Elitler Sınıfı - Cilt 18 - Bölüm 5 - Kargaşa
Cilt 18 – Bölüm 5 – Kargaşa
Sonraki sabah Kei ile yurdun girişinde buluştuk.
“Üzgünüm Kiyotaka, çok bekledin mi?”
“Hayır beklemedim, gidelim mi?”
Kei yanıma geçip hiç tereddüt etmeden elime tutunca yürümeye başladık. El ele tutuşup yürümek artık sıradışı değildi.
“Dün, gece geç saate kadar benimle kaldığın için teşekkür ederim.” (ÇN: neler oldu acep)
Kei elimi sıkarken suratı kızararak söyledi bunu.
“Yakalansak sorun olabilirdi.”
Odalardan çıkma yasağı süresi içinde olmamıza rağmen Kei dün gece benim odamda kaldı.
Neyse ki, odadan çıkarken kimse görmedi ,sanırım, bu yüzden ceza almayacağız.
“Ahahaha, kesinlikle.”
Nedense Kei’nin ifadesi sıkıntı yokmuş gibiydi. Yarım günde bu kadar değişmiş olması mümkün mü?
“Acıttı mı?”
“Bunu sormana gerek var mı?”
“O kadar mı kötüydü?”
“Hayır, ama… Nasıl söylesem ki, alıştığımı düşünüyorum.”
Biraz utanmasına rağmen, Kei keyifliydi.
“Bir açıdan, bu ilk seferimdi, bu yüzden muhtemelen düşüncelerimi henüz toparlayamadım. Ancak, yurttan çıkma yasağını görmezden gelmen ve tüm zaman boyunca benimle kalman beni rahatlattı.”
Doğru, ben yanında olmasam kim bilir neler olurdu.
“Anladım.”
Kei dünkü deneyiminden sonra yetişkinlik merdivenlerinde bir basamak daha çıktı. Arkasındaki destekle birlikte ayakta durmayı başardı. Bu, artık asla ayakta duramayacağını düşündüğü zamana kıyasla büyük bir gelişmeydi.
Düştüğünde kendi başına kalkmayı öğrenmek Kei için önemliydi. Diğer öğrenciler gibi bir gecede gerçekleşmeyecek özel bir durum.
“Günaydın, Kei-chan.”
Sınıfa gelir gelmez, okula erken gelen Sato, Kei’yi görünce yanına gelip selam verdi.
“Günaydın Maya~”
Kei, bana bir bakış atarak, müsade isteyip Sato’yla yakınlaşarak sohbet etmeye başladılar.
Başlangıçta biraz garip olsada, kısa süre sonra her zamanki sohbetlerine başladılar, hatta bu sohbet belki de normalden daha arkadaşçaydı. İkisiyle başlayan mutluluk çemberi diğer kızlara, hatta genelde bu sohbete katılmayan ve şuan da kötü zamanlar geçiren Shinohara ve Mii-chan gibi öğrencilere bile yayılmaya başladı.
Horikita bir lider olarak, gitgide gücünü göstermeye ve sınıfı bir araya getirmek için sahip olduğu yetenekleri uyandırmaya başladı. Ama onda eksik olan bir şey vardı, küçük bir grubu toplayıp bir arada tutabilmek. Kei hiç şüphesiz bu yeteneğe sahipti. Sınıfın güçlenmesi için vazgeçilmez olan bu konularda festivale giden yol iyi gidiyor gibi görünüyordu, ancak aniden büyük bir sorun yaratma potansiyeli olan bir olayın haberi geldi.
“Hey, sınıfın festivalde ‘Hizmetçi Kafe’ açacağı doğru mu?”
Ike sınıfa girip yüksek sesle söyledi.
Bu birkaç ögrenci hariç herkesten sır olarak saklanıldığı için Maezono olduğu yerde şaştı kaldı.
Bu fikri ortaya atan Sato, Matsushita ve Mii-chan birbirlerine bakıyorlardı.
Sadece hizmetçi olarak onaylanan ve katılmaları istenen kızlardan bazıları hizmetçi kafeden haberdardı. Daha sonra festivali organize etmekten sorumlu Horikita geldi.
