Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 17 - Goril vs Ejderha
Cilt 15 – Bölüm 17 – Goril vs Ejderha
“Hey, Tsubaki.”
“Efendim?”
“Elinde kullanacak kartın kaldı mı bilmiyorum, ama böyle bir durumunda beş gruba ayrıntılı talimatlar vermen gerektiğini düşünüyorum; 10.sınıflar, etraflarlarını sarmadan önce beş grubu aradan çıkarmak çok zor olmaz, değil mi? “
Adaya gönderilen toplam beş 9.sınıf grubu vardı. Yagami, beş grubun bu kadar kolay yakalanmasının stratejik bir hata olduğunu söylüyordu.
“Bir bahane uydurabilirsin. Yetişkinlerle karıştın, korktun gibisinden. Geri çekilmek için, doğru bir zaman olabilir diyorum, yani. “
“İhmal ettiğim ya da atladığım şeyler mi var bunu mu ima ediyorsun?”
“Serti oynamak istiyorsan, evet.”
Tsubaki yüzünü ekşiten Yagami’ye bakarak yanıtladı:
“Madem bu iş bitmek üzere, o zaman durumun tam tersi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.”
“Tam tersi derken?”
“Gruplarım yakalanmış değil, aksine ben onları yakaladım.”
“Pardon ama ben tam anlayamadım.”
“Ayanokouji-senpai’yi okuldan attırmak için gönderilen bu beş grubu…onun peşinden gönderdik göndermesine de, ya aralarında yetenek farkı büyükse? Senpai kaçabilir, değil mi? Söylentilere göre Housen-kun‘a yakın dövüş yetenekleri varmış. Bu haliyle, dövüşten kasıtlı olarak kaçtığını söyleyebiliriz.”
Tsubaki konuşurken, Yagami başını salladı.
“Bu durumda en başından beri gönderdiğimiz beş grubun, Ayanokouji’yi yenemeyeceğini söylemiş oluyorsun. Bu stratejin hiç mantıklı olmuyor o zaman. “
“Öncelikle, Ayanokouji-senpai’nin ne düşündüğünü öğrenmemiz lazım. Onun neyi sevip neyi sevmediğini biliyor musun? “
Tsubaki, işaret parmağıyla tablete hafifçe vurarak açıklamaya koyuldu.
“Geçen yıldan bu yana, kalabalık yerlere gitmekten hoşlanmıyor, öğretmenlerle 10. ve 11.sınıflarla iletişimden kaçınıyor. Ortak ev ödevlerinden rahatsız oluyor, uzak duruyormuş. Ön plana çıkmaktan hoşnut değil. Bu yüzden de ceza alma pahasına kaçmakla meşgul.”
“Davranışını analiz etmen, yakalayabileceğin anlamına gelmez.”
“Önemli olduğu için söylüyorum zaten. Ayanokouji-senpai’yi korumaya çalışan grubu böyle yakalamış oluyorum. “
Bu sözleri duyan Yagami şaşırarak baktı.
“Ayanokouji-senpai’yi ortadan kaldırırken bu gruplardan da kaçınmalıyız. Ve Ayanokouji-Senpai’yi yok edebilecek tek kişi, Utomiya-kun dışında tabii, Housen-kun. ”
Sonunda Tsubaki’nin niyetini anlayan Yagami, GPS ile Housen’u aradı.
Ancak, ondan hiçbir iz yoktu.
“Bilgin kısıtlı derken kast ettiğin bu muydu?”
Açıklamasını çoktan bitiren, Tsubaki söylediklerini duymazdan geldi.
“Sana son bir soru sorayım. Housen-kun teklifini kabul etmeseydi, sence bu görevi gerçekleştirmek mümkün olacak mıydı? “
“Hmm, tam olarak değil. Bu operasyonu yapmaya karar vermemizin asıl nedeni, Housen-kun‘un bizim tarafımızda olduğundan emin olmamızdı. Hep yalnız kurt olarak savaşmaya istekli birisi. Eğer kabul etmeseydi, Utomiya-kun‘u devreye sokardım. İşler tıkırında gidecek iki ihtimalde de. Şimdi ikisinin karşılaşıp dövüşün sonucunu beklemek kaldı.”
Kısacası; Tek başına hareket eden Ayanokouji’nin çekilmekten, diskalifiye olmaktan, başka seçeneği yoktu.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
İri cüsseli bir çocuk ormanda tüm kuvvetiyle koşuyordu. Tek bir amacı vardı: Ayanokouji Kiyotaka’yı yenmek.
