Elitler Sınıfı - Cilt 20.5 - Bölüm 24
Boş olduğum günlerde; arkadaşlarımla, sevgilimle ya da tek başıma Keyaki Alışveriş Merkezi’ne giderim.
Tesis, okul hayatımızdaki tek eğlence kaynağı olarak dolup taşmıştı ve bitmeyen bir eğlence sunuyordu, ama kişisel puanlarımızı tüketme eğilimindeydi.
Spor salonuna üye olmak ve yalnızca yurt ve spor salonu arasında gidip gelmek verimli olabilirdi ama bu pek mümkün değildi.
Biriyle dışarda yemek yemek, karaokeye gitmek, hatta düşünmeden havalı eşyalar almak… dürtüler ile olan savaş devam ediyordu.
Bu nedenle, bazen hiç özel puan harcamadan vakit geçirmek istedim.
Odamda kapalı durmakta bir seçenekti, ama bunu zor durumlara saklamak istedim.
Böyle bir mantıkla geriye pek fazla seçenek kalmıyordu.
On gün sonra ilk kez üniformamı giyerek yurttan ayrıldım.
Kış tatilimde kütüphaneye uğramak için okula yöneldim.
Kış tatilinden kısa bir süre önce kitapçıya giderken birinin sırtı bir anlığına dikkatimi çekmişti.
Kütüphaneye gitmeye karar vermemin sebebi de buydu.
Şuan orda olup olmadığını bilmiyordum.
Okul üç gündür kapalıyken bugün, Ocağın 4’ü, yeniden açılmıştı.
Saat daha 11 olmasına rağmen okulda benden başka bir sürü öğrenci vardı ve kulüp aktiviteleriyle uğraşıyorlardı.
Kampüse adım attığımda, öğrencilerin enerjik seslerinin geldiğini duydum.
Kütüphane yolunda ise Sakagami-sensei ile karşılaştım.
“Mutlu yıllar dilerim.”
Onu tamamen görmezden gelmek imkansızdı.
Bu yüzden başımı eğerek yeni yılını kutladım.
“Sana da mutlu yıllar.”
Sakagami-sensei de benim kutlamama karşılık verdi.
Herhangi bir kulüpte olmadığımdan bana karşı “Neden buradasın?” der gibi baksa da de yeni yılımı kutladı .
Beni geçmeye çalıştı ama sonra vazgeçip bana arkadan seslendi
“Son zamanlarda akademik yeteneklerinizi baya geliştirmiş gibi görünüyorsunuz. Ama sen gelişmiş olsan da Sudo-kun’un gelişimi göze çarpıcı.”
“Haklısınız. Suduo kendini geliştirmek için epey bir emek sarf etti.”
“Kaydolduğundan beri inanılmaz bir gelişim gösterdi. Daha önceden sıkıntılı olaylara karışmıştı. Şimdilerdeyse öğretmenler arasında iyi bir sohbet konusu haline geldi.” diye ekledi.
Bu mükemmel bir haberdi.
Suduo zamanında kötü ünüyle tanındığı için muhtemelen hep öğretmenlerin gözetimi altındaydı.
Ama şimdi durduk yere neden bundan bahsetsin ki?
“Daha dün D sınıfı olmanıza rağmen şuan B sınıfı olarak A sınıfına ulaşmaya çok yakınsınız.”
Sakagami-sensei sakince gözlüklerini düzeltti.
Onu Ryuen’in sınıf öğretmeni olarak tanıdığımdan beri nasıl olduysa aurası değişmişti.
Artık itici bulunan davranışları etrafta daha az konuşulur hale gelmişti.
Geçen seneki ısız ada sınavından sonra böyle olacağını düşünmemiştim.
Chabashira-sensei, Hoshinomiya-sensei ve Mashima-sensei ile arada sırada konuşma fırsatı buluyordu.
Belki de rekabet içinde olduklarındandır.
Diğer taraftan, daha önce Sakagami-sensei ile nerdeyse hiçbir temasım olmamıştı. Bu yüzden belki uzun süren yokluğum nedeniyle onun bana olan izlenimi değişmiştir.
“Dürüst olmam gerekirse, sınıfının bu kadar gelişeceğini düşünmüyordum.”Dedi Sakagami-sensei… Kulağa gerçek gibi gelen bir iltifat.
Bu iltifatından hemen sonra; Sakagami-sensei’nin gözleri, gözlük lenslerinin altında keskinleşti.
“Bu “kusurlu” olarak tanınan sınıfı değiştirip bu hale getiren sen miydin?”
“Hayır alakası yok. Özel bir şey yapmadım. Başta liderimiz Horikita olmak üzere tüm sınıfın sıkı çalışmalarının bir meyvesi bu.”
