Türkçe Light Novel
  • Seri Listesi
  • Blog
  • Discord
Sign in Sign up
  • Seri Listesi
  • Blog
  • Discord
  • Isekai
  • Aksiyon
  • Fantastik
  • Seinen
  • Macera
  • Yaşamdan Kesitler
  • Harem
  • Romantik
  • Psikolojik
  • Okul Hayatı
  • Komedi
Sign in Sign up
SON EKLENEN BÖLÜMLER

Emperor Of Solo Play

23 Mart 2023
Bölüm 132 - Arife (3) Bölüm 131 - Arife (2)

Elitler Sınıfı

16 Mart 2023
   Cilt 17 - Bölüm 4 - Konsey Odası    Cilt 17 - Bölüm 3 - Spor Festivali (2)

Our Second Master

19 Eylül 2022
Bölüm 7: Final Bölüm 6: #####

En Çok Senden Nefret Ediyorum!

21 Ağustos 2022
Bölüm -5- Final Bölüm -4- #####

Alçakgönüllü Hizmetkârınız Kabahatli

30 Temmuz 2022
Bölüm 7: Final Bölüm 6: #####

Elitler Sınıfı -    Cilt 14 - Bölüm 9 - Gözyaşı

  1. Home
  2. Elitler Sınıfı
  3.    Cilt 14 - Bölüm 9 - Gözyaşı
Prev
Next

Cilt 14 – Bölüm 9 – Gözyaşı

Saat 17.30 sularında Nanase  ile sahilde birlikte beklerken, Sudō’nun grubu uzaktan belirip bize doğru gelmeye başladılar.

“Nasıldı?”

“Ehhh… Pek iyi sayılmaz. Sizden ayrıldıktan sonra, bir sürü yeni görev belirince üç tanesine gidebildik. Birinde 3.olduk ama diğer ikisinde o kadar çok insan vardı ki kayıt bile olamadık.”

Sudō hüsran içinde diline tıklattı, hafif nefessiz kalmış gibiydi. Nanase ile ben de görevlere yetişememiştik.

Hala etrafta birkaç öğrenci vardı.

“İkinci gün daha yeni bitti, kendimizi fazla yormayalım.”

Deli gibi puan toplamalarına rağmen, Sudō’nun kendisi bile biraz fazla hızlı hareket ettiklerini inkar etmiyordu. Gücüne ve dayanıklılığına güvenen Sudō’nun, isteksiz ve somurtkan Ike’ı da peşinden sürükleyebilmesi taktire şayandı. Fakat bu tempoyu, sonsuza kadar koruyamazlar.

Hondō, sanki cehennemin derinliklerinde cesurca yol alıyormuş gibi nefes nefese kalıyordu. Bu kadar yorulması onu zora soksa da, tek bir şikayette bile bulunmamıştı. Elinden gelenin fazlasını yapıp tüm enerjisini ortaya koyduğunu düşünüyorum.

“Öncelikle kamp yapacak bir yer bulalım. Olur mu, Kanji?”

Sudō, Ike’a bakarak dalgın tavırlarını ormana vermesi için eliyle işaret etti.

“H9’a geri dönelim. Açık bir alandan geçmiştik, oraya geçelim.”

Ike’ın ilgisiz cevabıyla beşimiz yola çıktık.

“Ike-senpai’nin bahsettiğin gibi bir izlenimine  sahip olduğuna inanmıyorum, Ayanokōji-senpai.”

“Şuan sorunları var.” 

“Sorunları mı var…?”

“Bu konudan bahsetmek bana düşmez. Öğrenmek istiyorsan, ona kendin sormalısın.” 

“Haklısın. Fırsat bulursam, ona sormaya çalışacağım.”

Nanase neşeli bir şekilde cevap verdi. Ike’ın ona dürüstçe cevap verip vermeyeceğini bilemiyorum tabii.

Ike’ı yaklaşık yirmi dakika takip ettikten sonra, ormanda açık bir alana vardık.

Sağlam bir kamp alanıydı; 3-4 grup burada çadır kursa bile, sorun olmazdı.

