Elitler Sınıfı - Cilt 15.5 - Bölüm 24 - Söylentiler
Cilt 15.5 – Bölüm 24 – Söylentiler
Akşam vakti oda arkadaşlarım önemsiz şeyler hakkında sohbet ederek harika zaman geçiriyorlardı.
Akito’nun sağlığından endişe ediyordum, ama ateşi bir gün içinde düştü, iyileşiyordu. Şimdilik uzanıp konuşmakta sorun yaşamıyor. Bir elimde telefon internette dolanıyor, arada bir arkadaşlarla sohbet ediyordum.
İnternette gezinirken, bir mesaj geldi. Tam da mayışmak üzereyken.
[Seninle biraz telefonda konuşmak istiyorum, mümkün mü?]
Kei’den bir mesaj…
Mesajlaşma yasağı kaldırılalı uzun zaman olmuştu, ama günde bir kez falan mesajlaşıyorduk. Bugün hiçbir emoji ya da çıkartma atmadığına göre, ciddi bir mesele var demektir.
[Şu anda odamdayım, üç dakika bekle.]
Henüz odadan çıkma yasağı olmadığı için, çıkmak zor değildi. Cevabımı gönderdikten sonra yataktan hızlı bir şekilde kalktım.
“Gidip içecek bir şeyler alacağım.”
Her an kullanılabilecek bu bahaneyi öne sürerek odadan çıkıp koridora geçtim.
Saat 21.00 civarında olduğundan, etrafta pek öğrenci yoktu. Güverteye çıkıp çevremi kontrol ettim. Etrafta kimsenin olmadığından emin olduktan sonra Kei’yi aradım.
“Alo?”
“Aniden rahatsız ettiğim için özür dilerim ama bugün konuşmamız gerekiyordu.”
Tıpkı bir kız arkadaştan beklenen birkaç hoş sözle sohbete giriş yaptı. Acaba bu sevgiliden gelen ‘Nedense sesini duymak istedim’ türünden bir telefon konuşması mı…
“Bildiğin üzere——–“
Hafif bir duraksamadan sonra Kei konuştu.
“Hakkında kötü söylentiler duydum. Bana detaylı açıklama yapacaksın, değil mi?”
“Kötü söylentiler derken?”
Ha? Beklediğim sözleri söylemedi. Aksine, Kei’nin morali daha da bozuldu.
Uzun bir sessizlik oluştu, cevap alamadım.
“Kötü söylentiler derken?”
Daha fazla dayanamayıp ikinci kez sordum. Ama daha şüpheci bir yaklaşımla yanıtladı.
“Aklıma bir şey gelmiyor mu gerçekten?”
“Evet, aklıma bir şey gelmedi.”
Tereddüt etmeden cevap verdim, ama aklıma gelen birkaç şey vardı.
İlk aklıma gelen Ichinose ile alakalıydı. Nagumo, Ichinose ile buluşunca olaya dahil olup Kei’yle bir ilişkim olduğunu ortaya çıkartmıştı. Aramızdaki ilişkiyi bildiği için, dedikodu çıkartmış olabilirdi.
Buna ek olarak, beni sevdiğini söyleyen Satou ile bugünkü oyunda takım oldum. Matsushta ile de sohbet etmiştim falan.
“Gerçekten aklıma gelen bir şey yok mu?”
Uzun bi sessizlik oldu. Son kez soruyor galiba.
“Hayır.”
Aklıma gelenlere rağmen, ısrar ediyordum. Kei’nin ima ettiği konuyu anlasaydım, mesela Ichinose ya da Satou olayını, rahatlıkla bu konuyu halledip kapatırdım. Ama neyi kast ettiğini bilmediğim için, çuvallamak istemiyorum.
… Asıl soru, neden tatlı bir telefon görüşmesi yerine böyle soğuk rüzgarlar esiyor..?
“Kei?”
Adıyla ona seslenince, dudaklarının titrediğini hissettim.
“Bir çömezle dolaşıp duruyormuşsun! Bu söylentiden bahsediyorum!”
“…ha?”
Bana söylentilerin ne olduğunu anlattı, ama ben anlayamadım. Aklıma gelen tüm düşünceler asıl konudan uzaktan yakından alakalı değil? Kendimi ele vermediğim iyi olmuş.
“Böyle bir söylentiyi nereden ve nasıl duydun?”
