Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 10 - Plaj Bayrak Yarışı
Cilt 14 – Bölüm 10 – Plaj Bayrak Yarışı
Saat 6:00 gibiydi, çadırın içi sıcaklamaya başlamışken dışardan bir ses duydum.
“Uhm, Ayanokōji-senpai, uyandın mı?”
“Bir saniye, çıkıyorum.”
Çadırımın içinden çıkarak Nanase’ye cevap verdim.
“Sabahın bu erken saatinde rahatsız ettiğim için özür dilerim.”
“Zaten uyanmıştım, sorun değil. Toparlanıp yola çıkmalıyız.“
Diğer çadırlara bir göz attım. Henüz kimsenin uyanmadığını fark ettim. Hafif fısıltıyla onunla konuştum.
“Ike-senpai‘ye dün gece biraz fazla mı yüklendim dersin…?”
“Çok fazla söylemek değil de… bana daha çok olayı yaşamışsın gibi geldi.”
Ike’n kişisel meselesine gereğinden fazla karıştığını düşünsem de, olaya kendini kaptırdığını fark etmiştim.
“Sayende Ike düştüğü yerden ayağa kalkmayı başardı. Harekete geçmeye başladı desem daha doğru olur galiba. Dünkü konuşmanı içten içe takdir ettiğine eminim.”
“Öyle mi düşünüyorsun?”
Hemen başımı sallayıp onaylasam da ikna olmamış gibiydi.
“Ike-senpai’nin dünkü konuşmamızdan sonra, ani hareket edip kendisini müşkül duruma düşürmesinden korkuyorum… Onlarla bir süre daha birlikte hareket etsek daha iyi olacak gibi.”
“Nasıl hissettiğini anlamıyor değilim ama…”
Ike’ın ruhsal durumu beni de endişelendirse de, onlarla beraber yolculuk yapmak büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Gruplarımız farklı tablolara sahip. Belirlenen alanların nereler olacağını da bilmiyoruz.
Bir sonraki bölgeye göre, farklı yönlere gitmek zorunda kalabiliriz.
Bu şartlarımızı düşününce, Nanase’nin duygularında samimi olup olmadığını veya yüzeysel duygular besleyip beslemediğini düşünmeden edemiyorum.
Eğer yüzeysel ise…belirlenen bölgelere yolculuk yapmama engel mi olmaya çalışıyor?
Yok, böyle basit ve zayıf hamleler…mantıklı değil.
…beni geri planda tutmaya çalıştığı hissinden kurtulamasam da…
“Hiç iyi değil, ha… Şimdi onlarla yollarımızı ayırırsak, bir daha denk gelemeyebiliriz.”
“Peki, bir düşünelim…”
İyi fikir değil fakat uygulanamaz da diyemem.
Sudō’nun grubuna göz kulak olurken, kendi işimizi de halledebiliriz.
“En azından onlarla tekrar bir araya gelmeyi başarabiliriz. Önceden bir buluşma yeri seçip sözleşip yürüyecek dayanma gücümüz de olursa, görüşebiliriz.”
Belirlenen alanlar ve görevler, her gün 17.00’de sona eriyordu.
Malum, saat 17.00’den sabah 07.00’a kadar istediğimiz yere gitmekte ve istediğimizi yapmakta özgürüz.
“Haklısın ama…”
Tabii ki, doğru bir eylem olup olmadığı başlı başına bir tartışma konusu…
Belirlenen alanlarımız birbirinden ne kadar uzaksa, uygun bir buluşma yerine karar vermek o kadar zor olur.
“Her halükarda, önce hangi alana gideceğimizi bekleyip göreceğiz.”
Eğer rotaları bizimkinden çok uzakta ise, o zaman bu fikirden vazgeçmek gerekecek.
Kampı toplayıp kahvaltı ettikten sonra, sabah 7.00’de günün ilk belirlenen alanının duyurusu yapıldı.
“H7 mi?”
En kötü bölge sayılmazdı ama ideal bir alan değildi.
