Elitler Sınıfı - Cilt 16 - Bölüm 18 - Sonuç
Cilt 16 – Bölüm 18 – Sonuç
Kushida’nın okuldan atılmasını destekleyen öğrenciler hızla artıyordu. Ama bir kişi ona destek oluverdi.
“Yeter artık, Kushida-san. Geri dönüşün olmayacak, yeter.”
“Huh?Daha yeni başladık ama? Bana karışma, Horikita-san.”
“Yeter dedim. Daha fazla çirkinleşmeni istemiyorum.”
“Benim hakkımdaki gerçekler çirkin mi oluyor?”
Galiba bu sözleri bir iltifat olarak alıp Horikita’ya sırıtarak baktı.
“Evet. Bu söylediklerinin hoş olduğunu düşünmüyorum. Sadece benim çirkin bulmam değil, sınıftakiler de onların sakladıkları bilgileri söylediğin için okuldan atılman için bağrışıp duruyorlar.”
Sınıftakilerin bağırış çağırışları gerçekten katlanılmaz bir hal almaya başlamıştı.
“Neden bize saldırıyorsun? Biz sana ne yaptık!”
“Kushida-san kimsenin bilmesini istemediğiniz sırlarınızı niye söylediniz?”
“Eh, çünkü ona güvenebileceğimizi sanmıştık…Kushida-san! Ama…”
“Doğru. Kushida-san, sınıftaki herkes tarafından güvenilen birisiydi. İnsanların güvenini kazanmak kolay değildir. Ve hayatta sırlarınızı paylaşabileceğiniz birkaç kişi olur. Kushida-san’ın bu yaptığı tavrı onaylamıyorum. Hatta sizin onun görüntüsünün arkasındaki halini gördükten sonra şaşırmanız da doğal.. ancak, her hikayenin bir de diğer tarafı daha var… haksız mıyım?”
Baştan aşağı dürüstlük abidesi olan, her zaman doğrunun yanında yer alan birisini bulmak zordur.
“Hey, ne fark eder ki; sürekli kabul oyu atıp bizi bu duruma düşüren o.. değil mi?”
“Evet. Ayanokōji-kun’u ile beni okuldan attırmaya çalışması, kendisinin verdiği bencilce bir karardı. Bunun ağır sorumluluğunu hissetmeli. Ayrıca, onu okuldan attırarak cezalandırmak yerine, bu yeteneğini kullanarak defalarca bize verdiği zararı karşılamasını sağlayabiliriz.”
Horikita’nın ne demeye çalıştığını herkes anlamıştır.
“Kushida-san’ı okuldan attırmayacağını mı söylüyorsun?”
“Evet, doğru. Bence… Kushida-san’ı okulda tutmalıyız.”
“Huh? Ne saçmalıyorsun? Ben de neden birden konuşmamı böldü diyorum. Dalga geçmeyi kes.”
Bu fikre karşı çıkan kişi, önce Kushida oldu.
“Niye birden beni savunmaya geçtin? Başka birini mi okuldan attıracaksın yani? Yoksa beni daha çok ezmek için mi suyu bulandırıyorsun? Çok farklı zevklerin varmış, bilmiyordum?”
“Şaka yapmayı sevmiyorum. Maalesef, ciddiyim.”
“O zaman, fikrini değiştireceğim. Ben yandım, siz de yanacaksınız, buna son verelim artık.”
“Bahsettiğiniz ateşi ben göremiyorum ama.”
“Heh. Peki neye benziyor, söyle bakalım.”
“Ne komiksin ne de zeki. Sadece çirkinleşip duruyorsun. Aptalca davranmanı izliyorum sadece.”
“Ne?”
“Bazılarından akademik olarak daha iyisin, ama aptallığın kalıtsal herhalde. Ortaokulda bir şeyler karıştırmışsın, arkadaşların öğrenmiş, sen de sınıfı dağıtmışsın. Bu okula gelip sıfırdan bir hayat çizmek isterken, seninle aynı okuldan gelen benimle rastlaştın. Okul başlar başlamaz da, Ayanokōji-kun’a yakalanıp gerçek yüzünü göstermişsin. Aptal değilsin de nesin? O senin geçmişinle ilgilenmiyorken bile, bizi okuldan attıracağını ilan ederek her şeyini anlattın. Ayanokōji-kun ile anlaşma yapıp üstün olduğunu sanarken de, ava giderken avlandın. Sonuç da bu? Birisini okuldan attırma raddesine geldik diye, kendini de kaybettin. Ne bu şimdi, farklı bir tanımı varsa söyle.”