Bu ıssız adada şiddete başvurmak doğru bir seçim değildi. Ancak, etrafı güvenlik kameralarıyla çevrili olan okulun aksine, bu ıssız adada gözetim sıfırdı. Herhangi bir saldırıyı, sadece saatle kanıtlamak imkansızdı.
Ayanokouji kuşatması, Sakurako Tsubaki tarafından tasarlanmıştı.
Houesn böyle planlara pabuç bırakacak insan olmasa da, planlarına dahil olmasının tek bir sebebi vardı: Büyük ıssız adada tek bir kişinin yerini bulmak deveye hendek atlatmak gibiydi.
Bir kişinin yerini belirlemek için, sürekli GPS araması yapmak gerekiyordu. Bir de yoluna çıkacak bir sürü insan varsa, uğraştırıcı ve zahmetli bir süreç olacaktı.
Birinin bu zorlu ve dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırmaya yardımcı olması, işine gelmişti. Bu düşünceden dolayı Housen, Tsubaki’nin talimatlarına uyuyormuş gibi yapmaya karar verdi.
Hiç çaba harcamadan Ayanokouji’yi bulup fişini çekecekti. Ayanokouji’ye yakın bir mesafede olunca, Housen telsizi yere attı.
Bu hareketi, artık Tsubaki’nin talimatlarını dinlemeyeceğine işaretti. Kendi tabletini çıkartıp emin olmak için GPS araması yaptı. Yaklaşık 300 metre ilerideki Ayanokouji Kiyotaka GPS’ini gördü. Diğer çömezlere kıyasla, sadece birkaç dakika uzaklıktaydı hedefi.
Housen ciddi bir yumruk dövüşüne katılabilmenin sevincini ve coşkusunu yaşamaya başladı. Ama… Housen’n haritasında yakınlarda başka bir gps sinyali daha vardı. Tesadüf olduğunu düşünen Housen, kime ait olduğunu bile bakmadı. Ayanokouji’yi görebiliyordu artık. Hedefi, daha önemliydi.
“Seni yakaladım, Ayanokouji-senpai!”
Ayanokouji, Housen’un heyecanla ona bağırdığını fark edip arkasını döndü.
“Housen.”
Ayanokouji sakince Housen’a bakıp durakladı.
“Bu anı bekliyordum!”
“Daha önce ziyaretime gelirsin diyordum. Düşündüğümden daha sakinsin, ayrıca.”
“Nanase‘nin seni nazikçe uyarmaya geldiğini biliyorum.”
“Demek öyle. Nanase’nin bir gün önceden bana haber vermesini sağlamak için çaba sarf etmişsin.”
“Sevmediğim bir taktik ama işime de yaradı. Avantajıma kullandım, gitti. “
Housen, ellerini yumruk yapıp birbirine çarparak heyecanla çığlık attı. Kısa bir süre içinde gerçek bir yumruk dövüşü başlayacağından şüphesi yoktu.
“Zor bir görev, değil mi? Housen. “
“Oh!…”
Teke tek bir karşılaşma beklediği yerde, birinin gölgesi beliriverdi.
“Def ol. Yolumu kapatıyorsun.”
Çocuk, Housen’un ortaya çıkmasını bekliyormuş gibiydi. Ayanokouji o kişiyle göz teması kurduktan sonra, ormanın derinliklerine doğru koştu. Housen hemen peşinden gitmek istedi, ama önündeki çocuğu görmezden gelmesi zordu.
“Neden buradasın? Ryuuen. “
“Bunu benim sana sormam lazım, Housen. Burada işin yok, değil mi?”
Ryuuen’in bu cevabıyla, Housen neler olduğunu hemen anladı.
“Ha? Anlaşılan işin rengi değişmiş. Güzel, güzel!!!”
Durumu hemen anlayan Housen, eğlenerek kıkırdadı.
“Demek, 9‘ların 10‘lar tarafından durdurulması tesadüf değilmiş.”
Ayanokouji’yi avlamak için Tsubaki’nin gönderdiği 9.sınıf öğrencileri, 10.sınıflarla karşılaşmıştı. GPS’den anlaşıldığı üzere, tıpkı Tsubaki’nin 9’ları kontrol ettiği gibi, 10’ları da kontrol eden biri vardı.
