Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 24 - Büyü
Cilt 17 – Bölüm 24 – Büyü
Spor festivali son aşamaya geldi. Son yarışmaların başlamasıyla, salonda farklı bir hava hakimdi.
“Şova başlamanın zamanı geldi değil mi, Sudō-kun? Hazır mısın?”
Şimdiye kadar çeşitli yarışmalara çift olarak katılan Sudō ile Onodera’nın karma tenis turnuvasına gelmişti sıra.
“Evet, tabi.”
Onodera aldığı belli belirsiz cevaptan dolayı rahatsız olsa da moralini bozmadı.
“Güzel biri ikili olduk değil mi? Katıldığımız çift yarışmalarda 4-4 yaptık. Sınıftaki herkes kesin çok şaşıracak duyunca.”
Bir önceki yarışmalarda hem kendi dönemlerinden hem de üst sınıflardan öğrencilerle yarışsalar da yenilmeden başarılı olmuşlardı. Dahası, Sudō şimdiye kadar bireysel yarışmalarda dahil olmak üzere 9 yarışmasını da kazanmış, 10. başarısı için mücadele edecekti.
Öte yandan Onodera, her maçında galibiyet alamasa da yüksek puanlar elde ederek başarılı bir şekilde ilerlemişti.
Onodera’nın dostane sohbetine rağmen, Sudō’nun dikkati başka yerde idi.
“9.sınıf öğrencisi mi kafana takıldı? Bir süredir onu izleyip duruyorsun.”
“Huh?”
“Hō…sen miydi? Çömez gibi bir hali yok ya. Ürkütücü bir aurası var. Ancak bu duruşundan dolayı ona dikkat kesilmiyorsundur, sorun nedir, Sudō-kun?”
“Sorun yok. Boş ver.”
Hōsen’in takımı yarışmayı yenerek finale çıktı. Sudō hem Onodera ile sohbet ediyor hem de ondan dikkatini ondan ayırmıyordu.
Onodera ona dikkatlice baktı.
Şimdiye kadar yarışmalarda elinden geleni yapıp oynamıştı. Ancak şuan küçük bir sorun vardı. Sudo ile bir süredir beraber vakit geçiriyorlardı. Sadece bugün de değil, festivale hazırlık aşamasında sürekli beraberlerdi. Çok defa ortak antrenman yapmış, görüşmüşlerdi.
Sudō’nun yüz ifadesinden artık neye nasıl tepki vereceğini anlar olmuştu. Yeteneklerinde bazı eksiklikler vardı, kavgaya meyilli ve çabuk celallenen birisi idi.
Birlikte çalışmalarına balta koyacak bir karakteri vardı, kısacası.
“Final maçınız başlıyor. Hazırlanın.”
Yorgun düşen vücutlarını dinlendirirken bir görevli yanlarına gelip onlara bilgi verdi.
“Eh, hızlıca bu işi bitirip başarımızı katlayalım.”
Sakin görünmeye çalışan Onodera, kafasından kötü düşünceleri atarcasına cesaret verici bir cümle söyledi.
O çömezle ilgili bir sorun olsa dahi, sorun edilmemeli idi. Sorun çıkartılmadığı sürece, her şey güzel gidecekti.
“Hadi bakalım.”
Sudō raketleri kaptıktan sonra birini Onodera’ya fırlattı.
Sudō ve Onodera’yı desteklemek adına bir bir kendi sınıf arkadaşları salonda belirmeye başladı.
“Turnuva havası var, demi?”
“Aynen. Hoş bir hava hakim.”
Ikisi de güçlü ve klüp yarışmalarına katıldıkdıkları için, endişeli değillerdi.
O an, sahnenin diğer ucundan bir kahkaha kopuverdi.
“Ahahahahahahaha! Demek finalde seninle kapışmak vardı ha, Sudō- cuk!”
“Hōsen!”
Sudō’nun ona tenis kortunun diğer ucundan karşılık vermesiyle ortamdaki hava değişti.
“Beni teniste yenebileceğini falan sanmıyorsun, değil mi? Seni nasıl ezeceğim izle de gör!”
Kısıtlı bir maç süresi ile çift oyun başlıyor; bir 4 puanlık, 1 oyun, aynı anda 2 oyun ve 3 maç.