Horikita aşağılayıcı tavırlarla derin bir iç çekip gözlerini devirdi.
Sinsi bir gülümsemeyle etrafa gülen Kushida ise sinirlenmişti.
“Neyi nasıl istediğimi ya da neyi nasıl sevdiğimi bilmiyorsun! En iyi ben olmalıyım! Stresten ölsem bile mutlu olmak zorundayım! Herkesten üstün olmadan rahat edemiyorum! Yoluma siz taş koyarken, sizden kurtulmak istememin nesi garip?”
Kushida sert bir şekilde birkaç kez sıktı. Damarları hafiften belli oluyordu.
“Karakterin sorunlu. Ben de farksız değilim. Hatta, bu açıdan, benden daha çalışkan birisin.”
“Kes yalanı. Komik bile değilsin. Beni sinirlendirmek için hep özel çaba harcamak zorunda mısın?”
“Yalan söylemiyorum. Dinlemekten zevk aldığın gerçekleri söylüyorum. Kız, erkek demeden herkesle iletişime geçip bağ kurabilme çabana ve yeteneğine hayranım. ”
Bu sözlerinin ardından az önce Kushida’nın hışmına uğrayanlar, sert tepki gösterdi..
“Kushida-san’ın az önceki tacizlerine uğramamız yetmedi mi?”
“Yalan söyleyerek nazik olmak, sahte gülüşler.. ne kadar zor olduğunu bir düşünün. Herkese gülümseyip nezaket gösterecek, yardıma koşacak yeteneğiniz var mı?”
Her gün, onca kişiyle uğraşmak çok stresli olmalı.
Çoğumuz Kushida gibi olmak isterken olamayacağımızı biliyorduk. İnsanların önemli-önemsiz hikayelerine kulak vermek, gerektiğinde yardımcı olmak her yiğidin harcı değildi.
“Yeter. Senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum.”
“Neden? İnsanların zihnini okumada da iyi değil misin? seninle dalga geçmiyorum, aşağılamıyorum da. Aksine sana saygı duyuyorum. Bu kadarını anlamış olman lazım.”
Horikita, ona sert çıkan öğrencileri mantıklı açıklamalarda bulunarak durdurdu.
“Onda kimsede olmayan bir yetenek var, onu okuldan attırmamız sınıf için büyük kayıp olacak.”
“Kes sesini!”
“Kushida-san’ın okuldan atılmasını onaylamıyorum. Bu düşüncemin arkasında durup onu sınıfın iyiliği için kullanmaya çabalayacağım. Hayır, onu muhakkak sınıfa faydalı bir öğrenci haline getireceğim.”
“Sana sus dedim!!!”
“Sen bilmiyorsun tabii ama seninle ilgili gerçeği öğrendikten sonra, yeteneğine hayran kaldım.”
Kushida kirli geçmişini tereddüt etmeden açığa çıkartmıştı. Bizim onu okuldan attırmamızdan bağımsız olarak, içten içe… kendi hikayesini, duygularını paylaşmak istemiş olabilir.
Kushida’nın yüzü göz yaşlarından ıslaktı. Sinirlendikçe daha hırslı ağlıyordu.
< Pişmanım! Pişmanım! Pişmanım! > bu sözleri kendisine tekrarlayıp duruyordu. *
[ÇN: Kushida “Pişmanım” derken neyden pişman olduğu belli değil. Ayrıca, ikinci ingilizce çeviride pişman olmak kelimesi geçmiyor. ‘Sinir bozucu’ yer alıyor.]
Kushida’nın gerçek yüzünü bilenler yanında durmayacaktır. Ancak nedense, şimdiye kadar sessizliğini koruyan Horikita, Kushida’ya yaklaşıp ona destek çıkıyordu.
Kendisinin nefret ettiği Horikita, onu anladığını söyleyerek yardımına koşan ilk kişiydi.
Bu teklifini kabul edip etmeyeceği şuan meçhul olsa da, Kushida’ya etkisi olduğu kesindi.
Ben, Kushida’yı kendi safımıza çekemeyeceğimizi düşünerek ondan kurtulmak istemişken, Horikita ona yardım eli uzatarak korumayı seçmişti.
