Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 25 - Misafir (1)
Cilt 17 – Bölüm 25 – Misafir (1)
Sabah saat 11.00 civarıydı, dışardan gelen kutlama seslerini kapalı pencereler ardından hafifçe duyuyordum. Spor festivali gerçekten başarılı geçiyor gibi. Her şey istendiği gibi gitmese de sınıflar kazanmak için ellerinden geleni yapıyorlardır.
Diğer yıl ve sınıflarla iyi mücadele ediyoruz. Bu sebeple spor festivaline tereddüt etmeden katılmayı seçebildim.
Bütün yapmam gerekenleri yaptım, o yüzden gerisini Başkan Sakayanagi’ye bırakıyorum.
Ona tamamen güvenemesem de başka seçeneğim yok, çünkü eğer bana ihanet ederse okulda kalmam imkansızlaşır. Geriye kalan tek şey, spor festivalinde 10.sınıflar arasında nasıl bir mücadele olacağı ve sonuçlar. Sakayanagi’nin katılıp katılmamasının festivalin sonucuna nasıl etki edip etmeyeceğini merak ediyordum.
Yurttaki odamın girişine bir daha baktım.
“Onu engellemeye çalıştım, şimdi etkisini göreceğim.”
Beni rahatsız eden bir çok şey var, fakat bekleyip festivalde neler olduğunu görmek zorundayım.
Öğle yemeği için hazırlık vakti derken kapı zili çalıverdi.
Gelen kişiyi karşılasam mı yoksa karşılamasam mı….
Kapıyı açana kadar bir şey diyemeyeceğim.
“Merhaba, Ayanokoji-kun.”
Kapıyla aramda belli bir mesafe bırakırken kapıdaki kişi bana seslendi.
Gardımı hafifçe düşürüp kapıya elimi koydum, kafamda tonlarca senaryo düşünmüştüm, fakat kapıya geleni görünce rahatladım.
Kapının öteki tarafındaki kişi sade kıyafetleriyle bana gülümseyen Arisu Sakayanagi’ydi.
“Müsaitsen, seni biraz rahatsız edebilir miyim? Spor festivali sırasında yasak olduğu halde yurttan ayrıldığımı biri görürse problem olur.”
“İçeri girmen daha büyük bir problem değil mi.”
Bunu söylememe rağmen, Sakayanagi’yi geri çevirmeyip içeri almaya karar verdim.
“Rahatsız ettiğim için kusura bakma.” Fiziksel engeli bulunan Sakayanagi yavaşça ayakkabılarını çıkarıp odanın içine yürüdü.
“Düşününce, bu odama ilk gelişin.”
“Genelde seni ziyaret etmem, bilirsin. Öğle yemeğini yedin mi?”
“Tam da hazırlamaya başlıyordum.”
“Anladım, bunu duyduğuma sevindim, buyur.” Bir plastik poşet uzattı.
“Bunu sabah erken saatte marketten aldım, yeni gelmiş gibi, güzel bir fırsat olduğundan seninle paylaşmak istedim.”
Plastik poşetin içine bakınca iki adet küçük ‘Mont Blanc’ gördüm (Ç.N: bir çeşit pasta). O zaman kahve yapsam iyi olur.
“Yatağa oturmak senin için yere oturmaktan daha iyi olur, istersen oturabilirsin.”
“Teşekkür ederim.”
Sakayanagi’yi yatağa oturttuktan sonra mutfağa geçtim ve ısıtıcıya su koydum.
“Beni ziyaret etmeye bir anda karar vermedin, değil mi?”
Yüzünde masum bir bakış vardı ama hafifçe kıkırdadı.
“Normalde, yurtlara misafirliğe gitmem… ve A sınıfının lideri olarak Ayanakoji-kun’a tek başıma gelmiş halde görülemem.”
Kim olursan ol, Sakayanigi’yi böyle görürsen şaşırırsın ve kuşkulanırsın.
Bu yüzden Sakayanagi asla yurtta benle iletişim kurmadı, şimdiye kadar.
“Gerçekten kötü bir insansın Ayanokoji-kun, bu senin planın değil mi?”
“Plan mı? Ne demek istiyorsun?”
