Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 1 - Gizem
Cilt 15 – Bölüm 1 – Gizem
Sağanak yağmur güçleniyor, sis daha da yoğunlaşıyordu.
Hava yüzünden bir şey duymak ya da görmek zor olsa da, arkadan bize yaklaşan uğursuz bir varlık olduğunu hissedebiliyordum.
Kasıtlı ve abartılı olarak çamurlu toprağa basan ayak sesleri hız kesmeden bize doğru geliyordu.
Nanase de hemen fark etti.
Kafamı hafifçe çevirip baktığımda arkamda aniden duran öğrencinin kızıl saçlarının rüzgarda salındığını gördüm.
“Aşağı ineceksiniz, değil mi Sen~pai?”
Gelen, 9/A sınıfından Amasawa Ichika’dan başkası değildi.
Nanase ile aynı tabloya sahip olsak da, buna basit bir tesadüf diyemeyiz. Yakınlarda başka öğrenci olmadığı gibi, ne sırt çantası ne de tableti yanındaydı.
Bu durum aynı zamanda şu soruyu da akıllara getiriyordu: Buraya kadar nasıl gelebildi?
Bir ihtimal, yanımıza gelmeden önce eşyalarını yakınlarda bir yere saklamış olabilir. Bir başka alternatif ise, en başından beri, yani uzun süredir, bizi takip ediyordu.
Birinin GPS ile bizi takip etmesi ve telsizle yerimizi ona aktarması da mümkün.
Basit bir tesadüf olarak düşünemiyorum hala. Amacı ne ne olursa olsun, onun gelişini hoş karşılamıyorum da.
Ayrıca, Amasawa’nın eli boş da sayılmaz. Sol elinde kalın bir tahta var: Birini dövmek için kullanabileceği kadar iyi bir tahta sopa.
Bizi şaşırtarak tuzağa mı çekmeye çalışacaktı da… biz onu fark ederek yoluna taş koyduk?
Ama, böyle kötü bir havada, bize saldırmayı planlasaydı, daha sessiz olmaya çalışabilirdi.
“Lütfen arkama geç, senpai.”
Amasawa’nın aniden ortaya çıkmasının arkasındaki sebebi düşünürken, Nanase tüm yorgunluğuna rağmen, kendini önüme attı.
Yandan yüzüne baktığımda, bariz bir güvensizlik duygusuyla etrafa baktığını fark ettim.
“Ne oldu? Nanase- chan, beni gördüğüne sevinmen gerekirdi? Kendi grubundan çok güzel bir üyen~ gelmiş, sense bana soğuk bakışlar atıyorsun. Dur, yoksa elimde tuttuğum küçük sopacık için mi geriliyorsun~?”
İyi niyet gösterisi olarak tahta sopayı rastgele önümüzde bir yere attı.
Yine de Nanase rahatlamadı.
“Sana─ güven olmaz.”
“Ne kadar ka~basın. Böyle bir şeyi nasıl söylersin? Ben çok sevimliyimdir~!”
Sevimli olmanın güvenilir olmakla bir alakası olduğunu düşünmesem de, şuan için bunun hiç önemi yoktu.
“Neden ona güvenilmez diyorsun, Nanase?”
Amasawa’nın gerçekte ne düşündüğünü anlamak zordu. Olağanüstü oyunculuk yetenekleri ve üstün planlama yetenekleri vardı.
Ona karşı dikkatli olmam gerekse de, şuan bu temkinliliği sürdüremiyordum.
Ama bu durum, Nanase’nin ona gösterdiği aşırı güvensizliği için yeterli değildi.
Amasawa’nın buraya kadar gelmek için bir sebebi olduğu çok açık.
Nanase’nin müttefikim olduğu için aşırı tepki verdiğini varsayabiliriz, ama…
“Tanrım! Ben kötü biri değilim, dimi Ayanokōji-senpai~ Sadece biraz sohbet etmek istiyorum, o kadar?”
“Lütfen onu dinleme, o tehlikeli biri.”
Amasawa düşmanlık göstermese de, Nanase ona karşı sertti. Bir santim bile yerinden kımıldamadan sert bakışlar atmaya devam etti.
Az önce sitemkar konuşan Amasawa, Nanase’nin yersiz gibi görünen suçlamalarına kulak asmıyordu.
“senpai… Bir süredir sessiz kaldığım bir konu var… Shinohara-senpai‘nin grubunun saldırıya uğradığı, Komiya-senpai ve Kinoshita-senpai sınavdan diskalifiye olduğu, Ike-senpai ile yamaca tırmandığınız günü hatırlıyor musun?”