Önümüzdeki iki saat içinde oraya varıp varamayacağımız belli değil.
Asıl mesele, zamanında oraya varamazsak, üst üste ikinci kaçırdğımız alan olacak.
Ola ki bir sonraki alan rastgele belirlenir ve dağın batısında bir yer olursa, o zaman işimiz biter.
“Rastgele belirlenen bölge saat 9.00’da ortaya çıkarsa, epey ter döküp zorlanacağız demektir.”
Önümüzdeki iki saat boyunca her şeyin yolunda gittiğini varsayarsak, en fazla I7 veya I8’e ulaşırız.
Tabii, H7’ye iki saat içinde ulaşmak imkansız değil ama…
Nanase’yi bu kadar sert bir yolculuğa çekerek risk almak gerekiyor.
“Enerjimizi koruyup bu bölgeyi atlayabiliriz. Bir sonraki bölgeye saklarız kendimizi.”
Puan azaltma cezası, bir grup üst üste üç alana ulaşamadığı zaman başlıyordu.
Yani, H7’ye yetişemezsek bile, sorun olmaz.
Fakat ilerisini düşünmek zorundayız. Bir sonraki varış noktamıza bel bağlamış olacağız ve zamanında ulaşamamalarımız artabilir.
“Sudō, hangi bölgeye geçeceksiniz?”
“I8 gelmiş. Aynı yere gidiyorsanız, birlikte gidebiliriz. Ben çok gaza geldim, ha. Hızlanalım!”
Varış noktalarımız farklı olsa da, rotalamız aynı sayılır.
Güzergah fazlasıyla uygun. Benim için talihsiz demek daha doğru olsa da..
Ama bu sayede, ekstrem bir önlem almama gerek kalmıyor.
Aynı yere gitmeye çalışsaydık, Ike ve Hondō hızımızla yetişemez, arkada kalırdı.
“Aynı yöne gidiyoruz, yol ayrımına kadar birlikte hareket edelim, ne dersiniz?”
Muhtemelen zamanında varış rotamıza ulaşamayacağımızı düşündüğüm için, beraber yolculuk yapmayı uygun görüyorum.
Ike’ın hali hala belirsizdi. En azından yoldayken, bir sorun olursa yardımcı olabiliriz.
“Tamamdır. Olur demi Kanji?”
“A-ah, tabii ki.”
Ike cevap verirken biraz telaşlıydı. Dün geceki konuşmanın anıları aklında hala tazedir.
Bir yabancı olarak Nanase’nin varlığı, Ike’ı geleceği düşünmeye teşvik etmişti.
Üçüncü güne talihsiz bir başlangıç olsa da, en azından bu şekilde çalışmasının bazı iyi yanları vardı.
Normal şartlarda, Ike şakalar yapar, Nanase’ye ne kadar güzel olduğunu söyleyerek gülerdi. Ama şuan durum hiç böyle değil. Zaten dün gece Shinohara hakkındaki düşüncelerini dile getirdikten sonra böyle davranması rezalet olurdu.
Tabii, Ike’ın zaman zaman çirkin sözler söyleyip eylemlerde bulunmasını da inkar edemiyorum. Fakat şuanki tavrıyla, değişmeye başladığını kanıtlıyordu.
“Neyse. Ben önderlik edeyim. Siz beni takip edin.”
Bu sözleriyle beraber Ike, omuzlarını açıp öne geçmeden önce gerilme hareketleri yaptı. Beraber yolculuk yapmaya başladığımızdan beri çok daha canlı davranıyor.
Ne de olsa, sahte bir cesaret gösterisi, gerçeğinden farklı değildir.
“Issız adadan pek zevk alıyor gibi görünmüyorsun, Ayanokōji-senpai. Yüz ifaden çok sert.”
“Genelde böyleyim.”
“Öyle mi?”
Belirlenen bölgeden dolayı huzursuz hissetsem de, yüz ifademe yansıtmıyordum.
“Endişelenme hiç. Ayanokōji’nin yüzü hep böyle.”
