Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 24 - Hayaller vs Gerçekler
Cilt 5 – Bölüm 24 – Hayaller vs Gerçekler
Kısa bir aradan sonra etkinlik sıralaması geçici bir süreliğine ters döndü, sıra kızların süvari savaşına geldi. 1.sınıf olan tüm kızlar, sahanın ortasında toplandı. D-A ve B-C koalisyonu çatışması izleyeceğiz şimdi.
Süvari savaşının kuralları hem erkekler hem de kızlar için aynı olmakla birlikte zaman sınırlaması da vardı.
Puanlar 3 dakikalık süre içerisinde kaç rakip elediğine ve kaç müttefiğinin kaldığına göre dağıtılacak bir mekanizmaya oturtulmuştu. Bir takımsa, 4 kişiden oluşuyordu.
Her sınıftan dörder kişi(süvari) seçildi ve sonuç olarak 8’e 8’lik bir maç planlanıyordu.
Acil bir durumlar içinse, yedek öğrenci seçimi kalan öğrencilerden seçilecekmiş.
Bir süvari grubu 50 puan değerindeydi. Ayrıca her sınıf, süvarilerinden birini general süvari olarak seçecek ve bu general süvari takımının değeri ise 100 puan olarak belirlendi.
Rakibin kafa bandını çalmak puan almak için yeterliydi : rakibin süvarisini devirme şartı yoktu.
Eğer eşsiz bir savaşçımız olsaydı tek seferde 400-500 puan alabilirdik.
Bu arada, jokeylerden biri Horikita seçildi. At olarak seçilenlerde İshizaki, Komiya ve Kondou. Çevik insanlardı, kötü bir takım olmayacağını düşünüyorum.
Diğer jokeyler ise Karuizawa, Kushida ve Mori olarak seçilmişti.
Buradaki sorun, Mori’nin atının atletik olmayan öğrencilerden seçilmiş olması. Eğer hedef olarak bizi seçerlerse, ilk onun elenme ihtimali yüksek.
Zayıf takımı general olarak seçerek onu kavgadan uzak tutmayı ve kalan üç atın da onu korumasını strateji olarak belirlemişler….
Belki de saldırıya, saldırıyla karşılık vermeyi amaçlıyorlar…?
Başlama sinyali verildiğinde B ve C sınıfı süvarileri yavaşça aralarındaki mesafeyi kapatmaya başladı. Tahmin ettiğim gibi aralarındaki motivasyonla dolup taşan kişi C sınıfından İbuki’ydi. İbuki jokeydi ve hiç tereddüt etmeden Horikita’ya yönelmek için emir verdi.
Sadece İbuki değildi, dikkatli bakınca… Hrmm.
“H-Hey hey, neler oluyor!?”
Onları izleyen İke bağırdı ve yanındaki Sudou’nun da dişlerini sıktığını gördüm.
C sınıfı diğer düşmanlarına saldırmadı, yani A sınıfına, ve D sınıfının generaline ya da diğer atlılara da hiç ilgi göstermediler. Sadece Horikita’nın atını kuşattılar. Amaçları çok açıktı.
Dört atlı Horikita’ya saldırdı. Sırayla mı gidecekler yoksa sadece Horikita’yı alt etmek miydi amaçları…?
Her iki ihtimalde de Ryuuen’in parmağı olduğu kesindi.
Sayıca fazla olmamıza güvenerek, A sınıfından gelecek bir destek iyi olacaktı.
Ancak A sınıfı göstermelik birkaç hareket dışında ciddi anlamda mücadeleye katıldıklarına dair hiçbir belirti göstermediler.
“Açıkça Horikita’yı hedef alıyorlar, değil mi?”
“Kahretsin… bu muhtemelen Ryuuen’in işidir. Lanet pislik!”
“Sebebi çok açık aslında. Horikita, D sınıfı bir arada tutan kişi olarak tanınıyor.”
Bir grubun liderini alt ederseniz, grup dirençsiz kalırdı. Pek çok savaşta uygulanan en önemli taktiklerden birisiydi bu.
Ryuuen’in stratejileri fena değildi.
Durumu görüp yardım etmek için ilk harekete geçenler Karuizawa’nın emrindeki süvari oldu. Shinohara, Karuizawa’ya destek olurken oraya koştu. Ancak yollarına B sınıfının general atlısı İchinose çıktı.
A sınıfının aksine, B sınıfı kafalarına göre hareket eden C sınıfını düzgünce takip ediyordu.
Birbirlerinin üzerlerine koştular,
Karuizawa’ya karşı İchinose.
Saldırıyı başlatanlar Karuizawa’lar oldu.
Sanırım çaresiz bir durumdayız, Horikita’yı desteklemek için en kısa sürede bu durumdan kurtulmaları lazım.
Karuizawa’yı destekleyen üç kız o kadar atletik değildi: sadece 3 yakın arkadaştan oluşan bir süvari grubuydu. Öte yandan İchinose atı, B sınıfının en seçkin ve en yetenekli öğrencilerini barındırıyordu.
Karuizawa’nın saldırısından korkmadılar ve onunkini aşan bir hareketle saldırısını atlattılar.
Direkt bir saldırı yapabilmesine rağmen İchinose’nin hareketleri sert değildi. Saldırısına karşılık Karuizawa iyi bir tepki verip karşı saldırıda bulundu.
Koordinasyona karşı manevra kabiliyeti, aralarındaki maçın uzamasına sebep oldu.
“Çok iyi ya!”