Ancak… bu durum, başka bir soruna neden oluyor..
“Bu konuşma daha uzun sürer gibi ama süre dolmak üzere. Ne yapalım şimdi?”
Yapılabilecek en iyi şey, şuan bir adayın ortaya çıkartılıp oylamanın yapılmasıydı.
“Zaman önemli, evet. Kushida- san’a oy vermek isteyenler lütfen— bana oy versin. Size sonra açıklama yapacağım.”
Sınıf arkadaşlarına, kendisinin aday olmak istediğini söyleyerek, onu seçmelerini söyledi. Kendi isteğinizle aday bir kez olabiliyordunuz.
“Ayy, yeter ama! Okuldan atılacak olan benim! Adımı verin ve bu iş bitsin artık!”
“Şaka yapmıyorum, sana bu işi başımıza sen sardın, sen temizleyeceksin diyorum. Yaptıklarının cezası olarak okuldan atılmayacaksın. Şuan okuldan atılırsan, herkesin ağzına sakız olursun. Seninle ben de hep dalga geçerim.”
Bazı öğrenciler kimi seçeceklerine dair şaşkın şaşkın bakıyorlardı.. ama asıl mesele bu değil ki..
“Zaman doldu. Oylamaya göre, Horikita seçildi. Oylarınızı verin.”
Oy çokluğuna göre Kushida seçilseydi bile, Horikita’nın ret oyuyla anlamsız olacaktı. Horikita için bir oylama düzenlenecek, ama tabii ki oy birliği sağlanmaz.
Bu basit kışkırtma Kushida için işe yaramış olacak ki, 60 saniyeden önce herkes oylamayı tamamladı.
[Öğrenci seçimi:]
Horikita Suzune’nin okuldan atılmasını onayılıyor musunuz.
[Seçenekler:]
Kabul
[Yirminci oylama sonucu:]
1 kabul,
37 ret
“Şimdi tartışma sürecine geçtiğimize göre, Kushida-san’ın okuldan atılmasına karşı olduğumu tekrar söylüyorum.”
Kushida anlayamadığımız bir dille öfkesini kusmaya devam ederken, Horikita onu umursamıyordu. Bu tavrı, Kushida’nın gururunu incitse de, onu susturmaya da yetmişti.
Şuan burada okuldan ayrılırsa, Horikita’ya karşı mücadele veremezdi artık.
Bu beklenmedik oldu. Kushida’yı postalamayı düşünüyordum. Kushida’yı koruyacağını söyleyip onu kullanabileceğini söylerken öz güveni yüksekti.
Horikita, tahmin ettiğimden daha hızlı gelişiyordu.
Şuan ona karşı gelecek durumdayız tabii. Hatta, Kushida’yı okuldan attıracak bir kitle de mevcut.
Baş kaldıramayacakları anlamına gelmiyordu bu. Ancak Horikita’nın bu sesini yükseltmesi, kolay kolay vazgeçmeyeceğine işaretti.
Zaman aşımını sağlayıp bu sınavı tamamlamayalım diye de uğraşıyor olabilirdi… ama olmaz, buna izin vermem.
“Horikita-san. Kushida-san’ı koruma isteğin, zamandan kaybedeceğimiz anlamına mı geliyor?”
Yōsuke, asıl soruyu sordu.
“Kushida-san’ı şuan korumamın sınavı bitirmemizi sağlamadığını biliyorum. Ancak benimde kendimce sebeplerim var.”
Yok—- kast ettiği bu olamazdı, Horikita’nın.
“Bu sınavdan kalmayı göze alamayız. Birinin okuldan atılması şart. Ben—”
Sadece Kushida’yı korumakla kalmayıp aynı zamanda birini okuldan attırmayı da göze almıştı.
Horikita’nın geliştiğini fark etsem de, o konuşmadan önce harekete geçtim.
Horikita’nın birisinin okuldan atılacağını söyleme rolünü üstlenmesine izin vermedim.
“Bir dakika.”
Horikita’nın konuşma isteğine engel oldum. Şuan ne kadar mantıklı ve doğru açıklamalar yaparsa yapsın, herkes yeterince yorgun ve bıkkın durumda.
Önemli bir deneyim olsa da, Horikita’nın baş etmesi zor bir deneyim olacak.
Ayrıca, herhangi bir yanlışında, zamandan kaybetmemiz olası.
