Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 2 - Yeni Strateji
Cilt 15 – Bölüm 2 – Yeni Strateji
Sağanak devam ederken okuldan bir duyuru geldi. Doğal olarak, sınavın bugün için iptal edildiğini duyurmuşlar. Grupların, görevler ve temel hareket kuralı için kaybettikleri tüm fırsatlar için telaşlanmamalarını ve bu kaybı telafi etmenin yollarını aradıkları da ayrıca belirtmişler.
Okul hava düzelene kadar bize nasıl telafi edeceklerini söylemez. Bu arada, nasıl bir çözüm üretirlerse üretsinler, bir gün çöpe gitti.
Telafi, grupların uzun vadede aynı genel puana ulaşmasına yardımcı olsa da, bugün için planladıkları stratejilerin hepsi boşa gitmiş oluyor maalesef.
Şahsen, benim için… bugünün iptali daha kötü bir zamanlamaya denk gelemezdi.
Planım, sınavın ikinci yarısına topyekun dalmaktı. Kısaca, ilk yarıda enerjilerini tüketen grupların önüne geçip onlardan puan kaparak kendi enerjimi verimli kullanıp korumaya dayalıydı. Maalesef, yedinci gün tam gün tatile dönüştüğüne göre, herkesin dinlenmek ve dayanıklılığını geri kazanmak için zamanı olacaktır.
Tabii ki, bu yağmur fırtınasında ıssız bir adada kalmak ile masaj salonunda dinlenmek bir değil. Yorgunluk, halsizlik, kaybolacak gibi değil. Ancak, dinlenmek için zaman kazanmak ile hiç zamanınızın olmaması arasında büyük bir fark vardı.
“───pai!”
“Hmm?”
Çadırımın dış cephesine çarpan yağmur damlalarının yüksek sesinden zar zor ona sesimi duyurabildim.
“Sen───ai!”
Bir kez daha, sesini duydum. Büyük ihtimalle Nanase, çadırından benimle konuşmaya çalışıyordu. Çadırımın girişini biraz açıp neler olduğunu görmek için örgü kumaştan dışarı baktım.
Görüş açısı oldukça zayıftı. Ama Nanase’nin çadırının önümdeydi.
“Seninle biraz konuşmak istiyorum, senpai! Gelip yanında konuşmamın sakıncası var mı!?”
Nanase kendi çadırından bağırarak bir soru sordu.
Bir kız ve bir erkeğin bir çadırda yalnız kalmalarının uygun olmadığının farkında olmalıydı. Bu konuyu görmezden geliyor herhalde.
Kurallar, kız ve erkeklerin aynı çadırda uyumalarını yasaklıyordu. Birlikte biraz zaman geçirimemizin teknik olarak bir sorun olmaması lazım.
Mantıksız şeyler yapmadığımız sürece, etik ya da ahlaki olarak yanlış bir şey yaşanmayacaktı.
Bu arada, yağmur hala şiddetliydi. Çadırlarımız arasında iki metreden az mesafe olmasına rağmen, tekrar ıslanmaktan kaçınması zordu.
“Benim için sorun değil. Ama ben senin çadırına geleyim?”
Ona bir alternatif sunmama rağmen, çadırının girişini tamamen açmadan önce, bir havluyu başına geçirip kendisini hazırladı.
Bu halini görünce, hemen çadırımı açıp içeri girmesini kolaylaştırdım.
Tıpkı benim yaptığım gibi, Nanase çadırından hızla çıkıp benimkine girdi.
Bir saniyeden kısa bir süre yağmur altında kaldığı için, yağmurun gazabından az da olsa kurtuldu.
“Hah… Dinlenmene engel olduğum için özür dilerim, senpai.”
“Yok, sorun değil.”
Nanase muhtemelen benden daha yorgundu.
Buraya kadar gelmek için uzun bir yolculuk yaptı. Ardından da zorlu bir mücadele ve yanlış anlaşılmalar derken…
Ne hakkında konuşmak istediğini merak ediyorum ama hemen bir şey söylemedi.
Ya da doğru kelimeleri seçemedi mi demeli?
Bir süre ikimiz sessizce oturduk, birbirimize bakarak…
“Çok utanmazım, değil mi?”
Bu sözlerinden sonra Nanase, özür dileyerek başını eğdi.
“Sana uzun süre düşmanca davrandım, senpai. Yüzüne baka baka korkunç şeyler söyledim… Şimdi de sana dostça davranıyorum, rahatsız oluyorsundur.”
Biraz geç olsa da, vicdan azabı ile yüzleşmeye devam ediyormuş.
“Önemli değil, lütfen özür dilemeyi bırak. En azından aramızda daha fazla düşmanlığa gerek olmadığı belli oldu, değil mi?”
Muhtemelen böyle bir cevapla yetinmeyecektir ama şu anda özel bir sınavın ortasındaydık.
Zihnin tereddüdü, kişinin davranışlarını ve yargısını en önemli zamanlarda etkilerdi.
“Hayır, haklısın.”
Durumun bilincinde olan Nanase, bir kez daha özür dileyerek başını eğdi.