“Bilmiyorum! Ama duyduğuma göre 9.sınıflardan bir kızla defalarca görüşmüşsün.”
9.sınıflardan bir kız. Hemen aklıma gelen kişi Nanase’ydi…
Bu tatilde Nanase ile birçok kez konuştuğum doğruydu. Gizlice görüşmüyorduk, etrafta görenler olması doğaldı. Durumu anladığıma göre, bu konuyu halledebilirim.
“O bir çömez işte, alt sınıflardan birisi. Bu kadar.”
“Bu kadarını ben de biliyorum! Eğer çömez olmasaydı, işin bitmişti!”
Bu kesindi zaten.
“Ve ayrıca! Hazine avı için Satou-san’la grup olduğundan bahsetmedin bile.”
Böylece, Kei’nin aklıma gelen konulardan birini de bildiğini öğrenmiş oldum.
“Bunu söyleme gereği duymadım. Çünkü Kei, hemen öğrenebileceğin bir şey. Haksız mıyım?”
Satou ile hazine avında birlikte dolaştık. Hem bir sürü insan bizi gördü. Hem de Matsushi bile biliyordu.
“E-evet! Hemen öğrendim… Ama…”
Sürekli şikayet ediyor, kendi kendine mırıldanır gibi konuşuyordu.
“Seninle takım olmak istiyordum, Kiyotaka.”
“Nasıl hissettiğini anlıyorum, ama işler tersine dönerdi… değil mi?”
“Offf..”
“Bu arada, Mori ile takımının sonuçları nasıldı?”
“… Onu mu soruyorsun gerçekten?”
“Yok, sormadım say.”
Üzülüp durduğu için, ona müdahale etmedim. Şikayetini dinlemeye devam ettim. Satou konusu gündeme tekrar gelince, ona bir soru sordum.
“Satou’ya ne yapmayı planladığımızı söylemişsin, doğru mu?”
“Eh? A-ahh, evet. Önce Satou-san’a söylemek istedim.”
“Peki, sorun değil. Ona nasıl söyledin? Yüz yüze görüşerek mi yoksa telefonda mesajlaşarak mı?”
“Bu konularda yüz yüze konuşmak gerekir. Kafede söyledim.”
“Kafe, ha. Size kulak misafiri olabilecek birileri var mıydı yakınlarda?”
“Böyle şeylere ben de dikkat ediyorum! En azından, bizi kulak misafiri olabilecek 10. sınıflardan öğrenci yoktu, merak etme.”
Eh, Kei’yi endişelendiren bizim dönemden öğrencilerdi. Zaten normalde bu tarz bir konuda ne 9’lar ne de 11’ler benim adımı duyunca, ilgilenmezdi.
Ancak, 11’lerin şuanki ilgisinden dolayı, kulak kabartmış olabilirler.
“Ah~ ama yakınlarda 11‘lerden kız öğrenciler oturuyordu, konuşurken biraz zorlandım.”
Sınavda sorulara verdiği cevapları kontrol eder gibi Kei, Satou ile yaptığı görüşmeyi tekrar düşündü. İçinde bulunduğum şartları bilmeyen Kei için, 11.sınıflara karşı dikkatli olmasını bekleyemezdim.
“Eğer anladıysa, sorun yok demektir.”
“Evet. Ama emin misin? Çıktığımızı söylemeli miyiz… yani?”
“Tabii. Söyleyebiliriz.”
Er ya da geç söylememiz gerekiyordu. Ne kadar geriye itersek, o kadar fazla sıkıntıya sebep olabilir.
“Bu konuda açık olacağımızı söylüyorum, ama bunu tüm sınıfın önünde duyuracak değiliz. Arkadaşlarımıza doğal olarak yayılacak, herkesin kulağına gidecek. Biraz üzerinden zaman geçince de, herkese doğal gelecektir.”
Herkes birkaç gün tepki gösterir, ancak büyük bir sorun olmaz.
“Ama farkında mısın… Çok popülersin, Kiyotaka.”
“Öyle miyim?”
“Offf, kendini bilmeyen bu yanın çok sinir bozucu.”
“O zaman, bu konuları konuşmayız olur biter.”
“Evet. Ama endişeleniyorum, bu yüzden soruyorum!”
Ne söylemeye çalıştığını bilmiyor değildim ama bazı çelişkiler vardı.