Alçakgönüllülükten ziyade daha büyük bir inkâr ile karşılık verdim ama buna karşın Sakagami-sensei’nin bu açıklamayla ne kadar ikna olduğu belirsizdi.
Bizim devremizin üç öğretmeni benim özel bir yerden geldiğimi biliyordu..
Bu bilginin Sakagami-sensei ’ye ulaşması çok garip olmazdı gerçi… Sakagami-sensei’nin bundan haberi olmasa bile atmosferden ve kendi sezgilerinden bunu anlamış olması da şaşırtıcı olmazdı.
“Sudou-kun’un tutumu ve çalışma azmi gibi şeyler için zorlanamayacağı aşikar, bu bir sorun değil. Bireysel yeteneklerden bağımsız olarak, sınıf gerçekten gittikçe gelişiyorsa günün sonunda, hoşunuza gitse de gitmese de işbirliği yapmanız gerekecek.”
Sanırım bu vakit geldiğinde yeteneklerimi göstermek zorunda kalacağım.
“Şimdi kütüphaneye mi gidiyorsun?”
“Bildiniz.”
“Şu an , kulüp öğrencileri dışındakilerin girebileceği çok az yer var, biliyorsun. Ayrıca, senin sık sık kütüphaneye gittiğini de duymuştum.”
Elbette, sık sık kütüphaneye uğruyordum, ama Sakagami-sensei’nin haberi olduğunu bilmiyordum.
Daha önce onu hiç kütüphanede görmemiştim.
Durum buysa, bilginin kaynağını öğrenmem gerek.
“Öğretmenler öğrencilerin ödünç aldıkları kitaplarla ilgili tutulan kayıtlara ulaşabiliyorlar mi?”
“Kayıtlardan bahsediyorsun ama bunu sadece kütüphaneci yapabilir. Bir öğretmenin keyfî olarak bunlara ulaşabiliyor olması, öğrencilerin mahremiyetini ihlal ederdi.”
“Peki kütüphaneye gittiğimi nerden bildiniz?”
“Bunu… kütüphaneye gidince anlarsın. Şuan 3. Dönem ile ilgili bir toplantım var yani müsaadeni isteyeceğim.”
Sakagami-sensei, doğrudan cevap vermeyip uzaklaştı.
Söylediği kelimelerin ima etikleri beni rahatsız etse de gittikçe uzaklaşan öğretmeni durduramadım.
Ondan planladığım gibi kütüphaneye gittim.
Kapıyı açıp içeri girmemle odayı derin bir sessizlik kapladı.
Aslında kütüphanenin sesiz olması gayet normaldi fakat gelen her kişi ile ortamın havası değişirdi.
Kimsenin olmadığı bu yerde ise tamamen sessizlik hakimdi.
Resepsiyon masasında oturan kütüphaneciden bile haber yoktu.
Belki de bir işi için gitmiştir.
Kapı kilitli değildi, bu yüzden tereddüt etsem de sorun olmayacağını düşünüp içeri girdim.
Bir süre girişte beklemeyi düşündüm ama her halükarda geri gelecekti.
Hiç düşünmeden nazikçe bomboş odaya girip kitaplara göz atmaya başladım.
Henüz ne okuyacağımı ya da ödünç alacağımı bilmiyordum ama bu konuda sezgilerime güvenecektim; eğer elime aldığım kitap hoşuma giderse onu alırdım.
“Mutlu yıllar, Ayanokoji-kun.”
Tam ödünç almak için kitaplara bakarken kitaplığın diğer tarafından bir ses duydum.
Kim olduğunu anlamak için etrafa bakmaya çalıştım fakat o da beni arıyor gibiydi, ve bu yüzden bir anlığına birbirimizin yanından geçtik. Bir anlığa onu omzunun üstünden gördüm.
Ardından yer değiştirdiğimizi anlayınca eski yerine geri döndü.
“Az daha geçip gidiyordum ha?”
“Öyle görünüyor.”
Bu okul festivalinden beri konuşmadığım Hiyori Shiina’ydı.
Kütüphaneye sık sık uğrayan bir kitap kurduydu ama bir süredir ortalarda görünmüyordu
Duyduğum kadarıyla eski rutinine geri dönmüştü ve gerçekten de öyle görünüyordu.
“Mutlu yıllar. Son kütüphane buluşmamızın üstünden epey bir zaman geçti.”
“Gerçekten de öyle. İyi misin?”
“Evet ya sen?”
“Yılın sonlarına doğru soğuk algınlığına yakalandım. Neyse ki etrafta dolanan salgından değildi bu yüzden birkaç gün sonra iyileştim.”
Hayatımız hakkında önemli gelişmeleri paylaştıktan sonra kitaplar hakkında konuşmaya başladık
“Hazır ikimiz de burdayken ,eğer senin için de bir sorun yoksa, senin önereceğin bir kitabı ödünç alabilirim .”