“Sen misin? Hayır, değilsindir. “
Ryuuen emir komutayı veren kişiyse, yanında tablet ve telsiz olurdu.
Ryuuen sırt çantası taşımıyordu. Ayrıca, ön saflarda savaşan birinin birden fazla gruba liderlik etmesi zordu.
“Çaktı mı kafanda şimşekler, bitti mi analizin?”
“Umurumda değil ki. Ne yaptığım seni ilgilendirmez.”
Neler olduğunu anladı anlamasına ama Ryuuen’in neden Ayanokouji’nin okuldan atılmasına engellemek için bu işin bir parçası olduğunu anlamıyordu.
“Hoşuna gitmeyecek ama ilgilendiriyor.”
Hafif bir gülümsemeyle Ryuuen, Housen’a doğru yavaşça yürümeye başladı.
“Yapacak çok işim var, cebim de boş. Paralı asker olmaya hazırım.”
“Puan peşindesin yani. Ama sana güzel bir sorum var: Beni durdurabileceğini nereden çıkardın, sorması ayıp? “
“Neden durduramayacakmışım?”
İkisi de birbirine tepeden bakmaya çalışıyor, üstünlük taslıyorlardı. Korkusuzca gülümseyerek üzerine yürüyerek ilk hamleyi yapan Ryuuen oldu. Gözlerini Housen’dan ayırmadan, sol yumruğuyla Housen’i hedef aldı.
Cüssesinden dolayı aralarındaki fiziksel güç farklılığının bilincinde olarak, direkt çenesini nişan aldı, Ryuen.
“Vay vay vay! Yürek yemişsin, Ryuen.”
Housen savaşmaya dünden razı olduğunu belli edercesine, gardını hiç düşürmedi. Ryuuen’in sol yumruğunu göğüs hizasında yakalayıp 32 diş sırıtarak gülümsedi.
“O kokmuş nefesini çekmek zorunda mıyım ben, goril.”
“Ağzın laf yapıyormuş, ha. Senpai olarak, gururunu ve yeteneklerini görelim bakalım!”
Housen onun yumruğunu salar salmaz, hemen diğer kolundan tutup onu öne çekti. Housen ardından Ryuuen’in alnına kafasını yapıştırarak ona kafa atmış oldu.
“Aah!”
Ryuuen, şiddetli bir darbe alınca sendeledi. Her zaman dövüşlerde önde olmaya alışık olduğu gibi, ortalama bir suçludan çok daha fazla dövüş geçmişi olan birisiydi.
Ancak, Housen kendisinden daha avantajlıydı.
“Oraa!”
Kafasına aldığı darbeden dolayı sendeleyen Ryuuen, Housen’un karnına attığı tekmeyle bir darbe daha aldı. Bu ağır darbeyle yere düştü. Bu düşüş, aralarındaki büyük farkın bir göstergesiydi. Housen olduğu yerde ona tepeden bakarak gülümsedi.
“10 saniye mi sürdü havlaman? Sen kimsin de beni döveceksin, güldürme beni.”
“Boş kafalısın sanıyordum. Meğer kafan taştanmış, goril.”
Yerden kalktıktan hemen sonra Ryuuen, Housen’i tekrar kışkırttı. Bu sözleri duyan Housen, şaşırarak boynunun hafifçe kaşıdı.
“Off be. Gereksiz beklentiye girmişim! Dişli bir rakip beklerken fos çıktın be.”
“Seni tatmin edecek birisini bulacağını sanmıyorum, goril kardeşim.”
“Ayanokouji yüzünden burada olduğunu biliyorum. Bırak ben ilgileneyim.”
“Pardon?”
Housen’n sözlerini duyan Ryuuen’in şimdiye kadarki gülümsemesi kayboluverdi.
“Ne? Sen ne biliyorsun, Housen?”
“Ne yani? Hiçbir şey yokmuş gibi mi davranıyorsun? “
“Aramızdaki sorunu çok fazla insanın bilmediğini sanıyordum, ama ortak noktamız varmış demek.”
Monolog gibi, birbirlerine hitap etmeden konuştular.
“İlk defa seninle ilgili bir şeyi merak ediyorum, Housen. Ne zaman ve nerede kavga ettiniz. Sonuç ne?”
“Demek sen de Ayanokouji’ye kafayı takmışsın, öyle mi Ryuuen?”
