Elitler Sınıfı - Cilt 15.5 - Bölüm 19 - Avcı ve Av
Cilt 15.5 – Bölüm 19 – Avcı ve Av
Hazine Avı oyunu başlayalı bir saatten az bir süre geçmişti. Bütün katılımcılar etrafa dağıldığı için, artık tek bir mekanda düzinelerce öğrenciyi bir arada görmüyordum. Yine de hala birbirlerini tek tek geçip aynı yere defalarca bakındıklarını görüyorum.
Psikolojik olarak bulduğunuz ilk QR kodunu okutmanız çok zor. Çünkü bu kod, bulabileceğiniz en zor yere saklanmış olsa bile, diğer kodlar ile karşılaştırmadan emin olmanız zordu.
Muhtemelen bazı öğrenciler, -bizim takım da dahil olmak üzere- 1 milyon veya 500 bin puanlık kodu çoktan görmüş fakat daha iyisi için kendini tutmuş veya görmezden gelmiştir.
“Günaydın, Ayanokouji-senpai.”
“Hmm? Ah, günaydın, Nanase.”
Arkadan birinin bana yaklaştığını hissetmiştim ama Nanase imiş. E bu, tatil başladığından beri art arda karşılaşma rekorunu kırdığım bir başka gün.
“…Kim?” diye sordu Satou, Nanase’e dik dik baktı.
Nanase ise bu bakışı nahoş bulmayarak başını öne eğdi.
“Ben 9/D Sınıfından Nanase Tsubasa.”
“Hmm… 9. sınıf olduğuna inanmak biraz zor.” dedi, Satou.
Nanase’nin vücuduna bakarark dedi bunu. Nanase ise, kibarca meraklı şekilde başını eğip:
“Öyle mi düşünüyorsun? Olduğumdan daha yaşlı sanılacak kadar olgunlaştığımı düşünmüyorum ben ama.”
“H-hıh? Olgunlaşmadın mı? Nereden bakarsan bak olgunlaşmışsın işte!”
“Öyle mi? Övgülerin beni mutlu ediyor. Her gün kendimi daha da olgun olmaya adayacağım, o zaman.”
“Daha fazla olgunlaşmana gerek mi var? Yani demek istediğim, tam olarak nasıl daha olgunlaşacaksın?”
Satou sanki kendi de olgunlaşmak istiyormuş gibi ileriye dönük bir soru sordu.
“Tam olarak açıklaması zor da…yani, bence mental gelişim şart.”
“M-mental gelişim mi? Her gün süt içmek veya masaj yaptırmak gibi bir şeyi kast etmiyor muydun?”
“Elbette, fiziksel büyümeyi destekleyen bu tür günlük rutinlerin daha olgun bir insan olmak için önemli olduğuna inanıyorum ancak benim olayım daha çok zihinsel gelişimle ilgili.”
“Hmm… Bunu ilk defa duyuyorum, kulağa inandırıcı da geliyor.”
Ona gıpta etmende sorun yok, Satou. Ancak aynı konudan bahsettiğinizi düşünmüyorum…
“Sen de mi Hazine Avındasın, Nanase?”
“Eee? Ah hayır, değilim. Bugün her şeyi ağırdan almak istedim.”
Hazine Avına katılmadığı ortadaydı. Öyleyse niye burada karşımıza çıktı?
“Bugün seni iyi gördüğüme sevindim, Ayanokouji-senpai. Eh, müsaadenle.”
Nanase gittikten kısa bir süre sonra Nakaizumi ile yolum kesişti.
“Nakaizumi, ha.”
“Hmm? Nakaizumi-kun bir şey mi yaptı?”
Son birkaç gündür bunu takmamaya çalışıyordum ama düşündüğüm gibi tesadüf değildi. Nanase ile her gün karşılaşmam da tesadüf değildi.
Her şeyden önce, Nanase durumumu kontrol etmek için benimle iletişime geçmeye çalışıyordu. Üçüncü günde ise, Nanase’yi güvertede öğle yemeği yerken gördüm, ama oraya gitmeseydim bile onun bana geleceğinden emindim.
Ve Nanase’nin her adımını takip eden Nakaizumi var. Nanase’i her zaman takip etmiyor olabilir, ama kesinlikle bir şeylerin peşindeydi. Nakaizumi’nin arkasında, Ryuuen’in gölgesini açık bir şekilde görebiliyordum.
Nanase ile olan ilişkimi araştırıp araştırmadığını merak ediyorum ama Nakaizumi benimle ilgilenmiyor. Bu durumda, Nanase’yi hedef aldıklarını varsayıyorum.
Nanase’i neden takip ettiklerine dair küçük bir tahminde bulunacağım. Ryuuen, Komiya’gili yaralayan suçluyu arıyordur.
Eğer bu takibin bu konuyla bir ilgisi varsa, Nanase masumdu. Sudou ve Ike’nin ifadeleri bunu kanıtlar nitelikteydi. Bu durumda, neden Nanase’yi gözetliyorlar…?
O gün Amasawa’yı gördüğünü benimle paylaştı, ancak Nanase’nin bundan başka bilip de söylemediği bir şeyler varsa o zaman işin rengi değişir…
Her neyse, düşünmeye devam etsem bile daha fazla bir şey öğrenemeyeceğim, şimdilik bu konuyu sonraya bırakayım.
“Ah, bir tane buldum, Ayanokouji-kun! Bulması zor bir yerde hem de!”