Sudō, başını hafifçe bize çevirerek sohbetimize dahil oldu.
Onun bu arka çıkmasına şükretmeli miyim yoksa gücenmeli miyim bilemedim ama…
“İşte sana cevap.”
Bu konuda biraz net olamasam da Sudō’nun açıklamasına ayak uydurdum.
Sudō ise, önümüze geçip Ike’a laf atmadan önce hınzırca sırıttı.
“Hala Ike-senpai’yi düşünüyorsun, değil mi Ayanokōji-senpai?”
“Çok anlam yüklüyorsun. Ike‘n bu gelişiminden yana memnunum. Fakat bunun dışında ne demeye getiriyorsun anlamadım.”
“… Öyle mi?”
Ike ve Sudō’nun söylediklerimize kulak misafiri olma ihtimali olduğundan konuşmamızı kısa kestim.
Şuan Ike, dün olduğundan daha enerjikti. Zihinsel anlamda olgunlaştığını söyleyebilirim. Bir bakıma, Nanase’ye verdiğim cevap yalan değildi.
Ancak, Bu ‘olgunlaşma’ yüzeysel. Hatta onun değişim yolculuğunun ilk adımı desem daha doğru olur. Dahası, duruma bağlı olarak, ilerlemesi durgunlaşabilir, büyük bir gerileme bile yaşayabilir.
İnsanlar sırf istedikleri için değişecek kadar basit varlıklar değiller. Nanase de bunun farkındadır. Bunu benim de anlamamı istiyordu.
Kenardan giderken Ike’a gözlerini kilitlemiş bakıyordu. Ike hakkında ne ölçüde fikirleri olduğunu merak ediyorum doğrusu.
Tam önümüzdeki Ike’gil, şaşkınlıkla bağırdılar.
Vahşi bir kuş aniden kanatlarını ormanın içinden açarak bulutsuz gökyüzüne doğru havalandı.
Tahminimce sadece böyle ıssız bir adada yaşanabilecek bir olaya şahit olduk.
Nanase hakkındaki gerçeği öğrenmek için, tek seçeneğim onunla birlikte yolculuk etmekti. En azından bir süre böyle devam edeceğiz.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
Saat neredeyse 9.00’dı.
Şu anda I8 bölgesinin güneydoğu köşesindeydik. Önümüzdeki yol engebeliydi ama Nanase nefes nefese bile değildi, zorlanmadan ilerliyordu. Biraz hızlanırsam ayak uydurmakta sorun yaşamaz gibi. Sudō’nun grubu birkaç dakika öncesine kadar bizimle birlikteydi. I8’e ayak basar basmaz, I9’da ortaya çıkan bir göreve katılmak için harekete geçtiler.
“Şimdilik, J9’a gidelim.”
“Saat 9‘da belirecek bir sonraki bölgeye denk gelmeyelim diye, değil mi?”
“Evet.”
Bulunduğumuz yerden, J9’a birkaç dakika içinde ulaşırız gibi.
09.00’a üç dakika kala J9’a vardık. Bölgeye adım atarken gözlerimiz tabletlerimizdeydi.
Kalan üç kısa dakika boyunca, ikinci alanın açıklanmasını beklerken yere oturup mola verdik.
Oturduğu yerden, Nanase tabletimin ekranına bakıyordu.
Saniyeler sonra saat dokuzu vurunca…
“Senpai…”
Bir sonraki bölgeyi gördükten sonra, Nanase bana baktı. Sınavın ikinci rastgele ataması, J5 bölgesinden o kadar da uzak değildi. Ormandan geçmek işimizi zorlaştırır. En iyisi sahil boyunca kuzeye doğru ilerleyip dolanarak ulaşmak.
Bizim tabloya sahip öğrenciler H7 bölgesine başarıyla ulaşsalar bile, ormandan geçerek çok zaman harcayacaklardır.
Kat etmemiz gereken daha fazla mesafe olsa da , bu sefer başarımızı arttırmak için şansımız var.
Rastgele beliren bölgelerin olayı, nerede ve ne zaman ortaya çıkacaklarını tahmin etmenin yolu olamamasıydı.