Ryuuen’in hala bu okulda olmasının ana nedeni Ayanokouji’den intikam almaktı. Bunu başarmadan önce, onların kavga etmesine ve Ayanokouji’nin kaybetmesine izin vermezdi.
Housen bir lise öğrencisi profiline sığmayan bir yapıya sahipti. Öldürme niyetiyle hareket ediyor, şiddete gereğinden fazla meyilliydi.
“Merak etme. Onunla işim bitmedi, hatta daha başlamadım mı demeliyim?”
Başını sağa sola salladı, Ryuuen’e yaklaşırken kemiklerini kütleterek gerindi.
“Yumruğumu sakince tutan birine hiç rastlamamıştım. Hatta, elinde bir bıçak varken acı çektiğini bile görmedim. “
“Bıçak” kelimesini duyan Ryuuen’in zihni hemen parçaları birleştirdi.
‘Ayanokouji’nin bir süre eli bandajlıydı ve yara izi vardı.’
“Hey, bensiz kendi kendine eğleniyorsun bakıyorum da.”
Ryuuen’e iki yumruk isabet etmesine rağmen, Housen’a bakarken gözlerindeki o bakışlar hiç değişmedi. Böyle ürkütücü bir durum karşısında gardını arttırmak istemeyen Housen, baskı kurmaya devam etti.
O her zaman dikkatli ve gurur yapmayan bir dövüş stili benimsiyordu. Hep dövüşmeye hazırdı, özellikle de rakibi okulda kötü şöhretiyle ünlü olan Ryuuen’e karşı ayrı bir ilgiliydi.
Yere tekme atıp hızlıca ona yaklaştı. Yüzünü korumaya çalışan Ryuuen’in savunmasına karşın yumruğunu onun yüzüne doğru savurdu.
Yumruğunu o kadar sert sallandı ki, koluyla kendisini korumasa burnunu kırardı. Ayağa kalkar kalkmaz Ryuuen, sendeleyip yere çakıldı.
Az önceki darbeden sonra Ryuuen ve Housen arasındaki farkın ortada olduğu belliydi.
Ryuuen hemen vücudunu yerden kaldırdı. Ancak o anı bekliyormuşçasına Housen, yüzüne güçlü bir tekme savurdu. Ryuen kendisini tekrar geriye düşerken budu.
“Uyuşup uyuşup ayağa kalkmaya çalışıyorsun, demi?”
Dövüşün başlamasından bu yana sadece bir dakika geçmesine rağmen, kazanan apaçık ortadaydı.
“Canın cehenneme…”
“Ha ha! Aklımdaki imajın buydu, Ryuuen! Sen busun, bu kadarsın işte! Hahaha!“
Housen sevinçten çığlık attı.
En başından beri aralarındaki fark belirgin olmasına rağmen, Ryuuen’in mücadele hırsı ve iradesinde kırılma belirtisi yoktu. Housen’un dövüştüğü insanların %80’i tek bir vuruştan sonra moralmen çökerdi. %10’luk kısmı cesaret gösterisi yapardı. Ve geri kalan %10’luk kısmı ise, ikinci ya da üçüncü darbeden sonra umutsuzluğa kapılırdı.
Ancak, Ryuuen yaralanıp darbe almasına rağmen, bakışlarında hiçbir değişiklik yoktu. Zihinsel anlamda Ryuuen, Housen’dan bir adım öndeydi.
“Eğleniyor gibisin, yoksa çoktan kazandığını falan mı sanıyorsun?”
Acı çekmesine rağmen, Ryuuen gülümsemesini kaybetmeden vücudunu tekrar kaldırdı.
“Güldürme beni. Benimle aşık atacak seviyede olduğunu mu sandın yoksa?”
Bakışlarıyla rakibini ezmeye çalışan Housen, Ryuen’i göğsünden tutup kaldırdı.
“Sen minik tayfanla ön plana çıkan biri olduğunu unuttun herhalde.”
“Teke tek kazanmak ne zamandan beri önemli oldu? Milletin gözünde, senle ben aynı seviyedeydik, bu hiç değişmedi. “
Gerçekleri öne süren Ryuuen, Housen’i ikna etmeye çalıştı.
“Anlaşılan direkt bir mücadeleden kaçınıyorsun. Bu çaban gözlerimi yaşartıyor. “
Ezici yumruk avantajına sahip olan Housen’in, pozisyonunu değiştirmedi. Ryuuen ise sol elini ona doğru hafifçe kaldırdı.