Sınavın dördüncü gününden bahsediyordu, Ike yamacın tepesinden bir ses duyunca, panikleyerek Shinohara olabilir diye yamaca koşmuştu.
Yalnız gitmesinin çok tehlikeli olduğuna düşünerek, ben de peşinden gitmiştim.
“Sen yamaca çıkarken, birinin bizi yakınlardan izlediğini fark ettim. Ve o kişiyi kovalamaya çalıştım.”
“Shinohara’yı bulduktan sonra geri dönüş yolunda sana rastlamıştık, Sudō‘gille bu yüzden mi birlikte değildin?”
Hafif bir şekilde başını salladı.
“Peki, ne oldu?”
“Benden kaçtı. Ve ona yetişemedim… Ama saçlarına görmeyi başardım.”
Nanase yavaşça sağ kolunu havaya kaldırıp Amasawa’yı işaret etti.
“O zaman bizi çalıların arkasından izleyen sendin, değil mi Amasawa-san?”
“Ahaha, demek gördün beni.”
Amasawa inkar etmek yerine hemen itiraf ederek güldü.
Suçüstü yakalandığı için hiç şaşırmamış gibiydi.
O zamanlar sezmiş olduğum varlığın Amasawa olduğunu düşünebilirim o zaman.
“Komiya-senpai ile Kinoshita-senpai‘ye de zarar veren sendin, değil mi?”
“Eh? Ama şimdi, peşin hüküm veriyorsun, tatlım? Belki de tesadüfen o taraflardaydım.”
“O zaman benden kaçmana gerek yoktu?”
“Ürkütücü bir yüz ifadesiyle bir kız koşarak üzerine gelse, sen kaçmaz mısın? Ayrıca, şüphelenilmek istemedim.”
“Sana inanmıyorum. hem de hiç.”
“Kafanda kurarak, o iki senpai’yi yamaçtan ittiğime mi karar verdin yani, Nanase-chan?”
“Bundan eminim. Yanılmam neredeyse imkansız.”
“Çook çok eminsin, ama araya bir ‘neredeyse’ ekleme ihtiyacı hissettin, öyle mi? Hiçbir fikrim yok falan desen daha inandırıcı ve mantıklı olurdu?”
Aynı grubun üyesi iki kız, birbirlerine laf yetiştirip sohbetin kontrolünü ellerinde tutmaya çalıştı.
“O zaman, onlara zarar verenin sen olmadığına yemin edebilir misin?”
“Yemin ederim, tabii. Ama kuru bir sözün ne kadar değeri olur, tartışılır?”
Amasawa yazılı olmayan bir sözün, anlamı olmadığını söylüyordu.
“Peki, ben sana bir soru sorayım. Hadi zarar veren benim diyelim, ne yapacaksın? Ne olacak yani?”
Amasawa, Nanase’nin sorgulamasını geçiştirip konuyu değiştirmek yerine, istekli bir şekilde konuya doğrudan girdi.
Nanase bu konudan yana bunalsa da, gerçeği öğrenmeye kararlıydı.
“Bana neden böyle bir şey yaptığını söylemeni isterdim. Bir dakika. Asıl, öğretmenler çevredeki GPS sinyallerini araştırırken neden adının çıkmadığını söyle?”
Amasawa’nın açıklaması gereken bir konu değildi, onun yerine ben konuştum.
“GPS sinyalinden kurtulmak o kadar da zor değil. Saatini kırdın mı, bitti.”
“Bingo~ İşte doğru cevap~! Kasıtlı veya değil, bozuk bir saat işte. Ve ücretsiz olarak da değiştirebiliyoruz!”
Amasawa, sevinçle bize sağ bileğine takılı saati gösterdi.
“Saldırıdan önce GPS’ini bozduğun için, okul fark etmedi mi?”
“Evet. Acele ettiklerinden dolayı fark etmeleri zor olmuştur.”
Adada 400’den fazla GPS sinyali vardı. Haritada bir ya da iki tanesinin eksik olduğunu fark etmemişlerdir. Her şeyi de kontrol etmeye imkanları ve zamanları yoktu ve öğretmenlerin haklı olarak öğrencilerin güvenliğini ve sağlığını ön planda tutanları gerekiyordu.
“Okul daha sonra kapsamlı bir soruşturma yürütecek, değil mi? Öğrenmeleri an meselesi.”
Shinohara, birinin saldırısına uğradıklarını ifade olarak verdiğinden, okul olayı ayrıntılı olarak araştıracaktır.
Bu süreçte, Amasawa’nın GPS sinyalinin kaybolduğunu öğrenmeleri olasıydı.
Ancak, sorun tam burada başlıyor.
