Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 30 - Aradaki Fark
Cilt 14 – Bölüm 30 – Aradaki Fark
Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur gittikçe hızlanıyordu.
Kafasını toparlamak ve duygularına hakim olmak için bir süre kendisiyle yalnız kalan Nanase ağır bir ses tonuyla konuştu:
“Ben kaybettim… Ayanokōji-senpai.”
“İkna olduğunu varsayıyorum o zaman?”
“Evet. Galiba ne kadar çabalarsam çabalayayım, seni yenemeyeceğim, senpai.”
İçten içe kendine gelen Nanase, kin ve öfkesini bir kenara bırakmış gibiydi.
Onun saçının bir teline dahi zarar vermeden etkisiz hale getirme planım başarıyla sonuçlandı.
“Mümkünse bana bu tavrının sebebini detaylıca anlatır mısın? Beni hedef alma sebebini anlatmazsan, bu iş gittikçe uzayacak.”
“Olur. Zaten bilmeye hakkın va─ Hayır. Bilmelisin, senpai.”
Konuşurken yere çöküp oturdu. Ayakta durmaya takati yok gibi.
Hal ve hareketleri sıradan bir liseliye benzemese de, beyaz oda öğrencilerine de benzemiyordu.
Kuvveti taktire şayandı, Horikita ya da Ibuki’ye karşı yenilmezdi. Fakat, beyaz odadan çıkan öğrenci yeteneklerine sahip değildi.
Dahası, beyaz odadan birisinin Matsuo’nun adını ağzına alması bile garip olurdu.
Gerçeği öğrenmek adına cevabını bekledim.
“Ben…..ben bu okula çocukluk arkadaşımın intikamını almak için girdim.”
“Çocukluk arkadaşın mı? Yani─”
“Evet. Matsuo Eiichiro.”
Eskiden benimle ilgilenen uşağın oğlundan bahsediyordu.
“Buraya kaydolmadan önce anlamamıştım ama bu okul dışardan izoleymiş. Dışarda neler yaşandığını bilmiyorsundur?”
Açıkçası, Nanase yanlış düşünmüyordu. Ama Matsuo ailesinin başına gelenleri ‘o adam’ okula gelip beni geri götürmek istediğinde, kulağıma çıtlatmıştı.
Nanase sakince olanları anlatmaya başladı.
Eiichiro’nun girmek için deli gibi çalıştığı liseden babamın bitmek bilmeyen müdahaleleri yüzünden atıldığından,
Sonrasında başka okullara başvursa da benzer sonuçlar elde edip okumasına izin verilmediğinden,
Bu gerçeği duyan babasının intihar etmesinden,
Babasının ölümünden sonra part time işlere girerek yalnız başına yaşamaya çabaladığından bahsetti.
‘O adam’ bana bunları anlattığı halde, sessizce onu dinledim.
“Ana okulundan orta okula kadar… hep Eiichiro-kun ile birlikteydim. Benden bir yaş büyüktü. Ve her alanda benden daha iyiydi. Birlikte ders çalışır, oyun oynardık… benim ilham kaynağım, rol modelimdi.”
Nanase’nin sakinliği yavaş yavaş yerini hüzünle karışık ağlamaklı bir havaya bıraktı.
“Evden atıldığında bile.. Eiichiro-kun sonuna kadar direneceğini, pes etmeyeceğini söylemişti. Tam o zaman işe girip çalışmaya başladı. Birbirimizi sık sık göremesek de, ilişkimizin değişeceğini düşünmüyordum.”
Sanki geçmişte yaşananları tekrar yaşıyor gibiydi. Ara vermeden devam etti:
“Eğitim hayatından vazgeçse de … babasını kaybetse de….pes etmeyeceğini söylemişti… geleceğe odaklanıp elinden geleni yapacağını söylerken… gülümsemişti bile….ve…”
Nanase’nin sesi titremeye başladı. Ellerini sıkıyordu..
“Bu yılın başında, 14 şubatta, Eiichiro-kun’nun apartmanına gittim. O çabasına az da olsun destek olmak istediğim için ben─”
Devamını duymama bile gerek yoktu. Bu konuşmanın nereye gideceği belliydi: Tüm çabalarına rağmen, Matsuo Eiichiro kendi hayatından vazgeçmişti.
“ ‘sevdiğin insanı tekrar göremeyeceksen eğer… ona sevdiğini asla söyleyemezsin ki’ Bunu kendin söylemiştin.”
Sınavın 2.günü Ike’a söylediği teselliyi ona hatırlattım.
O, pişman olmak için çok geç kalmıştı. Maalesef, bir cesede duygularını itiraf etmesinin bir anlamı yoktu.
“O zamanlar ne seni ne de babanı tanıyordum. Aslında, ben çoktan bir okula başvuruda bulunmuştum… ta ki birisi bana yaklaşana kadar.”
“Tsukishiro’yu mu diyorsun?”
“Evet. Müdür Vekili Tsukishiro, Eiichiro-kun’nun hayatının nasıl bu çıkmaza girdiğinden bahsetti. Bu olayların kaynağının, Ayanokōji Kiyotaka adından biri olduğunun, onun ‘Beyaz oda’ adındaki bir enstitüden kaçıp bu okula kaydolmasıyla her şeyin bu raddeye geldiğini söyledi. Ardından bu okula girebilmem için bana yardımcı oldu.”
Sonra da ölen çocukluk arkadaşının intikamını almak için bu teklifini kabul etti….
