Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 14 - İntikam
Cilt 17 – Bölüm 14 – İntikam
Günlük hayatım geçen hafta çok fena bir değişime uğradı. Ayanokōji grubu bir araya gelmediği gibi, Haruka okula geldiği halde de bir araya gelmemiz zor. Tabii, o klasik görüşmelerimiz dışında, Haruka’nın okulda geçirdiği süre de değişiyor.
1o dakikalık molalarda ben ya yalnız takılıyorum ya da Kei ile konuşuyorum.
Arada bir Sudō ya da Matsushita ile sohbet ettiğim olsa da, Akito veya Keisei ile görüşmelerim yok denecek kadar azaldı.
Hayatım zaten garipti ama vücudum adapte olmaya başlamıştı. Öğlen yemekleri zaten sıradanlaştı. Kei arkadaşlarıyla takılacağı zaman ben kütüphaneye geçiyorum. Eski halime döndüm. Kendime ayırdığım zamanım var.
Tek üzüntüm Hiyori’nin kütüphaneye gelmemesi ve onunla kitaplar hakkında sohbet muhabbet edememem. Okuldan sonraki süreç de benzer geçiyor. Bugün Kei arkadaşlarıyla görüşeceğini önden haber verdiği için, özel bir plan yapmadım.
Yurda bir an evvel dönüp Haruka’nın aklının bir köşesinde ona daha fazla yük olmak istemiyordum ki… garip bir şey oldu.
“Kiyopon, biraz zamanın var mı?”
Benimle artık konuşmayacağını düşündüğüm Haruka, koridora doğru çıkmak üzereyken bana seslendi.
Sesinde bir aciliyet sezdim.
Belki de bir hafta sonra okula gelmesinin sebebi iletişim kurmaktı? Arkamı dönüp yüzündeki ifadesine bakmadan cevap verdim:
“Gerekiyorsa, zaman ayırırım.”
Planım varmış gibi davranarak bana seslenme sebebini öğrenmeyi amaçlıyorum.
“Zaman ayır o zaman, olur mu?”
Zorla görüşme isteğini dile getirirken utanma belirtisi göstermedi.
“Horikita-san ile konuştum çoktan. Keyaki AVM’deki kafede bekliyor olacağım.”
Bu sözlerinin ardından sınıftan çıktı.
Çok geçmeden arkasından Akito yanıma geldi.
“Benimle konuşmak için mi okula gelmiş?”
“Bilmem…. hiç söylemedi ki. Ne konuşacağımızı ben de bilmiyorum. Ama senin tarafını tutabileceğimi sanmıyorum. ”
Akito özür dileyerek Haruka’nın tarafında olacağını söyledi.
“Sorun değil.”
Kısa ve şüphe uyandırmayan sohbetin ardından, Akito ile Keisei sınıftan çıktılar. Ayanokōji grubu ve Horikita’yı çağırmış demek. Tabii ki konu: Airi’nin okuldan atılması. O üçlü sınıftan ayrıldıktan sonra, Horikita yanıma geldi.
“Ona sadece benimle konuşabileceğini söyledim ama seninde orda olman gerektiğini söyledi. ”
Anlaşılan sorunu kendi başına çözmeye çalışmak istemiş ama durumdan dolayı gücü yetmemiş.
Ikimiz birlikte sınıftan çıkıp kafeye doğru yürüdük. O zorlu konuya girmeden önce, merak ettiğim birkaç şeyi onaylamak için sohbete girdim.
“Kushida’yı okula getirmeyi başarmışsın. Açıkçası, etkilendim.”
“Eh, sonunda resmi olarak okula geri döndü. Hala belirsizlikler mevcut ama. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ”
“Şuanki halinden daha fazlası zor.”
Kushida’nın ses tonu ciddi anlamda değişse de, sınıfın iyiliği için geri dönmüştü. Horikita’nın tavsiyelerinin, onun böyle bir karara varmasında etkili olduğuna şüphe yok.