“İlişkimizi duyurmamızın amacı gereksiz böcekleri bizden uzak tutmak, değil mi?”
Kişi hoşlandığı insanın sevgilisi olmadığını düşündüğü zaman, harekete geçiyordu. Bu tarz hamlelerden uzak kalmak adına, sevgiliniz olduğunu duyuruyordunuz. Bu tarz duyurularda, çoğu insan harekete geçmekten çekiniyordu.
Tabii ki, birkaç istisna olduğunun farkındaydım, ancak…
“Yine de endişelenmekten kendimi alıkoyamıyorum…”
Bu birkaç istisna, henüz ortaya çıkmamış düşmanlar, Kei’yi ürkütüyordu.
“Bilmiyorsun galiba ama… sevgilisi olduğu halde, çocuğun peşini bırakmayan kızlar var.”
“Demek öyle.”
“Anladın mı? Beni aldatırsan seni asla affetmem.”
Bağımlı bir tip olan Kei, onu aldatan birini asla affetmezdi. Çıkmaya başlamadan önce bile bunun farkındaydım.
“Merak etme. Ben böyle şeyler yapmam.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, gerçekten.”
“Gerçekten mi, gerçekten mi?”
“Evet, gerçekten.”
Boşa zaman harcayarak birkaç kez tekrarladık bu sözleri.
…bu görünüşte anlamsız konuşmalar, sevginizi ifade etmenin yollarından sadece biriydi.
“Beni… seviyor musun?”
Etrafta biri olup olmadığını kontrol ettim.. Bu saatte kimsenin kendi özgür iradesiyle bu karanlık güvertede yüzünü göstereceğini düşünmüyorum ama…
“Evet, seni seviyorum.”
Etrafta kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, tereddüt etmeden cevap verdim.
“… Fufufu.”
“Bu ürpertici kahkaha da neyin nesi?”
Mutlu olacağını ya da ‹ben de› diyeceğini düşünmüştüm, ama gülmesini beklemiyordum.
“Çevreni kolaçan edip bu sözleri söylediğini hayal ettim de. Komikti, Kiyotaka.”
Anlaşılan, Kei hareketlerimi tahmin etmiş.
“Kapatıyorum.”
“Ahh bekle, bekle! Bir daha söyle.”
“Mmm.”
Tekrar söylememi istedikten sonra bir an söyleyemedim.
“Odadan çıkarken bir şeyler alacağım demiştim. Geri dönme zamanı geldi.”
“Bekle! Beni sevdiğini söylemeden kapatma!”
“Az önce söyledim ama?”
“Tekrar duymak istiyorum!”
Ne kadar bencil… Az önce söylediğim sözlerin, ağırlığı değişmişti sanki.
“… Seni seviyorum.”
“… Pfft.”
“Ayıp ama.”
Kei önce kahkahasını tutmaya çalıştı, ama daha fazla dayanamayıp bastı kahkahayı.
“Evet, sen bir numarasın… Seni kesinlikle başkasına yar etmeyeceğim.”
Az önce endişelenmesine gerek olmadığını söyledim, ama aksine endişesi artmış.
“Sen bana sormayacak mısın peki?”
“Sana sorsam, söyleyeceksin yani?”
“Hmm, Bilemiyorum?”
“O zaman yarın tekrar konuşuruz.”
“Dur! Tam burda sorman gerekiyorrr!”
Nasıl desem… önüme bir seçme hakkı konuşmuştu ama seçemiyordum.
“O zaman söyle, hadi.”
“Ben dedikten sonra değeri mi kaldı! Hiç içten sormadın yaa!”
“… Lütfen, söyle.”
“Eh~? Söylesem mi acaba?”
Söyleyeceklerimden vazgeçip Kei’nin yanıtını bekledim.
“… Seni seviyorum.”
Kei biraz gülüp kısa bir cevap verdi. Garip hissediyordur.
“İyi geceler, Ayanokouji-kun.”
“Sana da iyi geceler.”
Telefonu kapattığımda Kei’nin ‘Seni seviyorum’ demesi kulaklarımda yankılandı.
“Bu fena hissettirmedi…?”
Aşk denen şey gerçekten ilginç…. Gecenin karanlığında düşündüğüm şey buydu.
✰✰✰
Çeviren & Editleyen: fatoshisme
✰✰✰