Servis atışı, raunttan rauta değişmeyecek, puan kaybeden tarafa verilecek. Servisi takım içi değiştirmeye gerek olmadığı gibi, isteyen takım oyunu tekrar başlatabilir. (Ç.N: bu çevirdiğimi anladıysam arap olayım– pardon, arap olmayayım!)
Ilk rauntu başlatan Hōsen oldu. Attığı ilk servis çok güçlüydü ve puanı kaptı. Sudō’nunkilerse hafif kalıyor, karışlamakta zorlanıyordu.
“Nee. offf! Bu çocuk çok hızlı. Tecrübeli olduğunu bilmiyordum?”
Onodera’nın paniklemesine şaşmamalıydı. Hōsen’nin hızlı atışları onu ürkütüyordu.
“N’oooldu, Sudō? Senden bana rakip olmaz. Kendini paralama boşa.”
“Lanet olsun!”
Yumruğuyla güç kullanarak yeri hedef aldı.
“Sudō-kun, hayır.”
“Ah!”
“Duygularınla hareket ettiğin zaman sonuçları iyi olmuyor, biliyorsun değil mi?”
“Evet ama!”
Sudō öfkesini çıkarabileceği bir durumda olmadığı için daa çok gerildi.
Filenin diğer ucundan izleyen Hōsen kıs kıs güldü.
“E sen boşa sallıyormuşsun ya? Hani o dillere destan sportif yeteneklerin? Önceki maçlardaki çocuklar daha sağlamdı be.”
Sudō’nun Hōsen’e odaklandığı bariz ortadaydı.
“Sudōu-kun, servisi ben hallederim. Sen bırak. ”
Elindeki topu işaret ederek ona savunmaya geçmesini söyledi, Onodera.
Öyle bir attı ki topu, kadın ve daha önce teniste deneyimi olmadığına inanmak güçtü. Ancak Hōsen hemen müdehale edip güzel bir teknikle karşılık verdi.
Sudō kolunu uzatsa da, topa ucundan dokunabildi ve böylece 9.sınıflar bir puan dahi vermeden ilk maçı kazandı.
“Oyuncu gibi değil de, kaybetmeye mahkum bir zavallı gibisin aynı.”
Oyundan zevk alan Hōsen’in aksine, onunla partner olan kız korkusunu belli ediyordu. Hōsen şimdiye kadarki maçları bireysel idare etmiş, 2ye 1 mücadele sergilemişti.
- rautta, Hōsen’in hükümdarlığı sürmesi beklenirken, maçta farklı gelişmeler oldu.
Hōsen’in atışları öncekiler kadar iyi değildi artık ve Onodera maça daha adapte olarak güçlü geri atışlar yapar hale gelmişti.
Tam onun artık yorulduğunu düşünülüyorken, Hōsen güçlü bir hamle yaptı. Atışı hem güçlü hem de hızlıydı. Top direkt olarak ön tarafta saf tutan Onodera’ya doğru ilerliyordu ki… bir anda, Onodera yanağında bir acı hissetti.
Şaşkınlık ve korkuyla, Onodera bilinsizce raketi elinden yere düşürüverdi.
“Kasten yapmadın, dimi?!”
“O ne demek canım? Tenis oynuyoruz işte, arada bir böyle şeyler olur? Hiç mi böyle şeylere denk gelmedin sen? Bir kere oldu diye olay mı çıkartmaya çalışıyorsun? Yoksa korkudan altına mı işedin.”
“Lanet olsun!”
Hōsen gururla kendisini savunurken Onodera alelacele yerden raketini geri aldı.
“Küçük bir sıyrık yahu… hem, dediği gibi teniste rakibin vücuduna yakın hedef almak normal değil mi?”
“Onu profesyonel tenis oynayan kişiye söyle. Burası, spor festivali.. farkında mısın?”
Sudō iğrenerek söylendi. Servis atışı yine, Sudō’ya geldi.
Tekrar top ona geldiğinde elinden geleni yapıp topu kurtararak karşı tarafa gönderse de, topun hızı yeterli değildi. Onodera ona yetişip raketiyle güzel bir atış yaptı.
Atışlar böyle güzel devam ede dursun, Onodera daha da güçleniyordu.
Mesafeyi kapatan Hōsen, kolunu aşağı doğru savurarak topun karşı tarafa doğru sekmesine sebep oldu.
