Elitler Sınıfı - Cilt 15.5 - Bölüm 23 - Paylaşım
Cilt 15.5 – Bölüm 23 – Paylaşım
Saat 5.30 civarı. Akşam 6’da akşam yemeğinden önce biriyle randevulaştım.
Beşinci kattaki güverteye gitmek için odamdan çıkarken iki kapı ötedeki odada kalan Sudou’ya rastladım.
“Akşam yemeğine az kaldı, nereye gidiyorsun?”
Sudou, odama geri dönüp dönmediğimi sordu.
“Akşam yemeğinden önce biraz yürüyüşe çıkacağım.”
“Yaşlı bir adam gibi konuşuyorsun, ha. O zaman, restoranda görüşürüz.”
Birkaç kelime konuştuk ve ayrılmak üzereydik ki Sudou bir şey hatırlarcasına arkasını döndükten sonra konuşmaya başladı.
“Bir dakika… Bir şey diyecektim ben. Evet, şaşırtıcı bir şey oldu!”
“Ike ve Shinohara’nın nasıl çıkmaya başladıklarından mı bahsediyorsun?”
“N-ne, çoktan öğrendin mi?”
“Evet, tesadüfen kulak misafiri oldum.”
“Yok be, beklenmedik oldu. Daha doğrusu, beklediğimden daha hızlı gelişmiş. Suzune’nin grubunda derslere katılmak istiyormuş. Peşimi bırakmıyor, konuşayım diye.”
Bu da beklenmedik bir gelişme. Hem de çok hızlı gelişen bir olay.
“Evet, akademik beceriler bu okulda çok büyük rol oynuyor.”
Öğrenciler genellikle dersler yüzünden okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar, bu da öğrencinin görevi olduğu düşünüldüğünde doğaldı.
“Suzune ile yalnız geçirdiğim zaman benim için çok değerliydi… Ama o motiveyse onu desteklemekten başka çarem yok…? Yani ,Kanji yaz eğitiminden başlayarak çokça çalışacakmış.”
Yazın çalışmak…. Anlaşılan, bu gezi bittikten hemen sonra çalışmaya başlayacak.
Kısa zamanda sonuç gösterip göstermeyeceği, Ike’ın çabalarına bağlı. Ancak ikinci dönemin başlarında bir miktar büyüme görülebilir. Hem Sudou hem de Ike, aşk hayatlarının bir sonucu olarak değişim gösteriyorlar…
“Size katılacak başka üyeler olabilir, biliyor muydun?”
“Ne, ciddi misin?”
“Ike, Horikita’dan ders almayı düşünen tek öğrenci değil.”
“Başka bir erkek daha değil, di’ mi?”
Yanıma yaklaşarak yüzünde ciddi bir ifadeyle omuzlarımdan tuttu.
“Hayır, değil. Satou, sadece Satou.”
Adını vermek niyetinde değildim ama onun inatçı baskısına maruz kaldıktan sonra itiraf ettim.
“Yani bir kız. Pekala, eğer o ise… Satou, ha? Sadece ben değil, Ike da var, çalışma grubuna katılmayacak, değil mi?”
“Fazla ön yargılısın? Çok kararlı duruyordu.”
“Hmm. Sorun değil. Kim gelirse gelsin kaybetmeyeceğim.”
Burnundan solumasına rağmen, ders çalışma konusundaki güçlü arzusunun devam ettiğini hissedebiliyordum.
“Biraz zor geçiyor değil mi? Kulüp aktiviteleriniz aynı anda devam ediyor.”
“Evet, zor. Dayanıklılığımla hep övünmüşümdür. Kafamı ilk kez kullanınca, bir afalladım, uykum geldi. Ama şimdi sonsuza kadar ders çalışabilirim… eh… abarttım. Yani, o kadar olmasa da bir saat kadar dayanırım.”
Konsantre olup bir saat çalışıp ara verebilir. Bu süreci tekrarlayarak fazlasıyla çalışma alışkanlığı edinir.
“Ama… kahretsin, Kanji’nin benden önce bir kız arkadaşı olduğu gerçeğini kabullenemiyorum.”
Sudou gülerken bile pişmanlığını belli ediyordu.
“Ona kin besleyeceğim. Ona basketbol kulübünün ‘spartacus’ idmanından yaptıracağım.”
Kötü bir arkadaşla nefretten doğan bir arkadaşlık hikayesi olacak demek…
ama onunla ilgilenecekti.
“Dikkat edeceksin, değil mi? Ne de olsa eskiden nefret ettiğin bir şeyi sevmek kolay değil, mesela ders çalışmak gibi.”
“Biliyorum, ders çalışmaktan ne kadar nefret ettiğimi kendim biliyorum.”
Bunu söylerken sanki acı bir şey yemiş gibi dilini çıkardı.
Sudou ile yollarımızı ayırdıktan sonra gideceğim yere yaklaştım. Güvertede Kushida’yı görünce, kendimi sakladım. Buluşmamız gereken saatten beş dakika geçtiği için, sinirle beni bekliyordu.
Telefonumu çıkarıp Kushida’yı aradım, iki aramadan sonra açtı.
“Alo?”