Horikita Ike’yi sakince dinledi. Eğer aşırı bir tepki verseydi, sınıftaki herkese Hizmetçi Kafe açılacağını bariz şekilde göstermiş olurdu. Bu durumda diğer sınıflara da ifşa olabilirdik.
Ancak, Maezono ve diğerleri Ike’nin ilk söylediğine sert tepki verince bu ihtimal ortadan kalktı. Etkinliğin bir hizmetçi kafesi olduğunu iddia ettiğine göre, bunu kendi kendine uydurmuş olması pek olası değildi.
“Bunu nerden duydun Ike-san?”
“Nereden mi duydum? Eeeee..”
Ike Maezono’nun sinirli, katı ve kısık sesli konuşmasından korktu.
“Az önce, lobide. Ishizaki, Suzuki ve Namura’dan… O üçü bunun hakkında konuşabilecekleri kadar gürültülü konuşuyorlardı.”
“Hey Horikita-san, bu ne demek oluyor. Sır olarak kalması gerekmiyor muydu?”
Hashimoto-kun ile olan küçük diyaloğumuzu hatırlayan Matsusihta bize yaklaştı.
“Evet bunu akıl edemeyeceklerini düşünüyordum fakat saflık etmişim.”
İshizaki ve diğerlerinin kopardığı yaygaralardan dolayı cevap belliydi.
“Yani Ryuen-kun bize ihanet etti? Bunda bir sorun yok demiştin Horikita-san?”
Maezono sinirle Horikita’nın karşısına geçti, o sırada sınıfın kapısı açıldı ve Sudo içeri girdi, yüzünde telaşlı bir hal vardı.
“Hey Ryuen ve diğerleri bu tarafa doğru geliyorlar.”
“Onları karşılamaya gidiyorum, siz ise sınıfta bekleyip bir yetişkinmiş gibi davranacaksınız, tamam mı?”
Başka birisi konuşmaya dahil olursa ortalığın karişebileceğini düşünen Horikita, Ryuen ve diğerlerini koridorda karşılamaya karar verdi.
“Yo Suzune, seni ne kadar özlediğime inanamazsın.”
Ryuen en öndeydi, İshizaki, Albert ve Kaneda’da arkasından geliyorlardı.
“Böyle çenesi düşük öğrencilerle neden buraya geldiğini merak ediyorum doğrusu.”
“Size bir şey söylemem gerek, İshizaki.”
“E-evet.”
Ishizaki yüzünde hafif gergin bir ifadeyle sınıfa baktı. Sınıftan çıkmamaları söylenen öğrenciler de neler olup bittiğini merak ettikleri ve dayanamadıkları için içeriden dışarıyı izliyorlardı.
Özellikle Maezono, yüzündeki siniri bozulmuş ifadeyi gizlemeden direkt olarak Ryuen’e bakıyordu.
“Görünüşe bakılırsa bunlar ortalıkta kopan yaygaranın farkına varmışlar.”
“Doğrusu şaşırdım. Öngörülemeyeni yapmaktan gerçekten çekinmiyorsun.”
Ryūen havayı sezerek gülerek cevap verdi.
“Kuku, tahmin edilebilir davranışlar sıkıcıdır, değil mi?”
Ryūen, durumu kavrayamamış olan Ike ve diğerlerinin anlayabilmesi için dikkatlice açıklamaya başladı.
“Suzune’nin teklifiyle , sınıfınızla spor festivalinde bir işbirliği sözleşmesi imzaladım. Ek olarak bu yılki kültür festivali için de erkenden güçlerimizi birleştirmeyi planlıyorduk.”
Doğrusunu söylemek gerekirse, spor festivalinde işbirliği teklifi bendim, ancak bu burada önemsiz.
Horikita ve Ryuen, kültür festivali için birlikte çalışmaya devam etme konusunda anlaşmıştı.
“Sergilerimizin içeriğinin birbiriyle çelişmediğinden emin olmamız gerekiyordu. Sergi yerlerini tartışabilme. Öğrencileri ödünç alıp verebilecek ve gerektiğinde onları takip edebilecektik. Bu doğru değil mi?”
“Bu doğru. Zaman biraz daha geçince herkesle görüşmeyi planlıyorduk. Tezgahların içeriği ve dün de konumu hakkında önceden bilgilendirildik.”