“Kya!”
Onodera gerildi, kendisini korkutan topa doğru atış yapamadı. O sırada Sudō yardımcı olsa da, Hōsen sürekli topu Onodera tarafına atmaya çalışıyordu.
Oyunda Sudō 3 (40 puan) ve Hōsen 2 (30 puan) idi.
Onodera kurtulmaya çalışırken ayağı takılıp düştü. Top yine yüzünü hedef almıştı.
“Onodera!”
Onodera’ya yardım etmek isteyen Sudō, topu Hōsen’e geri gönderdi. Sudō’gil 2.seti aldı ama sevinemiyor, aksine geriliyordu.
“Yeter! Adil oynamıyorsun!”
“Sana daha kaç kez söyleyeceğim, gerzek? Yanındaki aklı bir karış havadaki kızın suçu. Bana maval okuma.”
“Lütfen, Sudōu-kun. Kendine gel.”
Onodera ayağa kalkamadığı gibi, Sudōu’nun durumu da garipleşiyordu.
“Hadi ama! Böyle şeylerin hoş karşılanmaması lazım!”
“Evet. Hakemler de bir şey demiyor ama senin agresif tavırların daha çok göze batıyor, farkında mısın?”
Hōsen maçı kazanmanın zevkini çıkartmaktan çok, Sudōu’ya eziyet etmekle meşguldü.
Amacı, Onodera’ya korku salmak hatta bir iki basit hata ile onu yaralamaktı.
“Sakin ol, Sudōu-kun.”
Onodera acı çekmesine rağmen, ona nazikçe yardımcı olmaya çalışıyordu.
Sudō’nun kafası karışık olsa da, önce Hōsen’e sonra acı çeken Onodera’ya baktı. Önceliklerinin ne olduğunu anımsadı. Onodera’nın yaralanan dirseğine pansuman yapıldı.
“Hey, sakinleşelim, he. Abartmayın. Altı üstü bir maç kaybettiniz yani.”
Hōsen esnedikten sonra önce karşı tarafa baktı sonra kendi partnerine döndü.
“Son ana kadar bizi ezmek için elinden geleni yaptı, şerefsiz….”
Sudō endişelenerek Onodera’nın sol bacağına baktı.
“İyi misin?”
“Eh, sayılır. Kendimi kötü hissediyorum ama. Toptan o kadar korktum ki, olduğum yere düşüp kendimi yaraladım. ”
Hafifçe gülüp ayağına vurdu.
“Şaşırmadım. Çok can sıkıcı birisi. Sportif de.”
Sudō da bu tarz güçlü bir rakibin karşısıda gerilmişti.
“ Sudō-kun, bu okulun ilk günlerinden beri iyi bir izlenimin vardı bende. ”
“Oh?Bu da nerden çıktı şimdi? Biraz dinlenip gel istersen.”
“Sorun yok. Yaralanmam iyi oldu. Bize biraz dinlenme süresi verildi işte. ”
“Güçlü birisin, yani… benim için iyi şeyler düşündüğünü bilmiyordum. ”
“Evet. Ancak tavırlarından dolayı karşıma almak istemediğim bir numaralı öğrenciydin. ”
“Oh…”
“Çevremdekiler kötü tavırlarım ve akademik başarımdan dolayı beni azarlıyor. Ama klupte çalışanlara hep yardımcı olmuşumdur. ”
“Ne?”
“Seni anlıyorum, Sudō-kun. Etkinliklerden geç çıkıp yurda dönüşlerde, arada bir spor salonuna uğrarım. Hep de içerde seni görürüm. Pratik yapar, etrafı toparlarsın.”
“Ne? Beni mi izliyorsun sen?”
“Ama… tam düşündüğüm gibisin, Sudō-kun. Şuanki durumda iyiye gitmiyorsun.”
“O ne demek şimdi?”
“Benim için sinirlendin. Bu kötü bir şey değil ama çabuk celallendiğin gerçeğini değiştirmiyor. Böyle giderse, ilerde daha çok pronblem yaşayacaksın.”
“Evet ama-”
“Çabuk öfkelenmeyi bırakman şart.”
“Evet, evet.”
“Öfkeli olunca insan daha çok hata yapmıyor mu?”