“Seni bu okuldan attırabilirsem, babanla görüştüreceğine dair söz verdi, senpai. Açıkçası, babanla görüşüp Eiichiro-kun’nun önünde boynunu büküp özür dilemesini isteyecektim ama….”
Beni okuldan attırsaydı bile, o adamın boyun eğip özür dilemesi imkansızdı.
Ne söylerse söylesin, o adam dinlemezdi bile.
Genel olarak yaşananları anlasam da, birkaç nokta hala muammaydı.
“Tsukishiro bana beyaz oda öğrencisi gönderdiğini söylemişti. O blöf müydü?”
“Uhm, anlayamadım, senpai? Bu beyaz odaya dair pek bilgim yok da.”
Yalan söylüyor gibi gelmedi. O zaman 2 mantıklı açıklama aklıma geliyor.
Beyaz odadan gelen infazcı, Nanase değil; başka birisi ve belki beyaz odadan birisi bile değil. Beyaz oda öğrencisi diyerek Nanase’yi de göndermiş olabilir. Beni beyaz odadan birisi var diye inandırarak..
Eğer durum 2.si ise, o zaman beni hedef alacak başka kimse yok demektir.
Fakat, bu kadar kolay olacağını sanmıyorum.
Genel öğrenci kitlesine kıyasla, Nanase’nin istisnai yetenekleri vardı. Fakat, beni okuldan attıracak birisi için yetersiz kalıyordu.
Tsukishiro bile az çok böyle olacağını tahmin etmiştir.
“Suçlu sen değilsin biliyorum, Ayanokōji-senpai, ama… ben… yani, istedim ki bu öfkemi… kinimi… birisinden çıkartabileyim.…”
Bu sözlerinden sonra, kafamda tavırları anlam kazanmaya başladı. Özellikle de okula geldiğinden beriki halleri.
Beni okuldan attırma girişimlerinde, birkaç kez öne çıkıp bana yardımcı olmuşluğu vardı.
Bu kendisiyle çelişen tavırları, Nanase’nin kendisini sorguladığını, yaptıklarını doğru olup olmadığını kendisine düşündürüyordu.
Bugünse Matsuo Eiichiro’nun son arzusuyla, tüm bu duygularını öne çıkartmıştı.
Dağda yağmurun yeri iyice ıslattığı bir yerdeydik. Kaç gündür sıcak zeminin yağmur suyuyla ıslanmasıyla, bir kurbağa sıçradı.
“Ben…senin yüzüne nasıl bakarım bilmiyorum, senpai… çok özür dilerim.”
Yaptıklarından utanan Nanase, bana bakamayarak elleriyle yüzünü kapattı.
Tek kelime etmeden sakinleşmesini bekledim.
“Özür dilemene gerek yok. Öfkeni çok iyi anlıyorum.”
‘o adamın’ böyle büyük bir suç işlemesi… sırf beni yanına geri almak için..
Taş kalpli, hesapçı ve insanlara değer vermeyen birisiydi. Ve işin komik yani, ben de farksız değildim.
“Müdür vekilinin emirlerini yerine getiremedim. Burada kalmamın manası kalmadı.”
“Okuldan ayrılacak mısın?”
“Hal ve hareketlerimin sorumluluğunu almak için yapabileceğim en iyi şey bu.”
‘O adam’ ile birbirimize benziyorduk.
Kendimizi, kendi varlığımızı korumak için, başkaları zarar görsün görmesin umursamıyorduk.
Ve ikimiz de kendi asıl niyetimizi insanlara söyleme gereği duymuyorduk.
Benzerliklerimize rağmen, aramızda bir fark vardı.
Yolumuza çıkanları görmezden gelmek ve gelmemek…
El uzatmak ya da uzatmamak…
‘O adam’ asla birine el uzatmazdı. Aramızdaki en belirgin fark buydu.
Yavaşça elimi uzattım, Nanase’ye.
“Senpai…?”
“Madem özür diliyorsun, pişmansın, o zaman lafını geri al.”
“Ne… anlayamadım…?”
“Ortada utanılacak bir durum yok. Arkadaşın için intikam almaya çalıştın sadece. Ama ben sana yenilemem. Bu okulda kalarak o adama, yani babama karşı geliyorum çünkü. ”
Hala göz göze gelmekten çekinmesine rağmen, uzattığım elimi görmek için hafifçe başını kaldırdı.
“Biraz bencil olacağım ama okuldan ayrılmak istediğini duymak istemiyorum. Aksine yardımın lazım. Şuan bile Tsukishiro, beni okuldan attırıp babama hediye olarak beni postalamak için çalışıyor. Matsuo Eiichiro’nun beni okula aldırmak için uğraştığı onca çaba, okuldan atılmamla bir hiç olacak.”
“Yani… bunca zaman tam tersi hareket etmem mi gerekiyordu?”
“Bana yardım eder misin?”
Yumuşak ve narin eliyle, elimi tuttu.
“─ederim, söz.”
Yağmurdan dolayı üşüyen elinde bir sıcaklık hissettim.
Kafası bir süredir eğik olan Nanase, hafifçe başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
Bana yardımı dokunup dokunmayacağı şuan için önemli değildi.
Onu öyle bir kullanmalıydım ki, kullandıktan sonra atmam, ondan kurtulmam, gerekse bile bana faydası dokunmalı.
“Yağmur yüzünden hastalanacaksın. Hadi gidelim.”
“…peki.”
✩ ✩ cilt 14 final ★ ✩