Elitler Sınıfı - Cilt 2 - Kısım 5 - Gerçek ve Yalanlar (3)
Cilt 2 – Kısım 5 – Gerçek ve Yalanlar (3)
“Çok mahcup edici bir halimi görmene izin verdim…”
Yanımda yürüyen Sakura ağlamayı kesti. Utangaç bir şekilde gülümsüyordu.
“Başkalarının önünde ağlamayalı uzun zaman olmuştu. Yani, rahatlamadım desem yalan olur.”
“Senin adına sevindim. Çocukken diğer insanların önünde ağlardım hep.”
“Böyle birisi olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu Ayanokouji-kun. Bendeki imajınla tamamiyle ters düşen bir şey bu.”
“Çok ağladım ya. Belki de 10, 20 kere ağlamışımdır başkalarının önünde.”
Hayal kırıklığına uğramış ve utanmış olsam da ağlamaktan kendimi alıkoyamamıştım. Yine de ağlayan kişiler daha da güçlenir ve yol almaya devam ederler.
Sakura, hissettiklerini saklayan birisiydi. Bu yaşanan olay, onun önemli bir ilerleme kaydetmesini sağlamış olabilirdi.
“Bana inandığını söylediğinde… gerçekten mutlu oldum.”
“Sadece ben değil ki. Horikita, Kushida ve Sudou’da aynı şekilde. Tüm sınıf arkadaşlarımız sana inanıyor.”
“Evet.. yine de sen bana direkt söyledin, Ayanokouji-kun. Dile getirdin bunu.”
Sakura bir kez daha gözlerini sildi, muhtemelen gözyaşları görüşünü bulanıklaştırıyordu.
“Beni cesaretlendirdin, çok mutluydum.” dedi küçük bir gülümsemeyle.
Bunu duyduğumda rahatlamış hissettim. Sakura’yı ortaya çıkması için zorlayarak ve onu rahatsız edici bir duruma iterekten Sudou’yu kurtarma şansımız olsa dahi, bu o kadar da iyi bir çözüm olmazdı.
İkimiz de sessizliğe gömüldük, sohbeti iyi olan elemanlar değildik. Yine de bu durum öyle çok rahatsız edici ve tuhaf kaçmadı.
“U-umm, ş-şey… şimdi bunu söylemenin sırası değil biliyorum ama…”
Girişe yaklaştığımız gibi Sakura ağzını açtı.
“Aslında.. Ben… Şimdi…”
“Selamm! Çok geciktiniz.”
Ichinose ve Kanzaki girişin yanında bizi bekliyorlardı. Oturumun sonucunda alınan kararı diken üzerinde gözlüyor olmalılar.
“Bizi mi bekliyordunuz?” diye sordum.
“Neler olduğunu merak ediyorduk.”
Durdum ve Sakura’ya döndüm.
“Üzgünüm Sakura. Sonra devam etsek olur mu?”
Sakura ayakkabı dolabını açtı ve içine baktı. Yüzünü bana çevirdi.
“Ah hayır.. bir şey yoktu ya. Sadece.. elimden gelenin en iyisini deneyeceğimi söylemek istedim. Cesaretimi toplayacağım.”
Bu hazır cevabı verdikten sonra başını eğdi ve ayrıldı.
“Sakura?”
Durdurmaya çalışsam da aceleyle kapıdan dışarı çıktı.
“Özür dilerim. Kötü bir zamanlama mıydı?”
“Yok ya, sorun değil.”
Öğrenci konseyi odasında gerçekleşen olayları anlatmaya koyuldum.
“Anladım, sundukları teklifi reddettiniz demek. D sınıfı Sudou’ya toz kondurmamakta ısrarcı anlaşılan?”
“Sudou bir gün gibi ufak bir ceza dahi alsaydı, kazanan C sınıfı olurdu.”
Başka bir deyişle, sunulan teklif bir tuzak işlevi görmüştü. Bizi yenilgimize cezbeden, tatlı bir tuzak..
Karşımdakiler pek ikna olmuş gibi durmuyordu gerçi. Hele Kanzaki, yanlış seçimi yaptığımız konusunda diretip duruyordu.
“Onun diğer öğrencileri patakladığı gerçeği değişmiyor. Rakip taraf, tanığın varlığından ve sunduğu kanıtlardan ötürü taviz verdi. Sundukları teklifi kabul etmeliydiniz.”
“Ama Ayanokouji-kun’un dediği gibi, Sudou’nun ceza alması D sınıfının zararına olur. Eğer Sudou agresif tutumuna istinaden cezalandırılırsa, muhtemelen bir takımın parçası olma olanakları da puf olur uçar gider. Her şeye yeniden başlamak zorunda kalırdı.”
