Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 13 - Pazartesi
Cilt 17 – Bölüm 13 – Pazartesi
Pazartesi geldi çattı. Cumartesi günü büyük adımların atıldığı bir gündü. Mii-chan direkt olarak benden tavsiye almak için yanıma geldi ve Akito, Haruka’nın okula gelme niyeti olduğunu bana bildirdi.
Okula geleceğinin kesin garantisi olmasa da, istekli olup olmaması onun kendi bileceği iş. Kushida konusunda da, Horikita’dan daha sabaha kadar yeni bir bilgi almamıştım. Önceden okula gelseydi dahi, sınıfın ya da onun nasıl bir tepki vereceği merak konusu.
Her zamanki saatimde okula varıp yerime oturdum. O üçlünün gelmesini beklemeye koyuldum. Yaklaşık sınıfın 1/4ü geldiğinde, kızların yüzünde bir şaşırtıcı bir gülümseme fark ettim.
Mii-chan, sınıfa nezaket dolu bir tavırla girdi.
“Oh, günaydınlar…”
Okula üzerine gidileceği endişesiyle hazırlıklı gelen Mii-chan’da korku dolu bakışlar vardı. Ancak kızlar onun bu endişelerini yersiz çıkaracak bir tavırla gülerek selamlayınca, endişesi yersiz kaldı.
“Günaydın, Mii-chan.”
“Oh, Günaydın, Hirata-kun.”
Hirata da onu hiç değişmeyen gülümsemesiyle selamladı. Bu raddeden sonra, Mii-chan’ın aşk hayatında bir ilerleme olur mu bilemiyorum. Başlamadıysa bile, bitmiş sayılmadığı kesin. Okul hayatlarında önemli bir dönüm noktasında olduklarını düşünüyorum.
Sabah selamıyla kalmadı kızlar. Hala gerginliğini üzerinden atamayan Mii-chan’ı yalnız bırakmadılar. Geçen hafta okulda olanlardan biraz bahsedip gülüştüler.
Sınıfın nerdeyse çoğu geldiğinde, Haruka kapının önünde belirdi. Akito, ona sırasına kadar eşlik etti. Sanki onu yalnız bıraksa kaçacak gibi, etrafında dolanıp duruyordu.
Keisei biraz tereddütlü olsa dahi, gücünü toplayıp ona yaklaşarak seslendi. Sıralarımızı değiştirirken bu üçlüye yakın bir yer seçmediğim için sevineceği aklım gelmezdi.
Haruka bir anlığına bana baktıktan sonra, bakışlarını hemen telefonuna çevirdi.
Mii-chan ile Haruka okula geldiler. Acı çektiklerinde onların yanında olacak arkadaşları olan kişiler.
Mii-chan’ın çevresi daha çok kızlarla doluyken, Haruka’nın yanında olan Akito ve Keisei idi. Çok olmasalarda, en yakın arkadaşları olarak görülebilir.
Şuan için, korkulan o kötü etkiden eser yok.
Peki ya, Kushida?
Sabahki rehberlik dersine 3 dakika kaldı. Gergin bir hali olan Horikita sınıfa tek başına geldi. Kushida’nın sırasına bir göz attıktan sonra, sırasına geçip tahtayı izlemeye koyuldu.
Sabah yurdun girişinde yoktu. Orada olmasını umuyordum.
Shinohara’gil de aynısını düşünmüştür.
Zaman doldu ve ders zili çaldı.
Chabashira-sensei, Kushida’nın sırası boş iken sınıfa girdi.
“Görüyorum ki daha iyisiniz. Kötü hastalanmışsınız. Kendinize daha iyi bakmalısınız. ”
Hafifçe onları azarlayarak, okula devam etmelerinin onların iyiliğine olacağını vurguladı.
“Bugün gelmeyen Kushida mı? Ondan haber aldığımı hatırlamıyorum. O zaman..”
O an, sınıfın kapısı açıldı. Nefesiz kalmış bir hali var diyordum ki, hemen kendisi toparladı.
“Geç kaldığım için özür dilerim.”
Sakin bir ses tonuyla Kushida sınıfa giriş yapmış oldu.
“İlk defa geç kalıyorsun, Kushida. Bir süredir de yoktun, iyi misin?”
“Evet. Bundan sonra daha dikkatli olacağım.”
Paniklemeden konuştuktan sonra, sırasına geçip oturdu. Bu süreçte, kimseyle konuşmadan göz teması kurmadan hareket etti.
Sınıfa bir anda gergin bir sessizlik hakim oldu.
“Çok şey yaşadığınızın farkındayım. Ancak aradan bir hafta geçti ve yine hep beraberiz. ”
Chabashira-sensei durumdan memnun bir şekilde başını sallasa da, sınıfın gerginliğini hissediyordur.
“Spor festivaline çok az bir süre kaldı. Güzel başarılar elde etmenizi bekliyorum.”
Bir süre sonra rehberlik dersi bitti ve sınıfta bir kaos havası oldu. Eh, sebebini söylemeye gerek yok herhalde: Kushida’nın okula gelmesinden dolayı.
Öğrenciler ona sanki hayalet görmüşçesine bakıyordu.
Sessiz mi kalacak yoksa her zamanki tavırlarını mı takınacak… yoksa pençelerini mi gösterecek?