Diğer sınıflara bilgi verilme ihtimali daha az artık. İlerde bir şekilde bilinir bir duruma düşse de, durumun vehamiyeti zamanla azalacaktır.
“Onu nasıl ikna ettin? Birkaç iyi tavsiye ile ikna olacak birisi değil.”
Bugün konuya bir nokta koymuşuz gibi bir durumda olsak dahi, ilerleyen süreçte epey git-geller yaşayabiliriz. Şuanki durumdan daha çok bu konuyla ilgiliyim ancak Horikita’nın yüzü asıktı.
“Ona rüşvet vermek ya da kandırmaya çalışacak kadar çocuksu biri değilim. Yaptım bir şeyler işte.”
Konuyla ilgili detaylı bilgi vermekten kaçınmasına bakılırsa, konuşmak istemediği bir şey yapmış. Konuyu üstelesem de cevap verecek gibi durmuyor. En iyisi boş vereyim.
“Ancak konuştuğum kişiyi düşünerek cevap verecek olursam, doğru bir tercih yapmışım. ”
Bu sözleriyle beraber sol eliyle yanağına hafifçe dokundu, sanki bir şey hatırlıyor gibiydi.
“Bir haftada olsa, sınıfı bir araya getirmeyi başardık.”
“Kızların sorunu da çözüm bulmuş gibi.”
Yōsuke’ye, Horikita’ya danışmasını söylediydim, haberi vardır.
“Shinohara’gilin konuyu Hirata-kun halletti. Pazar günü, keyaki AVM’deydik.”
“Sen de mi gittin yanlarına?”
“Evet. Dahası, açığa çıkan sırları geçmişte bırakma kararı aldık. Shinohara-san bir süre çok karşı çıktı ama Ike-kun araya girip yardımcı oldu. ”
Ifadesiz bir halde cevapladı. Pek önemli bir şey değilmiş gibi.
Horikita’nın konuşmasından anlaşılacağı üzere, Ike erkek arkadaşı olarak görevini yerine getirmiş.
“Pek çok öğrenci gelişiyor, farkında bile değiliz.”
“Bu konu seni sevindirmiyor gibi.”
“Onlar için seviniyorum. Ama kendim….. nasıl desem, sanki ben gelişme kaydedemiyormuşum gibi. Emin olamıyorum..”
Başkalarını değerlendirmek kolayken, iş kendimize gelince tereddüt ederiz. Kendini hoşgörülü olarak fazla büyük de görebilirsin, sert de değerlendirebilirsin.
“Bir başkasından duyunca, emin olursun anca.”
“Doğru.”
Öncelikle sınıfı rayına oturtması lazım. Kendi itibarı ve gelişimi ardından gelecektir zaten.
“Wang-san’a sen yardımcı olmuşsun. Teşekkürler.”
“Ona biraz tavsiye verdim sadece. Bir şey yapmasam dahi, ona yardımcı olan çıkacaktı. ”
“Benimde ayaklarımın üzerinde durmama yardımcı oldun. Tek başıma bir şey başaramayacakmışım hissini yendim.”
Normalde depresif bir ses tonuyla konuşması gerekirken, daha sakin ve hafif bir sesi vardı.
“Oh, aklıma gelmişken, öğrenci konsey başkanı Nagumo’nun sana bir mesajı var.”
“Mesaj mı? Bugünlerde ulaklığa başladın herhalde. Ne diyormuş?”
“Önerilere açık olduğunu yoksa teklifi kabul etmeni söyledi.”
“Teklifi kabul etmek mi?”
“Bilmiyorum içeriği, Ayanokōji-kun.. Ben, bana söyleneni iletiyorum sadece.”
“Tamam. Sonra konsey odasına uğrar konuşurum o zaman. Bu spor festivaline katılıp katılmayacağıma henüz karar vermedim.”
Malum festival yaklaşıyor, bir hafta kalmıi. Evet demek zorundayım.
Nagumo ile yarışmazsam, ilerde başıma bela olacaktır.
