Elitler Sınıfı - Cilt 5 - Bölüm 5 – D sınıfı Strateji Planlaması
Bir ay sonra başlayacak olan spor festivali için tüm hazırlıklar başlamıştı.
Chabashira sensei, Haftada 2 saatlik strateji toplantısı hakkı verilerek dilediğimiz gibi kullanabileceğimiz söyledi…
Bu toplantıyı nasıl değerlendireceğimiz, bize bırakılmıştı.
Aslında karar verilmesi gereken 2 konu var diye düşünüyorum.
Evrensel Katılım yarışmalarında, katılım sırasına nasıl veya neye göre karar vereceğiz?
Ve Yalnızca Tavsiye Edilen Katılım Yarışmalarına kimler katılacak?
Bu sorulara göre alınacak kararlar, yarışmanın sonucu büyük ölçüde etkileyecek, bu kesin.
Sahneyi artık size bırakıyorum dercesine bakışlar atan Chabashira-sensei, tek kelime etmeden sınıfın arka tarafına geçti. Muhtemelen bizi uzaktan gözetlemeyi planlıyordu.
Tam bu noktada, -sınıfın lideri-, Hirata inisiyatif kullanıp söze girdi.
“Spor festival için antremanlar yapmaya başlamadan önce ele almamız gereken birkaç konu olduğuna inanıyorum. Mesela, iki yarışmaya hangi sıra ile kimlerin katılacağı gibi. Önce bunları netleştirirsek, daha iyi olacak.”
“Karar vermekten bahsediyorsun ama bu nasıl olacak ki?”
Sudou’nun bakış açısından konu farklı bir yöne geçmeye başladı.
“Evet, Mesela Evrensel Katılım yarışmasında…”
Hirata açıklamasının daha kolay anlaşılmasını istiyor olacak ki, eline bir tebeşir aldı ve tahtaya yazmaya başladı.
Bu tür şeylerde yeteneği olan birine benziyordu.
“Gönüllü Olanlar ve Yetenekli Olanlar“ Tahtaya bu ikisini yazdı.
Hirata açıklamasına bir dipnot ekledi.
“Geleneksel gitmek en etkilisi olacak diye düşünüyorum. ‘Gönüllü olanlar’ sistemi, isteğe göre sıralanacağımız sistem. ‘Yetenekli Olanlar’ sistemi ise yeteneğe göre sıralanacağımız sistem. Bu ikisinden birisi iş görür değil mi? İkisinin de artı ve eksi yönleri var, elbette. Gönüllü Olanlar’ sisteminde artı yönü profesyoneller kendi istediği yarışmada yer alacak ve hem eğlenip hem bizi temsil edecekler. Eksi yönü ise, aynı yarışmaya fazla talep olması durumunda herkesin istediği yerine gelmez ve eşitsizlik doğar.” dedi.
Herkes istediğini seçerse, kaçınılmaz sonumuz, Hirata’nın eksi yönünü anlattığı kısım olur.. Ancak duygusal sorunları kolayca azaltabiliriz bu yöntemle.
“Evet, ‘Yetenekli Olanlar’ sistemi ise…. Bu aşırı basit ve en yeteneklilerin kazanmasını sağlamak için ideal bir sistem. Artıları ‘Gönüllü Olanlar’ sistemine göre kazanma şansının daha fazla olması ama yalnızca güçlü bireylerin yeteneklerine dayandığı için, diğerlerinin kazanma şansını azaltıyor.. Bir de, herkesin isteğinin görmezden gelinmesi konusunda beni endişelendiriyor. Teoride Yalnızca Önerilen Katılım’ etkinlikleri için de aynı şey geçerli diyebiliriz. Kısacası ikisinin de avantajları ve dezavantajları mevcut. Benim aklıma kaba taslak bu ikisi geldi, farklı fikri olan veya düşüncesini paylaşmak isteyen varsa, çekinmesin lütfen.”
Hirata açıklamasını bitirdi. Sözlü açıklamadan avantaj ve dezavantajları anlamayanlar bile tahtaya yazılanlardan az çok kavrayabilirdi söylediklerini.