Eline hızlıca bir avuç kum alıp Housen’n tarafına doğru fırlattı.
“Ha?”
Sürpriz bu saldırıya karşın Housen diğer eliyle toprağın gözüne gelmesini engelledi.
“Harikasını!”
“Gerçekten!”
Bu sefer, sağ elini sallayıp kumu Housen’a doğru savurdu.
“Güzel!”
Housen, sağ elini kumdan tekrar kaçınmak için kullandı.
“Zayıfların kavgada güçsüz düşmesi olağan bir durum.”
Bu kez Housen’in yumruğu Ryuuen’i yüzünün sağ tarafına denk geldi. Kuvvetli bir yumruktan ziyade hızlı bir yumruk yemişti. Bir sağına bir soluna sürekli hızlıca yumruklar savurmaya başladı. Housen, kum torbasına hızlıca yumruklar savuran bir boksör gibi saldırdı.
Kendisini neredeyse bayıltacak kadar ağır bir şok yaşayan Ryuuen’in gözleri bir an için Housen’e odaklandı. Ardından, Ryuuen’in düştüğünü gören Housen’in sendeledi.
“…”
Ryuuen hızlıca vücüdunu hareket ettirerek düşerken bir tekme attı. Bakışları bulanıktı, sadece Housen’un siluetini görüyordu. Tek bir darbe almaya niyeti olmayan Housen hüsrana uğrayınca, öfkeyle Ryuuen’in kakülleriden tutup çekti.
“Masumca ölmekten memnun musun? Seni öldüreceğim!”
Diğer eliyle yumruk yapıp Ryuuen’in karnına defalarca vurmaya başladı.
“Kavgada beni yenebilecek kimse yok!”
Yedinci yumruğu yediğinde, Ryuuen’in saatinden uyarı alarmı çalmaya başladı.
“Hahaha! Sakinmiş gibi rol kesiyorsun, ama vücudun dürüst çıktı!”
Alarmlar, kalp ritmi bozukluğu vb sağlık problemi yaşandığında uyarı veriyordu.
“Sen tam bir gorilsin … Mücadelemden gurur duyuyorum.”
İltifatı bir teslimiyet olarak gören Housen, korkusuz bir gülümsemeyle kaküllerini saldı. Dik duramayan Ryuuen anında yere yığıldı. Uyarı alarmı ise tüm ormanda yankılıyordu.
“Acil durum alarmı değil mi bu? Demek pilin bitti? Dürüst olmaya ne dersin, peki?”
“… Şakayı bir kenara bırakalım. Saat bozuk işte, ötüp duruyor?”
Ryuuen kol saatine bakıp güldü. Ancak aldığı darbelerden dolayı zor durumda olduğu bariz belliydi. Bu gurura karşı gözlerini deviren Housen, öfkeyle yere tükürdü.
“Ryuuen, zevk alamadım ben.”
“Bir saniye, Kazandığını sanıyorsun sen.”
“Ha?”
“Sana yenildiğimi söyledim mi?”
Bu sözleri duyan Housen, psikolojik olarak sarsılıyordu. Tek taraflı bir gözdağı durumu olmasına rağmen, Ryuuen’in bakışları, söylediğini desteklercesine canlı ve diriydi.
“Bu azmini taktir ediyorum, evet… ama sonsuza kadar bu azmi sürdüremezsin!”
İnsanlar acıya karşı savunmasızdı. Ne kadar dirayetli olursa olsun, Housen’n yumruğu gibi güçlü bir darbeyle acı çekeceği aşikardı.
Tek mesele, ne kadar fazla darbe ile bu acıyı hissedeceği idi.
Direnci ne kadar güçlü olursa olsun, bu ezici farkı hissetmemesi imkansızdı.
İkinci uyarı çalsa dahi, soğukkanlılığını kaybetmeyecek ve Ryuuen’e acı çektirecekti.
Housen tarafından birçok kez saldırıya uğradıktan sonra, Ryuuen’in kol saati sonunda acil durum uyarısına çaldı. 5 dakikadan uzun süre çalmaya devam ederse okul, personel ve tıbbi ekibi buraya gönderecekti.
“Vücudun senden daha dürüst. Bu umutsuz duruma dayanamıyor.”
“Oh…… Hoş bir uyuşturucu alıyorum, sadece. ”
Ryuen, kol saatine bakmadan garip bir kahkahayla ayağa kalktı. Housen ilk kez Ryuuen’in bu sarsılmayan azmini gördü.