“ Hasebe-san sorununu halledelim şimdi. Bize ne söyleyeceği konusunda hiçbir fikrim yok.”
“Bugünkü tavırlarına bakarsak, bize kaba bir şeyler söylese şaşırmam..”
“Dikkatli ol yeter.”
Mii-chan ile Kushida, kendi sorunlarını çözerek okula geldiler. Haruka’nın durumu ise çok farklı. Ayak bağı olma ihtimali çok yüksek.
“Kushida-san ile görüşmeyi beklerken birkaç kez Miyake- kun ve Yukimura-kun’un da durumunu gözden geçirdim.”
Ayanokōji grubuna da dikkat etmesini beklemiyordum.
“Hasebe-san özel sınavda en çok zorlanan kişi oldu. Malum.”
Yanımda yürüyen Horikita’nın yüz ifadesinde belirgin bir şey yoktu. Büyük ihtimalle doğru düzgün bir şey yapamadığının farkındadır.
“Onunla konuştuğum tek zaman, kapımda gördüğüm zamandı. O zamanda da bir şey söylemedi. Miyake-kun onu bir süre kendi haline bırakmanın iyi olacağını söyleyince, bir hafta süre verdim.”
Demek olay bu. Horikita,bugün Haruka’nın okula gelmesini beklemiyordu yani.
“Her halükarda, Akito-kun’un onu okula getirebildiğini düşünürsek, bir şeyleri çözebiliriz diye düşünüyorum.”
“Umarım öyle olur ama…. bana hiç öyle gelmiyor.”
Malum böyle bir görüşmeye çağrıldığımız için, bir sorun var gibi geliyor. Haruka’nın çabalayacağını düşünmüyorum yani.
“O an Airi’yi okuldan attırmak için çağrıda bulunan bendim. Onu köşeye sıkıştıran kişi de. Yapman gereken tek şey, söyleyeceklerime kulak kabartmak.”
“Olmaz öyle şey. Ben de aynı fikireydim. Ben de eşit derecede sorumluyum. Daha doğrusu, verdiğim sözün arkasında duramadım. Sorumluluğu ben almalıyım.”
O günkü dertlerinden daha fazla derdi vardı artık. Kendisini yormasından yana endişeliyim.
“Haruka’ya yardımcı olmak önemli ancak senin spor festivaline odaklanman lazım.”
Sınıf problemlerini çözmek için bir haftamızı heba ettik. A sınıfına yükselmek için çabalar harcanıyorken, bu treni kaçırmak olmaz.
“Evet. Spor festivalinde nasıl mücadele edeceğimizi de düşünüyoruz. Neler yapabileceğimiz hakkında birkaç fikrim var. ”
Kushida, Shinohara ve diğerleriyle ilgilenirken, bu konuyu da atlamamış demek.
“Anlat bakalım. Spor festivalindeki hedef nedir?”
Horikita’ya festival için koyduğu hedefleri sordum.
“Ben birinciliğe oynayacağım tabii. Hayır, muhakkak birinci olacağım. Buna mecburum.”
Horikita ileriye kararlı bakınca, özgüveni belirginleşti.
“Yüksek hedefler kurman güzel. Sınıfımızda güçlü öğrenciler var ve diğerlerine yenilmeyeceğiz. Peki, aklında bir strateji var mı? Festivalde tüm sınıflar yarışacak ancak odak noktası aynı dönemden öğrencilerle yapılan mücadeleden elde edilen puanlar. Sakayanagi ile Ryūen, tahmin edemeyeceğin bir strateji kurmuş olabilirler.”
“Kurala göre bir öğrenci 5 etkinliğe katılmak zorunda. Aksi halde sorun. Ryūen-kun, allem edip kallem edip seni yarışlardan çekilmeye zorlayabilir.”
Ryūen’in bu tarz bir saldırı da bulunması şaşırtıcı olmaz. Hele ki geçen yıl hedef kişi Horikita iken, yaptı benzerini. Sakayanagi ise, katılımcılara bakarak sınıfını en iyi şekilde yönlendirecek birisi.