“Komiya ve Kinoshita saldırıya uğradığında GPS sinyali kaybolan tek kişi Amasawa ise, okul şüphelenir. Ama daha fazlası olmaz. Delil yetersizliğinden, suçlunun o olduğu sonucuna varamazlar.”
“O─”
Amasawa’nın olay yerindeki varlığına bizzat şahit olan Nanase, suçlu olarak onu göstermek istiyordu.
Suçu kanıtlamak onun tahmin ettiğinden çok daha zor. Okul asılsız bir suçlamayla birini diskalifiye etmek istemez.
Kol saati okulun sınav kurallarını uygulayıp düzeni koruması için bir araç iken, öğrenciler bunu istedikleri gibi kullanmak hakkına sahiptiler.
Öğrencilerin sistemi kötüye kullanmalarını önlemek için, okulun saatlerin kırılıp değiştirilme sayısını sınırlaması, karşılığında puan talep etmesi ve hatta diskalifiyeye kadar giden caydırıcı cezalar uygulaması gerekirdi.
Tabii, cezalar ne kadar ağır olursa, sistemi kötüye kullanma olasılığı o kadar artar. Örneğin, rakibin saatini kurcalamak ya da kırmak, rakibinizin ağır cezalar almasını sağlardı. Ayrıca, öğrencilerin ciddi kazalar yaşaması veya teknik problemler nedeniyle diskalifiye olmak zorunda kalması, sınavın işleyişini de zora sokacaktır.
“Kuralların boşluğundan yararlanmak bu okul için standart bir uygulama. Okul kanıt bulamadığı sürece, herkes itediğini yapmakta özgür.”
Amasawa’nın söyledikleri her ne kadar kulağa biraz garip gelse de, haklı olduğu bir gerçekti.
“Eğer kanıt bulamazlarsa, seni orada gördüğümü söylemek zorunda kalacağım, Amasawa-san.”
“Ne fark edecek? Bozuk GPS sinyalim ve suç mahallinde bulunmam, en fazla şüpheye yol açar.”
Sudō veya Ryūen gibi son derece şiddet yanlısı davranış geçmişi olan sorunlu öğrencilerden biri olsaydı, okul daha şüpheci yaklaşabilirdi. Ancak Amasawa, lekesiz bir sicile sahip bir 9. sınıf öğrencisiydi. Karakterine bakarak, okulun onu suçlu bulma olasılığı çok yüksek değildi.
Dahası, Komiya ve Kinoshita saldırıya uğradıklarına dair ifade bile vermediler. Shinohara belli belirsiz bir açıklama yapabildi, kimi gördüğünü dahi söyleyemedi.
Nanase’nin Amasawa’yı bölgede gördüğüne söylemesi, farklı yaratmayacaktır.
Kesin kanıtlar olmadan, okulun Amasawa’yı cezalandırmasını imkansız.
“İşte olay bu kadar basit, Nanase-chan.”
Amasawa’nın buraya neden geldiğini hala bilmiyoruz.
Nanase’nin soruları ile Amasawa’nın kaçamak kelime oyunları arasında sürekli git gel yapıyoruz. Bu konunu ilerleyeceği yok.
Bize bir tuzak kurduğuna inanmakta gittikçe zorlaşıyordu.
Şimdilik Komiya ve Kinoshita’nın başına gelenlerde parmağı olup olmadığını sonraya bırakmalı.
Şu anki çıkmazı aşmak ve sohbeti rayına oturtmak için bir şeyler sormam gerek.
“Burada ne yapıyorsun, Amasawa? Daha doğrusu, bizi nasıl buldun?”
Özel sınava bir haftadan fazla bir süre kaldığını düşünürsek, sağanak yağmurun altında bu kadar uzun süre dikilmememiz hepimiz için en doğrusu olacaktır.
Çadırlarımızı kurarak sağanak yağmurdan kaçınmamız şart.
“Aceleye gerek yok, Ayanokōji-senpai. Birbirimize denk geldiğimiz için sevinelim önce!”
“Kusura bakma ama yağmur direncimi tahminimden daha çok kırdı. Bu sohbete bir an evvel son verelim. Lütfen.”
“Eh~ Çadır kurup geceyi birlikte geçirelim o zaman? Sadece ikimiz kalacağız çadırda ama~ Nasıl fikir?”
Karma olarak çadır kullanmak kurallara aykırıydı, yasaktı. Bilgisi olduğuna adım gibi eminim.
Beni anlamsız bir sohbete dahil ederek zaman kazanmaya çalışıyordur.
“Kuralları çiğnemek istemiyorsun herhalde? Sorun yok ya. Okul her şeyi izleyemiyor ki?”
Amasawa bir adım öne atınca, Nanase hemen öne geçip onu kolundan yakaladı.