İzleyenlerin coşkulu sesleri arttıkça iki atlının arasındaki mücadele değişmeye başladı. Tezahüratlar atıldı.
Ben Karuizawa ve diğerlerini izlemekle meşgulken atlılardan birinin kafa bandı çalınmış. Horikita’nınkini almışlar.
Aynı anda dört atlının saldırısına uğradı ve onların devamlı saldırılarını daha fazla engelleyemedi, sonunda ezildi. Oldukça gösterişli bir şekilde atından düştü ve şu anda yerde, hüsran içinde kafasını doğrultup bedenini kaldırmaya çalışıyor
… Ancak böyle bir durumda Sudou’nun bile kazanma şansı olmazdı.
Yenilginin sebebi ise, hemen yardımına koşmayan A sınıfı.
Her neyse, olmuşla ölmüşe çare yok demişler.
Horikita’nın yenilgisi yakın dövüşün başladığını işaret ediyordu.
Bir atlısını kaybeden ve B sınıfının peşinde olduğu D sınıfı birliği, bir anda sallandı. Bazıları atlarından düştü ve kafa bantları çalındı, Karuizawa dışında, diğer iki atlı yenilmeden önce boşuna direnmiş oldu.
İchinose ile savaşan Karuizawa bir anda 8’e 1 durumuna düştü.
Kariuzawa, bir intihar saldırısı niteliğindeki son mücadelesiyle, B sınıf atlısınından birinin kafa bandını çalmayı başardı ve karşılıklı ölümle mücadeleyi sona erdirdi. Bir süvari kayıplarıyla C sınıfı ve B sınıfı kalan A sınıfına saldırdı ve onları mahvetti. Rakip takıma gelirsek, sadece iki atlısını kaybettiler.
Sinirden çılgına dönen Horikita, kampımıza döndü. Sudou hemen ona seslendi.
“Hiç canını sıkma. Kim olsa başaramazdı.Zaten yardıma da geç geldiler.”
“… bu kaybettiğim gerçeğini değiştirmiyor. Onların saldırısıyla yenildim...”
C sınıfının, Horikita’yı ezmeye kararlı tavırları dikkat çekiciydi.
Ve böyle bir saldırı karşısında, hiçbir süvari ayakta kalamazdı.
“Tamam sen endişelenme. Bu iş ben de. Güzelce telafi edeceğim.“
Sudou havalı bir şekilde bunu söyledi. Normalde bunun gibi sözler, Horikita’yı etkilemezdi ama şu anda zayıf bir durumda olduğundan herhalde, farklı bir tavır takındı.
“Senden ümitliyim.”
Sudou’ya böyle cevap verdi. Kısa ve özdü.
“Pekala, hadi gidelim çocuklar!”
Sudou bağırdı. Erkeklerin süvari savaşı başlıyordu. Atın sağ tarafında görevliydim. Sudou ortada ve Miyake solda. Hirata jokey rolünü aldı ve sınıfın en güçlü süvarisi kuruldu.
Müttefikleri yenilse bile zafere ulaşabilecek kadar yetenekli eşsiz bir savaşçı takımı.
“Oi, Hirata. Sadece düşmemeye ve kafa bandını çaldırtmamaya odaklan.”
“…’bu’ stratejiyi kullanıyoruz, öyle mi?”
“.. Ne de olsa bayrak kapmacada bi güzel dayak yedik. Bu sefer kendimizi tutmadan kazanacağız.”
Yüzünü göremedim ama Sudou’nun sırıttığına emindim. Muhtemelen antrenmanlarımız boyunca tekrar tekrar uyguladığımız taktiği kullanmayı planlıyor.
“Ama ben bir öneride bulunmak istiyorum, olur mu? Öncesinde kızların maçını izliyordum ve kazanmak için bir yol düşündüm. Çoktan Katsuragi-kun’a da söylemiştim. Her seferinde ezilmeye devam edersek kötü olur.”
D sınıfı atlıları Hirata’nın emirlerini takip etti ve A sınıfı atlılarına katıldı aynı anda başlangıç sinyali verildi. İşbirliği elde edilemezse, herkesi zorla yönlendirmek için kesin talimatlar verilecekti.
Neredeyse A sınıfından ayırt edilemeyecek hale gelerek iri bir küme oluşturduk. Kızların maçı sırasında D sınıfını kaderine terk ettiler ancak A sınıfının kaybetmek istemediğine emindim.
C sınıfının general rolünü üstlenen Ryuuen bizi görünce kahkaha attı.
Katsuragi’nin emirlerini takip ederek D-A koalisyonunun sekiz atlısı düşman ekibine saldırdı.
“Sadece o Ryuuen’in kafasını hedef alın. Raah! Onu havaya uçuralım!”
Maç tüm bölgede başlamışken Hirata’nın atı, Sudou, bir anda tüm gücüyle öne çıkıp ilerlemeye başladı.
Ama B sınıfından bir atlı onun önüne geçti. Ancak…
“Yoluma çıkma!”
Sudou durmadan düşman atlının vücuduna tüm gücüyle saldırıp onu düşürmeyi başardı.
“Ohh!?”
“Bu nasıldı, ha!?”
Onlara vahşi bir canavar gibi bakıp diğer avına geçti. Normalde vücuda saldırı yasaktı ama okul bu kuralın çiğnenebileceğini belirtmişti.
Rakip takımın başta aldığı güçlü baskı azalmaya başladı.