Sessizce sıramdan kalkıp koridora geçmek için kapıya yöneldim ki, düşüncelerimi bir şekilde sınıfa belli etmeyeyim diye. Ancak kapıyı açmamla…
“Ben burdayım. Endişelenmeyin.”
Telefonuma gelen mesaja baktım. Koridorda Chabashira-sensei bekliyordu. Hafif başını eğerek bana işaret verdi. Hal böyle olunca kimse fark etmeden kapıyı geri kapatmaya karar verdim.
Bir öğretmen olarak sınıfını yakından takip ediyordu. Böyle bir durumda her şey yaşanabilir, doğal olarak.
Tam Horikita yerinden kalktı, Kushida önüne geçip yerini kaptı. Bu hareketiyle, bir şeylerin peşinde olduğu izlenimini veriyordu.
Yanında oturan Mii-chan’ın önüne gitmesiyle, yılan ısırmış kurbağa gibi gerilip titreyen Mi-chan oldu.
“Horikita-san’dan duyduğum kadarıyla, benim yüzümden okula sen de gelmemişsin”
“Ah… evet, um…”
“Benden nefret ediyor musun?”
“Hayır, hayır… yok öyle bir şey…”
“Beni sevmene gerek yok, Wang-san. İnsanların önünde sırrını ortaya çıkardığım gerçeğini değiştiremeyeceğim gibi, seninle iyi geçinme niyetinde de değilim. Eh bunu söylememe gerek yoktu ama benden günah gitti artık. ”
Seninle iyi geçinme niyetinde değilim diye vurgulamasıyla, Mii-chan daha da gerildi. Etrafta onları izleyen öğrenciler de durumdan hoşnut değildi. Endişe ve kuşku dolu gözlerle onları izliyorlardı.
Normalde üzücü olacak bu durum, Kushida’yı sarsmadı bile.
“O sırada nasıl hissettiğimi anlamanı beklemiyorum. Böyle bir şeye kendimi mecbur hissettim ve seni hedef seçtiğim için özür dilerim.”
Bu sözlerinin ardından onun önünde eğildi. Resmi bir özür dileme merasimi oldu sanki. Ama kötülük sezmiyorum.
“Shinohara-san, Matsushita-san ve diğer herkese sorun çıkarttığım için özür dilerim. Bedelini ödemek zorunda kaldınız.”
Shinohara ve Matsushita’gi yakın arkadaşlar… belki Yōsuke, Sudō ve diğerleri onların arasını yapmak için haftasonu çaba harcamıştır.
“Özür dilemekle her şey hallolacak mı sanıyorsun?”
Shinohara’nın sözleri ağır gibi gelse de aslında kendisini zor tutarak konuşuyordu.
“Üzgünüm ve özür dilemezsem, sorunlarımızı çözemeyiz değil mi?”
“Peki, bu nasıl özür dilemek böyle?”
“Bilmem. Bu da benim gerçek halim.”
Her zamanki maskesiyle iletişim kurmadığı için, sınıf daha da gerildi.
“Önümüzdeki günlerde, eski halimi koruyup diğer sınıflardan ara ara bilgi toplamayı planlıyorum. Karışmak isteyen olursa, kendi keyfi bilir. ”
Kushida kendi başına ne kadar çabalarsa çabalasın, dışarından başkasının müdehalesiyle her şey yerle bir olabilirdi.
“Kendim elde edeceğim silahları kullanıp kullanmama hakkını size bırakıyorum yani.”
Kushida eğer arkadaşlarını göz önünde bulundurup yalnız kalmaktan korksaydı, onu dışlamak ile intikam alınabilirdi. Ancak şuan Kushida, pasif değil agresif modda.
“Bana karşı gelenlere de acıyacak değilim. Sınav günü söylediklerimden ziyade pek çok bilgi var. Bilmem kaç kişi kendi özelini korumak ister. Dimi ama?”
Hafifçe mırıldanarak isim vermeden sınıftaki herkesi tehdit etmiş oldu.
“Size şunun sözünü verebilirim ancak. Beni kandırmaya çalışmadığınız sürece, kimsenin sırrını ortaya çıkaracak değilim. Bu ne A sınıfına yükselmek isteyen sınıfın iyiliği, ne de benim iyiliğim için iyi olmaz. Dahası, insan olarak kendi değerimi de kötülemek istemem.”
Sınıf ondan nefret ettiği, güvenmediği sürece, duruma bağlı olarak ilk gönderilecek kişi olabilir. Bu duruma engel olmak adına, sır söylemeyeceğini dile getiriyordu. Ancak birisi arkasından onu vurmaya kalkarsa, tolerans göstermeyeceğini dile getirdi. Kendisini koruyabildiği sürece sınıfa katkı sağlayacağını da belirtiyordu.
Kikyou Kushida’nın yetenekleri sınıfımızda epey üstün dereceli sayılır. Akademik ve fiziksel yetenekleriyle, sınıfa ayak bağı olmayacağı kesindi zaten.
“Hey, Hasebe-san, sen nasılsın?”
Bakışlarını ve sözlerini, kafasını sırasından kaldırmayan Haruka’ya yöneltti. Haruka ise kafasını camdan dışarıya çevirerek karşılık vermedi.
çeviren:Jj