Şuan birini okuldan attırmada oy birliğini sağlayacak güce sahip tek kişi benim.
Bir saniye… gözlerimin içine bakışından kimi kast ettiğini anladım. İkimizinde aklında aynı isim var.
“Kushida, sürekli kabul oyu atarak okuldan atılmayı hak eden bir öğrenci olsa da, Horikita’nın dediği gibi yetenekli bir öğrenci aynı zamanda. Bu yüzden, farklı bir yaklaşımdan ilerlemek zorundayız.”
“Eh, nasıl yani, Ayanokōji. Herkes, kendisi riske girmediği için kabul oyu verdi! Şimdi birini seçip onu okuldan attıracağız diyorsun!!!!”
“Ike, sadece senin bu durumdan mutsuz olmadığının farkındayım. Herkes üzgün. Ama bir karar vermek zorundayız. Olabildiğince adil bir seçim yapacağız.”
“Adil mi? Saçmalama bunun neresinde adalet var.”
“Birini seçip okuldan attırdığımız zaman sınıf puanı elde edeceğiz. Okuldan attırma kısmı kötü gibi görünse de, bazı şartlarda olumlu yansıyacak sınıfa. Sınıfı zor duruma düşürenler de okuldan atılmayı hak ediyor. Eğer birini okuldan attırarak sınıf puanı kazanmamıza değecekse, doğru karar vermeliyiz. Yani, seçilecek kişi şuan sınıfta istenmeyen kişiler olmalı. Peki, kriter olarak ise… Kişinin; akademik başarısı, fiziksel becerisi ve diğer yetenekleri olacak. Mesela, liderlik yeteneği olan Horikita, ya da arkadaş gruplarını organize edebilen Yōsuke ya da Kei gibi özelliklere sahip olmalı. Bu yeteneklere sahip kişileri okuldan atamayız. Farklı düşünen varsa, fikrini belirtebilir.”
Zaman dolmak üzereyken, sessizlik çöktü. Kimse karışmak istemiyordu.
“İlerdeki yaşanabilecek gelişim ya da beklentileri dikkate alamayız. Kimin ne kadar sürede ne kadar çok gelişeceğini kestirmek çok zor. Kısacası, şuan bize yol gösterecek tek tarafsız bir uygulama var: ÖYD.”
Okulun, öğrencilerin genel performansını değerlendirip puanladığı, tarafsız uygulama.
1 eylülden itibaren, sınıfta genel değerlendirmede en düşük puan 36 idi.
Çoğu öğrenci bir anda sıralamasına ve puanına baktı, ama çoğu kimin sonda olduğunu bilmiyordu.
“Sınıfta en düşük genel değerlendirme puanına sahip kişi… Sakura Airi.”
Etrafa bakındım, özellikle Airi’ye bakmadım.
“Ne…. ne saçmalıyorsun sen? Böyle bir zamanda saçma sapan konuşma.”
Haruka ayağa kalkıp öfkeyle bana bağırdı.
“Objektif olarak fikrimi söylüyorum. Bunu kabul edip etmemek sınıfın kararı.”
Kişisel fikirlerini dinlemeye hiç niyetim yoktu. Ama o konuşmaya devam etti.
“Objektif mi? Bunun neresi objektif? ÖYD sıralaması dediğin nedir ki? Hem neden Airi’yi okuldan attırıyoruz? … Kiyopon bunu söyleyen sen olamazsın!”
“Peki kimi attırmalıyız, önerin var mı?”
“Eh, bu…!”
“Aday gösteremeyecek kişilerin, kimi seçeceğimize karışmak gibi bir hakkı yok.”
“Oh, Ike-kun! Airi’den pek farkı yok, akademik başarısı ve fiziksel yetenekleri kötü!”
ÖYD’de bir keresinde, Airi ile aynı sırayı paylaşıyordu. Ancak şuan puanı 37. Bir adım önde.
“O zaman, basitçe soralım sınıfa. Airi’nin okuldan atılmasını isteyenler el kaldırsın.”
Haruka hemen elini kaldırdı. Akito ve Keisei de ellerini kaldırdılar. Tabii ki, Ayanokōji grubu için doğal bir durum.
“Üç kişi demek, huh? Peki, Ike’n okuldan atılmasını isteyenler kimler?”