Güçlü fiziki yapı ve kararlılıkla gerçekleştirilebilecek bir stratejiydi, bu. Ama bu agresif stratejinin dezavantajarı vardı: Jokeyi düşürsek bile kafa bandını çalmazsak puan kazanamıyorduk. Aksine kendi kuyumuzu kazıyorduk. Elimzideki 50 puanı götürebilirdi. Fakat, kafa bantlarını almak da büyük bir riski beraberinde getiriyordu.
Sudou gibi birisi için çocuk oyuncağıydı bu strateji.
Ama dikkatli olmak da fayda vardı.
B sınıfının general atlısında manevra kabiliyeti yüksek Kanzaki ve Shibara vardı.
C sınıfında general atlının jokeyi Ryuuen ve atı da fiziksel olarak güçlü kişilerden oluşmuştu.
D-A koalisyonunun bu ikisinin icabına bakmadığı sürece kazanma şansı olmayacaktı, bu kesindi. Ayrıca Ryuuen’in düşünce yapısını anlayamadığımız için, durum pek parlak değildi.
“Sudou-kun, ilk önce çevremizdekileri yenelim. Ryuuen-kun’u sona bırakalım.”
“Ha? Böyle sıkıcı bir şey söyleme! Hedeflememiz gereken şey generalin başı!”
Sudou’nun ulurken söylemeye çalıştıklarını anlayabiliyordum. Haklıydı da. Ama
Ryuuen’e gelene kadar önümüzde kocaman kalın bir duvar vardı.
“Eğer duygularımız tarafından sürüklenirsek ona tam olarak istediği şeyi vermiş oluruz. Kazanmak için yapmamız gerekeni yapalım.”
“Off—!”
Üstüne bastığından beri kin tutan Sudou, Ryuuen’e saldırma isteğine karşı direndi. Önümüzdeki C sınıfından iki atlısı saldırmaya başladı bize.
“Tamam..! ilk yapmamız gereken bu adamları yenmek mi!?”
Bu düşmanları yenmek için odaklanmamız gerekiyordu. Hirata güzel bir hatırlatma yaparak onu iyi kontrol etti.
Bayrak yakalamacada iyi yenilmiştik. Ama bu sefer işler farklı gidiyordu.
B sınıfı ve C sınıfından üç atlı Sudou tarafından alt edilerek, güçler arasındaki ezici farkı ortaya koyuldu.
Bu başarı silsilesine, Katsuragi ve A sınıfının bazı öğrencileri de dahil olarak,
Shibata ile Kanzaki’nin süvarilerini alt etti. Bu arada kendi atlarından 3ünü de feda ettiler tabii.
Geriye tek düşman kaldı: General Ryuuen. Dahası, biz de hem Hirata ve Katsuagi’nin süvarisiyle hem de D sınıfından bir atlı vardı. 3e 1di şuan durum.
“Ora ora, 3’e karşı 1? Bu çantada keklik!”
Bakıştıktan sonra, iki atlı, Katsuragi ve Hirata, Ryuuen’i çevrelediler. Diğer atlı da hedef alarak Ryueen’i yaklaşıyordu.
Elinde bir kafa bandı olduğunu görünce, Ryuuen’in atının gücünü belirli bir derecede tahmin edebiliyordum. Fakat sayıca üstünlüğümüz onu etkileyecektir.
Ancak Ryuuen paniğe kapılmadı, endişelenmedi. Aksine bu çaresiz durumdan zevk alıyor gibiydi.
Ne mağlup olmuş gibi görünüyor ne de dikkatsiz davranıyordu: Böyle değişik bir tavrı vardı.
Hirata ve Katsuragi, eğer ikisi aynı anda saldırırsa en kötü senaryoda biri düşse bile diğeri Ryuuen’in kafa bandını çalabilirdi.
Bu durumda zaferimiz garantiydi.
“Seni hatırladım, Sudou! Üzerine ben basmıştım demi? He he canın yanmıştır kesin.”
Durum tam olarak böyle olduğu için Ryuuen, ne zaman kime saldıracağını biliyordu.
“Sen konuş istediğin kadar. Seni şimdi yeneceğim.”
“Bir at bacağı için oldukça kibirlisin! Bense atın tepesinden, bacağa bakınca farklı hissediyorum.”
“Tepede olmak, seni mükemmel birisi yapmıyor.”
“Heh… o zaman bire bir savaşmadıkça bunların bir anlamı yok.”
“Ne?”.
“Tabii, beni 2’ye 1 olmadan yenemeyeceğini söylüyorsan yapılacak bir şey yok. Ama ‘kazanmak’ birebir mücadelede anlamlı değil midir? Yoksa 3e 1 yendikten sonra ben yendim diye mi hava atacaksın? Kararını ver.“
“Ne diyorsun be…!”
“Yapma Sudou-kun. Seni kışkırtmaya çalışıyor. Hadi Katsuragi-kun ile işbirliği yapalım.”
“…anlamıyorsun.”
“Anlamayan sensin, Sudou. Yoldaşlarımın icabına daha önce bakmıştın ancak kötü birkaç hile ile. Benim güvendiğim yoldaşlarım önden gelen bir saldırıya asla yenilmezler.”
Ryuuen’i taşıyanlar basketbol kulübünden Sudou ile olay çıkartan üyeleriydi.
“Saçmalamayı kes. Bu çocuklar, daha yumruk atmayı bile bilmiyor.”