Satou mutlu bir şekilde bağırdı ve bulduğunu eliyle işaret etti.
Neredeyse görünmeyen bir stand lambasının kapağının arka tarafındaydı. Üzerinde QR kodunun basılı olduğu ve bulunmasını zorlaştıracak şekilde yapıştırılmış bir çıkartma vardı. Neyse ki şu an görünürde bizden başka kimse yoktu.
“Ama okutmadan bunun kaç puan verdiğini bilemeyiz, değil mi?”
“Evet, zor bir karar.”
Yaygın QR kodlarından biri olmadığını hissetmiştim, ancak bulması zor görünse de o kadar da zor değildi, bu yüzden karar vermek zordu.
“Ne yapsak?”
“Yani…”
bu kodun görmezden gelinecek kadar kötü olmadığına şüphe yoktu. Hemen telefonumu çıkarıp kamerayı açtım ve QR koduna doğrulttum.
“Aa, emin misin? Okutmaya yani?”
“Okutacağımı kim söyledi ki?”
“Ha?”
Tuşuna basıp QR kodunun fotoğrafını çektim.
“Ne yapıyorsun?”
“Bunun gibi çok fazla özel puan kazandırabilecek kodların fotoğrafını çekerek hazırda bulunduracağım. Eğer teorik olarak, ileride daha iyisini bulamazsak senin telefonunu benim çektiğim fotoğraftan QR kodunu okutmak için kullanabiliriz.”
“Ne, gerçekten mi? Fotoğraf olsa bile okur mu?”
“Net çekildiği sürece bir sorun çıkmaz.”
Zaten bulduğumuz bir QR kodunu aramak için buraya geri dönmek bizi de zora sokar. Diğer rakipler önümüze geçebilir.. Ancak, birden fazla kodu bulup onları kaydedersek zamanı geldiğinde, onların bulunma zorluğuna göre birini seçip okutabiliriz. Turnayı gözünden vurup bir servet kazanabiliriz.
Kamerayla QR kodunun URL’sini görüntülemek mümkündü. Ancak telefonlarımız, kodu hemen kullanmak istemediğimiz durumda URL’yi kendi kopyalayacak kadar fonksoyonel değildi. Böyle bir durumda URL’yi manuel olarak girmek gerekiyordu. Ayrıca, yanlışlıkla URL’ye dokunmak gibi bir hata yaparsanız, ödül hesaba tanımlanırdı…
“Okul, bir takım oluşturmanın avantajları olduğunu söyledi, ancak bu sadece puanları paylaşabilmekle ilgili değildi. İki telefon kullanmak zaman kazandıran tekniklerin yanı sıra kazaları da önlüyor.”
Buna rağmen, başlamak için acelesi olan öğrenciler bunu gözden kaçırdılar. Tabii, birçoğunun bu seviyede bir tekniği kullanacağından emindim.
Şimdi kimsenin bu QR kodunu bulamayacağını ummak zorundayız Eğer stant ışığına bakarken görülürsek bu yer hemen mimlenir.
“Haydi gidelim.”
“Evet.”
Her şeyi yerli yerine koyup tekrar QR kodlarını aramaya başladık.
Bir tıkanıklık fark ettiğimde kanepelerden birinin altına bakıyordum.
“Burada da bir tane var.”
“Düzeni anlamak zor olmadı, değil mi? Yine kanepenin altında olduğunu düşünürsek.”
“Satou, kısa bir süreliğine çevreye göz kulak olur musun?”
“Olur da… niye ki?”
Kanepenin karşısına oturup sanki içine bakıyormuş gibi yüzümü eğdim.
“Böyle kolay bulunanları okutmayı düşünmeyiz sanıyordum?”
“Öyle zaten, ama buradaki kod için öyle.”
Altından ziyade kanepenin yüzeyine dokundum elimle. Normalde biri kanepenin altına baksa bile yüzeyinin altına bakmazdı. Bakmayacaklarından ziyade dokunmayacaklarını söylemek daha isabetli olur.
Anca elinle yüzeyine dokunduğunda farkı hissedebiliyorsun. Normalde kanepenin alt yüzeyi kumaştan yapılır ve düz olur.
Dokunduğumda beş santimetre kareden hafif bir çıkıntı vardı. Başka bir deyişle, üzerine bir çıkartma yapıştırılmıştı.
Telefonu elime alıp kanepenin altına koydum ve fotoğrafını çektim. Flaşın ışığıyla karanlıkta saklanan QR kodunun fotoğrafı çekildi.
“Vay canına, gerçekten de varmış! Bu bir QR kodu…! Bunu kolay kolay bulamazsın, değil mi?”
Bu hazine avı oyununa tek başıma katılsaydım, bu QR kodunu okumak hiç de kolay olmayacaktı. Flaş açıkken QR kodunun resmini kaydedebilirdim ama kendi telefonumla okutamazdım.
Kanepeyi ters çevirsem bile göze çarpan bir hareket olurdu, hızlı ve ani hareketlere mecbur kalırdım.
Ancak, bir partnerim olduğu için Satou’nun fotoğraftaki kodu okutmasını sağlayarak bu işin üstünden gelebilirim.
“Amma çok şeyi düşünebiliyormuşsun, ha. Derslerin de iyi.”
Okutmak için yeni bir potansiyel kod bulduktan sonra, devam etmeye karar verdik.
Çeviren: Lance
Editleyen: fatoshisme
✰✰✰