Öğrencilerin çoğu Hirata’nın hazırladığı planlardan birini kabullenmiş olmalıydı ki kimse başka bir plan ortaya atmadı.
“İkisini de değerlendirince en mantıklısı yeteneğe dayalı olan bence…? Sonuçta, herkes kabiliyetlerinin farkında.”
Sudou, bu sözleriyle seçimini yaptı.
“Eğer ben kazanırsam sınıfın kazanma şansı da artar. Bu da ayrıca bir kutlama sebebi.”
Anlatım şekli karmaşıktı ama doğruydu. Sudou’nun yüksek performans sergileyip sınıfımızı temsil etmesi, bu yarışmaları kazanmamız için çok önemliydi.
“Off… bu beni sinir ediyor ama doğru.”
‘Aynen ya..’
Sudou’un öz güven dolu sözlerini, kızlar fısıldayarak onaylamak zorunda kaldılar.
Ardından erkeklerden de Sudou’ya destek gelmeye başladı.
“Sporda pek iyi değilim. Genel Katılımcılığı bir kenara atarsak, Sudou YalnızcaTavsiye Edilen Katılım etkinliklerini devralmaya istekliyse onay vermekte bir sorun görmüyorum.”
Yukimura gibi akademik yeteneği olan öğrenciler atletizmde zayıf olurlar. Önemsedikleri akademik başarı olduğu için…
“Öyleyse karar verildi, yani? Yalnızca Önerilen Katılım etkinliklerine katılacağım.”
Sudou, özgüvenle açıkladı. Atletik olmanın önemini, akademik başarısı yüksek olan öğrencilere kanıtlamanın verdiği gururu yaşıyordu.
“Bu strateji herkes için uygunsa Sadece Tavsiye Edilen Katılım etkinliklerini bu şekilde yapabiliriz—“
“Bir dakika-“
Teklif sınıfın onayına verilecekti ki, bir ses duyuldu.
“Ek bir teklif sunacağım.”
Genellikle sessiz olan Horikita bu cümlesiyle sohbete katıldı.
Bir çok kişi bu beklenmeyen bu konuşmacıya şaşırdı ve ona döndü.
“Bu iki strateji arasında seçim yapmamız gerekirse, Sudou-kun’un söylediği gibi ‘Yetenek’ sistemini seçmeliyiz. Buraya kadar bir itirazım yok Ama bu strateji ile, yeneceğimizin bir garantisi yok.”
“Evet, doğru diyorsun.”
“Peki.. Hem atletik hem de atletik olmayanları birarada yarıştırabiliriz, bu şekilde kazanmak için oluşabilecek en iyi kombinasyon oluşacak ve bu en iyi potansiyellerini ortaya koyabilmelerini sağlayacak. Başka bir deyişle, hızlı olanlar ve yavaş olanlar eşleşecek.”
Yani, ilerde Sudou ve Hirata’nın arasında çıkabilecek bir çatışmayı engellemek için bir düzenleme yapılması gerektiğini savunuyor.. Eğer kazanmayı planlıyorsak, bu da bir seçenek tabii.
Fakat aynı zamanda, zayıf olanın acımasız bir şekilde ezileceği bir seçenek de…
“Dur bir dakika. Bu strateji aynı zamanda kazanma şansımızın düşeceği anlamına geliyor mu?”
İlk itiraz eden Shinohara adında bir kız öğrenci oldu. İyi bir sonuç elde etmek için, güçlü ile zayıf arasında bir bağ oluşturmak gerekiyordu. Ama bu riski göze almak zordur. Çünkü zayıf öğrencilerin, kazanma şansları artması gerekirken aksine düşürüyor…
“Bunu kabul edemem. Güçlü birisiyle yarışırsak tabii ki kazanamayız. Ayrıcalıklar 3.sıraya kadar verildi bu yüzden ayrıcalık alma şansımı bir kenara bırakmak istemiyorum.”
‘Yapılacak bir şey yok. Bu, sınıfın iyiliği için.”
“Sınıf için olduğunu biliyorum….. ama özel puanlarımı kaybetmek istemiyorum.”