“Kafan iyi mi? Ayakta bile duramıyorken, neden bu kadar ısrarcısın? Aptallık etmenin sana faydası yok.”
Saatini kulağına yaklaştırıp alarmı kulaklarında hissetti.
“Ne oldu? Yanlış yoldasın.”
O an Housen, Ryuuen’in acil durum alarmını hemen kapatacağını düşündü.
Ama acil durum alarmını kapatmadan, Ryuuen kolunu indirerek ellerini ceplerine koydu.
“Kavgamız henüz bitmedi.”
“Aklın başında mı? Öğretmenler buraya gelecek, diskalifiye mi olacaksın?”
“Diskalifiye olursam, sana ne olacak sanıyorsun?”
Okul bu duruma karşılık, harekete geçecek demeye getirdi, Ryuen. Housen çenesine hafif bir tekme darbesi almıştı. Ama bu kadarıyla kendisini savunamazdı. Okulun tek taraflı bir kavga olduğunu varsayması olasıydı.
“Sırf düşmanınla yarışamıyorsun diye kurban rolü mü keseceksin? Ne kadar zavallıymışsın, Ryuuen.”
Durumu zorlaşsa da, Housen bu kadarla korkacak birisi değildi. Ayanokouji’ye şiddetle saldırmaya çoktan karar verdiği için, bu konuyu çoktan aşmıştı.
“Kurban olmamdan korkuyorsan, burayı terk edebilirsin?”
Ryuuen’in stratejisinin acil durum alarmını kapatmak değildi. Housen ona doğru yürüdü.
“GPS’im zaten kapalı. Öğretmenler gelmeden önce seni öldürebilirim.”
Okuldan yetkililerin gelmesi, yaklaşık 30 dakika sürecekti.
“Kuku, haklısın.”
Bu tehditten korkmayan ve elini cebinden çıkarmaya bile çalışmayan Ryuuen, Housen’e sırıttı.
“Kendini korumak istemiyorsan yere yat, en azından canın çok yanmaz!”
Housen sağ yumruğunu sıkıp daha fazla zaman kaybetmek istemediğini belli etti. Ryuen iki elini de cebinden çıkartıp sıktı.
“Hilelerin bende işe yaramaz!”
Housen içgüdüsel olarak Ryuen’in elinde bir şey olduğunu anlamıştı ama hiç durmadı. Onun inancını kırmak adına, Ryuuen’e doğru koştu. Bunu gören Ryuuen, iki yumruğuyla beraber onu önden yakaladı.
Housen’un kolu onun korumasını kırmaya çalışsa da…
“Vay!”
Çalılıkların arkasından iki gölge Housen’un arkasında beliriverdi.
“Ne ─── !?”
Housen’n gps aramasındaki beklenmedik sinyali dikkate alması gerekirdi. Birkaç dakika önce GPS araması yaptığında, etrafındaki Ayanokouji ve Ryuuen’den başka gps yoktu. Aralarındaki dövüş başladıktan hemen sonra bile, buraya kısa zamanda gelmeleri imkansızdı. Buna rağmen, iki kişi Housen’i bir sağ bir soldan tutuyordu.
Sadece Ishizaki değil, Housen kadar güçlü ve iri cüssesi olan Albert vardı arkasında. Housen artık tetikte kalacak durumda değildi. Albert baskın kolu olan sağ kolunu, Ishizaki ise sol kolunu tutuyordu.
“Lanet olsun!”
Çaresizce çırpındı. Housen’n harika fiziği bile ikisini silkelemek için yeterli değildi.
O an Housen, rollerin değiştiğini Ryuen’in kahkahalarıyla anladı.
“Kuku!!! Eh, kafan bu kadarına da basıyordur herhalde. Saatini kırarsan, GPS sinyali çıkmaz.”
Ishizaki ve Albert’in GPS işlevini devre dışı bırakarak Ryuen’e buraya kadar eşlik etmişlerdi. Teke tek olduklarını sanan Housen, Ryuuen’in stratejisinin başından beri bu olduğunu anladı.
“3’e 1 mi olacak şimdi? Ha!?”
“Uluyup durma, goril. İdamın daha başlamadı.”
Yumruklarıyla Housen’n yüzünü nişan aldı.
Housen’n yüzüne sağlı sollu yumruklar atarak onun direncini kırmaya çalıştı. Aldığı darbelerden sonra, Housen’in dizlerinin bağı çözüldü ve hafifçe dizlerinin üzerine düştü.