“Huh, saklamaya gerek yok. Eğer festivale katılmayıp odanda olacağını bilirsem, benimde festivali bırakıp buraya geleceğimden emindin değil mi?”
Tıpkı Sakayanagi’nin düşündüğü gibi, bunun bir tuzak olduğunu anladı.
“Bu spor festivalinde, biz, A sınıfı, daha az öğrenciyle başlangıçta daha dezavantajlı olacağız. Ayrıca Kito-kun ve Hoshimoto-kun gibi umut veren öğrenciler var, fakat onların varlığı Horikita-san’ın sınıfına yetişmek için yeterli değil. Bu durumda kazanmak için sırasıyla yapmanız gerekenler kimin hangi yarışmalara katılacağını belirlemek, rakipleriniz yarışmalara katıldığında da planınızı gerektiği uygulamak.
Isıtıcının altını açtım su çabucak kaynamaya başladı. Bir kahve kavanozu alıp fincan ve filtreleri hazırladım.
“Ama yine de, eğer katılırsam etkinliğin nasıl sonuçlanacağını asla bilemezsin.”
“Hâlâ kendine çok güveniyorsun, değil mi?”
“Diğer sınıfların A sınıfına karşı zafer kazanmasına emin olmak için en iyi yol benim festivale katılmamam.”
Spor festivali mutlak bir plan altında ilerlemeliydi, çünkü Sakayanagi kendi zihninde herkesin doğru etkinliklere katılımını sağlayıp onları yönetebilir. Ayrıca, gerektiğinde diğer sınıflardaki öğrencileri de kullanıp yarışma katılımcılarını belirleyebilir.
“Dün gece babam bana senin festivale katılmamanın daha uygun olacağını söyledi. Beyaz Oda’dan gelebilecek ziyaretçilerin yurttaki öğrencilerle iletişim kurmasını engellemek için yurtlara güvenlik de yerleştirdiğini….”
“Başkan Sakayanagi’nin festivale katılmamamı istediği doğru, ama bu konudan kızına bahsetmesini beklemiyordum.”
“Beni aptal yerine koymuyorsundur umarım, Ayanokoji-kun. Demin söylediklerimi bana iletmesi için babamı yönlendiren sendin?”
Düşünce stilimi anlamış sanki? Başkan Sakayanagi asla işi ile özel işlerini karıştırmaz. Bu yüzden Sakayanagi’nin neler olduğundan haberdar olmasını istediğimi kendim söylemek yerine, Başkan Sakayanagi’nin söylemesini istedim.
Fiziksel engelinden dolayı spor festivaline katılamayacak olan Sakayanagi’nin, benimle ve Beyaz Oda’yla başını derde sokma ihtimaline karşı durumu önceden açıklamasını istedim.
Sakayanagi A sınıfının lideri olarak katılmak istiyordu, fakat Başkan’ın bunu bildiğini sanmıyorum. Bilseydi bile Festival gününde etkinlikten ayrılmasının daha güvenli olacağını söylerdi. Kendi kızı yarışmada olursa kızının bu işe karışma riski olduğunu bilirdi.
Ancak, Başkan Sakayanagi’nin tamamen algılayamadığı bir şey vardı. Sakayanagi’nin içgüdüleri ve merakı kolayca bastırılamaz. Eğer festivalde olmazsam, benimle rahatsız edilmeden konuşabilmek için güzel bir fırsat yakaladığından şüphe duymaz.
Bu yüzden, hiç korkmadan, şuanda okuldaki en tehlikeli yerlerden biri olan odama gelebildi.
“Sırf beni huzursuz hissettirmek için mi öğleden önce geldin?”
“Biraz kaba davranmaya çalışıyordum. Belki de senin planını göz ardı edip spor festivaline katıldığımı düşünürsün diye.”
“Demek bu yüzdendi.”
“Bu arada, ben ve Ayanokoji-kun hariç herkes festivalde.”
Sakayanagi sahip olduğu iletişim ağı sayesinde, öyle görünüyor ki birisi telefonla festivalden önce sınıflardaki bütün katılımcıların etkinliğe katıldığını doğrulamış ve detayları rapor vermiş. Bu konuda da boş durmuyorlar.
“Biraz kaba olacak ama, aslında seni daha erken ziyaret etmeyi düşünüyordum.”