“Kantın var mı peki? Yok değil mi? Haklı olduğunu düşünüyorsan, birebir mücadele edip görelim. Ve eğer beni yenebilirsen, o zaman istediğim her şeyi yapacağım, önünde diz çökmek de dahil.”
“…anladım. Bu sözlerini unutma, Ryuuen! Onu duydun, Katsuragi. Bu işe burnunu sokma.”
“Sen ne diyorsun? Böyle bir şanstan vazgeçmek aptalca bir davranış. Kaybetmesi için, kıskaç saldırısı yapmalıyız.”
“Eğer burnunu sokarsan, atını yok edeceğim.”
Anlaşılan, Ryuuen’in ucuz yemini yuttu bizim salak. Off.
Zaten kafasında birebir saldırıdan başka bir şey yoktu. Ryuuen’i alt etmek içine işlemişti çoktan. Ryueen de bu boşluktan yararlanıp, Sudou’nun karakterini çözmüştü. Sudou’nun kaba bir kişiliği olduğunu ve savaşmak için tutuştuğunu anlamıştı, yani.
“Yani ne olursa olsun bire bir mücadelede kararlısın, Sudou-kun? …..madem bunu yapıyoruz o zaman kazanalım.”
Hirata zaten Sudou’nun kişiliğini ve davranışlarını iyi biliyordu. Şalteri attığında o kadar kolay sakinleşemeyeceğini de.
Belki de karakterini bildiği için zaten karşı tarafa tamam diyen birisini ikna etmeye çalışmanın bir anlamı olmayacağını düşünmüş olmalı.
“Hirata, kafa bandının çaldırma yeter!”
Sudou’nun kuvvetli sinyali ile at ileriye doğru ilerledi. Katsuragi yüzünde acı bir ifade ile maçı izlemeye başladı. Eğer müdahale ederse, Sudou müttefik demez ona saldırırdı.
Sudou ileriye atıldı ve vücuduyla çarptı. Ancak düşman süvari bundan hiç etkilenmeden ayakta durmaya devam etti. Güçleri denkti. Atın ortasında daha önceden adını duyduğum Yamada vardı. Gücü hayret vericiydi. Söylentilerde duyduğum gibi oldukça güçlü birisiymiş.
Sudou derin bir iç çekti. Bu iç çekişin sebebi, onları ilk seferde üstesinden gelememesi olabilir miydi acaba?
Elbette Hirata’yı yanlardan destekleyen Miyake ve ben Sudou’nun kullandığı kadar beygir gücü kullanamıyorduk. Sudou’nun beygir gücüne 10 dersek, ikimizinki 5 olurdu.
Öte yandan Ryuuen’in atının parçası olan Yamada 9 ya da 10 ‘dur. Geri kalanları ise 7 ve 8’lerden oluşuyordur diye düşünüyorum.
“İlginç. Devam etsene. Yoksa Albert’ımın gücü, seni eziyor mu?”
Hirata’yı kışkırtan Ryuuen, bizi işaret etti.
Şimdiye kadarki tüm maçlarda Ryuuen rakipleri ile ilgili şanslıydı ve katıldığı tüm bireysel yarışmalarda 1. oldu. Oldukça atletik birisiydi.
Bizi ustaca gözlemledikten sonra Hirata’nın uzattığı elinden kaçtı.
Hirata’yı desteklerken, Ryuuen’e karşı verdiğimiz savaşı inceledim ve görebildiğim kadarıyla eşittik.
Hangi taraf, kazanırsa kazansın şaşırtıcı olmaz. Ancak Ryuuen bize karşı sadece kafta agresifti, hiçbir gereksiz saldırma belirtisi göstermiyordu.
Dayanıklılığını koruyor ve Hirata’nın 3 saldırısına karşı 1 saldırı oranını koruyordu. Kısacası bu savaş onun için sadece bir başlangıçtı. Bizden sonra daha atsuragi ve diğerleriyle savaşmak için enerjisini koruyordu.
Kaybetmeyeceğinden emin gibi bir hali vardı. Bu açık noktadan saldırmamız gerekiyordu aslında.
Tekrar tekrar saldırırsak Hirata’ya onu alt edebileceğimiz bir şans çıkacaktır diye düşünüyorum.
“Hala olmadı mı, Hirata?”
Sudou bunu rakip süvarinin saldırılarının çoğunu tek başına alırken acı dolu bir sesle söyledi.
“Sadece biraz daha—!”
Kolunu uzatıp yakınlaştı. Sonra kolunu yukarı kaldırarak sonunda Ryuuen’in kafa bandını kavradı. Ancak yakaladığı ucun ip kısmıydı. Eline daha fazlasını almak için elinden geleni yaptı.
“!?”
Hirata gerçekten de kafa bandını tuttu ama kafa bandı elinden kaydığı için çalamadı.
“Ne yapıyorsun Hirata! Al şunu! Gücümü kullanıyorum burda!”
“Özür… elim biraz kaygan!”
Derin bir nefes alırken Sudou bir kez daha saldırmayı hedeflerken Ryuuen onu korkusuzca bekliyordu.
Şu ana kadar sürekli saldıran Hirata, henüz saldırı başlatmayan Ryuuen’e kıyasla daha derin nefes alıyordu.
“Sorun ne? N’oldu?“
“Offf…! Özür, Sudou-kun, şimdilik geri çekiliyoruz!”
Hirata’nın bağırması üzerine aramızda biraz mesafe açtık. Gerekmedikçe hareket etmeyip gücünü koruyan Ryuuen’e karşı, epey direnmişti Hirata.