Kaneda ayrıntıları eklerken sırıttı.
“En başından beri bize ihanet etmeye niyetliydiniz, ancak bugüne kadar bunu sakladınız çünkü tezgahımızı nerede açacağımızı öğrenmeyi bekliyordunuz. Üzgünüm ama işbirliği yapmak için yeniden müzakere etmemiz gerekecek.”
“Bu yeni bir başlangıç için oldukça büyük bir talep, değil mi? Tek taraflı olarak standımızın yerini öğrendiniz ve hatta sergimizi ifşa ettiniz.”
” İfşa mı oldu? Ishizaki ve arkadaşları sadece birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Tesadüfe bakın ki sizin sınıf ve diğer sınıflar onları duymuş. Bizimkileri dinlemeleri çok kaba bir davranış, değil mi?”
Bizim sınıf durumu yavaşça anlamaya başladı.
“Az önce söyledikleriniz doğru mu, Horikita-san?”
Horikita, Ryuen’in sınıfıyla devam eden işbirliği hakkında sınıfın geri kalanını henüz bilgilendirmediği için Yōsuke sorma gereksinimi duydu.
“Her şey bitince size söyleyecektim.”
Planlamalar son aşamaya gelmek üzereydi, ama son anda tepe taklak oldu. Bizim sınıfımız, Yosuke’de dahil olmak üzere, saçma bir şekilde durumdan haberdar oldu.
“Her ihtimale karşı nedenini sorabilir miyim? Bize ihanet etmenin ne yararı var? Sakayanagi-san ile mi yoksa Ichinose-san ve diğerleriyle mi işbirliği yaptınız?”
“A Sınıfını yenmek için spor festivalinde size yardım ettim. Oyunu kazandınız ve zaferin tadına baktınız, değil mi?”
Spor festivalinde ikimiz de galibiyet aldık ama sonuç olarak sınıf puanlarında 100 puan öndeydik.
“Eşit şartlarda yarıştık. Aynı şey kültür festivali için de geçerli.”
“Ama günün sonunda, eğer siz B’ler A sınıfına yükselirseniz, A sınıfını ezip geçmemizin bir önemi yok. Bu bize çok fazla sınıf puanı kazandırmaz ama bir sonraki festivali kazanabiliriz. Bizde sizinle aynı sergiyi açacağız.”
“Yani hizmetçi kafe mi?”
‘Aynı’ kelimesine hemen yanıt veren Maezono oldu.
“Konsepti biraz değiştireceğim ama benzer bir şey olacak.”
Etkinliğin sızdırılması o kadar da önemli değil. Ancak, aynı fikri aynı sahnede kullanmaya cesaret etmeleri Horikita’nın sınıfı için ölümcül bir darbe olacaktır ve bunu Maezono da dahil olmak üzere planlayıcılarımız ve sınıfın anlaması önemli.
Birinci ya da dördüncü, kendilerine 100 sınıf puanı kazandıracak ilk dört derece için yarıştıklarını ilan ettiler.
“Yani aynı türde yarışmak için kendi yolunuzdan mı gideceksiniz? Bu size fayda sağlamayacak gibi.”
“Elbette, müşteriler için rekabet söz konusu olduğunda muhtemelen diğer fikirlerden daha riskli. Ama ne yani? Bizim sizi geçip zirveye çıkmak için bir planımız var.”
Ryūen’in bize bunu söylemek için buraya kadar gelmesinin ardındaki mantığı anlamıyorum.
“Öyleyse daha yoğun bir rekabet yaşayalım Suzune.”
“Yoğun bir rekabet mi?”
Kargaşa biraz daha artmaya başladı ve Kanzaki ve diğer sınıflardan ilgisiz öğrenciler bile Ryuen’in savaş ilanına kulak misafiri oldu.
Muhtemelen bu gerçeği Horikita’nın sınıfı öğrenmeden önce öğrendiği için Hashimoto bunu biraz eğlenerek izliyordu.
“Daha çok puan kazanan diğer sınıftan 5 milyon puan alacak. İlginç bir yarışma olmaz mıydı?”
“Sen ciddi misin? Bu pek aklı başında bir bahse benzemiyor.”
“Bana sorarsan, sadece 5 milyon puan.”