“Eh, şu çadırları hemen kurup karnımızı doyuralım. Açlıktan ölüyorum.”

Sudō konuşurken karnını okşadı, bugün yaptığı koşuşturmadan sonra açlıktan ölüyordur.

O sırada hem o hem de Hondō, Ike’a umut dolu gözlerle baktı.

Ike’ın sırt çantasının arkasından sarkan oltayı fark ettiyseniz, bu hallerini anlardınız. Ancak, Ike dalgındı ve onların bu umut dolu bakışlarını fark etmeden ayakta dikelmeye devam etti.

“Oi, Kanji. Bu gece balık tutmayacak mısın?”

Sudō bu sefer ona doğrudan sordu. Okyanusun ortasında olduğumuz için beklentileri yüksekti.

“Eh? Ah, ah, şey… biraz geç oldu ve… çok yorgunum, yani.. Özür dilerim.”

Eğer balığa gitmeyi planlasaydı, buluştuğumuz zaman, sahilde kalırdı.

Eh, belki de kendini bu kadar fazla yormak istemiyordur.

“Peki, madem.”

Sudō hayal kırıklığına uğramış olsa da, hızlıca geri adım attı.

Ike, çadırı kurmaya başlamadan önce başını bir yandan diğer yana sallayarak içine düştüğü durumdan kendisini uzaklaştırmaya çalıştı.

“Aklı başka yerde galiba.”

Durum hakkında hiçbir şey bilmeyen Nanase bile, onun bu halinden bir gariplik olduğunu anlıyordu. Dikkatinin farklı bir yerde olduğunu söylemek de yetersiz kalır zaten.

✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩

Akşam yemeğimizi bitirdiğimizde, güneş çoktan batmıştı. Saat 20.00 civarı olmakla birlikte, istediğimizi yapmakta özgürdük.

Tabii, bu ‘özgürlük’ kısıtlamalarıyla beraber geliyordu.  Ormanda, bu zifiri karanlıkta hareket etmek, etrafta gezinmek, zekice bir hamle olmazdı.

Zaten çevrede vızır vızır sinekler, böcekler uçuyordu. Çadırın içinde kalmak zorundaydık bir nevi.

Çadırımızın korumalı kumaşından, çadırlar arası sohbet etmeye başladık.

Nanase, Ike ve ben, yan yana çadırlarımızı kurduk. Hondō’nun çadırı  Nanase’ninkinin karşısındaydı. Yanında da Sudō’nunki var.

“Nanase-chan da D sınıfından demek? Hiç beklemiyordum.”

Hondō güzel bir kızla konuşmaktan yana hoşnut olarak, Nanase ile iletişim kuran ilk kişi oldu.

“Yok, yok.. pek başarılı bi öğrenci sayılmam….  D sınıfı bana uygun bir sınıf. ”

“Eh? Yok artık. Asıl biz başarısız öğrencileriz, değil mi çocuklar?”

Hondō kendi esprisine katıla katıla gülerken, Sudō tepkisiz kaldı.

Çadırına baktığımda hareketsiz yatarak tavanı izleyip sohbete katılmadığını fark ettim.

Ike’n ne yaptığını göremesem de, pasif yorumlar yaparak arada bir sohbete katılıyor, dikkatini tam olarak sohbete vermiyordu.

“Ortamın havası kötüleşip duruyor.. Kanji, Ken, neyiniz var?”

“Yok bir şey. Ama seni uyarayım, Ryōtarō… Nanase güvenilir falan değil.”

“Ne? Ne oldu?”

Hondō, Sudō’nun tarafına doğru dönüp kafasını çadıra yapıştırarak sordu. Duyduklarından yana şok olmuştur.

“Sebebi yok, sen sadece gerçeği söylediğimi bil yeter.”

“O da ne demek, bu nasıl gizemli konuşma!?”

“Önemli değil, Hondō-senpai. Sudō-senpai’ye kabalık etmiştim. Bundan bahsediyor.”

