Elitler Sınıfı - Cilt 6- Bölüm 32 - Geçici Umutlar
Cilt 6- Bölüm 32 – Geçici Umutlar
“……Fuu.”
Horikita derin bir oh çekerek tavana gözlerini dikti.
“Elinden gelenin fazlasını yaptın galiba.”
“Hiç ders çalışmayı zor bir aktivite olarak görmedim. Fakat şimdiye kadar hiçbir sınava bu denli çok çalışmamıştım.”
“Peki, matematikten kaç alırsın sence?”
“100 tam puan…… en azından böyle hissediyorum diyebilirim. Sadece bir sorunun cevabından emin değilim. Yani, en az 98 alacağım garanti. Bazı soruların zorluk derecesi çok yüksekti.”
Tereddüt etmeden alabileceği puanı söyledi.
“Yanlış işaretleme yapma ya da soruları yanlış çözme ihtimalini de düşün. En kötü ne kadar düşük puan alabilirsin?”
“Sınavda başarılı olduğuma adım kadar eminim. Diğer sınavlarda da tam puana yakın alacağımı düşünüyorum hatta.”
“Çok iyiymiş…”
“Kushida-san ile iddiamıza göre, 100 puan alabileceğini düşünerek sınava çalıştım. Küçücük bir hata bile yapmamak üzere ders çalıştım. Tabii, 2 puan düşük alma ihtimalim de utanç verici. ”
Insanlar hata yapar..
98 puanın altında alma ihtimali de vardı. Kaneda’nın soruları kolay değildi. Mesela, Keisei gibi birisinin 90 üzeri alabileceğinden bile emin değilim.
Tabii, şuan yorum yapmak için de erkendi.
Eğer dediği gibi puan alırsa, sınıfın birincisi olabilir.
Sınıftakilere ders vermenin yanı sıra, kendi isteği ve gücüyle sınava hazırlanmayı da başarmıştı. Takdire şayan bir gelişme.
“Suzune, sana bir şey diyeceğim. Beraber yurda dönelim mi?”
Sudou sınav bittikten sonra, elinde çantasıyla biraz morali bozuk bir halde yanımıza geldi.
“Ne diyeceksin? Burada söylesen olmaz mı?”
“Bugünkü sınavlardan.. 40 puana ulaşamayacağımı düşünüyorum. Hem de hepsinden. Özür dilerim.”
Yolda Horikita’dan özür dilemeyi planlarken burada özür dilemek zorunda kaldı, Sudō.
“Sorun değil. Her sınavın zorluk derecesi değişken. Bugünkü sınavları düşünürsek, gayet iyi bir nottan bahsediyorsun.”
Sınavlar normalden daha zordu. Düşük not almak kaçınılmazdı.
“Halletmem gereken işlerim var. Sen arkadaşlarınla git.”
“Ayanokōji ile birlikte mi kalacaksınız? Beraber mi döneceksiniz yoksa?”
Bize baktı, beraber bir şeyler yapıp yapmayacağımızı anlamaya çalışıyordu.
“Ayanokoji ile bir işim yok. Kushida-san ile görüşeceğim. Bir sıkıntı mı var?”
“Kushida ile mi? Ah, yok tabii.”
Sudō, Horikita’nın bir kızla görüşeceğini öğrenince hemen geri çekildi.
“Yurda dönüp ders çalışayım o zaman.”
“Yarını düşünerek erken uyu, olur mu?”
“Tamam. Kanji, Haruki, hadi gidelim.”
Sudō sakin bir tavırla arkadaşlarına dönerek seslendi.
Ders çalışmayı öğrenerek başarısız olma riskinizi azaltırsınız.
Birbirinize panik yapmadan yaklaşmayı öğrendikçe de sakinleşirsiniz.
Sudou’daki ilerlemeler tam olarak bunlardı…
“Kushida ile mi görüşeceksin?”
“Önemli bir görüşme değil. Puanlarımızı karşılaştırmalıyız. Onun cepesinde işler nasıl gitmiş merak ediyorum, onu öğreneceğim.”
Sınav sonuçları açıklanana kadar biraz vaktimiz vardı.
Sınav sonuçları açıklanmasına gerek kalmadan, kendi sonuçlarından az çok emin oldularsa kazanan belliydi.
Bu arada, ben zaten Horikita Suzune’nin yendiğinden emindim.
Sonuçları sormama gerek bile yoktu. Kushida’nın sarsılan tavırlarına bakınca sonuç gün gibi ortadaydı.
Kushida sırasından kalkıp gergin bir şekilde sınıftan çıktı.
“Neyi var acaba……”
“Senden daha düşük alacağını fark etmiş olabilir mi, ne dersin?”
“Umarım öyledir. Ryuen’e güvenmek zor.”
“Ryūen’in ne yaptığını merak ediyor musun?”
“Kushida’ya soruları ve cevapları vermesi durumunda, sınavdan tam puan alma ihtimali vardı. Böyle bir durumda ya geri çekilecektim ya da kaybedecektim. Ikimiz de kendi isteğimizle okuldan ayrılacaktık hatta.”
“Peki, böyle bir ihtimalde Kushida’nın önünde diz çöküp yalvaracak mıydın?”
“İğneleyici mi konuşuyorsun şimdi sen?”
“Ne?”
“Yok bir şey.”
Horikita, Kushida’ya yetişmek için sınıftan koşarak çıktı. Ben de arkasından onları takip etmeye karar verdim.