“Gerçekten mi? Çok sevinirim.”
Her ne kadar onla zevklerimiz farklı olduğundan öneri almak mantıksız olsa da bu teklifimi memnuniyetle kabul etti.
“Kitap seçmek konusunda hassas olduğundan önereceğin kitabın iyi olacağına eminim.”
“O halde lütfen kitap seçmen için yardım etmeme izin ver.”
Tek taraflı teklifimden rahatsız olmaktan ziyade mutluca ellerini birleştirdi…
“İlk olarak, canın nasıl bir kitap okumak istiyor?”
“Tatillerde genelde çok dalgın oluyorum o yüzden beynimi yoracağım bir gizem romanı iyi olabilir.”
“O halde gizem kitabı olsun.”
Hiyori hiç streslenmeden onu takip etmem için bir işaret yapıp yürümeye başladı.
Aklında sağlam bir fikir var gibiydi.
“Cam Anahtar’ı okudun mu?”
Yürürken çabucak bahsettiği kitabı kaptı.
Dashiell Hammett,ha?
Bu tüm zamanların en iyi 100 romanı arasına girmiş bir başyapıttı
“Ne yazık ki iki yıl kadar önce okudum.”
“Hiç de yazık değil aksine etkileyici. Senin için bir şey bulmak daha zorlayıcı olacak”
Bunu söyledikten sonra, geçmişten klasik gizem romanlarını önermeye devam etti…
Hiyori’nin daha ünlü romanlarla başlamayı tercih ettiğini anlayabiliyordum.
“Bu arada her ne kadar gizem romanı olmasa da hiç Kaminai Tsushi okudun mu?”
“Kaminai Tsushi? Hayır bu ismi hatırlamıyorum yani yüksek ihtimalle hiç okumadım.’’
Kitaplar hakkında çok fazla bilgim olsa da bilmediğim yazar sayısı bildiğimden fazlaydı.(çn. bi zahmet)
Ama bir kitabı okursam yazarın adını bir daha unutmazdım.
“Elden bir şey gelmez. Hiç tanınmayan bir yazar ve ne geçmişte ne de günümüzde hiçbir kitap satamamış.”
Hiyori hafifçe gülümseyerek cevap verdi.
Acaba bu yazarı mı önerecek diye merak etmişken konuyu gizem romanlarına geri getirdi
“Fergus’un kaleminden İki Tekerlekli Arabanın Sırları’nı okudun mu’? İlk eseridir.
“Okumadım.”
“Hala raftayken senin için güzel bir fırsat olabilir bence değerlendirmelisin.”
Hiyori’nin yardımıyla seçtiğimiz kitapla beraber üç kitap daha seçtikten sonra, ön masaya geçtiğimizde kütüphaneci dönmüştü.
Yeni yıl kutlaması faslından sonra Hiyori hızlıca kitapları teslim aldı
“İstediğin zaman tekrar gelebilirsin, Ayanokōji-kun.”
“Sanırım üçüncü dönem başlamadan birkaç kez daha uğrarım. Hiyori, sen kütüphanede kalıyorsun değil mi?”
“Günlerin bu kadar boş olduğunda geriye yapacak pek bir şey kalmıyor”
“Arkadaşlarınla alışveriş merkezine filan uğramıyor musun?”
“Pek sık değil.”
Hatırladığım kadarıyla, Hiyori’nin bugüne kadar arkadaşlarıyla vakit geçirdiğini hiç görmemiştim. Tabii ki çeşitli sebeplerden dolayı sınıf arkadaşlarıyla konuştuğunu görmüştüm ama…
Düşündüğümden daha az arkadaşı olması çok olasıydı.
Ryuen’in sınıfında edebiyatla haşır neşir çok kişi yoktu.
Hiyori kütüphane kapısını kapamak için bana eşlik edip el salladı.
BU MEKANDA İÇİLEN HER KADEH SENİN ŞEREFİNE KALDIRILIR: Erdb.
Selamlar arkadaşlar ben ayanokojiaynıben biliyorsunuz önceden bu serinin editörüydüm.Erdal abinin seriden ayrılışından sonra ben ve 1.5 porsiyon ichi kebap seriyi devraldık bölüm sıklığını yavaş yavaş arttırmayı düşünüyoruz.İyi geçinmek dileğiyle.Erdal abi olur da siteye bakmayı düşünürse diye yorumlara
BU MEKANDA İÇİLEN HER KADEH SENİN ŞEREFİNE KALDIRILIR: Erdb.
yazarsanız çok seviniriz.
Çevirenler:
*1.5 porsiyon ichi kebap
*Ayanokojiaynıben
Edit:
*Horikita senpai