“Kabalık mı? Sudou, ona dokunmaya falan mı çalıştın ne yaptın?”

“Sence öyle bir şeyi ben yapar mıyım?”

Bu fikre kendi kapıldığı halde, Sudō’nun cevabını duyunca mantıklı olmadığını fark etti.

“Eh, Horikita’ya kendini adamıştın sen. Ama neler oldu anlayamadım hala.”

“Bilmeni gerektiren bir durum değil.”

Sudō sırtını döndü.  Hōsen Kazuomi, Sudō’nun sevdiği kıza zarar vermişti.

Bu işte parmağı olan kişiyse, Nanase idi. Sudō’nun bakış açısıyla, tüm bu olayların detayını bilen birisi olarak Nanase’den yana ihtiyatlı olması doğaldı.

Horikita burada olsaydı, o da benzer cümleler kurardı. Hondō cevaptan hoşlanmasa da,  Nanase sorun etmediği için konuyu uzatmadı.

“Eh, peki madem… ama Kanji’nin ruhu burada değil.”

“O-oh, uh, ben… de bir farklılık yok. Aynıyım ben ya?”

Ike bir anda sohbete girerek panikledi.

“‘Aynıymış, haspam! Madem konuyu kendin açtın. O zaman ben de içimdekileri dökeyim. İke, sınav başlamadan ta önce başladı bu tavırların. Sen bir garip davranıp duruyorsun.”

“Sudō ağzımdan lafı aldın valla. Aynen, uzun zamandır bir garipsin. Ruhun bizimle değil.”

Sudō yatışını değiştirip çadırını önüne, bize doğru döndü. Sohbete olan ilgisini belli ediyordu.

“Ne diyorsunuz? B-bakın, ıssız ada sınavındayız falan… Yani, okuldan atılırım diye geriliyorum, stres yapıyorum.. sebebi bu.”

“Stres mi? Haklısın da… hani sınavı duyunca, sevinçten havalara uçmuştun ya, ben o anı unutamıyorum?”

Ike kamp deneyimi olduğu için, geçen yılki ıssız ada sınavında epey aktif rol almıştı. Arkadaşları da bu durumdan haberdar olduğu için, basitçe stres diyerek bu konuyu kapatamazdı.

“Eh, erm… şey yani, ben…”

Ike’n mantıklı bir cevap verememesinden dolayı Nanase, onun çadırına bakarak konuştu:

“Daha yeni tanışmamıza rağmen, enerjinin düşük olduğunu hissine kapılıyorum.”

“Sen ne düşünüyorsun, Ayanokōji?”

Hondō sessizliğimi bozmam adına, bana fikrimi sordu. Sohbetin gidişine bakılırsa, ben de onlara karşı dürüstçe cevap vermeliyim.

“Benim de ilk karşılaşmamızdan beri bu durum kafama takılıyor.”

“Gördün mü? Hepimiz durumunun farkındayız.”

Ike bir köşeye sıkışarak, net bir cevap vermek zorunda kaldı.

“Ayanokōji-senpai bana, Hondō-senpai ile senin, sınıfın neşesi olduğunuzu söylemişti.  Ama ben karşılaştığımızdan beri, aklının başka yerde olduğunu düşünüyorum… canını sıkan bir durum mu var, Ike-senpai?”

Ike büyük ihtimalle  Nanase’nin sözlerinden yana şok olmuştur. Nanase ne olduğunu bilmese de, tam 12’den vurdu onu.

“Uhm, nasıl desem…”

Ike doğru sözleri bulmaya çalışıyor.

“Hadi söyle. Canını sıkan neymiş, öğrenelim.”

“Zaten önemli bir şey değildir.”

En yakın iki arkadaşı olarak Ike’n sorununun basit olduğunu ima ettiler.

Bu yüzden de konuşması için acele ettirdiler. Fakat bu yaklaşımları, Ike’in tereddüt etmesine neden oldu.

“Boş verin…”

“Biraz sessiz kalıp ona zaman tanıyabilir misiniz?”