Sakayanagi konuşurken ısıtıcıdaki su kaynamaya ve ses çıkarmaya başladı.
“Az önce durumu kontrol etmek için lobiye indim.”
Kendimi hasta gibi gösterip izin aldığım için odamdan dışarı çıkmam kesinlikle yasaktı. Diğer yandan, Sakayanagi’nin de yurtları terk etmesi yasaktı, ama onun devamsızlığı hasta olduğu için değildi. Dışarı çıktığı için uyarılsa bile, devamsızlığında bir ihlal yaptığı anlamına gelmiyordu.
“Peki aşağısı nasıldı?”
“Benim haricimde, güvenlik görevlisi gibi görünen üç kişi vardı. Okul tarafından gönderilmiş gibi görünüyorlardı, sadece bu binaya yerleştirilmemişler, böylece hiç anormal bir durum varmış gibi görünmüyor.”
Aşağıdaki korumalar resmi olarak çevre güvenliği için bulunsalar da, benim korunmam da iş tanımlarına dahildi.
“Bu spor festivali için ‘Seçkin Hizmet Ödülü’ ne Ryuen-kun’a birlikte çalışmayı teklif eden Horikita-san’a ne de bunu kabul eden Ryuen-kun’a ait. Kazanan kişi tek bir kelimesiyle beni festivalde devamsızlık yaptıran kişi Ayanokoji-kun. Beklendiği gibi kazananı belirleyen tek etken buydu.”
“Yine de nasıl biteceğini bilemezsin, değil mi?”
“Ters giden şeyler her zaman olur, ama şuan onların şansı yok. Şimdiye kadar belki de A sınıfının akıbeti, Horikita-san ve akıllarına esen her şeyi yapan Ryuen-kun’un sınıfının merhametine kalmıştır. Kusursuz kolların ve bacakların olsa da, beynin olmadan hiçbir şey yapamazsın. Şuana kadar inşa ettiğim sınıf böyle, biliyorsun.”
Buna benzer bir şey Ryuen için de söylenebilir, ama buradaki problem gücün herşeyden üstün olması, Bütün problemleri çözen kişi lider olursa, madalyonun diğer yüzünde görünen şey lider olmadan hiçbir şeyin çözülmediğidir.
“Peki, bunda sıkıntı yok. Çünkü bu sefer 150 puan kazanmak yerine Ayanokoji-kun ile keyifli zaman geçireceğim.” Bunu A sınıfının acı çekmesi hiç umrunda değilmiş gibi söyledi.
“Sınıf puanı kaybetmekten endişeli değilsin yani?”
“Bu okulun sistemi benim için sadece bir oyun. ‘A sınıfı’ statüsünü bir yere kadar koruyabildiğim sürece benim için hiçbir problem yok.”
Mont Blancları paketten çıkarıp iki tabağa koydum ve masaya yerleştirdim, sonra filtre kahvesini hazırladığım fincana sıcak suyunu döktüm.
“Bu konuda çok iyisin.”
“O kadar büyük bir şey değil, en azından bu kadarı.”
“Bütün hazırlıklar Ayanokoji-kun için yeni ve eğlenceli şeyler mi, peki?”
Sakayanagi, bunları daha önce Beyaz Oda’da hiç yapmadığımı tahmin ediyordur.
“Okuldaki diğer herşey gibi, sadece normal şeyler yapmak istiyorum, hepsi bu.”
Eh… Sakayanagi’nin az önce söyledikleri canımı sıkmadı değil.
“Sınıfı bir arada tutmak için bir amaca ihtiyacınız var. Bu şey ‘Sakayanagi’nin gururu’ mu?” Masaya süt ve şeker koyarken sordum.
“A sınıfına hiçbir bağlılığım yok, ama Ayanokoji-kun’un bu okulda olduğunu öğrenince bu bir amaca dönüştü. Ayanokoji-kun sınıfına liderlik edip B sınıfına yükselince gerçek bir karşılaşma yapabiliriz.”
Basitçe söylemek gerekirse, tahtta beni bekleyecek.
“İlk yılın ilk döneminde D sınıfı bütün puanlarını harcadılar. Nasıl olduysa, belli bir noktadan sonra, puanlarını yükseltmeye başladılar ve B sınıfına yükseldiler. Bunun sebebi tabiki de Ayanokoji-kun’un korkunç mevcudiyeti.”