Housen titreyen dizlerini desteklerken bağırıp çağırmaya devam etti. Ryuen, aldırış etmedi ve sertçe vurmaya devam etti.
Sürekli ağır darbeler almaya devam eden Housen’n dizi bükülerek yere düştü. Bu fırsattan istifade edip Housen’n kafasını iki eliyle tutan Ryuen, dizleriyle burnunu hedef alarak daha sert darbeler indirmeye başladı.
“Öğ…!”
Bu darbeler üzerine Housen ilk kez sırt üstü yere düştü. Ryuuen arkadaşlarına gözleriyle işaret ederek ikisinin de az önceki gibi kollarından tutmasını istedi.
“Goriller kelepçelenmeye mahkumdur. Güzel gidiyoruz, değil mi Housen? Zevk alıyorsun yani, demi?“
Ryuuen gözünün önüne gelen perçemlerini geriye doğru savurduktan sonra, Housen’in yakasından tutup:
“Beni hafife almak neymiş öğrendin şimdi, seni pislik!”
“Hafife almak mı? Ne demek istiyorsun?”
“Sen gerçek bir dövüşte tek başına bile dövüşemeyen boktan birisin!”
“Kuku, güldürme beni. Bir gorille dövüşecek kadar aptal değilim.”
Bu sözlerinin ardından, Ryuen gülerek yumruğunu tekrar kaldırdı. Ve hiç tereddüt etmeden, Housen’n yanaklarına ağır darbeler indirdi.
“Evet, merak etme Housen. Senden ağlamanı beklemiyorum. Özür dilesen bile hiçbir şey değişmeyecek.”
Korumasız olmasına rağmen, Housen sarsılacak kadar zayıf değildi. Aksine sinirlenir, ortalığı kasıp kavururdu. Albert ve Ishizaki onu kontrol etmek için çok çaba harcıyorlardı.
“Lanet olsun! Geri çekilin, sizi küçük piyonlar! “
“Kontrolden çıkıyorsun ama. Daha yeni başladık, demi? Ben seni döveceğim, sen de zevk alacaksın.”
Yumruğunu tekrar tekrar yüzüne doğru sallamasına rağmen, Housen sızlanmak yerine kükremeye devam ediyordu.
“Eminim kavganla övünemeyeceksin.”
Hem fiziksel hem de zihinsel olarak Housen, tek bir dövüşle dünyanın zirvesine ulaştığını gösterdi. Eğer mücadele başından beri 3-1 olsaydı, Ryuuen takımının kötü bir duruma düşeceğini düşünmüştü.
Housen Kazuomi’nin gücünün kendisinden üstün olduğunun da kanıtıydı bu. Ancak bir savaşta, sonucu etkileyebilecek çok şey vardı.
Bir darbe, bir düşüş, ölümle yaşam arasındaki ince çizgi gibiydi. Bir anlık dikkatsizlik veya gurur; savaşın seyrini değiştirebilirdi.
Ryuuen’in tek taraflı linçine devam ederken, Housen’n artık yavaş yavaş direncini kaybediyordu.
“Ne zormuş. Kolum ağrımaya başladı, ha…. lanet olsun!”
Hosen, baskın kolu olan sağ kolunu kullanarak Albert’in pençelerinden kurtulmaya çalışsa da, onunla boy ölçüşecek durumda değildi.
“Böyle bir yancın olduğunu… bilmiyordum.”
Housen yenemeyeceği kadar güçlü görünen Albert’e baktı.
“Hey, koca adam … Neden Ryuuen’i destekliyorsun?
“Eh?”
Güç karşılaştırmasında bile, Albert’in Ryuuen’den daha üstün olduğu aşikardı.
“Ryuuen’in benimle birkaç kez dövüşse dahi, yenemeyeceği birisi olduğum doğru.”
“Neden, o zaman?”
“Anlamıyorsun, Housen. Saf güçle zirveye yükselemezsin.”
Bu açıklamaya rağmen, hep tek tabanca mücadele eden Housen’i anlaması zordu.
“Kuku. Albert‘in desteği.. dostluğumuzdan geliyor diyelim.”
Albert gereksiz kavgalara girmeyi sevmediği için, sınıfı bir arada tutmanın en iyi yolunun Ryuuen’i desteklemek olduğunu fark etmişti.
