandı ona.
Ichinose hemen donakaldı. Korkuyla kafasını çevirip baktığında kalbi duracak gibiydi.
“… Yanılmıyorsam, sen 10/C sınıfından Ichinose Honami’sin, değil mi?”
Shiba’nın güçlü bakışları gözdağı verince, Ichinose olduğu yere kalkamadan yığıldı.
“Ah, uh… evet, doğru…”
Yerde umutsuzca geriye doğru çırpınmaya çalıştı, ancak onun bakışlarından kaçış yoktu.
Ichinose’n önünde dikilip gözlerini dikerek ona baktı.
“Neden buradasın?”
“U-uhm, şey saatim bozuldu galiba, limanda… saatime baktıracaktım…”
“Anladım. Demek bu yüzden yakınlarda GPS sinyali yoktu.”
Kısa bir duraklamadan sonra devam etti.
“Duymaman gereken şeylere kulak misafiri oldun. Gerçi ne kadar duyduğun önemli değil. Az bile olsa bu işe bulaşırsan.. şanssız olduğun ortaya çıkar.”
“Şey… cezalandırılacağımı mı ima ediyorsunuz?”
“Bu durumun, okulun kuralları veya cezalarıyla alakası yok. Senden kurtulmamız gerekecek. Hem de hemen.”
O an, Shiba yavaşça Ichinose›e doğru eğildi.
“Bu konuyu fazla ilkel yöntemlerle çözümlemek istiyorsun, Shiba-sensei.”
Elinde Ichinose’n sırt çantasıyla olay yerine geç gelen kişi, Tsukishiro idi. Shiba’ya geri adım atması için lafa girdi.
“Evet, özür dilerim.”
O sırada, Müdür Vekili dönüp yüzünde uğursuz bir gülümsemeyle Ichinose’a baktı.
“Önce resmiyete bindirelim bu meseleyi. Bir şey duydun mu, Ichinose-san?”
“H-hiç duymadım. Hiçbir şey duymadım…”
Tabii ki, bu bir yalandı.
Parça parça bir şeyler işitmiş olsa da, Ichinose gerçekten de rahatsız edici konuşmalarına kulak misafiri olmuştu.
Ama cevap olarak ne söylerse söylesin, ona zaten inanmayacaklardı.
“Senin sözlerine inanacak kadar saf değilim. Yetişkinler olarak, her zaman en kötüsünü düşünüp ona göre hareket etmek zorundayız. Bu yüzden her şeyi duyduğunu varsayarak hareket edeceğim.”
Tsukishiro durumu değerlendirircesine etrafa bakınarak, Ichinose’n karşısına dikildi. Ardından, göz göze gelebilmek için hafifçe çömeldi.
“Kazara da olsa, yine de her şeyi duydun. Hiç ama hiç duymaman gereken sözleri duydun ve bu yüzden bu durumdayız.”
Shiba, bu konuşmanın gittiği yerden çekinip birkaç adım geri atarak durumu izlemeye koyuldu.
“Az önceki konuşmamız başkaları tarafından da duyulursa, Shiba-sensei ile başımız büyük belaya girer.”
“Gerçekten hiçbir şey duyma–“
“Hayır, hayır. Az önce ne dedim ben? Senin duyduğunu varsayarak hareket edeceğim.. demedim mi?”
Bu sözlerin ardından Ichinose sadece yutkunabildi.
“Duyduklarını unutana kadar seni biraz hırpalasak mı, Ichinose-san? Hem diskalifiye de olursun.”
Korkuya kapıldığını gören Tsukishiro, gülümseyerek ayağa kalktı.
“Latife ediyorum, tabii. Bu okulu korumakla görevlendirilen kişi olarak, asla böyle bir şey söylemem. Mümkünse şiddete başvurmak istemem. Bu yüzden sana bir teklif sunacağım. Burada duyduklarını birine anlatırsan, tamamı 10/C’den oluşan bir grubun diskalifiye olmasını kendi ellerimle sağlayacağım.”
“…!”
“Doğal olarak, bu grup kendilerini kurtaracak kişisel puana sahip olmayan bir grup olacak.”
Bu tehdidiyle, ‘zorunlu okuldan atılma’ sağlayacağını nazikçe belli ediyordu.