Ike’ın hüzün dolu cevabına karşılık  Nanase,  Sudō ve Hondō’ya doğru fısıldayarak uyardı.

Bir anlığına Sudō içerleyip sinirlense de, Ike’n haline bakıp arkadaşının tahmin ettiğinden de zor bir durumda olabileceğini düşündü.

“Beklemeye gerek yok ki, Nanase-chan. Ciddi bir şey değildir diyorum ya.”

“Yok, belki ciddidir, Ryōtarō. Biraz bekleyelim.”

“Eh? A-ah… peki, madem.”

Ortamın havasını anlamak Sudō’nun yetenekleri arasında değildi. Ancak bu konuda da gelişim göstermeye başlamış.  Horikita’nın bir yılı aşkın süredir eğitiminin meyvelerinden birisi galiba.

Dördümüz de Ike’a baskı yapmadan konuşmasını bekledik.

Böyle bir durumda konuşması kolay olmasa da, kaçacak zamanda da değildi, Ike. İçindekileri dökmesi için ona zaman tanıdık haliyle.

Yaklaşık 10 dakikalık bir süre sonunda, başladı konuşmaya:

“Dürüst olmak gerekirse… bir süredir…gözlerimi ondan alamadığım bir kız var.”

Şaşkına dönen Sudō ile Hondō, birbirilerini göremeseler de, birbirlerinin çadırlarına doğru baktılar.

Hondō bu duyduğu sözlerden yana heyecanlanıp yerinde duramadı:

“Ne!? Kim?! Kim o kız, kiiim!?”

“ Ike-senpai’nin hazır olmasını bekleyelim.”

Nanase, Hondō’nun daha fazla sorularıyla onu sıkıştırmasına izin vermedi, araya girdi.

Sırf birisine ilgi duyduğu için, zihinsel olarak yıpranmıyordu. Onu bu hale getiren başka bir mesele vardı. Nanase büyük ihtimalle bu konuyu çoktan fark etmiştir.

“H-hey,  bu konuya fazla karışmıyor musun!”

“Biraz sakinleşelim ve onu can kulağıyla dinleyelim diyorum, nesi garip? Kimi sevdiğini öğrenmektense, bu konunun şuanki ruh haliyle alakasını öğrenelim diyorum. Haksız mıyım?”

Nanase’nin sözleri sakin ve keskindi. Hondō karşı çıkamadı.

“H-haklısın.”

Çömez birisi tarafından susturulan  Hondō, patavatsız davrandığını fark edip utanarak ensesini kaşıdı.

“Hoşlandığım kız…..”

Ike’n ağzını açmasıyla, bu ikili kesin garip hayallere dalmıştır: bizim dönemden mi? Senpai mi? Yoksa yeni gelen çömezlerden biri mi…

Eğer bizim dönemdense, kim?…

Popüler ve çekici kızların başında gelen Kushida veya Ichinose, ilk akıllarına gelen isimler olmuştur.

“Hoşlandığım kız..… uhm… Sh-Shinohara… Shinohara Satsuki.”

Adı duyar duymaz, Sudō ile Hondō hareketsiz kalıp dondular.

Onlar için, bu ikili birbirleriyle sürekli atışan sınıf arkadaşlarından öte değildi.

Sınıfın en güzel kızı da olmadığı gibi, Ike’n da sürekli güzel bir kızla sevgili olma hayallerini dinlediklerinden dolayı kafaları karışmıştı.

“Ama  Kanji, yani… Shinohara ile aran kötü değil miydi? Kıza sürekli çirkin deyip duruyordun.”

Hondō, sözleriyle çeliştiğini düşünerek sordu.

“Ona olan hislerim çok eskiye dayanmıyor. Yani, başta ondan nefret ediyordum… ama.. nasıl desem, sonradan ona karşı hislerim güçlendi, onu önemser oldum… inkar etsem de, ona çoktan vurulduğumu kendime bile itiraf edemedim..”

Yalan söylemiyor gibiydi.  Ike ile Shinohara’nın günlük atışma dozlarını dinlemeye mecbur kalan herkes az çok bu durumu fark ederdi.