“Kushida-san.”
Horikita koridora çıkıp Kushida’ya seslendi. Kushida duyunca durdu.
“Ne, Horikita-san?”
Yüz ifadesi yorgun ve bitkindi.
“Zamanın var mı? Konuşmak istiyorum. İstersen mekan değiştirelim?”
“Ne konuşmak istediğine bağlı. Yer değiştirebiliriz tabii.”
“Kararını vermeden önce, Ayanokōji-kun’un da geleceğini unutma. Onu da bu işe karıştırdık. Sorun etmezsin herhalde?”
Kushida bir şey demeyerek reddetmediğini ifade ediyordu. Telefonundan saate baktıktan sonra, başını salladı.
Saatine baktığına göre, ‘birisiyle’ görüşecek demekti.
Okulda hala çok öğrenci vardı. Güvenli bir yerde görüşmek için, özel binaya geçtik.
“Konuşmak istediğin konu, matematik sınavı iddiamız değil mi?”
“Evet. Sonuçların açıklanmasına daha çok var ama en azından kaç puan beklediğimizi öğrenerek bir fikir edinmek istiyorum.”
“Evet…… haklısın.”
Bu iddiaya Horikita geleceğini oynamışken, Kushida sadece gururunu bahis konusu yapmıştı.
Az ya da çok ne kadar puan alacağını biliyordur.
“En az 98 puan alacağıma eminim. Ya sen?”
Az da olsa Horikita’nın gergin ve şüpheci bir yaklaşımı vardı. Küçük ihtimali düşünüyordu.
Ryūen’in Kushida’ya yardım etmesi durumunda, işler bizim için zorlaşacaktı.
Kushida, Horikita’nın puanına şaşırmadı. Hayır, sanki çoktan biliyordu kaç alacağını.
“Sonuçları beklememize gerek bile yok. Her şey ortada.”
Mırıldanırken hafif alaycı bir ses tonu vardı.
“80’i geçemeyebilirim. Hatta 80’e bile ulaşamayabilirim. Yani…. sen kazandın, Horikita-san.”
“Öyle mi……”
Kushida’nın puanı tahmin etiğinden daha düşük gelince, Horikita şaştı kaldı.
“Derslere odaklandığında çok daha yüksek alacağını düşünüyordum.”
“Ben de böyle bir insanım işte.”
Kendisini küçümseyen bir ses tonuyla cevap verdikten sonra, iç çekti.
“Resmi olarak duyurulana kadar… ben kazanmış sayılmam ama?”
Okul sonuçları açıklayacağı için, sürpriz ya da yanlış yönlendirme varsa ortaya çıkacaktı.
“Beklememize hiç gerek yok. Tatmin oldun mu, Horikita- san?”
Kushida, Horikita birkaç soru yanlış yapsa dahi en az 20 puanlık farkı kapatamayacaktı, bunun farkındaydı.
“O zaman sana inanıyorum? Peki, ilerde bana yardımcı olacağına da güvenmeli miyim?”
“Sözümü tutacağım. İstemesem de tutacağım. Yazılı olarak garanti mi istiyorsun yoksa?”
“Gerek yok, birbirimize güvenmeye başlayalım yeter.”
Horikita bu sözleriyle beraber elini ona uzattı. El sıkarak anlaşmaya varmak istiyordu.
Kushida hareketsiz kaldı, Horikita’nın eline boş gözlerle baktı.
“Senden nefret ediyorum, Horikita-san.”
“Biliyorum. Fakat bu fikrini değiştirmek için çabalayacağım.”
“Hatta senden git gide daha çok nefret ediyorum.”
Kushida, Horikita’nın havada kalan elini görmezden gelip yanından geçerek birkaç adım ileride durdu.
Horikita’nın eli havada kaldı, tabi.
“Sana karışmayacağım ama asla iş birliği de yapmayacağım seninle. Bunu aklından çıkarma.”
“……Öyle mi? Fakat şartlarımız böyleydi. Değiştiremezsin.”
“Unuttun galiba, Horikita-san. Tek şart, yoluna taş koymamamdı.”
Bakışlarındaki soğukluk, gözlerinin karalığıyla beraber bana yöneldi.
“Ben--”
Kushida başka tek kelime etmeden aramızdan ayrıldı. Sanki Horikita’yı bir saniye daha görmeye katlanamıyor gibiydi.
Kuş yuvadan uçmuştu, hatta gitmesine kendisi izin vermişti.
Son bakışlarından….Horikita’nın artık hedefi olmadığı anlaşılıyordu… peki, sıra bana mı geldi demek oluyor?
Bir taşla iki kuş vurmak istediği için, araya ben de dahil edilmiştim. Fakat, bu iddiada benim güvenliğim şartlar arasında değildi.
“İddianın şartlarını detaylı düşünmeliydim.”
Horikita bu düşüncelerini dile getirdi ancak..
Kushida’nın tavırlarından, sözünü uzun süre tutmayacağı anlaşılıyordu.
Kendisini korumak için elinden geleni ardına koymayacaktı.
Horikita ile ben, onun yolundaki taştık. Kushida için, ilerlemesi gereken yolda kaldırılması gereken engellerden başka bir şey ifade etmiyorduk.
Biz olduğumuz sürece, Kushida kendisini asla güvende hissetmeyecekti.
Tek umudum, bu geçici huzurun biraz daha uzun sürmesiydi.