“Bu ne demek oluyor, Nanase-chan?”
“Ayanokōji-senpai‘ye dokunmak üzereydin, değil mi?”
“Ne zamandan beri onun zırhlı şövalyesi oldun? Hōsen-kun’la birlikte onu okuldan attırmak için plan yapmıyor muydun sen?”
“Bu… Bu konu seni ilgilendirmez. Buraya neden geldin?”
“Kayboldum ormanda. Sizden yardım istemeye geldim~“
Amasawa yalan söylediğini belli edercesine güldü. Galiba daha fazla numara kesmeyecek.
Nanase ile olan kavgamın sonucunu görüp olanları incelemek için bunca yolu gelmiş olabilir mi?
Nanase’nin de taraf değiştirdiğini fark etmiştir. Tavırlarından az çok belli oluyor.
Ama bu da mantıklı gelmiyor. Böyle bir durumda, burada kalıp anlamsız sohbetler etmeye çalışmazdı.
“Ayanokōji-senpai ile sohbet etmek istiyorum. Bizi yalnız bırakır mısın?”
“Neden olduğun yerden konuşmuyorsun?”
“Olmaz ama, tatlım~ Beyaz Oda ile ilgili~”
Amasawa gerçek kimliğini saklamanın bir anlamı olmadığı sonucuna vararak itiraf etti.
Şaşıran Nanase arkasını dönüp bana baktı.
İlk dönem boyunca, Beyaz Oda öğrencisinin varlığı her zaman aklımda olsa da, kim tam olarak belirleyememiştim.
Aynı zamanda karşı tarafın itirafıyla öğreneceğimi de düşünmüyordum.
“Şimdi anladın mı? Dış kapının dış mandalı~”
Amasawa gerçekten Beyaz Oda öğrencisiyse, Nanase’ye yabancı muamelesi yapması mantıklıydı.
“Onun kolunu bırak, Nanase.”
Hoşnut olmasa da, Nanase itaatkar bir şekilde Aamasawa’nın kolunu bıraktı.
“Vay canına, çok iyi bir kızmışsın, Nanase-chan~! Sanki onun sadık köpeği gibisin. Yakıştı bu görev sana, hatta cuk oturdu!”
Bu sırada Amasawa yavaş yavaş bana yaklaşmaya başladı.
Canımı sıksa da, bu boş sohbetlerin bir sonu gelecek gibi.
“Nanase ile bir yanlış anlaşılma var aramızda. Sırf beyaz odadan bahsettiğin için, peşin hüküm verecek değilim.”
“Sorun değil, sana gerçek olduğumu kanıtlayacağım. fakat… Nanase-chan’ın duymasına izin vermek…”
“Anladın dimi?” dercesine sırıttı.
Nanase’ye hafif bir el işareti yaparak uzaklaşmasını rica ettim. Beni Amasawa’yla yalnız bırakmaya isteksiz olmamasına rağmen, ses çıkartmadan uzaklaştı. Sağanak yağmur güçlendiği için, birkaç metre öteden dahi bizi duyamayabilir.
Çamurlu zeminden geçen Amasawa, kolumu uzatsam değecek bir mesafeye geldi.
“Eh şimdi, nereden başlasam~?”
Nasıl açıklamaya başlayacağını düşündüğünü belirtircesine işaret parmağını çenesine koydu.
Buraya kadar gelmiş olması bana hiç mantıklı gelmiyor hala.
Son birkaç aydır, Beyaz Oda öğrencisinin pusuya yatmış, beni okuldan attırmak için fırsat kolluyor olması gerekiyordu.
Amasawa karşıma çıkıp tek bir numara dahi yapmadan gerçek kimliğini açıkladı.
Dahası, şimdi de ne söyleyeceğini düşünüyor.
Kasıtlı olarak böyle bir hareket yapıp zaman kazanmaya çalışıyor gibiydi.
Tam ona baskı yapıp yapmasam mı diye düşünmeye başladığımda, Amasawa ağzını açtı.
“Senpai, 10 yaşındayken eğitim aldığın müfredat, Proje 5‘ten Sistem Teorisini içeriyordu. Ve 11 yaşındayken Proje 7‘den Görelilik Teorisi vardı. Her ikisinde de ben yer aldığım için, çok iyi hatırlıyorum.”
Aynı yerden geldiğimizi kanıtlamak için Beyaz Oda hakkında özel bilgilerden bahsetmeye başladı.
“Sınıflar, koridorlar, kaldığımız odalar… her yer, bembeyazdı.”
En azından Amasawa, Beyaz Oda hakkında Nanase’den çok daha fazla bilgi sahibi.
Bu bilgileri, Tsukishiro’dan duyduğunu da sanmıyorum.