“Peki, madem Shinohara’yı seviyorsun neden ona açılmıyorsun?”

Sudō ona en basit ve ilkel öneriyi sunsa da, Ike hüzünlü bir ses tonuyla cevap verdi.

“O iş o kadar basit değil. Hem de hiç.”

 “Aranızda üzücü bir şey mi yaşandı, Ike-senpai?”

“Shinohara, Komiya ile gruplaştı… o çocuk.. da ondan hoşlanıyor galiba.”

Hondō ile Sudō, durumu artık anlamışlardır.

“Dahası,… Shinohara da onu özel birisi olarak görüyor.”

Bu zorlu sınavda birbirlerine dikkat kesilen bir kızla erkek, ortaklaşa çalışıyordu. Sınav geleceğimiz için önemli olduğu için, güçlü duygular ve sağlam bağlar ile hareket etmeleri en doğalıydı.

“Ben… ben Shinohara’ya abayı yaktığımı fark edeli çok olmadı… bu sınavdan bahsedilince, onunla grup olmayı her şeyden çok istedim. Tabii, ona bunu doğru düzgün anlatmayı da beceremediğim için kavga ettik… çok acınası haldeyim, onu arayıp duruyor gözlerim…”

Ike’n bakışları sürekli gidip geliyordu; gözleriyle etrafta Shinohara’nın gölgesini arıyordu.

“Belki de ben yanlış anlamışımdır… o kadar çok tartışınca, beni sevdiğini sandım… eziğin tekiyim. Şimdi bile ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.”

Tıpkı Ike’n dediği gibi, karşı taraf ile aynı duyguları paylaştığınızı düşündüğünüz anlar olur. Karşı tarafın duygularını bilemediğiniz, emin olamadığınız, anlar da.

Kei’ye açıldığım zamandaki yaşadığım deneyimi hatırladım.

“Ona dürüstçe duygularını söylesen, Ike-senpai? Kötü sonuçlanacağını düşünmüyorum.”

Nanase,  Ike’n söylediklerini duyduktan sonra fikrini dile getirdi:

 “Ama… Shinohara,  Komiya denen çocukla takılırken…. ben burada, dış kapının dış mandalı olarak duruyorum...”

“Ben emin değilim. Belki sadece tahmin ediyorumdur ama…  Shinohara-senpai’nin senin bu ilişkiye bir anlam vermeni bekliyor olabilir mi ?”

“Anlam vermek derken…?”

“Duyduğum kadarıyla, sen çok neşeli biriymişsin. Aklından geçeni çekinmeden söylüyormuşsun. Shinohara-senpai’nin de seni böyle güzel değerlendirdiğini düşünüyorum. Onun için özel birisi olmanı bekliyordur, bu ihtimali hiç düşündün mü?”

Sık sık aklından geçeni çekinmeden söyleyen biriydi, evet. Hatta sonunu düşünmeden konuşan birisi desek daha doğru olur.

“Duygularını daha çok ön plana çıkartmanı bekliyordur belki de diyorum?”

Ike’n,  Shinohara’ya hisleri olduğu gerçekti.

Shinohara’nın da ona karşı boş olmadığını düşünüyorum ben de.

Ike sürekli onunla atışıp dalga geçiyordu. Erkek arkadaşlarından farksız davranmıyordu ona.

Nanase’nin dediği gibi, bununla yetinmek istemiyordur.

“Ben…”

“Ike-senpai, sevdiğin kızın seni hiç ciddiye almamasını ister misin? Utanman garip değil ama ona açılmadığın sürece, olduğun yerde sayacaksın. Sana az da olsa ciddiyetle bakmasını istemez misin?”

Bir olayı başkasının açısından dinleyerek farklı bakış açıları kazanırdınız.

Sizin için değerli olan birisi, sürekli sizinle dalga geçse ve alay etse.. nasıl hissederdiniz?

“…kahretsin.”