Sudō da dahil birkaç çocuk ile Shinohara ve az önceki yaşananlardan dolayı Shinohara’ya borçlu olan Mori’nin dahil olduğu birkaç kız el kaldırdı. 11 kişi.
“Neden sen…”
“Arkadaş edinmek de yetenek istiyor. Ike’a nazaran, Airi bu konuda başarısız kalıyor.”
“Bunu Airi’nin gözlerinin içine bakarak söyleyebilir misin?”
“İstediğin bu mu?”
“Ha? Dur, saçmalama!”
Airi’nin korku dolu gözlerine bakmak üzereyken, Haruka önüme geçip beni durdurdu.
“Hondō, Okitani, veya başka birisi için yine aramızda oylama yapabiliriz ama Airi’nin aldığı üç oydan daha az oy almayacaklardır.”
“Bu da ne demek oluyor…. benimle dalga mı geçiyorsun? Çok arkadaşımız yok, doğru.. ama Airi’yi böyle gözden çıkartabileceğin anlamına gelmiyor!”
Başka çarem olsaydı zaten onu yapardım. Ama şuan o aşamayı çoktan geçtik.
“Açıkçası……300 sınıf puanı kaybetmek bizi çok zor bir duruma düşürür.”
Ayanokōji grubundan, Airi’nin de arkadaşı Keisei, fikrini belirtti.
“Yukimū, ciddi olamazsın! Yoksa sen de mi Airi’nin gitmesini istiyorsun!?”
“Hayır, hayır! Henüz kabul etmiyorum!”
“Henüz mü? Kabul edeceksin yani? Ha? Hepiniz bir oldunuz benimle dalga mı geçiyorsunuz!”
“Eh, hayır ama…!”
Yaşananların farkına varan Haruka, dudağını ısırıp:
“İgrençsiniz.. size inanamıyorum. Arkadaşız sanıyordum.”
Bu soğuk sesiyle bana, az önce bir nevi Airi’nin gitmesine onay veren Keisei’ye idi.
“Ve tüm sınıf.. kimse onu korumak istemiyor. Evet, ona ne olursa olsun umrunuzda değil. Arkadaş değilsiniz diye, kendinizi kurtarabilesiniz diye, umursamıyorsunuz. Kushida-chan’a öncelik veriyorsunuz, sırf size faydası dokunacak diye öyle mi? Sınıfta sorun çıkartmayan, başarılı olmak için çabalayan birini terk edeceksiniz? Ne güzel bir sınıfa düşmüşüz böyle.”
Keisei’nin kasıtlı olmayan yorumu, Haruka’nın savunmaya geçmesine sebep oldu.
Kimse göz teması kurmak istemiyordu.
“Yeter. Airi’yi okuldan attırmayacağım. Madem bir kurban istiyorsunuz, ben aday oluyorum. Seve isteye aday oluyorum.”
Haruka, Airi’yi korumak adına kendisi ortaya attı.
Açıkçası, bunu tahmin etmiştim. Ancak bu tavrı aksine işe yaramayacak.
“Dur, olmaz, Haruka-chan! Haruka-chan’ı ben okuldan attıramam asıl!”
“Sorun yok, Airi. Sen bu okulda kalmak zorundasın. Başından beri bu sınıfı sevmedim zaten. Seni, Kiyopon, Yukimū ve Miyacchi ile zaman geçirmek zevkliydi sadece. Yamauchi-kun okuldan ayrıldıktan sonra, yine benzer bir şey yaşanacağını düşünmemiştim o kadar…..”
Ardından, Chabashira-sensei’ye dönerek Haruka resmi olarak adaylığını belirtti.
“Zaman doldu herhalde. Ben aday oluyorum.”
Tahmin ettiğim gibi, kendisini aday gösterip öne çıktı.
“Airi, kabul oyu vermen lazım. Kimsenin itirazı yok herhalde? Siz de kendi paçanızı kurtarmış olacaksınız, kaybedeceğiniz bir şey yok nasılsa.”
“Olmaz… senin okuldan ayrılman için oy veremem..!”
Airi, Haruka’yı okuldan attırmayacağını bağırarak söyledi.
“Sorun yok diyorum ya. Eğer bu okulu seni korumak için bırakacaksam, hiç pişman olmayacağım.”
“Ama…!”
“Tartışma süresi bitti. Oylama başlıyor.”
[Öğrenci seçimi:]
Hasebe Haruka’nın okuldan atılmasını onaylıyor musunuz.