Beyaz Oda’nın işleyişinden asla alakasız kişilere bahsetmezdi. Hele bir yabancıya asla.
Amasawa’nın suçlu olduğunu düşünebilirim belki…?
Bildiklerinden, kendini taşımasına kadar, Beyaz Oda öğrencisi imajı çiziyordu.
“Madem kim olduğunu söyleyecektin neden sıradan bir liseli rolü kesip durdun?”
“Tabii, bunu merak edeceğini biliyordum. Sana düşmanın olmadığımı söylemek istedim, senpai.”
“Bu hiç mantıklı değil. Beyaz Oda öğrencisi buraya okuldan atılmam için gönderildi. Düşmanın değilim demen hiç mantıklı gelmiyor.”
Kıyafetlerimizin yağmurdan sırılsıklam olmasına aldırış etmeyen Amasawa, konuşmaya devam etti.
“Dördüncü nesilden olduğun için farkında değilsin, Ayanokōji-senpai. Sonraki nesillerde seni kıskanıp sana kinlenenler çok. Yetkililer muhtemelen bu kıskançlığı kullanarak seni okuldan attıracak birini seçtiklerini düşündüler. Ancak, yanlış kişiyi seçtiler. Seni içten içe seven, idolü olarak gören biriyim ben.”
“Bu yüzden mi kendini açığa çıkarttın?”
Sessizce ‘Mhm’ deyip başını salladı.
“O zaman, okula ilk geldiğin zaman söylemen gerekmez miydi? Hatta kaç kez odama geldin, söylemek için çok fazla fırsatın vardı.”
“Birini idol almak demek, kafanızda kurduğunuz kişiye hayran olmak demek. Hayranlığına değecek birisi olup olmadığını görmek için de yüz yüze konuşmak gerekir.. Eh, bu da zaman alıyor haliyle.”
Başka bir deyişle, Amasawa’nın idol olmaya layık gördüğü biri olmasaydım beni ortadan kaldırmak için harekete geçecekti. Ve şu ana kadarki konuşmamızın akışına dayanarak, gidişat mantıklıydı.
“Anladın mı?”
“Sanırım. Beyaz Oda’da bulunan biri bu konuda böyle şeyler söyleyebilir.”
“İşte oldu~ Biraz garip hissettiriyor, değil mi? Sıradan bir liseli olarak bu okulda zaman geçirmek.”
Daha önce bahsettiği garip, tuhaf hissi yaşayan tek kişi bendim. Ama başka bir Beyaz Oda öğrencisinin de aynı şeyi yaşadığını bilmek beni meraklandırdı.
“Eğer sen de benim gibi hissediyorsan, o zaman bu okulun ne kadar ilginç olduğunu da fark etmişsindir?”
“Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum, senpai. Ben de mezun olana kadar öğrenci olmanın tadını çıkarmanın ne kadar güzel olacağını düşünmüştüm. Hatta birkaç kez düşündüm. Ama arkadaş edinmeyi pek başaramıyorum. Konuşacak birisini bulmak zorlaşıyor.”
Bir bakıma bana çok benziyordu.
Horikita ve Ike gibi insanlarla konuşabilsem de aramızda bir mesafe varmış gibi hissediyordum.
Hatta bir süre kimseyi arkadaşım gibi hissetmedim.
“Ama bu durum senpai senin gibi iletişim yeteneğim olmadığı anlamına gelmiyor.”
İçimi okumuş gibi, Amasawa farkı açıklığa kavuşturmak için konuştu.
“Bana da seninle aynı şeyler öğretildi, senpai. Ama aynı zamanda, sizden sonraki beşinci nesil öğrencilerine özel dersler de vardı.”
Devam etmeden önce bir şey söylemek isteyip istemediğimi görmek için bir an duraksadı.
“Beşinci nesilden önce, çocukların aşırı bireysellik nedeniyle birbiri ardına başarısız olduğu söylendi. Tabii ki, düşük puanlara sahip olanlar ile başarılı olanların birbirleriyle iletişim kurmalarına izin verildi. Benim nesilimde, tüm çocukların asgari düzeyde öğrencilerle iletişimini sürdürmesi şarttı.”
Doğruyu söylüyorsa, bu kadar farklı surat ifadelerini bürünebilmesi gayet doğal.
Oyunculuk yeteneklerim sayesinde kısa vadede başka biriymiş gibi davranabilsem de, hayatımın büyük bir kısmını duygudan yoksun yaşamaktan oluşan alışkanlığımı kırmak zor…
“Hala bana inanmıyor musun?”
“Beyaz Odadan olduğuna inanıyorum, ama kimliğini açıklama nedenine ikna olmadım.”