“Eğer sınıfımız kazanırsa herkese eşit olarak tazminat verilecek. Bu tatmin edici değil mi senin için?”
“Eğer ödül kazanırsak da sınavlarda kullanabileceğimiz test puanları elde etmiş olacağız, bundan vazgeçirmek haksızlık değil mi, peki?”
“Bu açıdan düşünerek kazanma arzunu anlıyorum. Ama yine de garip bir bakış açın var. Şimdi, sen bu kazanma ihtimalin olan puanlara güveniyorsun ki, derslerine çalışsan zaten bu puanlara ihtiyacın kalmaz. Hem sınavlarda kullanabilecek puanların 3.sıralara kadar düşürülmüş olmasının bir anlamı var mı? Yarışmaların sizin seviyenizdeki kişilerin kolayca kazanacağını mı düşünüyorsunuz gerçekten? Öyle kolay olsaydı adına spor festivali denmez, şuan burada strateji tartışıyor olmazdık.”
İkisi de ısrarcıydı, özellikle Horikita avantajları öne sürerek ve inatla saldırdı ama sonuç alamadı.
“Herkes Horikita-san kadar akıllı değil. Herkesi aynı kefeye koymayın.”
“O zaman günlük ders çalışın. Bu konuda hiçbir bahaneyi kabul etmiyorum.”
‘Haklı.’
‘Doğru diyor.’
Horikita’yı destekleyen görüşler oluşmaya, duyulmaya başladı.
Horikita’nın verimlilik odaklı fikri Sudou ile başlayıp, atletik öğrenciler ve A Sınıfını hedefleyip sporda iyi olmayan öğrenciler tarafından desteklendi.
Shinohara hala sinirli gözükse de mücadele etme isteğini kaybetmiş gibiydi. Shinohara gibi en azından 3. sırayı alabileceklerini düşünen öğrenciler hala vardı.
Süvari savaşında ve üç ayaklı yarışta, Sudou gibi güçlü öğrencilerin eşleşmesi ya da atletik olmayan öğrencilerle eşleşmek… hangisinin daha iyi sonuç getireceği belliydi.
“Kabul et artık Shinohara. Senin yüzünden kaybedersek bunun sorumluluğunu alacak mısın, ha!?”
“Bu…”
Bu spor festivalinde atletik yetenekleri yüksek olanlar eğemen olacaktı.
Akademik yetenekler söz konusu olduğunda herkesin altında gözüken Sudou, burada bir yıldız gibi parlayarak sınıfın hakimi oluyordu.
Horikita ve Sudou’nun önerdiği ‘yeteneği’ öncelik haline getirme planı sağlam ve kolayca çürütülebilir türden bir plan değildi.
Shinohara’nın artık ne itiraz etmeye hakkı ne de savunacak hali kaldı. Bu tartışmanın sonu geliyordu.
“Dürüst olmak gerekirse ne kadar sıkıntılı, aptal insanlara konuşmak zorunda kalıyoruz… bu durumla hiç ilgilenmiyorsunuz. Telefonunuzla oynayacak kadar kaygısızsanız, endişeniz yoksa… neden kazanabilmemiz için bir yol düşünmüyorsunuz?”
“Bunu konuyu sana ve Hirata’ya bırakıyorum, anlaştık mı?”
Telefonumu kapatıp cebime koydum. Tartışma bitti— ya da ben öyle sanıyordum ki…
“Offf— bir dakikanızı alabilir miyim? İtiraz ediyorum. Shinohara’nın söylediği gibi diğer öğrencilerin başını belaya sokmaya ne gerek var ki? Gönüllülerin yarışması daha mantıklı. Böyle bir yaptırım ile sınıfı bir araya getirebileceğini mi düşünüyorsunuz gerçekten?”
Bunu söyleyen Karuizawa’ydı. Shinohara’yı koruyor gibi bir tavırla, Horikita’ya bakıyordu.
“Bir araya getirmek tam olarak bu demek. Anlıyor musun?”
“Anlamıyorum. Hemde hiç. Hey Kushida-san sen ne düşünüyorsun?”