“Eee? Yağmura rağmen benimle konuşmak istiyorsun sanıyordum?”
“Ah, pardon!”
Çadırıma neden geldiğini hatırlatırmış gibi, Nanase konuşmaya başladı.
“Amasawa-san’ın yağmurun ortasında bir anda ortaya çıkmasını aklımdan çıkaramıyorum… Yaşadığın tüm zorlukları düşününce,… Sana seslenip konuşmak zorunda hissettim kendimi.”
Anlaşılan, art niyetli değildi. Benim için endişeleniyormuş.
Tüm bu olaylara kendini benden daha fazla kaptırmış olması bir tık rahatsız etse de, duyarlılığını içten içe takdir ettim.
“Komiya-senpai ve Kinoshita-senpai‘yi yamaçtan aşağı itenin Amasawa-san olduğuna kendimi ikna etmiştim. Gerçeği saklamak istediği için kendisini gizlediğini sanıyordum ama… suçlunun o olmama ihtimali var dedin ya senpai, kafam karıştı. Artık neye inanacağımı bilmiyorum…”
“Çünkü gerçek hala belirsiz.”
Amasawa’nın rengi griydi, siyaha boyanmadan önce çizgiyi zar zor geçen gri bir renkti, ama kesinlikle henüz o çizgiyi geçmemişti.
“Suçlunun amacının ne olduğunu merak ediyorum. Her kimse, neden böyle riskli bir şey yaptı ki?”
“Cevabını bilseydik bu kadar zorlanmazdık. Bu yüzden, Amasawa’nın suçlu olmadığı varsayımıyla ilerleyelim.”
Komiya-Kinoshita olayıyla ilgili düşüncelerimizi gözden geçirmeye karar verdik.
Fikir alışverişinde bulunarak, düşünmediğimiz şeylere ışık tutabiliriz.
Bildiğimiz kadarıyla: Birisi Komiya ve Kinoshita’yı yamaçtan aşağı itmişti. Ve o sırada bölgede başka GPS sinyali yoktu. Anlık bir saldırıdan ziyade, önceden planlanmış bir saldırı olduğu açıktı.
Ayrıca─
“Bu… Yine de çok garip değil mi?”
Konuşmaya başlar başlamaz, Nanase kaşlarını çattı, sanki kafasını yatmayan bir tutarsızlık var.
“Amasawa-san tamamen ilgisiz olması garip, değil mi? Yani, Komiya ve Kinoshita saldırıya uğradığında da, yakınlarda bir yerlerde etrafı izlemesi tesadüftü? O sırada saatinin kırılması da tesadüf, kaçarken onu görmem de tesadüf?”
“Arka arkaya bu kadar çok tesadüf yaşanırken, her şeye de tesadüf denmiyor. Amasawa’nın olanlarla %100 ilgisiz olduğunu söyleyerek, kendimizi kandırıyoruz bence.”
“Amasawa-san gerçek suçlu değil beli ama bir tanıdığı olabilir, değil mi? Onun suç ortağı olması da mümkün?“
Bununla birlikte, alternatif bir teori şekillenmeye başladı: Amasawa’nın tanıdığı biri, o ikiliyi itmiş olabilir.
“Mantıklı. Hatta az önce gördüğüm ayak izleri gerçek suçluya da ait olabilir.”
Olanlara gerçek suçluya yardım etme girişimi olarak bakarsak bu durum, Amasawa’nın yaptıklarını az çok açıklar.
“Amasawa-san da aynı şekilde şiddete meyilli tavırlar sergileyebilir.”
Nanase bu sözleri söylerken başını salladı, doğru yolda olduğumuza emindi.
“Fakat…”
… Bunlardan alakasız bir konuya kendimi kaptırmış gibi hissediyordum.
“Fakat ne?”
Nanase ile ilgiliydi. Ama yüzünde şaşkın bir ifadeyle bana baktığını görünce, söyleyip söylemekte tereddüt ettim.
Sebebi ise… olup bitenlerin arkasındaki ‘işleyişi’ tam anlayamamdan kaynaklıydı.
Bu ıssız adadaki yedinci günümüzdü ve Nanase şimdiye kadar benimle sürekli hareket halindeydi. İkimizin de vücudumuzu düzgün bir şekilde yıkamak için ne zamanı ne de imkanı olmuştu.
Tabii ki, Plaj Bayrakları görevi sırasında mayo giyip üzerindeki kumu ve vücudunun terini atmak için fırsatı olmuştu. Hatta başlangıç noktasındaki yüzme görevine katıldıktan sonra duş almıştır.
Ancak bir günlük ter bile insanı ter kokusuyla boğuyordu.
Sıkışık tek kişilik çadırımın içinde çok fazla yer olmadığından, Nanase’nin kokusu yavaşça içeriyi doldurmuştu. Ama garip olan şu ki, kötü bir kokusu yok. Vücudunu özenle silerek ter kokusunu bastırmış olabilirdi. Ama kendimi nasıl bu kadar güzel koktuğunu düşünmekten alıkoyamıyorum.