“Tüm ihtimallere karşı, nası bir taktik düşünüyorsun?”
“Direkt dövüş desem. Sudō-kun ile Onodera-san, birinciliğe oynarken, Kushida-san ve kendim gibi öğrenciler de ekstra puan kazanmaya odaklanacak. Elimizden geleni yapacağız kazanmak için.”
“Böyle yenebilirsek, ne âlâ. Sınıfın 38 kişi olması gibi bir engelimiz de var.”
Horikita başını sallayarak hemen onayladı. Böyle bir cevabı bekliyordu demek.
“Bu yüzden bir riske girdim. Şuan onu hazırlıyorum.”
“Risk derken?”
“Yarın müsaitsen, detayları konuşalım.”
“Yardımıma ihtiyacın olduğunu mu söylüyorsun?”
“Yok. Sadece yanımda durup beni dinlemen yeter. Son olarak da, bana riske değip değmeyeceği ile ilgili objektif fikrini söylemeni istiyorum.”
“İstediğinin bu kadar olduğuna emin miyiz?”
“Beni çözüm önerilerinle şımartmana ihtiyacım yok. Evet.”
Tavsiye ya da öneriye ihtiyacı yok çünkü kendi isteklerine dair birkaç fikri var. Madem öyle, neler düşünüyormuş izleyip görelim.
“Peki. Yarın okuldan sonra sana haber veririm.”
Kafeye geldiğimizde, üç Ayanokōji grubu öğrencisi oturmuş bizi bekliyordu.
Aralarında bir muhabbet döndüğüne dair bir izlenim vermiyorlardı. Sadece masada 3 içecek vardı. İçecek almak da genel olarak yapılan bir uygulama..
Bizim içeri girmemizle, Haruka boş iki sandalyeye oturmamız için alel acele seslendi. Rastgele içecek alıp geçtik.
“Dinlenirken benimle birkaç kez konuşmak istemişsin. Bunu sorayım dedim.”
Haruka, ne Horikita’ya ne de bana bakmadan direkt konuya daldı.
Ikisi de sorular sormak istiyordu ancak Horikita…
“Eh, sorun çözüldü sayılır. Okuldan değildin bir süredir. Bugün döndün.”
“Sınıftaki itibarım zedelenecek diye endişelendim desene şuna.”
“Tabii. Ancak tek sebebi o değil. Bir hafta kaçırdın. Bu da iyi bir sebep değil mi?”
“İyi değilim ve okula haber verdim. Bu sorun teşkil etmiyor, haksız mıyım? Miyake, bir hafta daha devamsızlık yaparsam bir cezası olabileceğinden bahsettiği için geldim. ”
Bunun nesi sorun dercesine ne keyif ne öfke ne de üzüntü belirtisi göstermeden sakince cevaplıyordu.
“Evet. Ancak devamsızlığının sebebi sadece kendini hasta hissetmen değil ama?”
“Bu konuda nasıl emin konuşabilirsin? Sadece fiziksel bir rahatsızlık da olabilirdi.” İnkar etmeden, Haruka içeceğinden bir yudum aldı.
Devamsızlığının sebebi ister sağlık problemleri olsun ister olmasın… bu daha problemin başlangıcı idi.
Horikita ne derse desin, Haruka asla tatmin olmayacak.
“Benden şüphelendiğini biliyorum ama hastalandığım gerçek. Sadece hastalanmadım da, mental olarak zor bir zaman geçirdim. Uyuyamadığım gibi stresten okula gelecek gücü kendimde bulamadım.”
Akito ile Keisei sakince dinliyorlarmış gibi bir izlenim verseler de, aksi söz konusu idi. Kendileri de bu konudan muzdarip olsalar da, onların üzüntüsü Haruka’nınkiyle kıyaslanamazdı. Bu yüzden sessizce dinlemeyi tercih ediyorlardı.
