Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 18 - Doğum Günü
Cilt 17 – Bölüm 18 – Doğum Günü
Ekim ayı geldi çattı. Spor festivali yaklaşıyor. Okuldan sonra, keyaki AVM’deyim.
Kei ile beraber buluşmuştum. 11.sınıfların bakışları hala aynı. Kei ise bu bakışlardan rahatsız olmuyor.
“Artık alıştım.” dedi.
Bugün, Kei birkaç mağazaya girmek istediğini söyledi. İlk olarak elektronik malzemeler satan bir yere geldik.
“Ne alacaksın?”
“Huh? Benim istediğim bir şey yok. Eh, bugün kendime bir şey almak için buraya gelmedim.”
Kendisi için gelmediyse, başkasına bir şey almak için geldi demektir.
“Kiyotaka, doğum günün geliyor ya? Önce bir sürpriz yapayım diye düşündüm ama sonradan istediğin bir şeyi almak daha hoş olur diye.”
Doğru, doğum günüm yaklaşıyor.
“Birlikte bir şeylere bakar, beğendiğini alırız diye düşündüm, Kiyotaka.”
“Anladım.”
Kei, son günlerde neyi sevdiğimi ya da ne almayı düşündüğümü sorup duruyordu. Demek bu yüzdenmiş. Sorup üzerinde düşünmek yerine, bizzat öğrenip hediye almaya karar vermiş.
“Sana pahalıya mal olur gibi?”
Kei gibi, çok kişisel puan biriktirmeyen birisi için özellikle.
“Anladım ne demek istediğini ama senin doğu günün söz konusu. İstediğin şeyi çekinmeden söyle.”
Her şeyi almaya hazır gibi ama olmaz öyle şey. Böyle bir durumda, bir şey istemem diye cevap vermek doğru olmayacağı gibi, çok ucuz bir şeyi de almak istediğimi belirtsem ikna olmaz.
Kei’nin cebini yakmayacak bir şey seçmeli.
“Ne düşündüğünü biliyorum ama düşünmene gerek yok~” gözlerini bana dikip koluma girdi.
“Ne istersen alacağım sana, Kiyotaka! Olur mu?”
“Madem öyled…”
En azından ihtiyacım olmayan bir hediye almayacağım. Kol kola gezerken, Kei yanağını omzuma yasladı.
“Fufufu~ bulutların üzerindeyim.” ardından, kollarını iyice sardı.
“Senden saklayacak hiçbir şeyim yok. Hakkımda her şeyi biliyorsun. Ailemden daha önemli birinin hayatımda olacağını hiç düşünmemitim!”
Yanakları kızarıyor, gözlerini hafifçe kaçırıyordu. Mutlu bir hali var.
“Benden bir şey saklamıyorsun sen de değil mi, Kiyotaka?”
“Ah.”
Saklamak… derken?
Ailem,
Beyaz oda,
Bu okulda yapmaya çalıştığım,
Arkadaşlık ve duygusal bağlar…
Eğer bunlardan birini kast ediyorsa, o zaman saklamaktan başka bir şeye giriyor.. yani, Kei’ye hiçbir şeyi söylemiyorum.
“Oh!”
Mağazda ürünlere bakarken, Satō’ya denk geldik. Satō’nun bakışları direkt kol kola olmamıza odaklandı.
“Aman aman, siz birbirinize çok aşıksınız! Rahatsız etmeyeyim ben.”
“Dur dur! ”
Kei onu durdurmaya çalışsa da, Satō’nun kaçması çok uzun sürmedi.
“Eh, aman ya.” Kei bu sözleriyle beraber sağ elini alnına hafifçe vurdu.
“Hala Satō’dan yana endişeli misin?”
“Yok ama… iyi hissettirmediği gerçek.”
“O zaman, dışarda kol kola girmeyelim.”
“Olmaz.”
Arkadaşı için üzülse de, kendi isteklerinden vazgeçmiyor.
“Huh? Yo, Ayanokōji!”
Pilav pişirici ve su ısıtıcı makinelerin önünden geçerken, Ishizaki ile Albert’e rastladık.
Onları görünce, Kei kolumu sıktı sanki.
“Karuizawa ile buluşmada mısın? Oooo hem de kol kola… şirin şeyler!!”
Ishizaki imrenerek bana doğru bakıyor ancak Albert’in yanımda durması daha çok dikkatimi çekti. Elinde büyük bir saksı vardı. Albert iri yarı birisi olduğu için, büyük saksı bile küçük kalıyor yanında.
“Oh, buna mı bakıyorsun? Ryuen-san’ın doğum günü ayın 20!si. Ona hediye bakıyorduk.”
“Ne? Ayın 20’si doğum günüyse…” şaşıran Kei, bana bakarak alarma geçti.