Nazik bir senpai’nin sormaması gereken bir soru olduğu için soramıyorum.
“Hayır, yanlış anlamışım. Boş ver.”
“Öyle mi?”
Daha fazla sorgulamadan, hatta şüphelenmeden diyeyim, başını salladı.
Kız arkadaşım olmasına rağmen, bu tür konularda hala acemiyim ve anlamadığım çok fazla şey var.
Deodorant ve antiperspirant gibi ürünler, kurallar nedeniyle ucuz ve ulaşılması kolaydı. Böyle bir şey kullanıyor diye düşünüyorum. Şu anda aklıma gelen tek cevap bu.
Ben tek kelime etmemeyi seçince, ortamdaki hava garipleşmeye başladı.
Nanase bu konuda hiçbir şey düşünmese de ortamı tekrar yumuşatmak adına konuşmamızı rayına oturtmaya karar verdim.
“Amasawa’nın, Komiya ve Kinoshita’ya gerçekten bir şey yapıp yapmadığından emin değiliz. Ama herkesin hangi tabloya ait olduğu hakkında güzel bir fikir edinme yolu biliyorum.”
Nanase başını yana eğip ne demek istediğimi anlayamadığını belli etti. Ben de tabletimi çıkartıp ona gösterdim.
“Uhm… Kişisel bilgilerin burada, değil mi Ayanokōji-senpai…? Görmenin sorun olmayacağına emin misin?”
Kişisel bilgiler derken, şimdiye kadar kazandığım puanlardan bahsediyordu. Dediği gibi çok önemli bir bilgiydi. Malum, ilk ve son on dışındaki grupların puanları ve sıralamaları kimseye açıklanmıyordu.
“Nanase, hiçbir şey saklamadan birbirimize güvenebileceğimiz bir ilişkimiz olduğunu sanıyordum. Yoksa ben mi yanlış anladım?”
Çok açık konuşup gözlerinin içine baktım.
“Ne? Hayır! Bana güvendiğin için teşekkür ederim! Çok minnettarım!”
Sözleri utanç, mutluluk ve suçluluk duygusunun hafif bir karışımıyla doluydu.
Aslında, şimdiye kadar bana gösterdiği nezaketsizliğini geride bırakma çabası, ona yakışıyordu.
“Zaten birlikte hareket ediyoruz. Biraz düşünerek bile, kaç puan kazandığıma dair kabaca bir tahminin vardır.”
Kendi başıma birkaç göreve katılmıştım, onlardan birinci olduğumu varsayarak, Nanase puanımı tahmin edebilirdi.
Hassas bilgilerimi açığa vurduğumu önemsemeden açıklamamaya başladım.
“Her neyse. Tablolar konusuna gelirsek, Tabloları─”
“Bir saniye, puanın… daha düşük mü ne?”
Her zamanki gibi zeki olan Nanase, ben daha açıklamaya başlamadan farklılığı çözdü.
“Ne demek istiyorsun?”
Onu test etmek amacıyla, sorusuna soruyla cevap verdim. Kafasında hesaplama yaparken parmaklarıyla da saymaya başladı.
“Varış bonusları, erkenci bonusları ve görevler….. ceza puanlarını çıkartıyorum– Ah, ben molaydayken katıldığın görevlerde birinci olduğunu varsayıyorum.”
Hafızası oldukça iyiydi.
Sağlam bir hafıza, gelecekte onun için yararlı olacaktır.
“Fark etmene şaşırdım. Şu anda 88 puanım olmalıydı.”
“Ama sadece 78 puanın var, 10 puan eksik. Ceza falan mı unuttum diyorum kendi kendime…”
Aklında şu soru vardı: bu 10 puan nasıl, ne zaman ve neden kayboldu? Şimdi detaylıca anlatacağım cevabını.
“Bu özel sınavda, öğrencilere ada genelinde belirlenen alanlara günde dört kez gitmek zorunda. Bu zaman aralığı ise, günde on saat sabah 7.00’den akşam 17:00’ye kadar sürüyor. Okul dün GPS özelliğini aktif hale getirince, sabah 07.00‘den, 17.00’ye kadar her saat GPS özelliğini kullandım. Tabi, öğle vakti verilen mola hariç.”
Bunu neden yaptığıma gelince, Nanase henüz parçaları birleştirememiş gibiydi.
“GPS arama özelliği, adadaki her öğrencinin yerini öğrenmeyi sağlayan son derece kullanışlı bir araçmış. Yalnızca tek bir kez kullanarak bile, herkesin geçerli konumuna göz atabiliyoruz. Genel kullanışlılığı epey iyi. Ama günü parçalara ayırıp on kez arama yapınca, daha önce öğrenemediğimiz her şeyi öğrenebiliriz.”
Tüm farklı noktaları çizgilere bağlayarak, gün boyunca herkesin kullandığı çeşitli güzergahlar belirginleşiyor. Eğer başka biri 10 arama yaparsa, Nanase ile benim hep birlikte seyahat ettiğimi öğrenir.
