Elitler Sınıfı - Cilt 7.5 Bölüm 17 & 18 - Çetrefilli Çifte Randevu
Cilt 7.5 Bölüm 17 – Randevuya Giderken
Noel günü geldi çattı. Şimdiye kadar hiçbir günümün özel bir değeri olmamıştı. Bugün farklı olacak. Hayatımda ilk defa Noel’i karşı cinsten biriyle geçireceğim. Satou için nasıl bir gün olacak merak ediyorum. Birbirimizi de pek tanımıyoruz. Umarım ikimiz için de eğlenceli bir gün olur.
.”…..nedense garip bir his var içimde.”
Şimdiye kadar birebir randevuya çıkmamıştım. Ama nasıl desem ben biraz duygusuz biriyim. Az çok anlam veremiyorum bazı şeylere.
Bugünkü görüşmemizin önemli olduğunu biliyorum ama başarılı olup olmayacağı kesin değil.
“Ne olursa olsun artık, ha.”
Düşünüp kıvranmamın bir anlamı yoktu. Odamdan çıkıp asansöre bindikten sonra lobiye indim. Yanlış hatırlamıyorsam önce film izleyip sonra mağazaları gezecektik falan……….
Neyse ki bugün hava güzel. Bulutlu olacakmış bütün gün de. Görüşme saatimiz 11.30’du. Ama ben biraz erken gidiyorum.
Cilt 7.5 Bölüm 18 – Çetrefilli Çifte Randevu
Gri bulutlar gökyüzünü kaplamış ve insanda her an kar yağacakmış hissi uyandırıyordu. Hava dünkü kadar olmasa da soğuktu. Aslında teknik olarak bakacak olursak böyle iç karartıcı hava durumuna sahip bir güne, yani Noel’e, bu kadar romantik manalar yüklenmesi bir hayli tuhaftı. Gerçi tarihteki diğer tuhaflıkları düşünecek olursak bu, onların yanında biraz hafif kalıyordu.
Kafam bu tür düşüncelerle doluyken sözleştiğimiz buluşma yerine ulaştım. Rahatça görülebilen ama fazla göze batmayan bir yere yerleştikten sonra saati kontrol etmek için telefonumu çıkardım. Evet, tahmin ettiğim gibi 10 dakika erken gelmiştim. Normalde bu süreyi buluşma planını bir kere daha gözden geçirmek için kullanmayı planlıyordum ama telefondan başımı kaldırdığımda Satou’nun geldiğini gördüm. O da beni fark edince gülümseyerek yanıma yaklaştı ve aramızda mesafeyi koşar adımlarla kapattı:
“Günaydın Ayanokouji-kun.”
“Günaydın.”
Bana yaklaştığında burnumu gıdıklamaya başlayan parfüm kokusunu görmezden gelerek konuşmayı sürdürdüm:
“Erken gelmişsin.”
“Sen de Ayanokouji-kun… Seni çok bekletmedim ya?”
“Yok ben de yeni gelmiştim zaten.”
“He, rahatladım o zaman.”
Bugün ipler genel olarak Satou’nun elindeydi. Beni buraya o davet etmişti ve buluşma planını da ana hatlarıyla o belirlemişti. Bana anlattığına göre ilk başta film izleyecektik ama Keyaki AVM’ye doğru yöneldiğimde Satou’nun hareket etmek için herhangi bir harekette bulunmadığını fark ettim.
“Gitmiyor muyuz?”
“G-gidiyoruz, bir dakika.”
Elini çantasına atıp karıştırmaya başladı. Bu sırada da kısık sesle söyleniyordu.
“Nereye koymuştum ben onu?”
“Bir şey mi unuttun?”
“Ahh yok. Sadece telefonumu arıyordum.”
“İstersen telefonunu çaldırabilirim.”
“Olur. Çok naziksin sağ ol, Ayanokouji-kun.”
Cebimden telefonumu çıkarıp rehberden Satou’nun numarasını bulmaya çalışırken Satou, bende önce davranıp telefonunu buldu.
“Ahh, buldum, buldum.”
Elinde telefonu olduğu halde gülümseyerek bana bakıyordu.
“Pardon seni beklettim. Gidelim mi?”
Beraber Keyaki AVM’ye doğru yürümeye başladık ama çok geçmemişti ki tanıdık birisi bize seslendi:
“Günaydın Ayanokouji-kun.”
Arkama dönüp baktığımda sınıf liderimiz Hirata Yousuke’yi gördüm. Günaydın dercesine elimi kaldırıp salladım. Hirata’nın yanında sevgilisi Karuizawai Kei vardı. Anlaşılan Noel’i beraber geçirmeyi planlıyorlardı. Tabii aralarındaki ilişkinin sahte olduğunu göz önünde bulundurursak amaçlarının birlikte güzel zaman geçirmek değil de “dostlar randevuda görsün” olduğunu tahmin ediyorum.