[Yirmi birinci oylama sonucu:]
35 kabul
3 ret
Nerdeyse herkes kabul oyu vermişti, 3 kişi hariç. Haruka, kolaylıkla bu üç kişiyi tahmin edecektir.
“Airi!”
Airi’nin ret oyu attığı belliydi zaten.
“Olmaz! Asla olmaz! Haruka, senin atılmana onay veremem!”
“Seni korumak istiyorum diyorum! Miyacchi ve Yukimū, siz de oy vermeyin, yeter!”
Haruka okuldan ayrılmaya hazır olsa da, ayrılmasını istemeyenler vardı.
“Senin okuldan ayrılmanı istemiyorum….. asla.”
Hafif öfkeli bakışlarla, Akito ona bakarak cevap verdi.
“Ama Airi’ye onay veriyorsun, neden?”
“Beni yanlış anlıyorsun… eğer aranızda seçim yapmak zorunda kalacaksam ben…”
“Ben… özür dilerim!”
Aniden Keisei ikisinin konuşmasını bölüp başını eğerek özür diledi.
“Ben kabul oyu verdim…. bu oyu vermeseydim, A sınıfına ulaşmamız zor olacak diye düşündüm....”
Üçüncü oyun kendisine ait olmadığını söylemek için harekete geçmiş herhalde.
“Ne? O zaman üçüncü kim!”
“O oy bana ait.”
“Ah! Kiyopon! Neyin var? Beni savunmana gerek yok.”
“En başarısız öğrenciyi okuldan attırma politikasını uyguladığımı söyledim. İster okuldan ayrılmak isteyen sen ol, ister Kushida olsun, bu düşünceme sadık kalacağım. Kim çıkarsa çıksın ret oyu vereceğim.”
Eğer burada bir adım geri atarsam, oy birliği sağlamamız mümkün olmazdı.
“Hasebe-san…ÖYD’ye göre Sakura’nın sonuncu olduğu bir gerçek ve sınıfa pek faydası da olmadı… başarısız birinin okuldan atılması o kadar kötü bir şey değil....?”
Matsushta, itirazlara maruz kalacağını bile bile, düşüncesini söyledi.
“Saçmalama. Arkadaşlarını biraz düşün. Onlardan birisi okuldan atılmak zorunda kalsa, böyle konuşabilecek misin acaba? Hiç sanmıyorum, hiç!”
“Okuldan atılması gereken Airi. Başka seçeneğimiz yok.”
“Hayır, hayır, Kiyopon! Kim ne derse desin, Kiyopon senin Airi’nin yanında olman lazım!”
Bunu bildiğim için, konuşuyorum ama…
“Fikrimi değiştirmeyeceğim. Haruka, Airi’nin atılmasına karşı çıkmaya devam edersen, sınıfın sonunu getireceksin.”
“İstediğini yap. Airi’nin atılmasına asla izin vermeyeceğim, sonuna kadar direneceğim!”
Bir kişinin bile oyunun farklı olmaması lazımdı.
Bu direnci kıracak şey ise───
“Teşekkürler, Haruka… Sorun değil.”
Titreyen sesiyle Airi, her şeyi anlamışçasına gülümsedi.
“Ai…ri…?”
“Bu sınıfta… bunu hak eden birisi varsa… belki o benimdir. Kiyotaka-kun, söylediklerinde haklı.”
“Airi!”
“Evet. Haklı. Birisi okuldan ayrılacaksa, ben… sınıfı geride tutan kişi olarak, gitmeliyim.”
───okuldan atılacak kişinin, direkt ret eden kişilere müdahalesi, eksik olan şeydi.
“Olmaz diyorum! Okuldan atılmana izin vermeyeceğim! Asla!! bu sınıf A sınıfına yükselsin yükselmesin umrumda değil! Airi ile beraber mezun olacağız!”
“Hayır, gerek yok. İlerde pişman olacak kişi ben olacağım yine. Uzun süre A sınıfına çıkamadığımız için pişman olacağım, kendimi suçlayacağım.”
“Boş ver o kısmı! Senlik bir sorun yok! Bencilim ben, seni korumak istiyorum!”
“Sağ ol… ama böyle bir yükü sana yükleyemem, Haruka-chan.”
“Ne, ne diyorsun? Yük olduğun falan yok..!”