Sanki kendisiyle övünüyormuş gibi güzel ve mutlu konuşuyor. Tabağı masadan alıp kucağına yerleştirdi.
“Hadi birlikte yiyelim, Ayanokoji-kun.”
Onun yanına oturmamı istedi, bu yüzden hiç şikayet etmeden yanına oturdum. Mont Blanctan bir çatal aldı ve bana doğrulttu.
“İşte, aç ağzını.”
“Ne yapıyorsun?”
“Görmüyor musun, lütfen yer misin?”
“Hayır, görüyorum, fakat…”
“Şuanda sadece ben ve Ayanokoji-kun varız, bizi kimse rahatsız edemez.” [Ç.N: ulan hıyar yesene işte Sakayanagi sana pasta uzatıyor, bunun için nelerini verecek insanlar var… Ayrıca Kei’ciler ağlıyor şuan.]
Bunun arkasında ne var merak ediyorum, ama bir şey varmış gibi görünmüyor. Ağzımı açıp pastayı çataldan aldım ve tatlı aroma ağzıma yayıldı. Şaşırtıcıydı, ilk defa Mont Blanc yiyorum.
“Güzel mi?”
Dürüst olmak gerekirse, bu kadar fazla tatlıyı sevmem, tercihen basit bir pasta daha kabul edilebilirdi. Fakat bu hediyeye karşı huysuzluk yapmak istemem.
“Lezzetli tabi ki.”
Sakayanagi, lezzetli olduğunu söyleyince hafifçe gülümsedi.
“ O zaman sıra bende.”
Yemek için kullandığım çatal olmasından hiç rahatsız olmadan kendisi de tabağından bir çatal aldı.[Ç.N: devamı var aslan parçası bu daha hiçbir şey.]
“Kafelerde olanlar kadar güzel değil, ama bir market tatlısına göre fena değil.”
Memnuniyetle başını salladı ve bana bir çatal daha uzattı.
İlk Mont Blancı ikimizde beraber yediğimiz için çabucak bitirdik.
“Bir dahaki sefere başka bir pasta getireceğim.”
“Ha?”
“Yüz ifadenden o kadar hoşuna gitmediğini anladım.”
“Normal karşıladığımı düşünüyordum, lezzetli olduğunu ima etmek istemiştim.”
“Gururla söylüyorum ki bu konuları anlayabiliyorum. Özellikle Ayanokoji-kun olunca.”
Ne hakkında rahatsız olduğumu anlamasını beklemiyordum.
“Düşüncelerle dolduğunda asla bir açık göstermiyorsun, ama böyle gizli bir hayatta, geçmişi görmek şaşırtıcı derecede zor. [Ç.N: bende anlamadım bişi.]
“Belki de bu tarz şeylere alışık olmadığımdandır.”
“Tabi, bu yönünü de seviyorum.”
Ciddi mi yoksa şaka mı yapıyor anlayamıyorum, o yüzden Sakayanagi devam etti.
“Lütfen tekrar gelmeme izin ver, eğer güzel bir kek görürsem yine getireceğim.”
“Keşke böyle gözden uzakta geçirebileceğim zamanım olsaydı.”
Haftaiçi ve tatil günlerinde, öğrenciler odalarında olmadıkları için bu neredeyse imkansız. Sabahın erken ve ya gecenin geç saatleri var fakat bu saatlerde ayrı problemler.
“ Ama Ayanokoji-kun’un fikir değiştirmesi tuhaf. Nasıl oluyorda sessiz kalman gerekirken diğerlerine okul hayatlarında yardım etmekle kalmıyor, ayrıca ciddi bir şekilde A sınıfını hedefliyorsun?”
“Sanırmı anlamadığın şeyler var.”
“Ben bir tanrıça değilim, ve Ayanokoji-kun’un durumundan dolayı, anlayamadığım şeyler var ve ne kadar düşünürsem düşüneyim anlamama faydası olmuyor. Bunları bana anlatabilir misin?”
Dahi, bilmediği soruların cevabını istiyordu. Sakayanagi’nin A sınıfına ve sınıf sıralamasına ilgisinin olmamasının ana nedeni mezun olduktan sonra bunların ona hiçbir yarar sağlamayacağıdır. Okul başkanının kızı ve yetenekli bir öğrenci olarak Sakayanagi istediği bir çok şeye erişebilir.