“Günaydın Karuizawa-san.”
“Günaydın.”
İki kız yan yana gelip selamlaştıktan hemen sonra gülüşerek sanki biz yokmuşuz gibi kendi aralarında sohbet etmeye başladı. Dedikodu yaptıklarına yemin edebilirim ama ispatlayamam.
“Tuhaf bir ikili olmuşsunuz.”
“Eh işte, senin kadar olmasa da bir şey yapmaya çalışıyoruz.”
Kinayeli sözlerime gülümseyerek karşılık veren Hirata, sessizce etraflarındaki hiçbir şeyi umursamadan gülüşüp konuşan kızlara baktı. Karuizawa’yı kastederek:
“Randevuya mı çıktınız?”
“Evet. Noel için planım yoktu zaten. Kimse de beni davet etmedi.”
Açıkçası Hirata gibi popüler birinin Noel vakti kimseden herhangi bir davet almadığına inanmak çok zor. Yüksek ihtimalle Karuizawa’yla olan sahte ilişkisi için diğer planlarını bir kenara bırakmıştır. Sonuçta Hirata, her zaman kendini ikinci plana koyup etrafındaki insanlar için çırpınan birisiydi. Bu hallerini gerçekten takdir ediyorum ama yine de çok zor bir yaşam tarzı değil mi ya?
“Arkadaş grubundan da mı görüşelim diyen olmadı?”
Sınıf arkadaşlarımızı geçtim, futbol kulübünden bile davet eden senpailer olmuştur.
“Hayır. Bence düşünceli davranıp benim inisiyatifime bıraktılar.”
Bu cevabından sonra Hirata, Karuizawa’ya dostane bir bakış attı. Yani evet sonuçta Hirata-Karuizawa ikilisi herkes tarafından gıpta ile bakılan ideal çift imajına sahipti. O yüzden arkadaşları Noel’i sevgilisiyle geçireceğini düşünüp Hirata’yı herhangi bir yere davet etmemiş olabilir.
Fakat, şu da bir gerçek ki bu sahte aşk hikayesi bitmeden Hirata’nın başka bir kızla görüşmesi mümkün değil. Hoşlandığı birini bulursa işi bitti bu çocuğun. Karuizawa’ya hayır diyebilecek bir yapısı yok çünkü. Karuizawa da bulmuş tabii yufka yürekli enayi birisini, ondan vaz geçmeyecektir. Ben bunları düşünürken Hirata da dışardan bakınca abla kardeş gibi duran ikiliye bakarak konuştu:
“Karuizawa’nın kızlarla arasının iyi olduğunu biliyordum da Satou-san ile bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum.”
“Tatillerde birlikte vakit geçirmişlerdir diye düşünüyordum. Öyle değil mi?”
“Tatillerde buluşacak kadar yakın olduklarını zannetmiyorum.”
“Demek öyle?”
“Sana yakınlar gibi düşündüren neydi ki?”
“Sadece bir his.”
Neyse bunları düşünmenin zamanı değildi. Bu ikiliye en kısa sürede veda edip sinemaya gitmezsek izleyeceğimiz filmi kaçırabilirdik. Bu yüzden muhabbeti mümkün olduğu kadar kısa kesmeliydik. Ancak Satou ile Karuizawa ’ya baktığımda ise hala umarsızca muhabbet ettiklerini gördüm. Birkaç dakika beklememe rağmen ayrılacaklarına dair en ufak bir emare göremedim. Kendi aralarında konuşan iki kızın sohbetini yarıda kesecek cesarete sahip olmadığım için biraz gecikeceğiz gibi duruyordu. Neyse ki Hirata, içine düştüğüm zor durumu fark etti ve olaya el attı:
“Onlara mani olmasak mı Karuizawa-san? Biz gidelim?”
Hirata’nın müdahalesi üzerine muhabbeti bitirip yanımıza geldiler. Tam iyi kurtulduk diyecekken bu sefer Karuizawa’nın sorularıyla karşılaştım.
“Siz ne zamandan beridir beraber takılıyorsunuz?”
“Ehh, çıktığımız falan yok ya! Değil mi? Ayanokouji-kun.”
Satou’nun panik dolu bakışlarına karşılık hafifçe başımı sallayarak onayladım. Karuizawa ise bizi göz ucuyla süzmeye başladı.
“Ehh? Noel’de buluşmanızı sevgili olmaktan başka neye yorabiliriz ki, Haksız mıyım, Hirata-kun?”
“Evet. İkiniz de inkâr ediyorsunuz ama kim görse sizi sevgili zanneder.”
“Ama ben, umm…. Ayanokouji-kun ile eğlenelim istedim sadece……”
Satou utanarak bakışlarını bana çevirdi.