Ike elleriyle başını sardı. Shinohara’ya nasıl davrandığını hatırlayıp nasıl hissettiğini anlamaya çalışıyordur.

Hatta, tavırlarından çoktan sorunun nerede olduğunu fark etmiştir.

“Bu konuya kafanı takman kötü bir şey değil. Fakat şuan bu sınavda geleceğin söz konusu. Sadece sen değil, bu tavırlarından dolayı sınıf arkadaşların olan Sudō-senpai ve Hondō-senpai’yi de okuldan atılabilir. Shinohara-senpai’nin peşinden gitme isteğini çok iyi anlıyorum ama önce bu adada hayatta kalmaya odaklanman gerekiyor.”

Nanase’nin sözlerinden herkes etkilendi. Ike’n dertlerine en yakın arkadaşlarından daha fazla kafayı takıp ciddiyetle ilgilendi. Fakat bu etkilenmelerinin tek sebebi bu değildi.

“Onunla görüşemeyeceksen… sevdiğin insanı tekrar göremeyeceksen eğer… ona sevdiğini asla söyleyemezsin ki…!”

Yüzüne bakmaya bile gerek yoktu. Ses tonundan ne olduğu gayet net anlaşılıyordu.

“S-sen.. ağlıyor musun?”

Nanase’ye hiç güvenmediği halde Sudō panikle sordu.

“Ike-senpai, kafanı sorunlarına takarak ilerleyemeyeceğinin farkındasın değil mi?”

Sudō’nun sorusuna cevap vermeyip, gözlerinden akan yaşları görmezden gelerek Ike’a bir soru yöneltti, Nanase.

“…evet. Önce bu sınavdan sağ çıkmaya odaklanacağım..?”

Nanase bir yabancı ve kendisinden küçük birisi olmasına rağmen,  tahmin edebileceğimizden daha çok Ike’n içine işlemişti.

“Ken, Ryōtarō, özür dilerim… sizi iki gündür epey yoruyorum, zora sokuyorum… değil mi?”

Ike’n tavrı bir anda Sudō’yu─

“Yok, yok canım… Eh, yani, evet azıcık diyelim.”

Hiç sorun yaşamadığını dile getiremeyip dürüstçe cevapladı.

“Hala aklım Shinohara’da olsa da…bu sınavı aşamadığı sürece, bu konuyu çözemeyeceğim kesin. Tüm bu endişelerim, sınavdan alnımızın akıyla çıkmadığımız sürece bir hiç olacak.”

“Evvet! İşte bu, Kanji!”

Hondō herkesin enerjisini yükseltmek için sevinçle bağırdı.

Bazen arkadaşlarınız sizi zora soksa da, genelde yeri doldurulamayacak varlıklardır.

Bu olayı, kendime ders olarak alıyorum.

Nanase’nin göz yaşlarından ise, içimdeki ses; ne rol kestiğini ne de ortamdaki ağır havaya kapılıp duygusallaşarak ağladığını söylüyor.

✩ ✩ ✩

Prev
Next

Comments for chapter "   Cilt 14 - Bölüm 9 - Gözyaşı"

MANGA DISCUSSION

YOU MAY ALSO LIKE

emperor of solo play
Emperor Of Solo Play
23 Mart 2023
ORV_Volume_1_cover_(Korean_ver)
Bilge Okuyucu
19 Mayıs 2021
promotion poster- our second master
Our Second Master
19 Eylül 2022
71WfYppw8L
Karımı Keşfedilmeden Öldürebilme İhtimalim
16 Temmuz 2022
Tags:
clasroom of the elite oku, elitler sınıfı oku, light novel türkçe, youkoso jitsuryoku oku, Youkoso Jitsuryoku türkçe oku
  • Ana sayfa

TurkceLightNovels

Sign in

Lost your password?

← Back to Türkçe Light Novel

Sign Up

Register For This Site.

Log in | Lost your password?

← Back to Türkçe Light Novel

Lost your password?

Please enter your username or email address. You will receive a link to create a new password via email.

← Back to Türkçe Light Novel

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.TamamGizlilik politikası