Elitler Sınıfı - Cilt 2 - Kısım 6 - Tek Çare (5)
Cilt 2 – Kısım 6 – Tek Çare (5)
Duruşma bitene kadar konsey odasının dışında bekledim. Sakagami-sensei’le C sınıfı öğrencileri çıktı ilk, ardından Sudou neşeli ve canlı bir halde peşleri sıra geldi.
“İşler iyi gitti sanırsam?” dedim.
“Oğlum ne olup bitti tam anlayamadım ama, kesin Horikita’nın işi bu. Değil mi?”
Onaylarcasına başımı salladım.
“Biliyordum. Ceza alırken öylece beklemeyeceğini biliyordum lan. Hehehehe.”
Muazzam derecede mutlu gibiydi.
“Neyse, benim klübe gitmem lazım. Bu gece bir parti falan vermeliyiz.”
“Haklısın.”
Çıkma sırası öğrenci konseyi başkanıyla Sekterer Tachibana’ydı.
“Başarılıydınız.”
Kısa bir tebrikleşmeden ibaret kalır sanıyordum ama konsey başkanı benim için durdu.
“C sınıfının şikayetlerini geri çekme isteğini onayladım.”
“Öyle mi?” dedim. “Mucizeler de arada oluyor demek.”
Horikita’nın abisi durmaya ve gözlerimin içine bakmaya devam etti. Ne düşündüğünü kestiremedim.
“Yani tüm bunlar, Sakura’nın bir yalancı olmadığını kanıtlamak içindi, senin tabirinle? C sınıfının şikayetini geri çekmesi üzerine, bu söylentilerin yayılmasından doğal bir şey yok. Eğer Sakura ve Sudou yalan söylemiyorduysa, o zaman suçlu taraf C sınıfıydı.”
“Kız kardeşin işleri oldukça iyi yürüttü. Şahsen pek bir şey yapmadım.”
“Eğer söyleyeceğin buysa, etkilendiğimi söylemeliyim. Çok basit kalsa da.”
Soğukkanlılığını koruyan Sekreter Tachibana ellerini birleştirdi.
“Tachibana, sekreterlik için boş bir kontenjan daha var mı?”
“Evet. Geçen gün 9-A sınıfından bir öğrenci başvursa da ilk mülakatta elendi.”
“Ayanokouji, istediğin takdirde o pozisyon senindir.”
Şaşırmıştım, ama Sekreter Tachibana benden de fazla şaşırmıştı.
“B-başkanım…Bunu gerçekten istiyor musunuz?”
“Karşı mı çıkıyorsun?”
“H-hayır. Eğer bunda karar kıldıysanız, itirazım yok ama…”
“Yok. zahmetli şeylerden nefret ediyorum. Üstelik, öğrenci konseyinde yer almak şakaya gelecek bir durum değil. Normal, sıradan bir öğrenci hayatını yeğlerim.” diye cevapladım.
Verdiğim cevaba istinaden Sekreter Tachibana çok, çok daha fazla şoke oldu.
“Ne? Öğrenci Konseyi Başkanı’nın davetini ret mi ediyorsun sen?”
“Yani, ilgimi çekmeyen şeylerle uğraşmıyorum genelde…”
İstemediğim şeyi yapmıyorum işte. Üstelik, daha baştan beni konseye davet etmeleri için hiçbir sebepleri yoktu.
“Gidelim Tachibana.”
“T-tamam.”
Görünen o ki geri çevirişim üzerine bana olan ilgileri buhar olmuştu, bu yüzden ayrıldılar. Kısa bir süre sonraysa Chabashira-sensei ile Horikita göründü ufukta. Sensei bana kısa bir bakış atmakla yetindi ve tek kelime etmeden ayrıldı.
“Hey.”
Horikita’yı karşılarken elimi kaldırsam da, bana daha önce hiç görmediğim bir bakışla baktığını fark ettim. Hemencecik eski haline döndü gerçi.
“Nasıl bitti?” diye sordum.
“Zaten biliyorsun, haksız mıyım?” diye cevapladı.
“Duyduğuma sevindim. Stratejin işe yaradı demek ki.”
“Ayanokouji-kun. Ben senin kuklandan mı ibaretim?”
“Kuklam mı? Ne demek istiyorsun?”
“Sınıflardaki güvenlik kameralarından konu açan sendin. Beni özel binaya götürüp kamera olmadığının farkına varmamı sağlayan da sendin. Sonrasında sahte kanıtlar oluşturup onlar üzerinden gerçek bulgular ortaya koyma fikrini olgunlaştırmama yardım eden de… Şöyle bir geriye baktığımda, cidden aklıma tek gelen bu.”
“Aşırı düşünüyorsun üzerine. Rastlantı sadece.”
“Gerçekten, kimsin sen?”
“Ben kim miyim? Beladan hoşlanmayan herifin tekiyim sadece, öyle değil mi?”
Bu seferkine biraz fazla müdahil olduğumun farkına vardım. Bu hatamdan ders almam gerekiyordu. Keskin zekalı Horikita muhtemelen düşüncelerimi bir yere kadar tahmin etmişti.
Biraz yatıştırmam gerekiyordu, buradaki hayatımın huzurlu geçmesini istiyordum.