“Ben de daha önce duymadım.”
“Aynı gün başkasının da mı doğum günü?”
Ishizaki, bakışlarını Karuizawa’ya yöneltince, Kei arkama saklanıp ona dik dik baktı.
“Ne öyle bakıyorsun, önce bahseden sensin..”
O an, Albert diğer eliyle Ishizaki’nin omzuna hafifçe dokunarak, Karuizawa’nın neden böyle davrandığına dair bir fikir edindiği hissi verdi.
“Oh… anladım ben.”
Ryūen’in emirlye dahi olsa, Ishizaki çatı katında yaşananlara dahil olmuştu.
Kei’nin bu kişilerin yanında rahatsız olması doğaldı yanii.
Ishizaki kendisine sinirlenip hafifçe diline vurup yanağına birkaç kez tokat attı.
“Özür dilerim. Çatı katında olanlar için….”
“O konuyu burada açma.”
Ishizaki özür dilemeye çalışsa da, nezaket konusunda eksik kalıyordu.
Keyaki AVM’deyiz. Etraftan her an tanıdık birinin çıkma ihtimali var. Kei, böyle bir zamanda bu konunun dillenmesini istemez hem.
Dahası, Kei ile aramdaki ilişki deva mettiği sürece, Ishizaki ile bir araya gelme olasılığı da artacak.
“Başka bir yere geçelim mi?”
Keyaki AVM’de kör nokta da çok.
Kei, hoşnut olmasa da kolumu bırakmadan benimle geldi.
Albert de elindeki ürünü rafına koyup Ishizaki ile peşimizden geldiler. Acil çıkış bölümünden, mağazadan ve öğrencilerin çoğunlukla olduğu yerlerden uzaklaşabiliriz. Tanıdık biri karşımıza çıksa dahi, rastgelmişiz gibi davransak sorun yaşamayız.
“Özür dilerim! Yani, başından beri her şey için, özür!”
“Özre ihtiyacım yok. Aksine özür dilemen sinirlendiriyor.”
“Ne..?”
“Kiyotaka, sizi dövdü. Siz kaybettiniz. Kaybettiğiniz için özür diliyorsun. Çünkü başka seçeneğin yok.”
“Hayır, hayır, alakası yok…”
“Kiyotaka beni çatı katından kurtardı….. Ryūen’den kurtulamasaydım şayet, şuan özür diliyor olmazdın. Haksız mıyım? Bu yüzden sinir bozucu işte.”
Kei bu konuda haklıydı. Ishizaki ve Albert ile çatı katından sonra arkadaş oldum zaten. Kei’nin dediği gibi farklı ihtimaller olabilirdi.
“Suçlu olan bizleriz biliyorum ama ……”
“Sizi suçlamıyorum. Güçlü olan kazanır mantığını ben de anlayabiliyorum. Altta kalanın canı çıksın safsatasından nefret ediyorum. Bu yüzden bir şekilde üstte kalmayı başardım. Olay da zaten bu değil mi?”
Kei ile Ishizaki bir nevi aynı dili konuşuyor. Aynı değerlere sahipler ve yerlerini biliyorlar.
“Ne demek istediğini anlıyorum. Ancak Ishizaki’gille iletişim kurmaya başladığım için, o zamandan beri daha iyi biri olduğu fark ediliyor.”
“Daha iyi biri derken? Ben bir fark göremiyorum.”
“Hissettiğimi söyledim. Ishizaki’nin benzer bir şeyi Ryūen tekrar istese, kolay kolay kabul edeceğini sanmıyorum.”
“Huh? Ryūen’e karşı gelecek bir durumda da değil ama.”
Tam on ikiden vurmuş olacak ki, Ishizaki tek kelime edemeyip yutkundu. Bir şey söyleyemeyince öfkelenip avcunun içiyle dizine vurdu.
Kei ise of çekti.
“Yeter. Kiyotaka ile arkadaşsınız artık, değil mi? Sizi affetmiyorum ama artık suçlamıyorum da. ”
“Kesin mi?”
“Evet. Yeter bu kadar, oldu mu?”
“Ah, ah!” Ishizaki sevinçle baktı.
“Hadi bakalım…. öyle olsun o zaman. Az önce kimin doğum gününden bahsediyordun?”
Ishizaki tekrar Kei’ye sordu. Hoşnut olmasa da, Kei parmağıyla beni işaret etti.
“Ne? Gerçekten mi? Ayanokōji de mi ekim 20 doğumlu?”
Ishizaki de inanamayıp şaşkınlığını gizleyemedi.
“Kadere bak be!”
“Bu okulda 400’den fazla öğrenci var. Aynı günde doğan öğrencilerin olması normal.”
“Ama Ayanokōji ve Ryūen-san’ınkinin aynı gün olması harika değil mi?”