“Puanlarını neye harcadığını anladım, senpai. Herkesin saatlik hareketini inceleyerek hangi tablolara ait olduğun görebiliriz, haklısın. Ama dün tabletinle pek ilgilendiğini görmedim.. Ezberlemesi de kolay bir bilgi değil… senpai… yoksa her şeyi gerçekten ezberledin mi?”
“İmkansız, tabii ki. Herkesin adını ve yerini kontrol etmek çok zaman alır.”
Tabletimin galerisini açarak ona kaydettiğim görüntüleri gösterdim.
“GPS aramasını çalıştırdıktan sonra, sonuçların ekran görüntüsünü alıp kaydettim. Boş zamanlarımda görüntüleri inceleyebiliyor, gün içinde grupların hareketleri istediğim zaman yavaşça analiz ediyorum.”
Sınav sırasında kimseye mesaj veya fotoğraf gönderemesek de, ekran görüntülerini kendi cihazımıza kaydetmek tabletlerimizin bir özelliğiydi. Ekran görüntülerini tekrar tekrar inceleyerek, her öğrencinin konumunun ayrıntılı ve kalıcı bir kaydını tutmak mümkündü.
“Görüntüleri çapraz referanslayarak her an izlenebilecek bir günlük hareket kaydını elde ettim.”
Gece yatmadan hemen önce, sınav başlamadan önceki sabah, hatta öğle yemeğindeki iki saatlik mola süresinde bile verileri incelemek için bolca zaman vardı.
Sadece altıncı güne ait olsa da, ekran görüntülerinde o sıralarda mevcut olan görevlerin de ayrıntıları yer alıyordu. Her grubun kullandığı üst düzey stratejilere dair de az çok fikir edinebileceğiz.
“… Bunu yaptığının farkında bile değildim, senpai.”
“Potansiyel bir düşmanın neyin peşinde olduğumu anlamasına izin verecek kadar aptal değilim. Gerçekte nasıl bir insan olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu zaten.”
O zamanlar, Nanase’yi hala bir düşman olarak gördüğüm için GPS aramasıyla ne amaçladığımı ona söylemek doğru bir hamle olmazdı. Öğrencilerin tabletlerini sürekli kullanmak için haklı sebepleri vardı: Mevcut konumlarını görmek, yakınlardaki görevlerin ayrıntılarını kontrol etmek vb. Gün boyu odaklanmak mantıklı değildi, tabii.
Her saat başı GPS Arama sonuçlarının ekran görüntüsünü almak basitti, özellikle de her şey belirlenen alanların ve görevlerin üstünde belirirken..
Etkilenen Nanase, ekran görüntülerini kaydırmaya başladı. Bir sonraki görüntüye her geçiş yaptığında adadaki her öğrencinin GPS sinyalleri haritada yer değiştiriyordu.
“Affına sığınarak, yanlış anlamazsan bir şey söylemek istiyorum, senpai. Bu kadar puan ödemeye değer mi? Ekran görüntülerini biriyle paylaşmak mümkün olsaydı, o zaman değeri artardı. Ama kişinin hareketini tek başına analiz etmek, aşırı derecede çok zaman alacak bir iş..değil mi?”
Bu görüntüleri bir tür kısa mesajla veya e-postayla arkadaşlarımıza gönderebilirsek daha değerli olurdu, evet. Birkaç kişiyle işbirliği yaparak, aramaları daha kısa zaman aralıklarında yapıp, hatta standart sınav saatleri dışında, diğer grupları gözleyebilirdik. Eğer diğer sınıflar da aynen böyle bir plan uygularsa, o zaman sorun olmazdı.
“Sadece bir kişi olarak, kendime pay çıkartabilirim. Bunun harcadığım puana değip değmeyeceğine önümüzdeki günlerde belli olur.”
“Yani, anlayamadım..?”
“Şimdiye kadar bulduğum bazı bilgileri göstereyim.”
9.sınıflardan 11. sınıflara kadar, döneme göre her türlü yeni bilgiyi edinebiliyordunuz.
- sınıfların hareketleriyle ilgili açıkça tuhaf bir durum söz konusuydu, mesela.
“Örneğin, bazı 11. sınıf grupları dün gün boyunca sıra dışı hareket etti. Ayrıca, bu gruplar, Nagumo’nun grubuyla veya Kiriyama’nın grubunu doğrudan ilgilendiren gruplar. Araştırdığımda oldukça ilginç bir şey fark ettim.”
Altıncı gün sabah 7.00’den başlayarak, hareket eden Nagumo’nun grubunun saat saat konumunu takip ettik.
“İlk olarak, Nagumo’nun grubu sabah 7.00’de B8 bölgesindeydi.”
“Bu, beşinci gün belirlenen son alanın B8 bölgesi olduğu anlamına mı geliyor?”
“Olabilir ama bölgenin en güney ucundalarmış, direkt B9 bölgesinden başlamış olabilirler. Neyse, o sırada bölgedeki diğer GPS sinyalleri kendi grup üyelerine aitti.”
Ancak, bir saat sonra, sabah 8.00’de, Nagumo’nun çevresinde birkaç grup daha belirmeye başlıyor.