Ryuen ise gerektiğinde güçlü hamleler yapıyor fakat eski pozisyonuna çabuk dönüyordu. Muhtemelen bizi yendikten sonra Katsuragi’yle yapacağı savaşa odaklanıyordu.
Dizleri titreyen Sudou derin bir nefes aldıktan sonra tekrar duruşunu aldı.
“Bu… son olsun Hirata. Kap şu kafa bandınıl!”
“…Anlıyorum. Yapmaya çalışacağım.”
Hirata da nefesini sakinleştirdi ve sadece Ryuuen’in kafa bandını çalmaya odaklandı.
“Hadi bu işi bitirelim!”
Kalan gücünün hepsini toplayarak onlara çarptı ancak at çökmedi. Bir kez daha jokeyler arasında kavga patlak verdi. Ancak Hirata bir saldırı başlatmayacaklarını ve uzattığı kolundan kaçacaklarını düşündü. Ortaya çıkacak sonuçlar alınan riske değerdi.
“Aldım!”
Delikanlıca ve cesurca uzandı ve Hirata bir kez daha kafa bandının bir parçasını tutmayı başardı.
Ancak bir kez daha kafa bandı elinden kaydı.
“Ne–!?”
Ryuuen’ın üzgün bir tavrı yoktu. Savunma yapamayacak bir pozisyondayken Hirata’nın kafa bandını kavramak için uzattı elini. Eliyle kafa bandını kavrayıp kendisine doğru çekip bıraktı. Bir anda Hirata’nın kafasındaki kafa bandı yere düşüverdi.
Sudou kaybettiğimizi anladığında dizlerinin üstüne çöktü ve Hirata attan düştü.
Hirata’nın kafa bandı ses çıkartarak yerden aldı. Hemen sonra, sahadan çıkmamız için hakemden uyarı geldi.
“Kahretsin!”
Vahşileşen Sudou ayağa kalkarken Ryueen’e dik dik baktı.
Eğer böyle bakmaya devam ederse ne tür bir ceza alır kim bilir…
Sudou’yu sırtından ittim ve dışarıya çıktık.
“Erken oldu sanki.”
Ryuuen sanki onu küçümsüyormuş gibi arkasından bu kelimeleri söyledi. Yenilgiyi kabullenmek için çok erkendi ama.
A sınıfından kalan atlı ile general atlı Katsuragi, Ryuuen’e cesurca meydan okudu. Atın baş kısmı rolünü alan Katsuragi, jokey Yahiko’ya emir verdi ve kusursuz bir savunma oluşturdu. Şimdi Sudou çekildiğine göre D sınıfından kalan süvari ile bağlantı kurup durumu 2’ye 1 yapabilirlerdi.
Hirata’da olduğu gibi kafa bandını yakalıyorlar fakat bir türlü çekemiyorlardı. Aynı senaryo kendisini tekrar etti. Ve sonuç olarak Yahiko’nun ve D sınıfının kafa bantlarının ikisi de çalındı.
Hareketlerini minimum sayıya indirerek mücadele vermesine rağmen Ryuuen muhteşem bir güç gösterdi ve sonuna kadar direndi.
Maçın sonunu bildiren sinyal çalmaya başladığında kafa bandını çıkardı ve zaferinin işareti olarak sallamaya başladı. Provokasyon eylemlerini iyice tekrarlamak da muhtemelen stratejisinin bir parçasıydı.
“Kesinlikle kaybetmek istemediğim tek kişi o! Kendini topla, Hirata!”
Ryuuen kaybetmek istemediği tek kişi olduğundan Sudou’nun hayal kırıklığı… en yüksek seviyedeydi. Sinir krizi geçirip etrafı paralasa şaşırtıcı olmazdı.
“Üzgünüm Sudou-kun. Kafa bandı garip bir şekilde ıslaktı ve bu yüzden tamamen çekemedim. İlk başta ter olduğunu düşündüm ama bu düşününce kesinlikle terden değildi…”
Hirata bunu söyledi ve bize ellerini gösterdi. Parmak uçlarına dokununca parmak ucuna yapışmış bir çeşit berrak ve yapışkan bir sıvı olduğunu fark ettim.
“Bu ter değil.”
“O zaman, bu piç…”
Sudou kendi parmaklarıyla dokunup onayladıktan sonra Ryuuen’e yaklaştı.
“Hey, adil oynamıyorsun, seni piç! Kafa bandına bir şey sürdün!”
Ryuuen, uluyan Sudou’ya korkusuzca ve cesurca bir cevap verdi.
“Ahh, ne? Jöle bulaşmıştır en fazla. Her oyundan sonra böyle sızlanacaksan, seninle işimiz var.“
Kafa bandına jöle bulaştığını söyleyerek kendisini savunabilirdi, evet.
Havada sallayarak da kafa bandındaki ıslaklı gidermiş bile olabilirdi. Kısacası, bir bahane bulup kanıt göstermemizi engellerdi.
“Sudou böyle giderse burada bir kargaşaya neden olacağız. Şimdilik çadırımıza dönsek daha iyi olur diye düşünüyorum.”
Hakemin açıkça bize baktığını söyleyebilirim. Eğer burada sorun çıkarsak bile Ryuuen’in bir şeyler sürdüğünü kanıtlayamazdık ve aslına bakarsanız saç mumu sürdüğünü düşünüyordum. [ÇN: jölenin kurumayan hali]
Saç mumu değilse zaten aşırı riskli bir hamleydi ki… bu da onun yapmayacağı bir şey.