Karuizawa karakterinin aksine sessizce etrafında olup biteni izleyen Kushida’ya seslendi. Kushida biraz şaşırmış gibiydi ama hemen düşüncesini dile getirdi.
“Zor bir soru. Her iki tarafında duygularını anladığımı düşünüyorum. Sanırım Horikita-san gibi bir sınıf olarak kazanmak isterdim. Shinohara-san’ın dediği gibi herkesin kazanma olasılığını da geride bırakmak istemiyorum.”
diyerek konuşmaya devam etti.
“Eğer alternatif bir plan varsa, o zaman iki görüşü birleştirmek ideal bir plan olacaktır. Hem birinci olanın hem de sonuncu olanın ikna olabileceği bir yol.”
Bu şekilde cevap verdi ve sınıftan birçok kişi sözlerinden hoşnut oldu. Belki de zaten bunun olacağını tahmin etmişti ama Horikita hemen devreye girdi.
“Elbette bunu da düşündüm. Her iki tarafında kabul edebileceği alternatif bir yol. Diğer bir deyişle test puanlarına ihtiyaç duymadığını düşünen akademik açıdan başarılı öğrenciler, başarısı düşük olan öğrencilerin kaybettiği puanları dengelemek için kazandıkları özel puanları kullanacak. Bu şekilde sınıfın tüm yükselişi ve düşüşü paylaşılacak. Eğer böyle olursa hiç kimse şikayetçi olmaz değil mi?”
Zafer ihtimalini yükseltmek yerine yenilgi durumunda riski dengeleyen bir plan, hmm..
Bu durum belki daha kabul görür. Yine de kökten çözüm değil.
“Fena fikir değil, ha?” Çok fazla kaybımız olmayacak demektir.”
Sudou bu sözleri sarf ederken küçümseyerek güldü. Sanki ‘ne kadar acıklı bir grup’ der gibiydi.
“Ama bu sadece puanlar için geçerli değil mi? Ödülü kazanma olasılığı yine düşüşünü koruyor. Herkesin düşüncesi ne?”
Karuizawa itirazını dile getirdi. Sınıftaki kızları yanına çeker gibi bir hali vardı ki.. başarılı da oluyordu.
“… eğer Karuizawa-san itiraz ediyorsa sanırım ben de itiraz ediyorum.”
Karuizawa’yı takip eden kızlar birbiri ardına itiraz etmeye başladı.
“Hepiniz aptal mısınız? Sırf o itiraz etti diye mi itiraz ediyorsunuz? Bu çok mantıksız. Bu bir sınav bu yüzden kazanma amaçlı bir plan yapmamız gerek. Diğer sınıflarda eminim ki sizin gibi embesiller yoktur.”
“Horikita anlamıyor musun? Düşüncene karşıyım. Ve buna karşı olan başkaları da var, bu insanları da düşünün. Yarışmalar için tarafsızca bir karar verilmediği sürece kabul etmeyeceğim.”
Kızları birleştiren Karuizawa’dan beklenildiği gibi sözleri ile, Horikita’nın aldığı desteklerin önü kesildi.
“İkiniz de sakin olun. Ortak bir görüşe ulaşamıyorsak o zaman çoğunluk oylaması yapmaktan başka çaremiz yok.”
Sonucun böyle olması kaçınılmazdı. Durumu iyileştirmek için Hirata araya girdi.
“Bence oy kullanarak bu işi tarafsızca çözmeliyiz.”
“Eğer Yousuke-kun böyle diyorsa, katılıyorum…”
“… doğru. Ben de kavga etmenin zamanı olduğunu düşünmüyorum. Umarım herkes doğru kararı verir.”
Horikita hayal kırıklığıyla oturdu ve bana baktı.
“Ayanokouji-kun, sustur şu kızı lütfen.”
“Onu susturabilmemin hiçbir yolu yok, farkıdasın değil mi?”
“Son zamanlarda Karuizawa-san ile görüşmüyor musun, sen? Bu şımarık hareketlerinin nedeni, sizin görüşüyor olmanız değil mi?”
“Hayır. Karuizawa zaten böyle bir insandı. Benle alakası yok.”