“Beyaz Oda öğrencisi olduğuma inanan biri için son derece sakin ve sessizsin. Belki de senin için bir tehdit olmadığımı düşünüyorsun?”
Buna karşılık hiçbir şey söylemedim, o da gülümseyerek cevap verdi.
“İyi madem~ Sana söylemek istediğim her şeyi söylediğime göre, bana müsaade.”
Beyaz oda öğrencisi olarak kendini bana ifşalamaktan memnun bir şekilde, arkasını döndü.
“Neyin peşindesin, Amasawa?”
“Ay~ Sana az önce söyledim ya~? Sana hayranım, Ayanokōji-senpai. Hepsi bu.”
Arkasını hafifçe dönüp soğuk ve yağmurdan ıslanan parmak uçlarıyla yanağıma dokundu.
“Lütfen, benim iznim olmadan kendini ezdirme, tamam mı?”
Ardından elini çekip uzaklaştı. Kim bilir nereye doğru gidiyor.
‘Kendini ezdirme’ dedi… Ama kimi kast etti? Tsukishiro’yu mu? 20 milyon kişisel puan ödülüne gözünü dikmiş 9.sınıfları mı? Ya da belki de…
“Ayanokōji-senpai, iyi misin? Sana hiçbir şey yapmadı, değil mi?”
Amasawa’nın gidişini fark eden Nanase, endişelenerek bana doğru koştu. Sırt çantama bakmadan önce endişelerini hafifletmek için başını salladım.
“Yağmur fena. Acele etsek iyi olur.”
Her şeyi rayına oturtmak için zamana ihtiyacım olsa da, öncelikli işlerim vardı artık.
“Evet! Çadırları kurmalıyız, değil mi?”
“Evet.”
Olumlu cevap verdim vermesine de önce bir işimize bakalım.
Amasawa’nın ayak izlerini kontrol edeceğim.
“senpai…?”
“Yağmur yakında ayak izlerini siler.”
Amasawa daha yeni uzaklaşmasına rağmen , ayak izleri şimdiden şeklini kaybetmeye başlamıştı.
“Amasawa-san’ın… ayak izleri? Ayak izlerinde bir sorun mu var?”
“Komiya ve Kinoshita saldırıya uğradığında, suç mahallinin yakınında bazı ayak izleri buldum. Amasawa’nınkiyle aynı boyuttalar.”
Başka bir deyişle, tıpkı Nanase’nin iddia ettiği gibi, Amasawa oradaydı.
“Yani sadece bölgede değildi, onları yamaçtan aşağı iten de oydu mu diyorsun?”
“O kadarını bilemem. Bizi izleyenin o olduğu doğru ama onları iten kişi olarak onu gösteren kesin kanıt hala yok.”
Bir an için, Nanase neden bahsettiğimi anlamamış gibi baktı.
“Sağlam bir kanıt olmayabilir. Ancak, o olduğunu varsaymamız gerekmez mi?”
“Elimizdeki bilgilere dayanarak, Amasawa en muhtemel suçlu.”
“Ben de öyle düşünüyorum. Yine aynı şeyi söyleyeceğim ama gördüğüm kişi oydu.”
Ve belli ki bu konuda da yanılmıyordu.
“Ancak, onları ittiğini görmedin.”
“Şey… eh… onu da itiraf etti az önce ama.”
“Ona itiraf demek zor. Onları iten ben olsaydım ne yapardın diye sordu. O iş benim başımın altından çıktı demekle, böyle bir soru sormak çok ayrı şeyler.”
“Belki de onun sesini kaydettiğimizi falan düşünerek böyle söylemiştir.”
“Bu gürültülü yağmurda ve içinde bulunduğumuz koşullarla, bu konuda tetikte değildi bence.”
İlk bakışta, ortamın ses kaydı alınamayacak durumda olduğu belli oluyordu.
“Yine de emin olamazsın. Senin dikkatine değer bir rakip olduğunun farkında olduğu için, önlem almıştır yaptığı her hamle için.”
Tüm potansiyel riskleri ortadan kaldırmak için, zekice bir hamle olacaktır.
“Eğer kasten iki üst sınıf öğrencisine hayati tehlike arz eden yaralar verdiyse, olay yerinden kaçması gerekirdi. Neden orada kalıp kaçarken onu görmene izin versin peki?”
Nanase sırt çantasını yerden alırken bir an için nasıl cevap vereceğini düşündü.
“Şey… Sanırım Komiya-senpai ve Kinoshita-senpai‘ye ne olduğunu merak etmiştir. Hani, suçlu her zaman suç mahalline döner derler ya o zihniyet.”