İzin almadan sınıf puanlarını kullanamazsınız. Ancak, bireylerin sahip olduğu özel puanlar serbestçe kullanılabilir. Bu mantığı kullanarak bir ‘bahis’ önerdi.
Bu, 12 sınıflık yarışmadan ayrı, bire bir bir teklifti.
Kültür festivalinde en üst sırayı alamasak ve kaybetsek bile, doğrudan karşılaşmayı kazanır ve 5 milyon özel puan elde edebiliriz, kesinlikle çekişmeli bir yarışma olacaktır.
“Farklı bir rakiple daha gösterişli bir savaş tercih ederdim ama Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo bu kez festivale katılmayacağını söyleyerek kaçtı. Aslında kaçmıyordu ama dövüşecek birini bulamadığımız sürece sizinle yüzleşmekten başka seçeneğimiz yok.”
“Buna kendi başına karar verme. Böyle pervasız bir teklifi kabul etmeyeceğim.”
“Sen de mi kaçacaksın?”
“Sözleşmeyi bozdun, sızdırdın ve sonra da kaçmaya çalıştın. Bu kabul edilemez bir teklif. Katsuragi-kun’un ceza anlaşmasından kaçınılmasıyla ilgili sözlerinin gerçek anlamını nihayet anlayabiliyorum.”
“Bunun artık bir önemi yok. Bana karşı bir mücadeleyi kazanabileceğine güvenmiyor musun?”
“Ben öyle bir şey demedim.”
“Öyle mi?”
“Şimdiye kadar ne istediysen yaptın ve ben bile bu konuda sessiz kalamıyorum. Teklif ettiğin bahsi kesinlikle değerlendireceğim.”
“Kukuku, demek öyle diyorsun. Cevabını bekliyor olacağım, Suzune.”
Belki de bizimle işini bitirmiş olan Ryuen tatmin olmuş gibi uzaklaştı. Arkasını döndüğünde grubu da onu takip etti ve diğerleri onlara yol açtı.
Ryuen ve diğerleri ayrılırken, diğer sınıflardan izleyici olarak gelen öğrenciler yaklaşmaya başladı.
Gözleri benimkilerle buluşan Hashimoto ince bir gülümsemeyle omuzlarını silkti.
Sanki ‘Ryuen’le beraber olduğumuzu fark ettin mi?’ der gibiydi. Sanki bunu söylemek istiyormuş gibi görünüyordu.
Bu durum artık tüm okul tarafından biliniyor, Ryuen’in etkinliğe sürpriz katılımı da dahil olunca, Hizmetçi Kafe’yi düzgün bir şekilde işletmek zor olacak.
Aynı fikri düşünen diğer sınıflar planlarını değiştirirse hiç şaşırmam. Biz ise çoktan hazırlıklara başladık.
“Ne yapacaksın, Horikita-san? Oldukça iyi hazırlandık, değil mi?”
“Ryūen gerçekten de sınıfını bir hizmetçi kafesine mi dönüştürecek?”
Maezono ve diğerleri Horikita’ya yaklaşarak içlerinde biriken endişe ve hayal kırıklığının bir kısmının dışarı döktü.
“Bunu yapacağını düşünüyorum, sadece bir tehdit olsun diye yaptığını sanmıyorum.”
“Farklı bir konsepte geçmeye ne dersiniz?”
Yōsuke, işleri tersine çevirmek için bu seçeneği önerdi, ama…
“Bunu yapamayız. Bütçenin bir kısmını harcadık bile.”
Hizmetçi üniformaları ve benzeri şeyler için elimizden geldiğince siparişleri verdik. Eğer vazgeçersek, harcadığımız puanları çöpe atmış oluruz. Azalan zamanımızla gelecekte nasıl hareket edebileceğimizi yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.
Gerçekten tehlikeli bir durumun içine düştük.
“Bu durumdan faydalanmaktan ve kumarı oynayarak alabildiğimiz kadar çok özel puan almak için bunu bir fırsata dönüştürmekten başka çaremiz yok!”
Tabii ki sınıf arkadaşları bu öneriyi kabul ederse. Çünkü büyük miktardaki bu parayı ödeyebilmek için tüm sınıfın birlikte çalışarak toplaması gerekecek.
Çeviren: Erdb.