Belki Horikita ikna olmuştu ama sessizce ‘Kesin öyledir.’ diye söylendi.
Karuizawa’ya duyduğu öfkeyi saklasa da fikrini Karuizawa’ya göre değiştiren kızlara olan öfkesini gizleyemiyordu.
“Şimdi, o zaman bir karar verelim. Horikita-san yeteneklere odaklanan planı mı, Karuizawa-san’ın bireysel planı mı? Hangisi daha iyi, bunu el kaldırarak belirleyelim mi? Eğer hangisini seçeceğine emin olamayan kişiler varsa, boş oy da kabul ediyoruz. Bilginiz olsun.”
Horikita’nın yetenekli olanlara seçim ayrıcalığı veren planı.
Karuizawa’nın bireye saygılı ve bütünü önemseyen planı.
Sınıfın geleceği oylanıyordu. Sınavın sınıfa etkisi hangi planın kazanacağına bağlı olacak. Tabii ki bunlara herhangi bir merakım yoktu..
“O zaman önce, Horikita-san’ın planına oy verenler.”
“Tabii ki Horikita’nın planına katılıyorum. Nedeni basit, kazanmak için. Atletik insanlar ne kadar fazla katılırsa o kadar kazanırız. Bu iyi değil mi?”
Sudou ilk adımı attı ve elini kaldırdı. Ve ardından Yukimura ve Sakura gibi atletizm yeteneklerine güvenmeyen öğrenciler ellerini kaldırdı. Öte yandan yetenekli olanlara karşı kazanamayan ama belli bir dereceye kadar yetenekli olanlar ve Karuizawa grubu elini kaldırmadı.
“16 oy. Teşekkür ederim, ellerinizi indirebilirsiniz.”
Bu sayının fazla ya da az olması kaç kişinin oy vermeyeceğine göre karar verilecek bir şey.
“Bir dakika, Ayanokuoji-kun. Karuizawa’nın planına katılıyor olabilir misin?”
Elimi kaldırmadığımı gören Horikita doğal olarak bana vurdu.
“Sakin ol. Seçim yapmamak benim politikam.”
“… bu durumda planıma oy vermek iyi olmaz mıydı?”
“Planını seçmek zorunda mıydım?”
“Anlamıyorum. Sınıfa en iyi kazanma şansını veren seçeneği seçersek sonucunda büyük miktarlarda özel puan kazanılacak. Burada kazanılan maçlar da kazanılan puanlar da önemsiz. Eğer hatalı olduğumu söylersen açık bir şekilde neden vermeni istiyorum.”
“Hatalı olduğunu söylemedim. Sadece tek cevabın senin planın olmadığını söylüyorum.”
Zorlu rakiplerin karşısında sadece ‘piyon görevi’ yaparak ezici mağlubiyet alarak bitecek bir festival olduğunun farkında en azından Horikita. Tek derdi, birazcık puan için fedakarlık yapmak..
“Diğer öğrenciler senin gibi ileriyi iyi düşünemiyorlar…”
“O zaman sıradaki Karuizawa-san’ın planı; Kazanabildiğiniz yerde kazanın, eğlenebileceğiniz yerde eğlenin. Bu planı destekleyenler, el kaldırsın.”
Karuizawa grubu dışında dağınık şekilde eller yükseldi.
Ancak…
“…çoğunluğun oyları… Horikita-san’ın planı için 16, Karuizawa-san’ın planı için 13 oy. Diğerlerinin oy kullanmayacağını varsayabilir miyiz?”
Sayım hiçbir itiraz olmadan tamamlandı. Karuizawa’nın topladığı oylar, planı iyi olduğundan değil Karuizawa öyle istediği içindi…
Horikita’nın planının daha gerçekçi olması, herkesin uyması gereken en mantıklı plandı, bu sayede kazandı. D snıfının stratejisi birey olarak değil sınıf olarak kazanmak artık, bu kesinleşmiş oldu.
“…”
Oylamayla kabul edildiğinden Karuizawa burada herhangi bir memnuniyetsizlik dile getiremeyecekti.