“Kelime oyunu yapmak yerine ne demek istediğini açıkça söylesen?”
Kaçamak cevaplar verip lafı dolandırmak yerine Horikita güçlü bir şekilde konuya daldı. Genelde bu tavır ters tepki alırken, Haruka etkilenmedi. Sanki duygularını bastırıyordu. Bana verdiği izlenim buydu en azından.
Horikita da bezer hissetmiş olacak ki, sert bir şekilde konuya giriş yaptı.
“Özel sınavdan daha fazla puan alabildiğin için mutlu musun?” Haruka soğuk ve sert bir şekilde sordu.
“Mutlu değilim, hayır. A sınıf ıile aramızda 500 puandan fazla fark var. Ayrıca, mümkün olsaydı, kimseden olmadan A sınıfına yükselmek ideal olurdu. Ancak artık bu konuyu deşmenin bir anlamı var mı?”
Kimse okuldan atılmak istemezdi. Airi, zoraki bir şekilde gönderildi.
Bunu zaten bilincindeydik.
“En yakın arkadaşım, Horikita-san’ın bencil kararı yüzünden okuldan atıldı. Bunun farkındasın değil mi?”
Bugün ilk defa, söylemek istediği sözler döküldü ağzından.
“Evet.”
Özel sınav biteli bir hafta geçmesine karşın, Horikita hala verdiği karara karşı mücadele ediyordu. Bu konuyu ona direkt sormaya gerek bile yoktu. Onu her gün gözlemleyerek bunu hissedebiliyordunuz.
Ancak bu konular, Haruka için değersizdi. Çabası ya da başarısı yüzünden onu affedecek değildi.
“İyi bir lidersin. Sınıfının başarısı için her şeyi göze alıyorsun.”
“Daha o kadar iyi değilim.”
“Senden nefret ediyorum, biliyorsun değil mi.”
“Evet.”
“Hain öğrenciyi attıracağına dair verdiğin söz nerde.”
“O süreçte ileriyi düşünemedim. Malum özel sınavı hiç yaşanmamış gibi sayamayacağımza göre, önümüzdeki sınavlarda dikkatli olacağım.”
“Bazı hataların affı yoktur.”
“Bu konuda haklısın.”
“Kiyopon… Kushida-san’ın okulda kalmasını doğru bir karar olarak görüyor musun?”
“Doğru karar olduğuna karar verdim ve onu okulda bırakarak sonuçlarına yüzleşmeye hazırlandım.”
“Ah, evet.”
Horikita duruşunda ve tavrında bir şey değiştirmedi. Ancak konuşması biraz daha ağırlaştı.
“Kuru bir özür dilemeyeceğim. Benimle ne kadar tartışırsan tartış, o anda kararımı değiştirdiğim gerçeği değişmeyecek. Bana kin gütmen doğal. Üzülmen de. Kushida-san’ın sınıfa katkısının daha fazla olacağını düşünerek hareket ettim ve bu kararımdan da gün geçtikçe daha çok emin oluyorum.‘’
“Hadi Kushida-san mükemmel bir öğrenciydi diyelim, ya diğerleri? Başarısız kişiler varken….. o olmamalıydı kurban..”
Gönderilebilecek başka öğrenciler de vardı… sözüne karşın, Horikita bir şey diyemeyince, Haruka devam etti.
“Ben kabul etmiyorum. İlerde seni kaç kişi onaylarsa onaylasın, ben yokum, Horikita-san.”
Duygularını gizlemeye çalışarak Haruka, affetmeyeceğini dile getirdi.
“Kabullenmen için biraz daha fazla çalışmam gerekecek o zaman.”
“Kabul etmeyeceğimi söyledim.”
“Sakura-san’ın okuldan atılmasında sorumluluk benim, inkar etmiyorum, inkar edemem. Anck bu olaydan etkilenen herkese sorun çıkartabileceğim anlamına gelmez. Kendini iyi hissetmen için seni okuldan attırmamı istiyorsun anlamıyorum ki?”