A sınıfını önemsemiyor çünkü A sınıfının ona sağlayacaklarına ihtiyacı yok. Bu okuldan mezun olduktan sonra Beyaz Oda’ya döneceğime eminim, ve A sınıfı ayrıcalıklarının benim için hiçbir anlamı olmadığını biliyorum.
“Sana garip gelebilir.”
“Koenji-kun gibi öğrenciye özel puanlarla etrafta eğlenebilmek için değil, değil mi?”
“Onun da bizimle benzer bir pozisyonda olduğunda eminim.”
Koenji sadece ailesinin gücüne ve kendi yeteneklerine güvenen biri, ve sadece kendi yararı için ara sıra sınıfa katkı sağlar.
“Sanırım en azından neden sınıfa katkı sağlamaya karar verdiğimi bilmeye hakkın var. Bu basit tuzağı kendi yararına kullanıp festivalde kazanabileceklerinin yarısından vazgeçtin.”
Eğer 150 puan kaybetme riskini alıp hiçbir şey elde edemezse, ilerde hiçbir şekilde yardımcı olmayabilir. Yine de, eğer ona yanlış ve ya basit bir cevap verirsem, ilerde yine benzer bir stratejiyi kullanabilme şansımı kaybederim.
“Eğer sorumun cevabını alabilirsem, bir daha ki sefere yine buraya gelirim.”
“İçimden geçirdiğim şeyleri söyleme lütfen.”
“Fufufufu.”
“Basitçe söylemem gerekirse, Sakayanagi, senin yapmaya çalıştığınla aynı şey. Beni yenerek bir deha olmanın ne demek olduğunu kanıtlamaya çalışıyorsun. Bense kendi yolumla Beyaz Oda’daki eğitimin mükemmel olmadığını kanıtlamaya çalışıyorum.”
Sakayanagi’ni şaşırdığını hissetmiyorum, kesin olmasa bile kendisinin de böyle bir şeyi düşündüğü belli.
“Yani diyorsun ki Ayanokoji-kun kendi elleriyle en güçlü sınıfı oluşturmaya çalışıyor.”
Olumlu anlamda başımı sallayınca, Sakayanagi işaret parmağını dudağına götürdü.
“Bunu hiç düşünmemiştim, ama…, birkaç sorum daha var.”
“Sor bakalım.”
“Bu spor festivali, malum duruma rağmen, Ayanakoji-kun kendisini katılmaya zorlayabilirdi, böylece kazanma şansını kesinleştirmek için direkt olarak festivalde neler yapılması gerektiğini anlatması daha iyi olmaz mıydı? Böylece eminim ki benim festivale katılmamdan da endişe duymazdın.”
“Spor festivalini basit bir temayla açıklayabilirim.”
“İlginç, peki bu tema nedir?”
“Durağanlık. Festivale doğrudan herhangi bir müdahalede bulunmadan onların kendi başına neler yapabileceğini görmek için çok iyi bir fırsattı. Senin festivale katılmamanda bir diğer sonuçtu, sanırım.”
“Ben Ayanokoji-kun’u görmek için festivale katılmadım ve Ayanokoji-kun’da spor festivalinin sonucunu doğrudan etkileyecek hiçbir şey yapmadı, anladım.”
Tıpkı konuştuğumuz gibi, Sakayanagi bu sonuca başka birinden daha çabuk varabildi.
“Diğer bir deyişle-“
Cevabı vermek üzere olan Sakayanagi’yi hafifçe zorladım. Hayır, onu zorladım derken abartmıyorum. İki omuzundan hafifçe tuttum ve arkasına doğru itmemle birlikte Sakayanagi’nin zayıflığı yüzünden direnç gösteremeden yatağa sırt üstü düşmesi bir oldu. [Ç.N: hocam ne oluyor..]
Şilteden gelen ses ve metalin gıcırtısı. Kendi dahiliği ile övünen Sakayanagi’nin bile bunu tahmin edemezdi.
Neler olduğunu anlayıp beni engelleyecek mi diye Sakayanagi’ye baktım.