Bu trend, sabah 9.00’da daha da belirginleşiyor, grupların aktif olarak onu arayıp onunla görüştüğünü açıkça ortaya koyuyordu.
Ve bir noktadan sonra, büyük grup olarak hareket etmeye başlıyorlar.
Saat 10.00 ve 11.00’de, bu garip olaylar silsilesinin belirsizliği, şekil almaya başlıyor.
“Birlikte hareket eden o kadar çok grup var ki… Sanki balık istifi gibi.”
“Verilere bakınca, genel manada bir şey anlaşılmıyor. Ama ne aradığını biliyorsan, ekran görüntüleri net bir bilgi sunuyor, değil mi?”
Nanase, birkaç ekran görüntüsünü çevirmeye devam ederken birkaç kez başını salladı. Saat 15.00’te aldığım ekran görüntüsünü görünce, bir soru sordu.
“Onlar… görevleri tekeline almak için mi bunu yapıyorlar?”
“Büyük olasılıkla, Nagumo’nun görevlerdeki birinciliğini o kılını dahi kıpırdatmadan kazansın diye uğraşıyorlardır.”
Karmaşık olmayan çok basit ama güçlü bir strateji.
“Ancak, Başkan Nagumo’nun dışındaki gruplar puan alamayacaklar, değil mi? Hepsinin de aynı tabloya ait olduğunu düşünemiyorum. Belirli bir grubun başarısı için birlikte çalışmak… Hemen hemen herkesin aklına gelebilecek bir fikir, ancak bunu etkili bir şekilde uygulamaya koymak imkansız.”
Gruplar, zamanlarını başka bir gruba eşlik ederek harcadıkları için, kendi belirlenen alanlarından vaz geçmeleri gerekiyor.
Dahası, Nagumo’nun grubuna birincilik vererek, görevlerden de çok puan kazanamayacaklardı.
“Doğru düşünüyorsun. Stratejisinin uygulanmasının nedeni, bu sınavın en temel ilkelerinden birini göz ardı ediyor olması. Peki: Öğrencilerin belirli bir grubun zirveye çıkması için birlikte çalışmasını engelleyen neydi?”
“Sınıf puanı ve okuldan atılma tehdidi, tabii.”
O sırada, Nanase’nin yakınlaştırmasını ve Nagumo’nun etrafında toplanan öğrencilere bakmasını istedim.
“Onların… hepsi sıralamanın en altındaki gruplar…”
“Ve aralarında A sınıfı öğrenci yok. Bir kişi bile yok.”
“11/A ve diğer 11‘ler arasındaki puan farkı o kadar büyük ki, yetişmelerinin hiçbir yol yok…”
“Ya da başka bir deyişle, 11.sınıflarda, kimin kaybettiği onlar için artık önemli değil.”
Hem 9. hem de 10.sınıflar hala sınıf yarışından vazgeçmeyi düşünecek noktaya gelmemişti. Hala A sınıfına ulaşmayı amaçlıyorlardı.
Ancak, aynı şey 11.sınıf öğrencileri için geçerli değildi. 11.sınıflar için; dört sınıf bu konuyu arka planda tutup birbirleriyle birlikte çalışabilecek kapasitedeydi.
“Bu stratejinin gücü, sıralamanın en altındaki grupların sınav sırasında istedikleri gibi hareket etmelerini özgür kılıyor. Son sıradaysanız, 1 puanız ya da 50 puanınızın olması arasında hiçbir fark yoktur. Hem okuldan atılırsın hem de sınıf puanından olursun, sonuç değişmez.”
“Belirli bir grubu desteklemek için elinden gelen her şeyi yapan kişilerin kendi puanı olmaz, değil mi? Yani, 11.sınıflardan bu kadar sıralamayı önemsemediği halde neden 20-30 puanı var?”
Tüm belirlenen alanları ve görevleri atladılarsa, sonuç olarak hiç puanları olmazdı.
Nanase, belirlenen alanları kaçırmalarından dolayı sıfır puanları olmasının mantıklı olabileceğini söylüyordu.
Bu sözlerine karşılık tek kelime etmeyip kendisinin düşünmesini sağladım. Ve bir süre sonra, cevap yavaş yavaş kafasında belirdi.
Süreci hızlandırmak amacıyla, birkaç ekleme yapayım.
“Bir strateji düşün: İnsanlar fark ettikçe, etkisini yitiriyor. Peki, fark edilmemesi için ne yapılmalı?”
“Sıfır puana sahip iki veya üç grubun olması, diğer öğrencilerin bir gariplik olduğunu fark etmesine sebep olur. Bu nedenle, en azından biraz puan biriktirerek fark edilmeyi zorlaştırıyorlar…”
Konuşurken bana baktı, sorusunun yanıtını kendi verdi.
Tahmini doğrudur. Hatta bu yüzden Nagumo’nun stratejisi umut vericiydi. Birden fazla grubun hepsinde sıfır puan olsaydı, çok göze batar, sanki bu işte bir bit yeniği var imajı çizerlerdi.