“Yani, her şeye yeniden başlamayı bırak çok daha kötüsü de olabilirdi. Okul iki tarafın da sorumluluğu paylaştığını bilseydi, yaptırım uygulayacağı sırada bunu göz önünde bulundururdu. Yine de yarın Sudou’ya itelenen suç artarsa sıçarız net.”
İkisi de haklıydı. Masumiyetinde sonuna kadar ısrar etmek, ya da anlaşmayı kabul etmek. İkisinden biri doğru cevaptı.
“Anladım. Ben de öyle düşünüyorum ya.”
“Madem aynı fikirdesin, neden engel olmadın ki?”
“Eğer yeniden bir toplantı olacaksa, kaçınılmaz olarak kaybedeceksiniz demektir. Kanzaki’nin dediği gibi, Sudou’yu tamamen aklamak gerçekten imkansız.”
Ne ifade verirsek verelim, ne kadar tutkulu bir şekilde savlarımızı öne sürersek sürelim; bu konuda elimiz kolumuz bağlıydı. Olay kazanmak ya da kaybetmekten çıkmıştı artık. Savaş alanında, bir çıkmaza girmiştik.
“Yine de mücadeleye devam edecek misiniz? Yeni kanıtlar veya tanıklar olmasa bile mi?”
“Liderimizin kararına laf etmek bana düşmez. Sonuna kadar devam edeceğiz.”
Horikita aptal değildi. Bu erteleyişin bir galibiyet olmadığını çok iyi biliyordu. Bunun bilincinde olarak tüm zorluklara rağmen ilerlemeyi, yılmadan mücadeleye devam etmeyi seçmişti. D sınıfının onu bekleyen zorluklarla yüzleşmeye hazır olduğu gerçeği, hazır ve nazır olduğumuzun kanıtıydı.
“Hmm. Daha da tanık çıkacağını falan zannetmiyorum ama, internetten ne öğrenebileceğime bir bakacağım.”
Şu noktada elini ayağını bizden çekmesi tuhaf kaçmazdı, yine de Ichinose gülümseyerek işbirliği teklif etti.
“Başka bir tanık veya kanıt arayışında elimden gelenin en iyisini yapacağım.”
Anlaşmayı kabul etme taraftarı olan Kanzaki’yle bile aramızdaki işbirliği en ufak bir sarsıntı yaşamadı.
“Hala bize yardım etme niyetinde misiniz?” diye sordum.
“Eh, buraya kadar geldik. Üstelik daha önceden de dediğimiz gibi, yalancıların yaptıklarını yanlarına kar bırakamayız.”
Kanzaki onaylarcasına başını salladı. Bunlar gerçekten de iyi insanlar ya.
“Yardım teklifinizi içten takdir etsem de gerekli değil.”
Yurda döndüğünü düşündüğüm Horikita birden yanı başımızda belirdi. Beni mi bekliyordu acaba?
“Gereksiz mi? Ne demeye getiriyorsun, Horikita-san?”
“Sudou’nun adını temize çıkaramayız. A veya B sınıfından yeni bir tanık çıkagelse bile imkansız. Yine de.. bizim için hazırlamanızı istediğim bir şey var. Tek çıkar yol bu.”
“Bir şey hazırlamak mı?”
“Bu–”
Horikita, aklındaki şeyi anlatmaya devam etti. Az önceki sakin Ichinose şimdi kaskatı kesildi.
“Oh.. bunu yapmak harbi harbi zor olacak.”
Eğer Ichinose böylesine tereddütlüyse, belki de gerçekten yapması anlamsız bir şeydi. Kanzaki sessizliğe büründü ve derin düşüncelere daldı.
“Bunu isteyebilecek bir pozisyonda olmadığımı biliyorum,” dedi Horikita. “Üzerinize bıraktığım yük olağanüstü derecede büyük. Yine de–”
“Ah, boş versene. Üstesinden gelemeyeceğimiz bir şey değil bence. Yardım edeceğim çünkü D sınıfına neler tezgahlanıyor öğrenmek istiyorum. Bilmek istediğim tonlarca ve tonlarca şey var ama.. yani, belki de nedenini bize söylememeniz daha iyi olur?”
“Bu konuda kesinlikle haklısın. O halde, eğer sizi ikna edebilirsem, bizimle işbirliği yapacak mısınız?”
Horikita; Ichinose’ye, Kanzaki’ye ve bana çözümünün detaylarını açıklamaya devam etti. Neden bunu yapmaya gereksinim duyuyorduk, çıkarımız ne olacaktı, amacı neydi?