“A-Ayanokouji-kun, Noel’i benimle geçirmek seni zora sokmuyor değil mi?”
“Yok. Zaten reddederdim öyle olsaydı.”
“…hehehe.”
Satou mahcup bakışlar atıp parmağını saçına dolayıp saçıyla oynadı.
“Heh— ağzınızdan çıkan ile tavırlarınız ayrı şeyler söylüyor ama… Ayanokouji-kun, Satou-san’dan hoşlanıyorsun herhalde?”
“Böyle şeyler demesene, Karuizawa-sa~n.”
Satou bu sefer utancından kızardı, elleriyle yüzünü sakladı. Karuizawa ise devam etti.
“Bugün çift olarak ilk gününüz olsun. Madem bu kadar çok birbirinizden hoşlanıyorsunuz.”
“Karuizawa-san, onların kendi meselelerine biz karışmayalım.”
Zor duruma düştüğümüzü gören Hirata, nazikçe Karuizawa’yı uyardı.
“Tamam, tamam. Kusura bakmayın sizi görünce dayanamadım.”
“Ne demek. Önemli değil.”
Böyle Hirata’nın nazik müdahalesiyle bir kere daha kurtulmuş oldum. Tam artık her şey halloldu artık rahat bir nefes alabilirim diyecekken bu sefer Karuizawa çok garip bir teklif ortaya attı:
“Hey Yousuke-kun, bu ikilinin günü nasıl geçer merak ediyorum. Çifte randevu yapalım mı ne dersin?”
“Çifte randevu mu!?”
Böyle bir teklifi beklemeyen Hirata ile ben aynı anda şaşkınlığımızı belirttik. Bir fırsat yakalayıp Satou’yu kontrol ettiğimde tuhaf bir şekilde şaşırmadığını, hatta rahatladığını fark ettim.
“Evet. Hirata-kun ile ben. Satou-san ile de Ayanokouji-kun. Dördümüz beraber randevuya çıkalım. Kaç kez denk gelebilir ki böyle şeyler. Kulağa çok hoş geliyor.”
“Ama onların kendilerine ait planları vardır şimdi. İşlerine karışmış olmayalım sonra?”
“Satou-san ilginç olabileceğini söyledi az önce. Değil mi?”
“Evet, bence fena olmaz.”
Demek yetkili merciler çoktan çifte randevu kararını vermiş. Bize sadece formalite icabı soruyorlar. Bu çifte randevu fikri kimden çıktı bilmiyorum ama dürüst olmak gerekirse içimde kötü bir his var. Hirata da rahatsızlığımı fark etmiş olmalı ki Karuizawa’nın teklifine itiraz etti:
“Daha sonraya bıraksak nasıl olur? Hem önceden hazırlık ve plan yaparız, böyle sürpriz de olmaz.”
“Haklısın ama bir de şöyle düşün. Bugün tamamen sürpriz olarak ilerleyecek. Daha heyecan verici olmaz mı?”
Karuizawa niye bu kadar ısrar ediyor anlamış değilim. Plansız ve sürpriz olması olaya heyecan katar dedi ya. Hirata ile sadece göstermelik yaptığı rutin randevulardan artık gına mı geldi acaba? Ama yok, eğer heyecan arasaydı randevularını renklendirecek farklı alternatifleri muhakkak bulabilirdi. Çifte randevu için bu kadar ısrarcı olması tuhaf ve içimde bu konu hakkında kötü bir his var. Neyse yakında kokusu çıkar zaten.
“Ama hatırlatayım bugün Noel. Yüksek ihtimalle baş başa kalmak isterler.”
Görünüşe göre Hirata, son bir çabayla Karuizawa’yı bu işten vazgeçirmeye çalışıyordu ama nafile. Karuizawa, bir anda Hirata’nın koluna girdikten sonra kafasını yana eğip dudağını bükerek kritik vuruşu yaptı:
“Hirata-kun… olur de~mi?”
Ve nakavt… Hirata bile bu kadarına karşı gelemezdi. Tam bu sırada Satou’yu yokladığımda gıptayla, kol kola girmiş bu ikiliyi izlediğini fark ettim.
“Benim için sorun değil de… Ya Satou-san ile Ayanokouji-kun?”
Bunları söyleyerek beyaz bayrak kaldırdığını itiraf edip topu bize attı.
“Ani bir teklif oldu ama… ben denemek isterim.”
Görünüşe göre Satou -anlaşılmaz bir şekilde bu çifte randevu işine dünden razı. Zaten daha buluşmamızın başından beri gösterdiği tuhaf davranışlar sonucu aklımda birtakım soru işaretleri bıraktı. Neyse bunun da yakında kokusu çıkar artık. Ben bunları düşünürken Hirata son bir umut sözü bana verdi.
“Sen ne dersin, Ayanokouji-kun?”