“Nagumo’ya destek sağlıyor gibi görünen birkaç grup olsa da, her birinde belirlenen alanlara ulaşmaya odaklı en az bir üyesi vardır.”
“Cezanın katlanıp kontrolden çıkmasını engellemeye çalışıyorlar yani.”
Bu süreçte,az da olsa puan biriktiriyorlardır.
“Bir nevi, onu destekleyen grupların birbirleriyle yarıştığını düşünebiliriz. Nagumo’ya birinciliği verirken, ikinci ve üçüncülük için, yarışıyorlardır. Bu yüzden, alttaki gruplar arasında, sıralamalar zaman zaman değişecek veya aralarındaki puan eşitsizliği daha da artmaya başlayacaktır. Ayrıca özel sınavı ciddiye alıyorlarmış gibi görünmesine de yardımcı oluyor bu durum.”
Eğer 10 GPS araması yapmazsanız, bu stratejiyi asla göremezdiniz.
Bir şeyler döndüğünden şüphelenmekle yetinir, gerisini fark edemezdiniz.
“Kendilerini okuldan attırmaya gönüllü olarak Nagumo’nun kazanmasına izin mi veriyorlar gerçekten? A sınıfına yükselmekten vazgeçiyorlar peki de… okulu bırakmak isteyeceklerini sanmıyorum?”
“Aralarında bazı tuhaf istisnalar olabilir ancak haklısın. Arka planda, Nagumo bazı önlemler almıştır.”
“Ne gibi önlemler…?”
“Diğer 11.sınıfların özel sınavlarla A Sınıfına çıkıp mezun olması imkansız. Nagumo ile birlikte çalışıp A sınıfına girmek mümkün diyelim, sence ne olur?”
“Eğer tek seçenekleri buysa, o zaman… neden işbirliği yaptıklarını anlayabiliyorum.”
Alt sınıflardan mezun olmak ve A sınıfının bir üyesi olarak mezun olmak… A sınıfından mezun olmak gibi bir şansları varsa, onun için ellerinden geleni ardına koymamaları doğaldı.
“Bir bakıma, bu sınavı kimin yürüttüğünü bile belli değil; okul mu öğrenci konseyi başkanı mı.”
“Açıkçası, doğru düşünüyorsun. Nagumo’nun 11‘leri avucunun içinde tuttuğu aşikar. Buraya kurallara uymaya gelmemiş. 11.sınıfları avucunun içinde oynatıp diğer öğrencileri yönlendirmek için burada.”
Bu işi, onun organize etmesi son derece etkileyici aslında. Bu lise tarihi boyunca, Nagumo’nun türünün ilk ve son örneği olduğunu söylesem abartmış olmam herhalde..
Tabii ki, biz 10.sınıflar olarak arkamıza yaslanıp onun istediğini yapmasını izlemeyeceğiz.
Sınavın beşinci gününde, hem Ryūen’e hem de Sakayanagi’ye bir teklif sundum: 10.sınıfların tek bir vücut olarak ’bazı görevleri’ yardımlaşarak tamamlamasını istedim. Kısaca, Nagumo’nun benimsediği stratejiye benzer bir strateji sundum onlara. Ancak, puanların belirli bir gruba ait olmayacağı bir strateji.
10.sınıfların arasındaki rekabet, hala taze ve alevli olduğu için, puan işin içine girdiği anda teklif bir işe yaramazdı. Bu nedenle, başka bir şartla teklifi kabul edilebilir hale getirdim. Hem Ryūen hem de Sakayanagi, sınıf arkadaşlarından oluşan bazı grupların başarısından endişe duyuyorlardı. Bir nevi, <al gülüm, ver gülüm> taktiği ile, bu teklifi kabul ettiler.
Örneğin, bazı 10/A sınıfı grupları, Sudō’nun grubunun boyutunu arttırmada 10/D sınıfına yardımcı olacaklar. Karşılığında, ihtiyaç duyanların grup üyesi arttırma görevlerde biz yardımcı olacağız. Ana fikir buydu.
Rakip olmamıza rağmen, çıkarlarımız ortak olduğu sürece, hiç düşünmeden el ele verebiliriz.
10.sınıflara liderlik edenlerin güçlü yönlerinden biri bu hatta.
Tabii, bu teklif bir yıl önce sunulsaydı işe yaramazdı diye düşünüyorum.
Birlikte geçirdiğimiz bu bir buçuk yıllık deneyim sayesinde bu planı uygulamaya koyabildik.
“Şimdi anladım. Bu bilgi karşılığında 10 Puan harcamanın çok büyük bir risk olmadığını söylüyorsun, değil mi senpai?”
“Sayılır. Zirveye ulaşma hedefimi tam olarak kapatmış değilim. Neyse ki, Kōenji tek başına iyi iş çıkartıyor. Ben de, yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarımı desteklemek için gerekli bilgi kaynaklarını toplamaya odaklandım.”
“Kōenji-senpai harika, değil mi? Başkan Nagumo’ya tek atıyor hatta.”