“Biliyorum. Daha da önemlisi, Ayanokouji, ayrıca sen de hatalısın. Daha da iyi desteklemen lazımdı.”
Çadırımıza döndükten sonra,Sudou sakinleştiğine dair bir belirti göstermedi. Ona sakinleşmesi için zaman vermek adına ondan uzaklaştım.
Süvari savaşından döndüğümüzde Karuizawa bana ve Hirata’ya seslendi.
“Hey, Kiyotaka. Bu kötü, değil mi?”
“Ne kötü değil mi? Bekle, neden bana ilk ismimle sesleniyorsun?”
“Neden mi diyorsun? …Ona Yousuke-kun demeye başladım o yüzden sana da öyle sesleneceğim.”
Öyleyse neden saygı eklerini kullanmıyordu ki? Onun gözünde, Hirata’dan bile daha alçakta olduğumu mu söylüyordu acaba?
Bunu derinlemesine düşünmek zorunda değilim… neyse.
“Daha da önemliisi, Horikita-san için endişeliyim. Bir süredir zor zaman geçirmiyor mu? Süvari savaşında bile mahvoldu. Sırf bu sebepten de yanına gidemedim, absürt kaçar diye.”
“Doğru.”
Horikita tüm yarışmalarda acı çekiyordu ve yalnızca takım yarışmalarında değil, tüm yarışmalarda sıralaması önemli bir ölçüde düşmeye başladı.
Bunun nedeni apaçık ortadaydı: Engelli koşu sırasında düşüp sağ bacağının yaralanması.
Normalde yarışmayı bırakırması gerekirdi, fakat Horikta’nın geri çekilmesi tüm takımı etkileyeceği için yapamıyordu.
“Tabii ki onu suçlamak istemiyorum. Onun rakipleri çok fazla.”
Karuizawa’nın dediği gibi bu Horikita’nın suçu değildi. Her seferinde zorlu rakiplerle yarışıyordu.
Alanının en iyi öğrencileri ile yarışmak zorunda kaldığı için, doğal olarak kazanmak zor oluyordu.
Ama bunu sadece tesadüf olarak düşünmek doğru değildi
“Yapılacak bir şey yok. Sonuçta hedef alıyorlar onu.”
“Hedef mi alınıyor? Yani tüm bu inanılmaz insanlara karşı yarışması bir tesadüf değil…diyorsun?”
“Bundan başka bir şey düşünemiyorum. Ne kadar atletik olduğunu senin de biliyor olmaz lazım.”
Horikita kötü değildi, sadece rekabet etmek zorunda kaldığı rakipleri üstündü.
Dahası, arka arkaya sonunculuklar almasıyla, hem düşmanların hem de müttefiklerin dikkatini çekiyordu.
İnsanlar, Horikita’yı fark etmeye başladılar.
Süvari savaşında hedeflenen ilk kişi olması lideri hedef aldıkları anlamına geliyordu. Ve büyük ihtimalle bunu emreden kişi rakip takımın kampında kendini kral gibi gösteren Ryuuen Kakeru idi. Başka kimse bunu yapamaz.
Horikita’ya saldırmayı öncelik olarak görerek, C sınıfını zafere taşımaya çalışıyordu.
“…Buna taciz deniyor.“
“Birinin Horikita-san’ı taciz ettiğini mi söylüyorsun…? Ama nasıl…”
“Bu arada, sadece Horikita değil. Herkesin yarışmalardaki sırasını biliyorlar. Sudou ve Onodera gibi atletik olanları atletik olmayanlarla eşleştirdiler ve Sotomura, Yukimura ve İke gibi atletik olmayanları zar zor kazanabilecekleri kişilerle yarıştırdılar. Basitçe, bunun anlamı… bizimle oynuyorlar.”
Önemli bir nokta ise, hepsi C sınıfından öğrencilerdi.
“… sınıfın bilgileri sızdırıldı mı diyorsun?… katılım masasındaki liste sızdırıldı mı?”
“Evet. Tüm bunlar önceden hazırlanmış bilgilerdi. Ve birisi, Ryuuen’e gönderdi.”
“Bu tür bir şey… yanlış hatırlamıyorsam Horikita-san’ın rakipleri her seferinde— Yajima-san ve Kinoshita-san… bunun daha önce bahsettiğiniz hainle bir ilgisi var mı?”
Hafifçe kafamı salladım. Durumun ne kadar kötü olduğunu anlamasını sağladım.
“Bu tür bir şey… bunu nasıl öğrendin…? nasıl desem… hain benim desen, daha çok şaşırırdım. Yanlış düşünüyorum, değil mi?“
“Tabii ki yanlış düşünüyorsun.“
Şimdilik ‘kim’i bir kenara koyarsak, önemli olan sınıfın bilgilerinin sızdırılmış olması idi.
Kabul ettiğimiz yarışmalara katılım sıramız, Hirata’nın listede ilk sırada olması ve stratejilerimizin hepsi Ryuuen tarafından biliniyordu. Bu bilgilere dayanarak iki şey yaptı.
İlki : zayıf öğrencileri Sudou ve Hirata gibi yetenekli öğrencilere yem olarak kullandı. Ve sonra İke ve Yamauchi gibi atletik olmayan öğrencileri kazanma ihtimalinin düşük olduğu atletik öğrencilerle karşılaşmaya zorladı.