<Suçlu her zaman suç mahalline döner> sözü, doğru ve yerinde bir sözdü.
Bu fenomen hakkında birçok teori olmasına rağmen, bu özel durumla ilişkilendirmeye çalışmak riskli. Amasawa’nın suçlu olduğu varsayımı üzerine spekülasyon yaparsak yüzeysel ilerlemek zorundayız.
“İki kişiyi yamaçtan aşağı itmek başlı başına zalimce bir hareket. Sırf başlarına ne geldiğini görmek için suç mahalline geri dönme riskini göze alması mantıklı değil. Ayrıca kaçarken onu teşhis edebilmişsin. Dürüst olmak gerekirse, Tsukishiro tarafından buraya gönderilen birinin böyle bir hata yapacağına inanmak zor.”
Hiçbir şeyi kaçırmadığımdan emin olmak için hızla kaybolan ayak izlerini takip etmeye başladım.
“Ama kimliğini bize neden açıkladı, merak ediyorum?”
“Bence onu gördüğüm için artık saklayamayacağını düşündü. Okula bildirirsem suçluluğunu kanıtlayamasa da onun için sorun olur, değil mi? Ne de olsa, Müdür Vekili Tsukishiro’nun ona verdiği görev tehlikeye girecek.”
“Ama bu, onun suç mahalline geri döndüğü gerçeğiyle çelişiyor.”
“Onun yaptığı bir hata olarak düşünemez miyiz?”
“İmkansız.”
Belki de Amasawa, bir sebepten dolayı Nanase’nin onu görmesine izin vermiştir?
Tam bu olasılığın üzerinde düşünürken, yeni bir ipucuyla karşılaştım.
“Düşündüğüm gibi, Amasawa’nın her adımında göz ardı edemeyeceğimiz bir şey çıkıyor.”
“Nasıl yani?”
Yağmurda belli belirsiz kalan Amasawa’nın ayak izlerini gösterdim.
“Arkadan yaklaşırken ayak izleri temiz ve sabitti ama… bu öndekiler-“
“Eh!? Bunlar…”
Nanase de, garip tutarsızlığı fark etti.
“Bunlar başkasının ayak izleri, değil mi?”
“Evet.”
Amasawa’nınkinden biraz daha büyük görünen başka ayak izleri daha vardı. Maalesef, gerçek boyutlarını belirlemek mümkün değildi, izler silik duruyordu.
“Her kimse, Amasawa’nın ayak izlerine denk gelene kadar bize yaklaşıyormuş. İzler bulanıklaşıp silindiğinden tam anlaşılmasa da, etrafta dönüp durduğu belli oluyor.”
“Yani diyorsun ki… Amasawa-san bize seslenmeden önce başka biri buradaydı…?”
Belki öğrenci belki de okulun yetkililerinden biriydi, kim olduğunu bilemiyorum.
“Amasawa’nın az önce tuttuğu sopayı getirebilir misin?”
“T-tamam!”
Sopayı alıp bana teslim etti.
Yakından bakınca, şimdiye kadarki tüm tahminlerime tek bir cevap çıkıyordu.
“Ne düşünüyorsun, Nanase? Bir şey fark ettin mi?”
“Bir şey fark ettim mi…? Bence birine vurmak tehlikeli olur. Bir saniye yoksa….”
Nanase sopayı eline alıp tuttuktan sonra:
“Bu… Bu sopa, ormanda bulunabilecek bir şeye benzemiyor.”
“Evet. Silah olarak kullanılabilmesi için bazı yerleri yontulmuş. Bölgedeki diğer dallara kıyasla, şekli çok farklı.”
“Sence bunu sana saldırmak için mi kullanacaktı, Ayanokōji-senpai?”
“Amasawa bana saldırmayı planladıysa, o zaman seslenmek yerine beni hazırlıksız yakalamaya çalışırdı. Hem elinde tehlikeli bir silah olmasına rağmen, kötü bir niyeti yokmuş gibiydi. Bence sadece varlığını fark etmemizi istedi.”
Ve burada öğrenmemiz gereken bir konu daha var ki..
“Yani, en başından beri bize saldırmaya niyeti yoktu… Bu sopayı buraya getirenin Amasawa-san değil, bize yaklaşamadan ortadan kaybolan gizemli kişi olduğu anlamına mı geliyor?”
Gizemli ayak izleri bize yaklaştıkça kısa adımlar atmış.. Ancak Amasawa ile görüştükten sonra geri adımları daha büyüktü. Fark edilmemeye çalışır gibi ya da kaçmaya çalışır gibi..?.
“Ama neden?”
“Amasawa’nın söylediklerine göre, kendisi bana hayranmış. Beni saldırıdan korumak istediğini düşünmek garip kaçmıyor.”