Kōenji şaşırtıcı derecede iyi. Ama bu olanların arkasındaki gerçek, tahminimce farklıdır. Üst sıralara bakıldığında, Kōenji ve Nagumo’nun grubunun sürekli bir başa baş bir mücadelede olduğunu sanar. Ama aslında, Nagumo’nun grubu Kōenji ile eş değer gitmek için yavaşlıyordur.
Sıralamalar on ikinci günün sonuna kadar herkese açık olacağı için, Nagumo bu hilesine o zamana kadar devam edecektir.
Sıralamalar gizlendikten sonra, o ve grubu sınavın son iki günü var gücüyle yarışacaktır.
Böylece, Nagumo, sınavın son demlerinde enerjisi biten Kōenji’ye karşı zafer kazandığına dair bir imaj çizecektir. Görevlerden bir ton puan kaldırmak için bu kadar çok sayıda müttefik grubu yanında gezdirmesi de açığa çıkmaz.
Tabii, Kōenji’yle aynı ayarda aşık atmak için kendini yavaşlattığı düşünürsek, diğer gruplara da galibiyet şansı sunmuş oluyordu.
“Her neyse. Şimdi Amasawa’nın altıncı günde yaptığı hareketlere bir göz atalım.”
Bu sözleriyle birlikte Nanase, ekran görüntülerinde benim bile henüz bakmadığım değerli bilgilere bakmaya başladı.
“Amasawa dün sabah belirlenen bölgede değilmiş.”
Bizimle aynı tabloya sahip olduğu için, bizimle aynı bölgede kamp yapsaydı şaşırtıcı olmazdı.
Ancak, GPS sinyali onun güneyde iki bölgede gösteriyordu.
Ayrıca, geceyi yalnız geçirdiğini gösteren başka bir sinyal yoktu.
“İşte ilk belirlenen alanın duyurulmasından bir saat sonra, sabah 8:00’den itibaren ekran görüntüsü.”
“O sırada gittiğimiz bölge B6’ydı, değil mi Senpai?”
“Evet. B6’ya bizimkinden farklı bir güzergahtan gitmiş galiba.”
Ayrıca, önceki ekran görüntüsüyle kıyaslayınca, kat ettiği mesafeden hızlı hareket ettiği belliydi.
Beklenenden daha hızlı mı seyahat ediyordu? yoksa en uygun yollardan mı geçiyordu..?
İki durumda da, ormanda yalnız takılan bir kız gibi hareketi etmiyordu.
Sabah 9:00’daki haritayı kontrol ettiğimizde, belirlenen alanın sağındaki bölge olan C6 bölgesinde olduğunu gördük.
Muhtemelen daha önce belirlenen bölgeye adımını atmış, ardından da yakındaki bir göreve istikamet ediyordu.
“Bu gerçekten inanılmaz. Bir gün boyunca herkesin yaptığı her hareketi parmaklarımızın ucunda, haritada ayna gibi gösteriliyor.”
Altıncı günün sabah saatlerinde, diğer öğrenciler gibi sınava odaklanmış, canla başla hareket ediyordu.
Amasawa’nın sinyaline odaklanarak sonraki yedi ekran görüntüsünü de analiz etmeye başladık.
Göze çarpan bir şey yapmamış. Özenle belirlenen bölgelere gidip üç- dört göreve katılmış. Muhtemelen Nanase’nin tabletindeki günlük kayıtlarla çapraz kontrol yapabiliriz. Ama performansı pek önemli değildi.
“En azından, Amasawa’nın dün saat 17.00‘den önce bizi takip ettiğine ya da şüpheli davrandığına dair bir kanıt yok.”
“… Yani, hiçbir şey öğrenemedik mi?”
“Hayır, çok şey öğrendik. Bu, Amasawa’nın özel sınava az da olsa ciddiye aldığını açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca bu, GPS Aramalarına pabuç bırakmayacak kadar sağlam hareket ettiği anlamına da geliyor.”
Gün içindeki sınav saatleri bitiminde, yani alacakaranlıktan şafağa kadar bir haltlar karıştırdığını düşünebiliriz. Bu süre zarfında GPS araması yapmak mümkün olsa da, puan israfından öteye gitmezdi.
O sırada, sınavın bugün askıya alınması için bize vaat edilen telafiyle ilgili okuldan bir bildirim aldık.
『Öğrencilerin dikkatine: Havanın şartlarının devam etmesi nedeniyle, günün görev ve temel alan hareketlerinin sadece dörtte biri tamamlanmıştır. Kaybedilen fırsatları telafi etmek için okul, sınavın son gününde varış bonusları, erkenci bonusları ve görevler sayesinde kazanacağınız tüm puanları iki katına çıkarma kararı almıştır. Hava tahminlerine göre, yarın sabah hava şartları düzelecek. 』
Sınavın son günü ilk günki gibi, günde sadece üç temel hareket alanı belirlenecekti.
Bir nevi, telafinin reçete gibi işleyeceğini düşünebiliriz.
“Senpai, bu her şeyi değiştirebilir gibi.”
Son gün, çatışmaların çoğunluğunun son bulacağı gündü. Puanları iki katına çıkartmışlarken, başarılı geri dönüşler yapılabilir.