Garip bir tesadüfe karşı sevinç..
Kei’nin de dediği gibi garip bir durum yok aslında. Nedense Albert de sevinçli bir hale büründü.
“Mağazaya geri dönebilir miyiz?”
“Ah! Evet! Bir dakika!”
Ses çok gürültülü gelmiş olacak ki, Kei parmaklarıyla kulaklarını tıkamak zorunda kaldı.
“Bir önerim var! O gün beraber kutlamaya ne dersiniz? Ryūen-san ve Ayanokōji’nin doğum gününü beraber kutlasak mükemmel olmaz mı?”
Yok. Duyar duymaz harika bir fikir olarak algılayamadım. Hayal etmeye çalışıyorum ama olmuyor.
“Özür dileyecekse neden olmasın.”
“Ne?”
“Diyorum ki, Ryūen diz çöküp özür dileyecekse, beraber kutlarız neden olmasın.”
Reddetmek için güzel bir bahane. Ishizaki ağzını kocaman açıp hayal etti ancak ağzı geri kapandı.
“Ryūen benden özür dilemez, değil mi?”
“Evet, öyle bir şeyin olması çok zor…”
Ishizaki’nin Ryuen’e böyle bir öneride bulunması bile hayal edilemez bir durum olduğu için, çocuk donup kaldı. Çok geçmeden bir şey düşünmüş olacak ki, bize seslendi.
Eğer ikinizde tamamsanız, ona öneride bulunacağım!”
“Bi salsan bizi?”
Bu önerisine karşılık, Ishizaki’nin alacağı sert bir yumruk olur. Ryuen’den bahsediyoruz sonuçta.
“Bir şeyler düşüneceğim! Eğer özür dilerse, doğum günü tamamdır!”
“Eh, olursa tabii. düşünürüz…”
Ishizaki heyecanlanıyor ama bu ona pahalıya mal olabilir.
Bu öneriyi açıkça reddetmeli.
Ishizaki son zamanlarda kişisel iradesini ortaya koyuyordu. Ryūen için de benzer bir şey söz konusu denebilir. Sınıflarından kimseyi attırmadığını düşünürsek. Ancak bu durumu, gerçek duygu ve düşüncesi olarak da yorumlamak doğru olmayabilir. Malum, istemekle her şey olmaz. Değişim kolay kolay sağlanmaz. Ryūen değişmeye çalışmıyor ama gelişiyor. Şimdiye kadar kötülüğü silah olarak kullanan birisi, iyiliği de kullanmaya başlamış. Bir nevi, madalyonun iki yüzünü de kontrol ediyor.
Bu durumu eğer Ishizaki yanlış anlıyorsa… vay haline.
“Kalsın istemez.”
Kei ona hayır dese de, Ishizaki ciddi idi.
“Ryūen-san’ın üzgün olduğunu söylemesi yeterli değil mi?”
“Ama…”
“Tamamdır! Ben bir daha özür diliyorum senden. Ryūen’e aldığımız hediyeden daha iyisini alacağım sana. Sözüm söz olsun!”
Kei, Ishizaki’nin bu heyecanlı ve istekli durumundan dolayı beyaz bayrağı çekti.
“Peki, sen bilirsin.”
“Ha, oldu bu iş! Şimdi Ryūen-san’ın hediyesini seçelim!”
Albert de başını salladı. Ikisi beraber mağazaya doğru ilerlediler. Beklendiği gibi, beraber görünemeyeceğimizi bildikleri için önden uzaklaştılar.
“Ishizaki’nin teklifini niye kabul ettin? Sen hayır dersin sandıydım.”
Özrünü kabul edip dürüst düşüncelerini duyması neyse de benim doğum günümle ilgili böyle bir konuşmanın geçmesi…
“Eh, Kiyotaka ben de yalnız olalım isterim o gün ama…”
“Ryūen’ın özür dileyeceği konusunda iddiaya girdin?”
“Hayır. Ihtimal vermiyorum ama…”
Kei, Albert ile güle oynaya ilerleyen Ishizaki’ye bakarak:
“Ishizaki-kun seni arkadaşı olarak görüyor. Kiyotaka, arkadaşa ihtiyacın var senin de.”
Ayanokoji grubunun dağılmasına bir nevi değinmiş oldu. Kei tahmin ettiğimi anlayınca utanıp gözlerini kaçırdı.
“Dahası, Ishizaki-kun tekrar özür dilemek istedi. Hal böyle olunca, kırmak istemedim. ”
Dürüst olmaması onun her zamanki halinden farklı idi.
Yine de olacak iş gözüyle bakamıyorum. Ishizaki’nin söylediklerini duymazdan gelmek en mantıklısı.
Zaten, spor festivali gittikçe yaklaşıyor.
çeviren:Jj