“Sonuç ortada, Karuizawa-san. Gerisini sana bırakacağım Hirata-kun.”
Karuizawa’nın da kazanabilmek için bu fikre alışması gerekiyor.
Elbette kötü bir seçeneğin seçildiğini düşünmüyorum. Her şeyden önce atletik olmayan insanlar şimdi kendi istekleri doğrultusunda seçim yapamayacaklar ki bu güzel bir şey.
Tabii önerilen etkinliklere katılımı, Sudou ve Hirata gibi atletik erkekler göğüsleyecek…
“O zaman, Yalnızca Önerilen Katılım etkinlikleri için katılımcı sayısıyla ilgili…”
“Tüm yarışmalara katılacağım. Bununla bir sorunu olan varsa bizzat onunla konuşacağım.”
Bunu açıkça dile getiren Sudou, başından beri değişmeyen stratejisinden bahsetti. Dahası şikayetçi olan birini teslim olmaya zorluyor gibi bir hali vardı.
Bu aşırı zorbaca bir açıklama ama kimseden hoşnutsuzluk işareti ya da homurdanma gelmedi. Yetenekli öğrenciler toplanacağı için listedeki ilk aday Sudou oldu.
“Ben de mümkün olduğunca çok yarışmaya katılacağım.”
Beklendiği gibi kendini öneren kişi Horikita’ydı. Karuizawa ifadesini hafifçe sertleştirdi. Etrafındaki kızlar birbirlerinin kulağına fısıldamaya başladı. Kışkırtıcı konuşurlar mı merak ediyorum.
Ardından arka arkaya istekler dile getirildi. Önerilen katılımcılara karar verildi. Ama tüm yarışmalar doldurulamadı ve Evrensel Katılım Etkinliklerinin yalnızca üçte biri dolduruldu.
Söylediği gibi Sudou tüm yarışmalara katılacak, yarışmaların çoğunda Horikita, Hirata, kesinlikle Kushida, Onodera ve diğer atletik öğrenciler yarışacak. Gerisi ise hala boş.
“Hey, Kouenji. İş birliği yapmayacak mısın?”
Sudou, tartışmanın başından beri tek kelime etmeyen adama bakarak sordu. Sudou, Kouenji’nin yeteneklerinin kendisi kadar iyi olduğunu, hatta – daha iyi olabileceğini- kabul ediyordu bu sözleriyle.
Eğer Kouenji ciddi bir şekilde katılırsa bireysel yarışmaların hepsinde birinciliği alabilecek kapasitedeydi.
“Az önce, elini bile kaldırmadın.”
“İlgilenmiyorum. Siz insanlar istediğinizi yapabilirsiniz.”
“Dalga geçme seni pislik.”
“Dalga geçmiyorum. Senin tarafından zorlanmak için hiçbir nedenim yok. İlk olarak beni zorlama yetkiniz olsa bile, sizi dinleme niyetim yok.”
Başka bir deyişle Kouenji’nin fikrini değiştirmek gibi bir niyeti yoktu.
“Burada her şeye karar vermenin gerek olduğunu düşünmüyorum Sudou-kun. Kouenji-kun’un kendi güçlü ve zayıf yönleri olmalı, anlamsızca davet etmek her zaman doğru şey olmayabilir.”
Kouenji’yi koruyan ve Sudou’yu sakinleştirmeye çalışan kişi Hirata’ydı.
“Bugün en azından, sınıfın stratejisini ve bireysel yarışmalara katılacakları belirledik. Geri kalanına dinlendikten sonra dikkatlice karar verebiliriz.”
Ve bu söz ile tartışma sona erdi.
Ancak öğrencilerin bir kısmı bu tartışmaya hoşnutsuzdu.
Karuizawa, Horikita’nın planına karşı çıkmaya neden devam etti? Atletik kabiliyeti göz önüne alındığında ne başarılı ne de başarısız olur. Onun için Horikita’nın hem eğlenceyi hem de acıyı paylaşmayı amaçlayan planı hiçte kötü bir fikir olmamalıydı. Garip.
Bu garipliği kaç kişinin fark etmiştir acaba….