Sesi doğruladıktan sonra Kushida’nın olduğu güverteye çıktım. Cep telefonları doğası gereği “aramaya” öncelik veriyordu, bu nedenle kayıt modu etkinleştirilse bile arama başladığında otomatik olarak kapanıyordu. Başka bir deyişle, gerçekleşecek olan konuşma sadece ben ve Kushida arasında olacaktı.
“Kusura bakma. Kushida, geç kaldım. Şu anda yoldayım, hala bekliyor musun?”
“Evet, ha——buradayım!”
Kushida sağı solu kolaçan ettikten sonra, hemen bana el salladı.
Aramayı sonlandırmadan yanına koşup geldim. Tam önünde durduğumda, ikimiz de telefonlarımıza kapattık.
“Seni beklettiğim için özür dilerim. Yanlış bir yere girmişim de.”
“Yani, arada bir kafanın çalışmadığı oluyor, ha. Ee, Ayankouji-kun. Benimle konuşmak istediğini söylemiştin.”
“Son birkaç saattir ne desem diye düşünüp duruyordum… ama dürüst alıp itiraf etmeye karar verdim.”
“Hmm? İtiraf etmek derken… Ne itirafı?”
“Hazine avı oyununa katıldığımı biliyorsun, değil mi?”
“Evet. Satou-san’la takım olmuşsun?”
Bana merakla “Ee?» dercesine baktı, galiba ne demek istediğimi anlamadı.
“Hazine avında tarattığımız QR kodunun ödülü 100.000 puandı. Katılım ücretini düştükten sonra 90.000 puan kalıyor. Yarısı 45.000 puan. Yarısını sana vermem gerektiğini düşündüm, Kushida.”
Bu sözlerimin ardından telefonumu çıkartıp ona puan kayıtlarımı gösterdim. Hesabıma tam olarak 100.000 puan aktarıldığı hesap geçmişimde yer alıyordu.
“Ehh? Basit bir oyundan kazanç sağlamışsın. Bu kadarını düşünmene gerek bile yok.”
Kushida, beklenmedik itirafıma şaşırarak avuç içlerini göstererek kabul etmedi.
“Dürüst olmak gerekirse, ilk başta ben de öyle düşünmüştüm. Ama böyle düşünerek kendimi kandırıyorum dedim. İstemezsin diye söylememek de aklımdan geçti.. Söylemesem haberin olmazdı da belki.. Bu tarz düşündüğüm için kendimden utandım.. ve sana vermek için geldim.”
“Ama───”
Onu nasıl ikna etmeye çalışırsam çalışayım Kushida’nın puanları kabul etmesi zordu.
“Dürüst olmak gerekirse… İyi niyet göstergesi olarak puanları almanı istiyorum.”
“İyi niyet göstergesi derken…?”
“Güvence almak adına kazandığım puanların yarısını sana veriyorum, Kushida. İyi niyet gösterdiğim sürece, aynı şekilde karşılığını alacağımı düşünüyorum.”
Gözlerimle yanılıyor muyum? dercesine sordum.
“Az da olsa kişisel puan kazanmış olacaksın. Zararı olmadığı gibi yararı da çok.. haksız mıyım?”
“Haklısın ama kendini zora sokuyorsun, Ayanokouji-kun?”
“Benim için sorun değil. Seninle başımı belaya sokmaktansa, puan sıkıntısı çekmeyi yeğlerim, Kushida.”
“Nedense… beni de aksi ürkütüyor.”
“Anlayamadım?”
“Ayanokouji-kun, sürekli senin harika bir öğrenci olduğunu duyuyorum. Sırf benimle ateşkes yapmak istiyorsun diye mi bana kişisel puanlarının yarısını veriyorsun?”
“Benim için, özel hayatı devreye giren seni düşman edinmek, özel sınavlarda savaşmak zorunda olduğumuz Sakayanagi veya Ryuuen gibi öğrencilerden daha tehlikeli.”
Biraz temkinli olmasına rağmen, Kushida tatmin olmuş gibi başını salladı.
“Tamam. Senin için sorun olmayacağına eminsin değil mi?”
“Tabii ki.”
Telefonumu kullanarak, kişisel puanlarımı kushida’nın hesabına aktardım, tıpkı daha önce defalarca yaptığım gibi.
“Bunu söylemek beni rahatsız ediyor ama… eğer puan sıkıntısı çekersem, yardımını istemek zorunda kalabilirim.”
“Ehh~? Bu hoş değil ama, Ayanokouji-kun.”
Kushida utanmaz tavırlarımdan memnun olarak güldü.
“Ama horikita-san’dan çok çok daha akıllı bir yaklaşım. Bu tür anlaşmalar fena değil.”
“Öyle mi diyorsun?”
“Benim için de, düşman edinmek istemediğim tek kişi sensin, Ayanokouji-kun. Umarım iyi geçinmeye devam ederiz.”
“Evet, evet. Karşılıklı yarar sağlayan ilişkimizi sürdürmek istiyorum ben de.”
Bu konuşmanın ardından, Kushida ile hiçbir şey olmamış gibi yollarımızı ayırdık.
Çeviren: Lance & fatoshisme
Editleyen: fatoshisme
✰✰✰