“Eh, evet. Mesela başarılı atışların azalıyor falan……”
“Aynen. Öfkelenince, zamanı iyi kullanamıyorum. Daha bir yavaşlıyorum. Sonuç hiç iyi olmuyor.”
“Doğru, öyle oluyor.”
“Bir anımı anlatayım.. bir keresinde, önemli bir maçımı kaybetmiştim ve o kadar sinirlenip öfkelendim ki, soyunma odasında çılgına dönüp elimi incittim. ”
Kendisinden utanmışçasına bir tavır takındı ve gözlerini kaçırdı.
“Öfkeyle kalkan zararla oturur derlermiş. Bunu anladım. ”
“Öfkelenmemeyi nasıl başardın peki?”
“Senpai’m bana bir büyü öğretti.”
“Büyü mü?”
“Evet. Sana da öğreteyim. Öfkeni yenmeni sağlayacak bir büyü, Sudō-kun.”
“Eh, öğret bakalım.”
“Öfkenin zirve yaptığı süreç aksine kısa oluyor. Kafamın içinde çığlık atıp derin bir nefes alıyorum ve 10a kadar sayıyorum.”
“Yani on saniye sonra mı öfkeleyim, öyle mi?”
“Evet. Bir şeyleri değiştirmek adına iyi bir deneyim oluyor.”
“Anladım.”
Sudō onun söylediklerini aklına kazıdı.
“Seninle takım olmak isteme sebebim, spora olan aşkından dolayı idi. Lütfen, bendeki izlenimini bozma.”
“Onodera…”
Onodera ayağa kalkıp kendi durumuna baktı.
“Ben iyiyim. Bu maçın sonunda gülecek miyiz ağlayacak mıyız biz karar vereceğiz. Ama elimizden geleni yparsak, kazanabiliriz. Bildiğim tek şey bu.”
“Tabii.”
Üçüncü maç başladı. Hōsen, yaralandığı için yavaşlayan Onodera’yı hedef almaya devam etti. Biraz ileri gidip bir puan kaybetse dahi, durmadı.
Sudō’nun takımı, 3 (40) – 1 (15).
Topu bırakması gerekirken hızlı bir şekilde Onodera’ya attı.
Bu sefer kaçamayınca sağ koluna top denk geldi. Onodera acı içinde kıvrandı.
“Oyun böyle oynanmaz, seni pislik!”
Sudō, Onodera’nın ona az önce öğrettiği büyüyü hatırladı. Kanı kaynayacak kadar öfkeli olmasına rağmen, sakin kalması gerekiyordu. Kendisini sürekli kışkırtan Hōsen’e dik dik bakarak içinden öfkesini kustu.
Öfkesinin zirve yaptığı anlardı. Biraz direnmesi gerekiyordu.
Derin bir nefes alıp saymaya başladı. Bir, iki, üç………dokuz, on.
Hōsen’e söylemek istediği sözleri yutkunabildi.
Öfkesi tamamen kaybolmasa da, olaylara artık sakin ve objektif bakabiliyordu. Hakemlerin şüpheli bakışları ve Onodera’nın bakışları… kazanılması gereken bir yarış ve az kalan bir süre.
Hōsen’e güzel bir darbe verirse, duracaktı.
“Onodera, bana inanıyor musun?”
“Tabii. Bu yüzden, bir takım oldum.”
Nefesini tuttuktan sonra, Sudō topu havaya doğru fırlatarak günün en iyi atışını yaptı.
Kaybedecek zamanı olmayan Hōsen, topu hızlıca karşı tarafa gönderdi. Bu andan itibaren, Sudō ile Hōsen ralliye başladılar. Ikisi de güçlü servisler göndererek geri çekilmeden ilerledi.
Sudō sabırsızlanarak hızlıca hareket ediyordu.
“Haaaaaaaaa!” raketini sıkıca tutarak, spor salonunda bağırıyordu, Sudō.
“Lanet olsun!”
Ezici üstünlüğüne rağmen Hōsen, karşılık vermekte zorlanır hale gelmişti. Maçın sonunda raketi yere fırlatacak kadar öfkelenmişti de.
“Kazandık, Onodera! Sayende!”
Sudō, Onodera’ya doğru koşup heyecanla ona sarılıp mutluluğunu paylaştı.
“Aaah!” Onodera panikleyip ne olduğunu bile anlayamadı.
“Dur. Canım yanıyor, Sudōu-kun!”