Böyle bir durum Airi’yi geri getirmez. Kendisini feda ederek kazandırdığı 100 sınıf puanı boşa gider ayrıca.
“Yoksa dizlerimin üzerine çöküp özür mü dileyim? Bu sana daha iyi hissettirecek mi?”
Dik başlılık ve mücadele ruhlu olmak…gibi gözükse de, değil. Horikita da üzülüyordu. Sadece bu konuyla mücadele etmek zorunda.
Yanında oturduğum için, gözlerindeki bakışlardan neler hissettiğini sezebiliyorum.
“Bana Airi’yi geri ver.”
“Benden yapamayacağım şeyleri isteme….”
“Benim tek istediğim bu. Sınıfın da senin olsun; umurumda değil.”
Sert bir şekilde birkaç saç telini çekip yoldu.
“Yanlış bir karar aldım.”
“Öfkelendiysem, mücadele etmeliydim.”
Tetikleyici birkaç sözün ardından, Horikita devam etti: “Artık bir anlamı yok. Mücadele etseydin bile, direnebileceğin bir durum yoktu.”
“Evet. Haklısın, elimden bir şey gelmezdi. Kiyopon, Airi’nin duygularıyla oynayıp onu acımadan köşeye sıkıştırdı çünkü. Normal hiçbir insan böyle bir şey yapamazdı.”
Ilk kez bana küçümseyen gözlerle baktı. Ancak konuşmak istemediği için bakışlarını Horikita’ya çevirdi.
“Kushida-san’ın sıfının iyiliği için çabalayacağına emin misin? Bize ihanet edebilir. ”
“Kushida-san sınıfa ayak bağı olursa, pişman olacağıma eminim.”
Kushida’nın sınıfa katkısının olacağı garanti değildi. Doğru.
Şayet Horikita ilerisi için kötü bir hamle yaptıysa, Airi’yi okuldan attırdığına pişman olacağı bir gün gelecek demektir.
“Şuanki düşüncelerimle o anı tekrar yaşıyor olsaydım, yapabileceğim çok fazla bir şey olmazdı. Kushida-san’ı korumayı yine seçerek Sakura-san’ın gitmesine sebep olurdum. O zamanla şuan arasındaki tek fark; bir daha gereksiz söz vermemek olurdu. ”
Sonucun değişmeyeceğini yineledi.
“Neden peki…. Kiyopon…sen söyle, Airi sana ne yaptı…?”
Horikita kendisi halledebilir bu konuyu ancak bir şeyler söylemeye karar verdim.
“Bakış açısı diyelim. ÖYD listesinde alt sıralarda olan öğrenciler için, bu yaşanan olay büyük bir etki yarattı. Eğer ağırdan almaya devam edersek, okuldan atılacak bir sonraki kişi ben bile olabilirim. Bu bir artı aslında. Çünkü böyle bir tehlikenin varlığı hissediliyor..”
Airi’nin adını vermemdeki bir sebep de bu.
“Ryūen gibi konuşuyorsun, yeterli bulmadığınız kişileri gönderelim falan?”
“Olabilir. Ryūen’in şuan nasıl bir stratejiyle ilerlediğini bilemiyorum. Zoraki bir sistem olduğu doğru. Şimdiye kadar, sınıfın politikası da çok geniş ve belirsizdi..”
“Okula ilk başladığım günler aklıma geldi. Bencil olup ne yaptığımızın farkında olmadığımız zamanlar.”
Benzer olduğunu varsayabilir ancak aynı durum değil.
“O zamanlar ile şuan arasında çok fark var. Gelebilecek zarara engel olmak bir gereklilikken, zararı en aza indirmek yapılması gereken şeydi ki, öyle yaptık. ”
“Ama…!”
Tam bu anda ilk kez Haruka sesini yükseltti.
“Bahsettiğimiz kişi Kushida. Horikita ilerde onun sınıfa katkısının Airi’den daha fazla olacağına dair bir sonuca vardı. Ben de onun hayal ettiği geleceği görebildiğim için, Horikita’nın düşüncesine saygı duyup ona yardımcı oldum.”