“Yine de onun bu sözüne güvenerek onu müttefikten saymak biraz riskli sanki…”
“Evet. Ancak, bu ayak izlerinin sahibi açıkça beni hedef almış. Ve kim olduğunu da tahmin edemiyorum.”
“Acaba… okulun görevli öğretim üyelerinden biri olabilir mi?”
“Mümkün ama kelleme konan bir ödül de var.”
Bu gizemli ayak izlerinin, başıma konan ödüle göz koyan bir öğrenciye ait olma ihtimali yüksekti.
Birinin benim okuldan atılmamı sağlamak adına kendi geleceğini riske atmasını mümkün.
“Oh! Evet, buldum!”
Galiba aklına iyi bir fikir gelen Nanase aniden sesini yükseltti.
“Senpai, hemen GPS araması yapalım! Amasawa-san ile görüşeli uzun zaman olmadı. Bu gizemli insan var gücüyle kaçsa bile, böyle bir havayla çok uzağa gidemez, değil mi?”
Doğru düşünüyor. Eğer şu anda GPS araması yaparsak ve çevrede sinyaller çıkarsa, şüphelilerin listesini tek bir adımda daraltabilirdik. Kim olduğunu görmek için en yakın sinyalleri tek tek gözden geçirmek yeter de artardı.
“Amasawa-san’ın yaptığı gibi saatini kırarsa kimliğini belirleyemeyiz, değil mi…”
“Hayır, yanlış düşünüyorsun. Saatini kırdığında GPS sinyali kaybolur. Amasawa bir yana, şu anda bir arama yapsak ve sinyali eksik olan tek bir öğrenci çıksa, o zaman ne olur dersin?”
“… O zaman aradığımız kişi o olur.”
“Evet. Böylece, bana saldırmaya çalışan kişinin saatini kırdığı sonucuna da varabiliriz.”
“O zaman harcadığımız puana değer, değil mi?”
Amasawa bize yaklaşıp sesleneli daha 15 dakika olmuştu.
Yani, tüm hızıyla koşsa bile, D3 bölgesinin sınırına anca varabilmiştir.
Biraz şansımız varsa, bu koşullara uyan tek bir sinyal çıkar ve bu gizemli ayak izlerinin sahibini tam olarak belirlememizi sağlar.
Nanase’nin fikrine uyup şu anda burada bir GPS Araması yapmam mantıklıydı, ama…
“GPS Aramasını kullanmayacağım.”
“Eh!? Neden ama!?”
“Ya tüm bu olanlar, beni GPS araması yapmaya teşvik eden bir stratejisinin parçasıysa? Yakınlarda tamamen alakasız biri ön plana çıkabilir.”
Masum bir insandan şüphelenmemiz için bizi yanıltma girişimi olmadığını ne malum yani? Rakibinizin size bilgi verdiği durumlarda gözlerinizi dört açmanız gerekir. Amasawa’nın suç mahallinden kaçarken Nanase’ye kendisini yakalatması, hatta Amasawa’nın bugün burada bulunması da birer örnek teşkil ediyordu.
“Kontrol etmemek mantıksız geliyor.”
“Ben olsaydım, böyle önemsiz bir şeye yakalanacak kadar aptal olmazdım. Harekete geçmeden önce GPS Arama özelliğini bile hesaba katamıyorsa, kesinlikle endişelenmemiz gereken birisi değildir.”
Nanase tam olarak ikna olmasa da, kararımı kabul ederek uyum sağladı.
Hala düşüncelerimi toplamak istiyorum ama havanın gidişatı buna pek izin vermiyor.
Konuşmayı kısa kesip aceleyle çadırlarımızı kurmaya başladık. Yağmurun şiddetini arttırdığını söylesem abartmış olmam herhalde. Çadırlarımızı karşılıklı kurup hemen içeri kendimizi attık.
Saçımı ve vücudumu havluyla kurutmadan önce sırılsıklam spor üniformamı ve iç çamaşırımı çıkardım.
Yedek kıyafetlerimi giydikten sonra, çadırın fermuarını hafifçe açıp dışarıya bir göz attım. Öğleden sonra olmasına rağmen, dışarısı gece gibi karanlıktı.
Muhtemelen günün geri kalanında da burada tıkılı kalırız.
Yağmur damlaları fermuarın deliğinden içeri doğru girmeye başlayınca, kapatıp uyku tulumuma uzandım.
Bu kısa sürede, Nanase’nin geçmişini ve Amasawa’yı Beyaz Oda öğrencisi olduğunu öğrendim.
Tabii, bu öğrendiklerimi gizemin çözüldüğü anlamına gelmiyordu.