Bazen kendisine sorun çıkarttığını bildiği halde, ona yardım etmekten geri durmuyordu. Talimatları dinleyerek arkadaşlarına geçici olarak zarar verse dahi, uzun vadede faydasının dokunacağını düşünüyordu. Bu yüzden Ryuuen’e güveniyordu. Şiddete meyilli olmayan, yumuşak kalpli biriydi.
“Kazandığını sanma, Ryuuen!”
“İçten içe kinleniyorsundur sen. Bu şekilde kaybedeceğini hiç düşünmemiştin, demi? Ben süreci önemsemem. Sona kalan kazanandır.”
Başından beri teke tek bir mücadeleyi düşünmeyen Ryuuen’e göre, Housen’n kışkırtmaları hiçbir anlam ifade etmiyordu. Aksine, yenilen bir rakibin acı çığlıkları olarak görüyor, bu halinden zevk alıyordu.
“Lanet olsun!”
Housen uzun süredir dayak yemesine rağmen, sınırına elbet ulaşacaktı. Sağdan ve soldan onu tutan birisi olmasa da, Ryuuen’i artık yenmek kolay olmayacaktı.
“Şimdi kazandın diyelim. Ama bir dahaki görüşmemizde işini hemen bitireceğim.”
“Gorilin intikamı, ha. Madem intikam istiyorsun, iki dayak atmayla kazanılmadığını bil. Kazanmak göründüğü kadar basit değil. Bu aptallığınla okuldan atılır, kaybedersin zaten.”
“Ne—“
Ryuuen, son uyarısından sonra Housen’n yanağını hedef alarak bilincini kaybetmesine sebep oldu. Housen bayılınca, Ryuen yavaşça ayağa kalktı.
“Ha. Zor bir dövüştü. ”
Yumruğundan kanlar akarken, Ryuuen kafasını gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldı.
“Ama sağlam çocuk. Tam bir canavar.”
“Onunla karşı karşıya gelen aptallık eder.”
Albert bu sözlerine başını sallayarak onay verdi.
“Çok çabaladınız.”
Mücadelenin zorluğundan dolayı, Ryuuen arkadaşlarına teşekkür etti.
“Hayır, hayır, hayır, hayır! Sadece seni destekliyorduk! Demi, Albert!”
Ne Ishizaki ne de Albert, zarar görmüştü.
Ryuen onları bu işe dahil etmek istemiyordu. Şüpheli kişi sayısı artarsa, bu anlaşmazlık basit bir kavgadan ileri gidecekti.
“Hadi, uzaklaşın. Öğretmenler her an gelebilir.”
Ryuen’in saatindeki acil durum uyarısı çalalı birkaç dakikadan fazla olmuştu.
“Ryuen-san, sen ne yapacaksın…?”
“Ben bu haldeyken, devam etmeme izin vermezler.”
Ryuuen’in yaraları da oldukça ciddiydi.
“Housen’la birlikte diskalifiye olacağım.”
“Emin misin?”
“İlk üç grup kazanmamızı zorlaştırsa da, gerekli her şeyi Katsuragi‘ye bıraktım.”
Hem Housen’i burada bırakırsa, Ayanokouji’ye doğru koşma ihtimali vardı. Hem de ona zarar veren kişi olarak ortadan kaybolursa, sorunlar baş gösterirdi.
Burada Ryuen ve Housen teke tek bir kavga ettikleri için, birlikte diskalifiye olacaklardı.
“En başından beri bunun tek ve en doğru yol olduğunu düşünüyordum. “
“… Bunu duyduğuma üzüldüm.”
Dün 5. sırada yer alan Ryuuen ve Katsuragi’nin grubunun bir üst sıraya yükselme şansı artık daha zayıftı. Ishizaki üzülüyordu.
“Durum öyle değil.”
Ryuen bir şey hatırlayarak hafifçe gülümsedi. Nedenini bilmeyen Ishizaki ve Albert birbirlerine bakakaldılar.
“Sonra söylerim. Şimdi gidin.”
Hem Ishizaki’nin hem de Albert’in bir grup olarak devam edebilmesi için buradan ayrılmaları gerekiyordu. Acilen saatlerini değiştirip gruplarına en kısa zamanda katılmaları gerekiyordu.
İkisi de başlangıç noktasına doğru koşarken Ryuen, Housen’n bilinçsiz bedenini kullanarak planını uygulamaya koydu.
✩ ✩ ✩ ✩