Bizim için, makul bir mesafede belirdiği için şanslıydık.
Daha fazla konuşmadan hemen yolculuğumuza devam ettik. Doğrudan sahile doğru yürüyeceğiz.
20 dakika dolmadan I8’in kuzeydoğu köşesindeki kumsala ayak bastık. Sonra oradan kıyı boyunca kuzeye doğru ilerledik.
Yolculuk sırasında J6 bölgesinden geçerken görev kurulumu yapan birkaç yetişkinle karşılaştık.
Geçerken onlardan gözlerimi alamadım. Ardından da tabletimi açıp bir görevin belirdiğini gördüm.
“Plaj Bayrak Yarışı, ha?”
[Ç.N: Plaj Bayrağı Yarışı: Özellikle cankurtaranlar için hız ve refleks gibi gerekli olan becerilerini geliştirmek amacıyla tasarlanmış bir spor etkinliğidir. ]
Katılım için şart: sekiz erkek ve sekiz kızdı.
Grup başına yalnızca bir kişinin katılmasına izin verildiğinden, görevde iki cinsiyet içinde toplam sekiz farklı grup şartı vardı.
Sadece birinci olan grup 6 puanlık ödülü alacak ve sunulan birkaç ödül seçeneğinden seçme hakkına sahip olacaktı.
Bunun dışında, her gruba katılım ödülü olarak 500 ml’lik bir şişe su verilecekmiş.
Genellikle, yeni görevleri tabletlerimizdeki harita aracılığıyla görebiliyorduk. Şuan kurulum aşamasında olduğu için ilk elden öğrenme fırsatım oldu. Göreve herkesten önce katılma hakkı kazansanız da, içeriği hakkında başlamadan fikir sahibi yine olamıyordunuz.
Tabii ki, eğer basit bir görüntüsü varsa kurulum aşamasında dahi, bir fikir sahibi olabilirsiniz. Fakat görev akademik başarı gerektiriyorsa, içeriğini tahmin etmek imkansız desem yeridir.
Görevin katılım süresi bir saatti. Şimdi kayıt olursak, bölgeye tıkılıp kalırız. Bölgemize ulaşıp erkenci bonusunu kazanma şansımızı da bir kenara atmış olurduk.
Bu nedenle, belirlenen alana ulaşmaya öncelik vermemiz gerektiğini düşünerek bir karar verdim.
J5 bölgesine geldik herhalde diye düşünürken saatimden bir bildirim geldi.
“Senpai, başardık.”
Buraya gelmek yaklaşık bir saatimizi aldı. Normal şartlar altında, belirlenen bir alana bir saatte ulaşmak size sadece varış bonusu kazandırırdı. Anlaşılan buraya gelen ilk grup benmişim.
Nanase ise bir puanlık varış bonusu’nu garantiledi. Erkenci bonusunu alıp alamayacağı da tamamen Amasawa ve Hōsen’e bağlı. Alabilir mi emin olmam mümkün değil.
Belirlediğimiz alana uğraştığımıza göre, J6 alanına geri dönüp <plaj bayrak yarışı> görevine kaydolmalıyız.
İkimiz de geldiğimiz yoldan geri dönüp kazanabileceğimiz kadar çok puan toplamaya odaklandık.
Görev bölgesine geri döndüğümüzde beklenmedik bir şeyle karşılaştım. Kayıt noktasında hem kız hem de erkek öğrencilerden oluşan uzun bir kuyruk oluşmuş. Az önce geçerken bölge bomboştu.
Bu öğrenciler nereden çıktı şimdi?
“Şansımız varsa, son sırayı olsun kaparız?”
“Olabilir. Belki de J6 başka bir tablonun belirlenen alanıydı?”
“Olabilir…”
“Şimdilik bir gidip bakalım.”
“Tamam!”
[Ç.N: Örnek plaj bayrak kapmaca yarışı 1.27’den başlıyor, çok kısa süren bir yarışma. ]
✩ ✩ ✩