“Böyle bir şey yapmamın imkansız olacağını sanıyorsundur belki de? Kuralları kontrol eden görevli kişi olarak, kanıt uydurmak çocuk oyuncağı. Özellikle böyle uçsuz bucaksız ıssız bir adada, kameraların ve denetimin olmadığı bir yerde, kime ne zaman ne olacağını kim bilebilir ki?”
Tsukishiro, dehşete düşen Ichinose’e gözlerini kısarak baktı. Bu, onun anlayıp anlamadığını sorma şekliydi.
“Müdür Vekili Tsukishiro, böyle bir hoşgörü göstermek yerine, otoritenizi kullanmak daha iyi olmaz mı? Ichinose ortadan kaybolursa, Chabashira ve Mashima fark etmez. O ikisi sadece Ayanokōji ile ilgili konularda temkinli.”
“İyi bir noktaya değindin. O zaman ne yapılmalıyız dersin, Shiba-sensei?”
Shiba bir saniyeliğine dahi düşünmeden cebinden bir çift lastik eldiven çıkardı.
“İzin verirseniz, onu ben hallederim.”
Ichinose’un kaçma umudu çoktan bitmişti, iki adam onunla nasıl başa çıkacaklarını tartışıyordu. Tek çaresi, cezasına karar verilmesini beklemekti.
Yüzündeki ürkmüş ifadeye bakınca, Shiba’nın eldivenleri taktıktan sonra ne yapmak istediğini hayal bile edemediği açıktı.
Manzara, Tsukishiro’nun sinsice gülümsemesine neden oldu.
“Eh, ben bu konudan dolayı daha fazla zaman kaybetmek istemem.”
Bu sözlerinin ardından Tsukishiro, Ichinose’n önüne tuttuğu sırt çantasını bırakıp arkasını döndü.
“Liman yaklaşık 150 metre önümüzde yer alıyor. Eğer istersen, devam et.”
“T-tamam, efendim…!”
Panikleyen Ichinose, mümkün olduğunca çabuk uzaklaşmak için aceleyle sırt çantasını taktı.
“Koruman gereken rakibin değil, kendi sınıf arkadaşların. Bunu aklından çıkartma.”
Ichinose, Tsukishiro’nun belirttiği yöne doğru yola çıkmadan önce cevap olarak başını salladı.
İchinose ormanda kaybolduktan sonra Shiba, Tsukishiro’ya doğru baktı.
“Bir şey olmaz. Bırakalım gitsin.”
“Emin misiniz? Bu sohbetten Ayanokōji’ye bahsederse, planımızı etkiler.”
Yarım bırakılan konuların başlarına bela olacağını düşünüyordu, Shiba.
“Beklenmedik aksilikler her zaman olur. Yapmamız gereken uyum sağlamak.”
Shiba, Tsukishiro’nun gerçek niyetini algılayamadığı için bu konudan yana hala endişeliydi.
“Çok mu endişelendirdi? Ona sert ve etkili bir uyarıda bulundum.”
Eğer sözünden dönerse, birkaç sınıf arkadaşı okuldan atılacaktı. Ichinose gibi sınıf arkadaşlarına el üstünde tutan, onlara öncelik veren biri için, bu tehdit çok sarsıcı ve tehlikeliydi.
“Ayanokōji-kun ile olan ilişkisi ne olursa olsun, onun gibi zorlu bir düşmanın ortadan kaldırılması C sınıfı için pozitif bir etkiye sahip olacak. Kendisi de zaman geçtikçe bunu kabullenecektir. Sakin olalım ve olaylar nasıl gelişecek görelim, olur mu?”
Tsukishiro’nun yanağına bir yağmur damlası düştü.
“Nanase-san’ın başarısız olacağından %99 eminim, ama bu başarısızlığı göze alarak harekete geçmiştir. Her şey plana uygun giderse, Ayanokōji-kun’un acil durum uyarısı her an çalabilir.”
Tsukishiro konuşurken son derece sakindi, sesinde en ufak bir belirsizlik bile yoktu.
Sarsılmaz inancı sayesinde böyle bir bakış açısı vardı.
✩ ✩ ✩ ✩