Tabii ki, biz de kombinasyonlarımızı tamamlamak için çaba yapıyoruz. Fakat
C sınıfı her şeyi bildiği için hamle yapmamızı bekliyor. Bu şekilde daha iyi sonuçlar üretecekler…
Diğer hedeflediği ise : Horikita. Ama bunun sınıfını zafere götürmekle ilgisi yok. Kendi kişisel çıkarı ve isteğiyle Horikita’yı ezmeye çalışıyor. Bu yüzden ona saldırmak ve ezmek için güçlü kişilerle eşleştiriyor.
Bu arada isteği de gerçekleşiyordu tabii. Horikita şuan batan bir gemi gibiydi.
Bu stratejiler gerçekten de Ryuuen Kakeru denen çocuğun, karakteristik özelliklerini ortaya koyuyordu.
Stratejisinin gerçekten ortaya çıkmamasını isteseydi öğrencilerin sıralamasını değiştirebilir, ustaca takılabilirdi. Ancak bunu yapmadı yani amacı stratejisini bulmamızı sağlayarak bizi şok etmek, bizi korkutmaktı.
“Yani ona yardım etmeyecek misin?”
“Nasıl?”
“Bunu….senin düşünmen gerekiyor.”
“Festival katılım listemiz çoktan ele geçirildi. Bununla ilgili yapabileceğimiz bir şey yok.”
“Yani D sınıfı kaybedebilir mi diyorsun?”
“Ben böyle düşünüyorum.”
“Yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu?”
“Bence bunu benle konuşmak yerine Hirata ile konuşmalısın.”
“Bu— bu doğru ama… söz konusu sen isen, bir şeyler düşünebileceğini sanıyordum…”
Spor festivali halk tarafından izlenebiliyor yani ıssız adanın aksine fazla kör nokta yoktu. Çok sayıda insan tarafından izlendiğimizden dolayı hem öğretmenler hem de öğrenciler farklı bir şey yapmaya çalıştığında fark edilecektir.
Katsuragi ve İchinose gibi açık şekilde savaşmak ya da Ryuuen gibi risk alıp sürekli korkakça taktikler kullanmak, kullanılabilecek 2 farklı yöntemdi.
Ryuuen’in hareketlerinden ve tutumundan, antrenmanlarla bu hileleri kararlaştırıp uyguladığı belliydi. Kısacası bu, sonuçların festival başlamadan önceden kararlaştırılmış demek.
“Horikita hakkında ne düşünüyorsun?”
“Ne… onu sevmiyorum. Kibirli ve saygısız biri.”
“Ama yine de onun için endişeleniyorsun.”
“Belki de bana benzediği içindir.”
Hedef alındı, yoğum ateşe tutuldu…
Bu yüzden onda eski halini, zorbalığa uğradığını zamanlardaki kendisini, gördü.
“Şu anda D sınıfı son sırada değil mi…? Kazanmak için hiçbir yol kalmadı mı?”
“Merak etme. Şu ana kadar her şey tahmin ettiğim gibi ilerliyor.”
“Plan yaptın yani öyle mi? Eeee? Nasıl kazanacağız?”
“Kazanmak mı? Kazanmak beni ilgilendirmiyor. Şu anda gerçekten önemli olan şey hiçbir şey yapmamak.”
“Ehh?”
Bu şekilde cevap verdiğimde Karuizawa’nın ağzı açık kaldı.
“Spor festivalinde elinden geleni yap. Bunu yapmak ileri de yarar sağlayacak.”
“Bununla ne demek—“
Karuizawa’nın sorgusundan kaçabilmek için en iyi yolu düşünmeye başladığımda aniden sinirli bir bağırış duydum.
“Ciddiyim, o piçi dövmeye gidiyorum.”
Bir şeytana dönüşen Sudou C sınıfına doğru yürüdü.
Takım müsakabalarında maruz kaldığı Ryuuen’in provokasyonları ve Horikita’yı hedef alması. Bunların hepsi Sudou’nun öfkelenmesine sebep oldu.
“Demek istediğini anlıyorum Sudou-kun. Ama bence bu konuda sakin kalmalıyız. Eğer Ryuuen-kun’a saldırırsan ne olacağını biliyor olmalısın.”
Hirata yolunu kesti ama Hirata’yı güçlüce itti.
“Kapa çeneni! Buradaki tek pislik o! Faul yapıyor!”
“Bence de büyük ihtimalle faul yapıyor. Ama bunu kanıtlamak zor işte?”
Bayrak kapmacada ezildi ve halat çekmecede ise düşürüldü, her ikisi de faul olarak kabul edilebilir ama hala gri bölgede(kesin faul değil yani) ve süvari savaşı sırasında kullandığı jöleye dair bir kanıtımız olmadığından bunlar şimdilik sadece bir teori idi.
Sudou bir şey çözemezdi, sinirini kontrol etmeye çalışmıyordu bile. Başını anca belaya sokardı şu durumda. Eğer topluluk içinde diğer sınıflara saldırırsa bu işin sadece Sudou’nun diskalifiye olmasıyla bitmeme ihtimali bile var.
“Spor festivali boyunca lider benim. Bana taat et Hirata, birlikte Ryuuen’e dalalım.”
“Senin lider olduğunu inkar etmiyorum. Burada senin lider olduğuna şüphe yok. Ama etrafına bakmanı istiyorum. Şu anda kaç kişi seni lider olarak kabul ediyor?”
Sudou etrafına bakındı.