“Beladan hoşlanmayan birisi demek? Bu–”
Horikita konuşmaya başladığı gibi, erkek bir öğrenci bizden tarafa yürüdü. Kulak misafiri olunmasını istediğimiz bir konuşma olmadığından, ikimiz de sessizliğe gömüldük. Geçmesini beklesek de tam önümüzde durdu.
Kazara değildi. Uzun siyah saçları vardı ve neredeyse benimle aynı boydaydı, belki azcık daha uzun. Mizacına baktım ve pis gülümsemesini fark ettim. Cidden hayırsız bir sırıtıştı.
“Kamera yerleştirmek demek? Gerçekten eğlenmişsiniz ha?”
Bizimle konuştuğu esnada, yüzünü tamamen çevirmeye bile tenezzül etmedi.
“Ve sen kim oluyorsun?”
Horikita gizemli öğrenciye sordu, tedirgin olmuştu.
“Bir dahaki sefere rakibiniz ben olacağım. Dört gözle bekliyorum.”
Cevaplamaya yeltenmeden yürümeye devam etti. Net bir açıdan bakma fırsatımız olmadı. Yürüdüğü esnada elimizden gelen tek şey sessizce izlemekten ibaretti.
“Pekala, gidiyorum ben.”
Birlikte görünmememizin daha iyi olacağını hissettiğimden, Horikita’ya arkamı döndüm.
“Bekle. Konuşmamızı daha bitirmedik, Ayanokouji-kun.”
“Ben bitirdim.”
Geriye bakmadan gitmeye devam ettim.
“Söz vermiştin değil mi? A sınıfına çıkmama yardım edeceğine söz vermiştin.”
“Bir nevi yapmaya zorladın beni. Bu olayda da Sudou’ya yardım etmiş oldun, haksız mıyım?”
“Demek istediğim şey bu değil. Aklında ne olduğunu bilmek istiyorum.”
“Düşündüğüm şeyi yani. Sana söyleyeyim ne düşündüğümü, ‘Çok sıkıcı’ ve ‘Bunu yapmaya hiç uğraşasım yok’ gibi şeyler. Az önceki dediğini geri alsan dahi Horikita, hayatımı sessiz sakin yaşamaktan taviz vermeye hiç niyetim yok. A sınıfına da ulaşmaya çalışsan, başka bir halt da olsa yok yani.”
Bu cevabın onu tatmin edeceğini umsam da, Horikita oralı olmadı.
“Eğer ilgi odağı olmaktan bu kadar nefret ediyor olsaydın, müdahil olmak adına bunca çabayı sarf etmezdin. Sonuçta sen ‘beladan hoşlanmayan’ birisisin ya hani? Ve bana yardım ederken bile hep bir çekingen, hep bir tarafsız oluyorsun. Nedeni ne?”
Horikita’da olan bu davranış değişikliğinin Chabashira-sensei’in eseri olduğunu farz ediyorum. Burada olan bitenin arkasında o vardı. Geçmişimi biliyorsa şaşırmazdım.
“Edindiğim ilk arkadaşlarıma yardım etmek istedim, hepsi bu. Muhtemelen yani.”
Eğer konuşmaya devam edersem, gereksiz bir şeyler ağzımdan kaçabilirdi. Hızımı artırdım.
Şimdiye kadar sadece tek bir sonuca ulaşmıştım. Eğer Horikita A sınıfını hedefliyorsa, şu anki şartlar altında bu imkansızdı.
Ryuuen denen elemandan açıkça bir savaş ilanı almıştık. Bu; kurnazca, hilelerle donatılmış, cüretkar ve sert bir saldırının sadece başlangıcı olabilirdi. Muhtemelen gelecekte, gözü pek bir düşmanımız olarak karşımızda saf alacaktı.
Onu geçtim, daha B sınıfından Ichinose’yle Kanzaki vardı. Küçük küçük ama istikrarlı ve sağlam ilerleyen, yetenekli iki kişiydi. Muhtemelen Ichinose’un zirveye çıkmak için hayal edebileceğimden de fazla birbiriyle örüntülü planları, stratejileri vardı. İçinde bulunduğumuz durumu, kullandığı metodları ve süreci tamamen anlamak imkansızdı.
Ne istediğini bilmesem de, hedeflerinin bizim önümüzde koca bir engel teşkil edeceği aşikardı. Yani başka bir deyişle, üç yıl içinde A sınıfına ulaşmanın imkansız olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Kafa kafaya götürmeye çalışsak dahi…
“Ah!”
İstemeden küçük bir ses çıkardım.
Cidden aptalın tekiydim.
Ne diye uğraşıyordum ki? Amaçsızca D sınıfını analiz etmeye ve seçenekleri hesaplamaya başlamıştım. İstemiyordum halbuki. Demek istediğim, bu okulu tercih eden oydu, değil mi? Zirveyi hedefleyen Ichinose’la Horikita’ydı, ben değildim. Benim tek istediğim hiçbir haltın dönmediği; sıradan, muntazam bir hayat sürmekti. Başka türlü yapamazdım, olmazdı yani.
Herkesten çok kendimi tanıyordum.
Ne kadar kusurlu, ne kadar aptal olduğumun farkındaydım.
Ben..
Korkunç bir insanım.
Çeviren: lightningbrigde
Düzenleyen: Fatoshisme
cilt 2 son.