Sudō’nun onu saran sıkı ellerinden dolayı, acı bir çığlık attı.
“Woah, sakin ol hey!”
Başarısının yanında bir de öfkesini kontrol edebilmesinden dolayı, Sudōu güzelce gülümsüyordu.
“Tebrikler, Sudōu-kun.”
“Sağ ol, Onodera. Büyüyü öğretmeseydin, başaramazdım.”
“Olur mu öyle şey, seni geride tutan asıl bendi-”
“Deme öyle. Yaralanmak güzel bir şey değil. Öfkemi kontrol edemeyince, kendimden geçtim. Sayende toparlandım.”
“Anadım. Biz… iyi bir takımız.”
“Evet. Seninle çalışmak kolaydı ve sana güvenerek oynamak da. Çok güel bir sonuç oldu, Onodera. Oh, Suzune umarım görür bu başarılarımızı.”
Etrafta çok fazla öğrenci ve davetli vardı. Horikita’yı bulmak çok zordu.
“Suzune, sen misin?”
“Um? Sen kimsin?”
“Oh, özür dilerim. Pardon.”
“Belki dışardadır.”
“Klüp etkiniklerinden sonra beraber yemek yiyelim bi ara, Sudō-kun.”
“Ne? Tamam, sorun yok. Ama Suzune’yi bulmam için yardımın lazım. Nerde
Suzune?”
“Aha. Olmaz ama.”
“Yo, pislik. Bir maçı kazandın diye hemen havalara mı uçtun? Ciddi oynasaydım, kazanamazdın bile.”
Maçın bitmesine rağmen, Hōsen hala yüzünde itici bir ifadeyle ona yaklaştı.
“Gel bakayım yamacıma, bir etrafta dolaşalım, yüzüne kan getireyim biraz.”
“Hey, dinle…”
Sudō, ona karşı gelmek isteyen Onodera’ya dönerek:
“Uğraşıp duruyor. Boş ver onu.”
“Biliyorum ama…”
Sudō güldü, Onodera’nın hislerini anlıyordu. Ardından Hōsen’e seslendi.
“Kusura bakma, senin boş beleş kışkırtmalarına karşılık veremeyeceğim.”
“Sen ne zırvalıyorsun? Benim ezikleyeceği bir çocuksun artık. ”
“Tam da bu yüzden karşılık vermeyeceğim. ”
Sudō’nun ağız dalaşını reddetmesi üzerine, Hōsen yanına yaklaşıp omzuyla ona baskı yapıp önüne geçerek karnına bir yumruk attı. Yumruk o kadar güçlüydü ki, Sudō dizleri üzerine düşüverdi.
“Sudōu-kun!”
Sudō, Onodera’yı el işaretiye durdurarak yavaşça dikeldi.
Öğretmenlerden birisi durumu fark edince, koşarak yanına gelse de, Sudō bir sorun olmadığını söyleyince şüpheli bakışlarla uzaklaştı.
“Biliyor musun? Senin güçlü birisi olduğunu fark edeli epey oldu ve geçenki seferden dolayı şikayetçi değilim ama daha fazlasını istiyorsan şayet, öğretmeni gönderdiğim gibi geri çağıracağım.”
“Sen ne eziksin be. O zamanki kadar güç bile uygulamadım. Hem de epey güçsüz düştüm. Göstereyim sana hemen. Hadi. ”
“Sağ ol. Onodera, hadi gidelim.”
“Uh-huh.”
“Sen ne sıkıcı bir eziksin. Bir daha benimle aşık atma.”
Sudō, böyle bir uyarıdan aksine memnun oldu. Ona bulaşmadığı sürece, kendisine sorun çıkartmayacağını söylüyordu. Hem öfkesini kontrol edebildiği sürece, kendisini daha iyi taşıyabilecekti.
“Hōsen’e de teşekkür etmek lazım. Onun bu halini görünce, ne kadar kötü bir durumdaymışım onu fark ettim. Nasıl desem… söylediklerini uygulayınca, sanki taşlar yerine oturdu. Niye öfkelendiğimi bile unuttum. Sanki üzerimdeki kara büyü kalktı..”
Sudō art arda kazandığı 10 yarıştan mennun olduğu gibi, Onodera’yla partner olduğu bu spor festivalinden de memnundu.
Çeviren:Jj