Öğrencilerin okuldan atılmalarını engellemek, her zaman onların yararına olmaz… şuanki durumda, Airi ilerde daha çok sıkıntı çekecekti.
“Kendini feda etmen güzel. Haruka gibi birisi sınıfta oldukları için, rahatlayanlar da vardır. Eğer işler böyle yürüseydi, kolay olurdu her şey bizim için. Peki, birkaç kişiye sorayım. Sudō, sınıfın için kendini feda etmek ister misin?”
“Hayır, yok… ben iste-”
“Satō, ya sen?”
“Ne, ben mi? Ben de böyle biri-”
“Ya sen, Onodera?”
“Pek mümkün deği-”
“Kime sorsan, cevap aynı olur. Kimse kendisini ateşe atmak istemez.”
“Ben okuldan ayrılmak istiyorum, kimse için sorun teşkil edecek bir istek değil.”
“Hadi, herkesin istediğine göre hareket ettik diyelim. Ve yavaşça gönüllüler arttı. Böyle bir durumda, adil ve doğru bir karar vermemiz zorlaşır.”
“Ne dediğini anlamıyorum…… mantığın bana uymuyor! Ben sadece Airi’yi korumak istiyorum o kadar!!”
“Haruka bugün onu kurtardın diyelim, Airi ilerde de okuldan atılma noktasına gelebilir. Hatta bugün kurtardın ama yarın okuldan atıldı diyelim, değecek mi bu çabana? ”
“Yaşanmamış gelecekten bahsedip durma.”
“Geleceğimiz belli değil. Bu yüzden şuan mevcut en doğru seçimi yapmaya çalışıyoruz.”
Ne söylersem söyleyeyim, beni duymak, anlamak istemiyordu. Ancak Airi duyuyordu ki, en önemlisi de buydu.
“Boş ver onu, Airi. Ben ret oyu vermeye devam edeceğim. Kim kabul oyu atarsa atsın…!”
“Arkadaşlar.. ben.. lütfen bana oy verin..”
Boğuk ama herkesin duyabileceği bir ses tonuyla konuştu, Airi.
Haruka, Airi’nin kollarından tutup onu sıktı.
“Asla diyorum, asla. Dün çok güzeldi… bu sabahta her zamanki günlerden biriydi. Airi ile okula gelmeden önce buluştuk, sohbet edip kültür festivali hakkında konuştuk falan… bugün bile, Kiyopon ile okuldan sonra buluşup ona sürpriz yapacaktın! Güzel anılarımı almanızı istemiyorum!”
10 dakikadan az bir süre kalmıştı. Maalesef, son oylama şansımız bu olacak. Kim okuldan ayrılacaksa, aksi bir oy almaması gerekiyor. Final oylamasının yükü böyle ağırdı.
Kollarını silkeleyerek Airi, yardım eli uzatmasını kabul etmedi.
“İstemiyorum, hayır..!”
Çocuk gibi inkar etti, reddetti, ağladı.
Airi minnettarlığını göstermek istese de, o ikna etmeye çalışıyor, kabul etmiyordu.
Boşa çabaladığını fark eden Haruka, olduğu yere yığılıp oturdu.
“Yetenekleri olmayan öğrenciler gerçeği kabullenip ilerlemekle yükümlü. Bizse onların isteklerini gerçekleştirmekte yardımcı olacağız. Ret oyu vermek sana kalmış ancak ret oyu verdiğinde, Airi bu okuldan yine kalamayacak. Sınıfını düşürdüğü durumdan dolayı rahatsız olup pişman olacak. Arkadaşına yapabileceğin en iyi iyilik, onun okuldan ayrılıp kendi yolunu çizmesi için, kabul oyu vermek.”
“D… doğru diyor…”
Airi, Haruka’ya düştüğü yerde sarıldı.
“Sağ ol, Haruka… Bana yaptığın tüm yardımlar için sağ ol.. sana hiç karşılığını vermedim…. ancak… lütfen son isteğimi yerine getir.”
“Olmaz, Airi… hayır..”
“İzin ver gideyim.”
Ona teşekkür edip nazikçe saçını okşadıktan sonra, Chabashira-sensei’ye seslendi.
“Aday oluyorum. Lütfen benim için oylama düzenlensin. “
Haruka’nın kalkıp yerine oturmasını söyledikten sonra, yerine geçti.
Oylama başlamasına rağmen, 60 saniye geçti.. 70 saniye geçti..