Horikita bitirdikten sonra, Ichinose ve Kanzaki sessizliğe gömülüp düşüncelere daldı.
“Bu stratejinin yararları kadar beraberinde getirdiği riskleri de anlamalısınız.” ded Horikita.
“Ne zaman kafana esti bu?” diye sordu Ichinose.
“Toplantı sona ermeden hemen önce. Şans eseri gerçi.”
“Böylesi… muhteşem bir hamle. Olay mahalline gitmeme rağmen hiç aklıma gelmemişti bu. Ya da belki de, neler olduğu konusunda tamamen cahildim demeliyim. Tahminlerimle uzaktan yakından alakası yoktu.”
Ichinose planı ve getirilerini anlamıştı. Yine de tam ikna olmuşa benzemiyordu, hala üzerine düşünüyordu.
“Sıradışı bir fikir. Muhtemelen sonuçlarını da gözünde canlandırabiliyorsundur. Yine de böylesi bir şey var mı ki?” diye sordu Kanzaki’ye, ucundan şok olmuşçasına duran Ichinose.
“Etik ve ahlak anlayışına ters düşebilir, Ichinose.”
“Ahah, evet. Haklı olabilirsin. Benim için bir değişiklik olacak. Yine de… işlerin böyle de halledilebildiği bir gerçek.”
“Öyle evet.. ben de böyle düşünmüştüm. Asla izlenmemesi gereken bir yol.”
Bize yardım edecekler miydi..?
Ichinose gibi yalan söylemekten nefret eden birisiyle isteğimiz baya ters düşüyordu.
“Eh, olaylar bir yalanla başladığına göre belki kapanması da başka bir yalana bakıyordur. Neyse, düşüncem bu yönde.”
“Hıhım, anladım. Göze göz, yalana yalan demek? Yine de yapması mümkün olan bir şey mi ki? Merak ediyorum. Böyle bir şeyi elde etmek o kadar kolay olamaz ya.”
“O konuda endişeye gerek yok. Hallettim ben.” dedi Horikita.
Ne yani, ihtiyacı olan kanıtı elde etmenin bir yolu olup olmadığını öğrenmek için mi konsey odasından fırlamıştı yani?
“Profesör’e bize bir el uzatmasını rica etsen fena olmaz ya. Ne yapılacak anlatırım ben ona.”
Horikita hafifçe başını salladı. Açık bir şekilde itirazı yoktu.
“Hey, Kanzaki-kun. Bize C sınıfına yükselmemiz için mi yardım ettin?”
“Evet.”
“Yine de biraz önce düşünüyordum da, şu an yaptıklarımız sonradan başına bela olabilir ya.”
“Olabilir.”
“Vay be. D sınıfının senin gibi bir kıza sahip olduğu gerçeğini gözden kaçırmışım.”
Ichinose Horikita’yı övdükten sonra, nispeten hayran kalmış bir şekilde cep telefonunu çıkardı.
“Ödünç veriyorum, sonra iade edersin.”
Bununla birlikte, yardım etmeye olan isteğini de doğrulamış oldu.
“Tabii, söz veriyorum.”
Yardımlarından dolayı minnettar olan Horikita, tereddütsüz bir şekilde kabul etti.
“Peki o halde, Ayanokouji. Bana yardım etmeni istediğim bir konu var.”
“Sıkıcı bir şey değilse neden olmasın?”
“Başkalarına yardım etmek genel olarak sıkıcı ve zaman alıcı zaten.”
Başka bir deyişle, kendimi hazırlamam gerekiyordu. Bir kaçış yolu göremediğimden, ağırdan alarak kendimi Horikita’ya bırakmaya karar verdim.
“He tamam, hadi gidel—?!”
Yanıma şok edici bir darbe aldım. Acı şiddetli ve aniydi. Sert bir rüzgar tarafından devrilmişçesine kendimi köşeye atıverdim.
“Bu seferkini affediyorum, yine de bir daha bana elini sürersen iki mislini ödetirim.”
“N-ne? Aw, AHHHHH!”
Acı konuşmama engel oluyordu, sanki söz etmeye hakkım yokmuş gibi. Lan, iki misli derken, şu anki darbenin iki kat daha şiddetlisini mi kast etti yoksa? Hayal gücümün bile sınırlarını aşan bir şey bu…
Küçük dilini yutmuş Ichinose, gösterinin tamamına şahit oldu. Yazık, kızcağız Horikita’ya korkunç bir şeymiş gibi bakmaya başladı.
Unutmasan iyi edersin Ichinose. Horikita, zerre merhameti olmayan biri.
*yutkunur*
Çeviren: lightningbridge
Düzenleyen: Fatoshisme