“Okul, bize önceden haber vererek insanların işini kolaylaştırıyor. Gruplar, sınavın ikinci yarısı için planlarını değiştirebilir.”
Bugün tatile dönüştü. Yarından itibaren kendilerini hızlandırmayı düşünen ve final beklentisiyle dayanıklılıklarını koruyacak gruplar kesinlikle çıkar. Öte yandan, bunu fırsat bilip yarın tüm gücüyle saldıracak gruplar da çıkacaktır. Benim için pek hoş durumlar değil ama..
Bir süre tabletime baktıktan sonra, Nanase’nin konuşmayı kesip yanımda başını sallamaya başladığını fark ettim. Sanki yavaş yavaş uyukluyordu. Gözleri arada bir açılıyor, sonra geri yavaşça kapanıyordu.
“Hala gündüz ama belki de çadırına geçip dinlenmelisin?”
Sabahın erken saatlerde dağa tırmanmakla uğraştı. Hatta bugünkü limitinin iki ya da üç katını aştı. Yorgunluktan ölüyor olma ihtimali yüksekti.
“Eh? ey…! Kusura bakma!”
Kendini bir telaşla toparlamaya çalışsa da, ağır bir uyuşukluk hissinden kolay kolay çıkması zordu.
Ve onun gibi vücudunu epey yoran birisi için, ayık kalması gittikçe zorlaşıyordu.
“… ben, en iyisi kendi çadırıma geri döneyim.”
Kendisi için en iyi seçeneğin farkındaydı.
Uyuklarken burada kalmaya devam ederse, kendisini zora sokmuş olacaktı.
“İyi fikir.”
Yağmurun hala sertçe yağdığını düşünürsek, bugün verimli yolculuk yapmamız mümkün değil.
Vücudumuzu mümkün olduğunca çok dinlendirmek için de her fırsatı değerlendirmeliyiz.
Çadırın içinde dinlenmek tam olarak rahat değil ama demir tavında dövülür demişler.
Tam Nanase çadırın fermuarını açmak üzereyken kafasını çevirip bana baktı.
“Yağmur diner dinmez, Amasawa-san’ın peşinden gideceğim. Beyaz Odadan olduğu belli oldu ve ilerisi için planlarından yana endişeliyim.”
Benimle takılmaya devam ederse, Amasawa’nın neyin peşinde olduğunu öğrenemezdik.
Ve aynı grubun üyeleri oldukları için Amasawa’nın da Nanase’ye zalimce bir şey yapacağını düşünmüyorum.
“Amasawa’nın Beyaz Oda’nın biri olarak şimdiye kadar başarılı olması onun ciddi bir tehdit olduğu anlamına geliyor. Cinsiyetini veya yaşını düşünerek onu hafife alamayız.”
“Detayları pek bilmiyorum ama madem böyle diyorsun, tehlikeli biri demektir.”
Saf dövüş gücü açısından Amasawa’nın, Sudō ve Ryūen gibilerinden bir adım üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Ham fiziksel güç olarak ona belki ayak uydururlar ama teknik bilgi ve deneyim olarak Amasawa ezer geçer. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Nanase’nin ona karşı şansı olmayacaktır.
“Diğer grup üyen Hōsen’e de dikkat et.”
“Evet. O başa çıkabileceğim bir rakip değil.”
Nanase başını sallayarak açıkça anladığını belirtti. Ancak, Hōsen’in ezici fiziksel gücü onu tehlikeli kılan tek şey değildi.
Hōsen’i, fiziksel gücünden daha fazlasına sahip biri olarak düşünmek şarttı.
“Hōsen’in Beyaz Oda öğrencisi olduğuna pek ihtimal vermiyorum ama Amasawa ile olanlardan sonra, artık o kadar emin değilim. Şimdilik beni boş ver, kendini korumaya odaklan.”
Tabii ki, asıl amacının beni okuldan attırmak olmadığını varsayarsak….
“Okuldan atılmaktan korkmuyorum, Ayanokōji-senpai. Seni korumak adına her şeyi yaparım.”
Tavsiyeden ziyade ona bir uyarıda bulundum. Fakat verdiği cevaptan bir kulağından girmiş, öbür kulağından çıkmış gibi.
“O zaman senin için biraz farklı anlatayım, Nanase. Dikkatsiz bir tavrınla istenmedik sorunlara yol açabilirsin. Beni riske atabilecek bir şey yapmaktan kaçınmanı istiyorum.”
Ona zarar gelmesinden değil, bana zarar gelmesinden yana sorun oluşturabileceğini söyledim.
Böylece, Nanase’nin cesur, sadık tavırları uysal, zayıf bir köpek yavrusuna dönüştü.
“Şey.. ben bunu kabullenemem o zaman. Sana daha fazla sorun çıkaramam…”
“O zaman, dikkatli olmanı istiyorum. Tamam mı?”
“Tamam, söz.”
Bu anlattıklarımdan sonra, pervasız bir harekette bulunmayacağını düşünüyorum.
Kendisini daha fazla küçük duruma düşürecek bir harekette bulunacağını sanmıyorum.