Öğrencilerin ek olarak 90 saniyesi vardı, süreyi aşarsa Haruka da okuldan atılacaktı.
Airi giderse, ben de giderim diye düşündüğüne eminim.
Kolay yolu seçerse, kendi bilir… 100 saniye dolduğunda, son 40 saniyesi kaldı. Ağlayıp duruyor, tabletine bakmıyordu bile.
“HARUKA-CHAN!”
Airi daha önce hiç duymadığım öfkeli bir ses tonuyla seslendi. Aynı zamanda ilk kez bu kadar sesini yükseltti.
Haruka ağlayan gözleriyle ona bakınca, Airi gülümseyip başını salladı.
Şuan bir karar vermezse, Airi’nin sözlerini görmezden gelmiş olacaktı.
“Oylama tamamlandı, sonuçları açıklıyorum.”
[Öğrenci seçimi:]
Sakura Airi ’nın okuldan atılmasını onaylıyor musunuz.
[Yirmi ikinci oylama sonucu:]
38 kabul
0 ret
Zorlu bir süreçten geçen iki öğrenciye bakakalmış, sonuçları açıklamayı unutmuştu, Chabashira-sensei.
Airi ise başını dik tutmaya çalışıyor, sanki her şeyi kabullenmiş gibi bir izlenim çiziyordu.
Onu koruyamadığını düşünen Haruka, ise gözyaşlarını tutmaya çalışıyor ama başaramıyordu.
“Chabashira-sensei. Lütfen okuyun.”
Sessizce izlemekle görevli olan gözetmen, sınavın bittiğine dair anons yapması için onu uyardı.
“Sakura Airi’nin okuldan atılmasında oy birliği sağlandığı için, son soruyla birlikte sınavı tamamlamış oldunuz. Seçiminiz kabul edildi ve 100 sınıf puanı ile ödüllendirileceksiniz. Okuldan atılmayı önlemenin tek yolu, 20 milyon kişisel puan olduğunu da hatırlatmak istiyorum…”
Açıklamasına devam etmeye çalışsa da, Chabashira-sensei bir noktada duraksadı.
“Devamını açıklamama gerek yok sanırım.”
Tüm sınıf kişisel puanlarını toplasa dahi, 20 milyon etmezdi.
“Diğer üç sınıf sınavlarını çoktan bitirdi. Ancak yine de direkt olarak yurtlarınıza dönmenizi istiyorum sizden. Sakura, benimle öğretmen odasına gelmen gerektiği için, senin sınıfta kalman gerekiyor. ”
“Tamam.”
Airi, Chabashira-sensei’ye kısık ama tereddütsüz bir ses tonuyla cevap verdi.
“Bugünlük bu kadar. Herkes sessizce yerinden kalkıp çıkabilir. ”
Bize sınıftan çıkmamız söylendi. Airi ise bir süre daha sınıfta kalacak..
Oturduğu yerden kalkamayan Haruka’nnı ayakları titriyordu. Nefes alması gittikçe zorlaşıyor, hiperventilasyon semptomları gösteriyordu.
Akito bu durumu görmeye dayanamayınca, yanına gidip ona destek oldu.
Malum, onu bu halde yalnız bırakmanın bir faydası olmazdı.
Koridora çıkar çıkmaz, telefonlarımız iade edildi.
Keisei ise arkamdan geldi.
“Sen ne kadar değişik biriymişsin ya. Kötü bir şey yaptığını söyleyemiyorum ama doğru yaptığını söylemek imkansız. Off, konuşmanın anlamı da kalmadı artık…”
İçindekileri dökmek istese de, Keisei vazgeçip koridordan uzaklaşıp gitti.
Haruka ya da Akito’yu beklemek yersizdi.
Grubumdan birini okuldan attırma inisiyatifinde bulunmuşken, duygusuz davranmam imkansızdı.
Kei üzülerek bana yaklaştı ama onu gözlerimle durdurdum.
Kei’nin şuan sessiz kalması daha iyi olur. Zaten o da yas tutuyor gibiydi. Gereksiz yere nefret almaya gerek yok.
Hatırladığım kadarıyla, Chabashira-sensei sınavdan sonra benimle görüşmek istiyordu.
Telefonuma gelen mesaja baktığımda saat 6 diye not yazmış.
Burada kalmanın manası olmadığı için, uzaklaştım.
⚝⚝⚝⚝⚝