İke ve diğerlerinden başlayarak, öfkesine daha önce tanık olanlar, öğrencilerin çoğu Sudou’yla aralarını mesafe koymuşlardı. Sudou’nun gazabına uğramamak için aralarındaki mesafeyi koruyorlardı. Horikita da, Sudou’nun konuşmasına ve davranışlarını bıkkın gözlerle izliyordu.
Bu D sınıfının şu anki durumu. Bu kabullenmemiz ve üzerine gitmemiz gereken bir şey.
“Ben umutsuzca sınıf uğruna çalışıyordum…”
Sudou öfkeyle bu sözleri söyledi ama Hirata hariç diğer tüm öğrenciler seslerini yükseltti.
“Gerçekten mi? Sınıfın kazanmasından çok hava atmak istemiyor musun? Yalnızca bize ne kadar harika olduğunu göstermek istemiyor musun? En azından ben böyle düşünüyorum. Duyguların tarafından kontrol ediliyor ve kimin işe yarayıp kimin yaramadığına buna göre karar veriyorsun. Kızıyorsun. Eğer sınıf yalnızca kızman sayesinde kazanabilseydi hiçbir sorunumuz olmazdı. Eğer kendini lider ilan ediyorsan o zaman akıllıca kararlar vermeli ve doğru tavsiyelerde bulunmalısın.”
Bu şekilde konuşan Yukimura’ydı. Kötü sonuçları olsa dahi ısrarla elinden geleni yapıyordu.
“Kapa çeneni…”
“Ben de böyle hissediyorum, Sudou-kun. Büyük resmi görmeni istiyorum , Sudou-kun çünkü sana kesinlikle güveniyoruz. Ve tüm takım arkadaşlarının duygularına cevap vermeni istiyorum.”
“Kapa çeneni…”
“Bunu yapabiliyor olmalısın, Sudou-kun. Bu nedenle—“
“Sana kapa çeneni dedim!”
Git-. Aynen böyle bir ses duyduğumu düşündüm ve Sudou’nun yanında duran kişi,Hirata, sırtından itilerek yere düştü.
Sudou’nun gözlerini kan kaplamıştı ve yaptığı hatayı fark etmişe benzemiyordu.
Eğer biri daha konuşursa, bir sonraki dövülecek kişi muhtemelen o olacaktı.
Hatta… çoktan Yukimura’yı dövmeye çalışıyordu.
Hirata’yı iten Sudou, sadece etrafının değil, öğretmenlerin dikkatini de üstüne çekmişti.
Sınıfın iç meselesi diye bir uyarıyla bitecek iş değildi.
“Neler oluyor?”
Sınıfı gözlemlemekle yükümlü Chabashira-sensei yere düşen Hirata’ya doğru yürüdü. Sonra öfkeli Sudou’ya ve Hirata’nın yanağındaki kırmızı şişliğe baktı, neler olduğunu anlamak kolaydı.
“Ona vurdun mu?”
Onu duymadı bile, Chabashira-sensei yalnızca gerçeği öğrenmek istiyordu. Hiçbir tatmin olma duygusu hissetmeyen Sudou, inkar etmeden öfkeyle cevapladı.
“… eğer vurduysam ne yapacaksın?”
Sudou bunu onayladı ama aksine Hirata ayağa kalktı ve panikleyerek onu düzeltti.
“Öyle değil sensei. Yalnızca kendi kendime takılıp düştüm.”
“Hiç öyle görünmüyor ama.”
“Yanılıyorsunuz. Çünkü doğruyu söylüyorum.”
Sudou’nun yumruk attığını gerçeği ile Hirata’nın yumruklanmasının….ortaya çıkmasını göze alamazdı. Hirata doğru olanı yaptı. Hafif bir beklemeden sonra Chabashira-sensei kararını verdi.
“Kesinlikle haklısın. Eğer kurban hiçbir sorun yok diyorsa o zaman sorun yoktur. Ancak objektif olarak bakarsak siz ikiniz aranızda bir tür sorun olması mümkün. Şu andan itibaren aranıza mesafe koyun. Böylece üstlerime bir önlem aldığımı rapor edeceğim.”
“Burada hiçbir sorun yok ve yanlış anlaşılmalara sebep olmak istemeyiz. Teşekkürler.”
Hirata’nin sakinliği sağ olsun hiçbir sorun yaşanmadı. Hirata, Sudou’nun görüş alanına girmemek için aralarına mesafe koydu.
Öte yandan, Sudou öfkesini daha fazla tutamadı ve tüm gücüyle yanındaki boru sandalyeyi tekmeledi. Chabashira-sensei’n gözü üzerindeyken C sınıfını dövmesi imkansızdı.
“İstediğinizi yapın. Devam edin ve kaybedin. Ben karışmıyorum artık.”
Bir an için Sudou her şeyi izleyen Horikita’ya baktı ama gözlerini çevirdi. Kalktı ve yatakhaneye doğru yürümeye başladı.
“Bu kötü oldu, Ayanokouji.”
“Bu konuda yapacak bir şey yok.”
Kouenji hastalığı nedeniyle katılmadı ve şimdi de Sudou bizi bıraktı. Mantıklı konuşmamız gerekirse, D sınıfının durumu şuan b.k gibiydi.
“İyi misin Hirata?”
“Evet, gayet iyiyim.”
Şanslıydı, görünüşe göre küçük bir yara almıştı, gözle görünür derecede bir dış yaralanması yoktu.
“Ama ne yapacağız… bu kötü oldu.”
******* ****************** *********
Çeviren: Viztorio