Kesin bir gelecek yoktur. Gözlemlediğimiz bir geleceği hayal ederiz. Kimse mükemmel değildir.
“Airi gitti ve sınıf yavaş yavaş eski rutinine döndü. ”
“Öfkeni anlayabiliyorum ama Yamauchi-kun için de aynı duyguları hissettin mi?”
“O çocuk onu hak etti. Ikisi farklı durumlar.”
“Aynı durum. Arkadaşın gittiği için öfkelisin sadece.”
“Bunun nesi kötü?”
Bu tartışmada uzlaşılabilecek bir sonuç yoktu. Daha doğrusu, Haruka’nın aklını başına toplamasından başka..
“Bu gerçeği kabul edemiyorum, olmuyor.”
Haruka bu durumu kabullenmezse, ilerde daha büyük sorun yaşayacak.
“Kushida-san sınıfa tehdit olabilirdi evet. Yada şimdi sınıfın iyiliği için çalışacak diyelim. Ama ben bu duruma hay hay deyip size yardımcı olacağım falan mı sanıyorsunuz?”
“Evet… bir hafta ara verince, diğerlerinden daha fazla sürecek bir durum olarak hissettim. ”
Horikita, Kushida’nın durumunun hemen çözülmesi gerektiğini vurgularken, Haruka’nın bu durumu atlatmasının uzun süreceğini hissettiğini söylemiş oldu. Airi’yi kaybeden Haruka’nın şuan bir korkusu yoktu.
“Ama okula döndün. Bizimle konuşmak için gelmene gerek de yoktu. Haksız mıyım?”
Haruka’nın içinden minik de olsa okula olan bağlılığı vardı.
Ancak hayat maalesef bu kadar basit değil.
“Okula geldim çünkü hala bir cevap bekliyorum.”
“Cevap?”
“Odamda kendi başıma bulamadığım cevabı bulmak için okula geldim.”
Akito ile Keisei bu sözleri duyunca başlarını öne eğdiler.
“ Horikita ve Kiyopon’dan nasıl intikamımı alacağım cevabı.”
Haruka şimdiye kadarki en soğuk sesiyle söyledi. Söylediği sözler blöf ya da herhangi bir tehditten daha soğuktu.
“Sen ciddisin şimdi öyle mi?”
Horikita sözlerinin ağırlığını ölçmek için sordu.
“Bugün söyleyeceğim şey bu idi. Airi’yi okuldan attırdığınıza sizi pişman edeceğim.”
Içeceğine dahi dokunmadan yerinden kalktı, Haruka. Akito ise peşinden. Sadece Horikita değil Keisei de uzaklara bakıp kaldı.
“Horikita da Haruka da kendince haklı. Biraz garip gelebilir ama böyle hissediyorum. Bense, günün sonunda kendimi kurtarmayi tercih eden tarafım; bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyorum.”
Keisei kendinden utanırcasına, düşüncesini dile getirdi.
“Herkes için aynısı geçerli. Kendini düşünmen garip ya da tuhaf değil.”
“Bu yüzden Haruka’nın hislerini anlayamıyorum. Onu durdurmaya hakkım olduğunu düşünmüyorum da, sınıfa sorun çıkmasına engel olmak için bile olsa….”
Zoraki bir hamleyle yumruğunu masaya vurduktan sonra Keisei de kalktı.
“Grubun yarısı dağıldı denebilir. Ama sınıfa her zamanki gibi yardımcı olacağım. Spor festivalinde aktif rol alamasam da, daha çok çalışıp elimden geleni ardıma koymayacağım. Aksi taktirde, benim de sınıfta yerim sağlam olmayacak….”
Akademik başarısı iyi olsa da, sosyal ve sportif becerileri düşük birisi idi, Keisei.
Arkadaş sayısını düşünürsek, dezavantajı çok.
Çeviren: Jj