“Aman aman.” [Ç.N: ‘Ara ara’ yani]
Her zaman güçlü ve sakin kalan Sakayanagi, yaşananlarda sonra sakinliğini koruyamadı.
“Okulda belli bir plan altında yaşıyorum. Bugün buraya gelişin, yaptıklarıma duyduğun ilgi, cevabı bulman için bir imkan olduğu gerçeği…”
Daha önce hiçbir erkekle böyle temasta bulunmayan Sakayanagi sabırsızlıktan ve gerginlikten boğazını temizledi.
“Eğer bundan birine bahsedersen benim planıma engel olur.”
“Birine anlatacağımı mı düşüyorsun…?”
“Belki de şuan yapmazsın. Fakat benle bir karşılaşma için beni bunla tehdit edersen ifşa olmak istemem ve teklifini kabul etmekten başka seçeneğim olmaz.”
“Anlıyorum, kesinlikle doğru, bu sohbetin gizliliğine karşılık kozlarımızı paylaşmak yerine, Beyaz Oda’dan bahsedemez misin?”
“Hayır, olmaz. Böyle bir tesisin varlığından söz etsem bile bu diğer insanların anlayabileceği bir şey değil. Ayrıca bu kişisel olarak almak istediğim bir risk değil.”
Kiyotaka Ayanokoji…. Beyaz Oda enstitüsünde büyüdü.
Bir çok insan büyük ihtimal böyle bir hikaye duyarsa kafa sallayıp omuz silkelerlerdi. İnternetten araştırabileceğin bir şey de değildi.
Sakayanagi’de biraz kafa karışıklığı oluşturabilir, ama benim için hiçbir şey yapamaz.
“Henüz insanların ne planladığımı bilmesini istediğim aşamada değilim. Bunu beni rahatsız etmek için kullanmana izin veremem.”
Sakayanagi ile aramda olan mesafeyi biraz azalttım.
“Peki, şimdi ben öğrendiğime göre benim ne yapmamı istiyorsun…?”
“Bir sıra karşılık bir sır, Bir tehdite karşılık başka bir tehdit. Şuanda bu yurtta olan sadece sen ve ben varız. Bunun anlamı şuan burada ne olursa olsun kimse buraya gelemeyecek. Bağırıp çağırsan bile sadece koridordan duyulacak.”
“Planını korumak için suç mu işleyeceksin?”
“Suç mu? İkimiz sırlarımızı paylaşmak için bir anlaşma yaptık.”
Telefonu mu çıkarıp kamerayı açtım.
“Kaçabileceğini mi sandın?”
Sakayanagi’nin sakatlığı sebebiyle, hayır, eğer iki bacağı da sağlıklı olsaydı burdan kaçmak için bir yolu yoktu.
Bu umutsuz durumda nasıl cevap verecek acaba?
“Beni yenebileceğini mi düşünüyorsun?”
“Kazanabilir miyim?”
“Demek istediğim, eğer her şey Ayanokoji-kun’un öngördüğü gibi giderse, üstünlük sende mi olur?”
“Üzgünüm, ama hiç şansın yok.”
“Tecrübedeki küçük bir farklılık, bir öğrenme yöntemini yakalayabilir hatta geçebilir. Aslında yanlış şekilde çalıştığını bile fark edebilirsin.”
Sakayanagi zor bir durumda olsa bile mümkün olduğunca sakin bir şekilde düşünmeye devam etti. Acele etmesi gerek, ama kendini buraya kadar bile kontrol altında tutması etkileyici.
Telefonu yataktan atıp elimi yavaşça Sakayanagi’ye uzattım, omuzlarından tutup kendime yaklaştırdım.
Buna rağmen Sakayanagi sadece bakışlarını kaçırdı.
“Özel dersimize başlayalım mı?”
Sakayanagi alaycı bir şekilde gülümseyerek direnmeden gözlerini kapattı. [Ç.N: Ayanokoji: arkadaşlar ben bundan sonra ders almam ders veririm.]
Çeviren: Erdb
Arkadaşlar bu kısım paylaşılan ilk çevirim, hatalarım olabilir, hatalarımı veya gözünüze batan kısımları bana iletebilirsiniz bir dahaki sefere daha dikkatli olmaya çalışırım. Sonraki bölümlerde görüşürüz…