Ben ne derim? Güzel soru. Sanki ortamdaki diğer herkesin kabul ettiği bir öneriyi “Benim içime sinmedi. Bence yapmayalım” deyip reddetmek mümkün de. Öbür yandan ben daha bir kızla zar zor buluşurken bu çifte randevu şeysi bayağı bir baş ağrıtacak gibi duruyor. Ama bugünün yıldızı Satou bile kabul ediyorsa reddetmek bana düşmez sanırsam. O halde yapacak başka bir şey yok. Karuizawa’nın sürpriz çifte randevusu nasıl heyecanlı olacakmış bakalım o zaman.
Ama ufak bir pürüz var. Biz ilk defa bugün gösterime girecek yeni filme gitmeye karar vermiştik. Şimdi Karuizawalar konuya dahil olunca o iş yatacak gibi duruyor.
Tabii eğer çok istiyorsak biletleri yakıp başka bir yere eğlenmeye de gidebilirdik. Hatta belki böylesi daha iyi olurdu kim bilir. Hirata ve Karuizawa, konuşacak konu bulma konusunda bize yardımcı olabilir. Böylece bu tür buluşmalardaki baş korkum olan “öldürücü sessizlikten” mümkün mertebe kaçınmış oluruz. Ayrıca ezkaza Haruka ve Airi’gille karşılaşacak olursam 4 kişi olmak, 2 kişi baş başa takılmaktan daha az şoke edici olacaktır. Özellikle Airi için… Ne deyim her şeyin hayırlısı artık.
“Üçünüz de tamam diyorsanız benim için de sorun yok demektir.”
Onları daha fazla bekletmek istemeyip ‘Evet’ dememle, Karuizawa hemen harekete geçti.
“Tamamdır o zaman! Nereye gidiyordunuz peki?”
Karuizawa’nın randevuya liderlik etmeye başlamasıyla, Satou nedense sakin bir tavır aldı, rahatlamış gibi bir izlenimi vardı.
Satou da benimle baş başa olmaktan gergindi herhalde… Neyse, umarım bu çifte randevu meyvesini verir.
“Ummm, Ayanokouji-kun ile film izlemeyi planlıyorduk.”
Satou, Karuizawa’ya telefonunu göstererek planımızı da anlattı.
“Bugün gösterime giren film mi? O zaman çok şanslıyız. Biz de onu izleyelim diyorduk. Uwa, aynı saate almışız biletleri! Harika ya!”
Bu tesadüfe ikisi birden çılgınlar gibi sevindi. Satou’nun yüzünde ise hafif garip ya da nasıl desem değişik bir ifade vardı.
“Tesadüfe bak, Ayanokouji-kun?”
“Aynen ne tesadüf.”
Aynı filme aynı saatte bilet almış olmak Hirata’ya da garip geldi. Filmin vizyona girdiği ilk güne bilet almaları neyse de aynı saate denk gelmesi…
“Filmi beraber izleriz izlemesine de. Ya koltuklar? Onları değiştiremeyiz ki?”
Koltuk numaralarını sorarak bu ‘tesadüfün’ devam edip etmeyeceğini teyit etmeye çalışıyorum. Karuizawa hemen telefonunu açıp baktı.
“Baktın mı, Karuizawa-san?”
Satou, Karuizawa’nın telefonuna bakıp koltuk yerlerini kontrol etti.
“Farklı yerlerden bilet almışız. Eh, elden ne gelir ki–“
Karuizawa, Hirata’ya koltuk numaralarını gösterdi. Tamamen farklı yerlerden bilet almıştık. Demek tesadüfler zinciri devam etmiyor.
“Evet bu sorunu da hallettiğimize göre çok geç olmadan sinemaya geçelim mi?”
Hirata’nın önerisi üzerine önde benle Satou, arkada da Hirata ve Karuizawa olmak üzere Keyaki AVM’nin sinema salonuna doğru yöneldik. Herhalde önceki sahnenin etkisiyle, Satou koluma girecek kadar yakınımda yürüyordu. Hatta arada omzu koluma filan çarpıyordu.
“Çok yakın…”
Gayri ihtiyari şekilde kendi kendime söylendim. Gerçi bu durumdan pek şikayetçi sayılmam ama yine de nasıl desem? İnsan rahatsız olmuyor değil.
Neyse artık yan yana yürüdüğümüze göre ortak bir konu bulup onun üzerine tatlı tatlı sohbet etmemiz gerekiyor sanırsam. Ama bu konularda 0 tecrübeye sahip olduğum için sözü nereden açacağımı bilmiyordum. Hobilerini mi sorsam yoksa ortak konu olsun diye okul hakkında bir muhabbet mi açsam? Ya da garanti olsun diye burçlardan filan mı yürüsem. Bütün seçenekleri gözden geçirdiğimizde en iyisinin….
“Heh…siz de fazla iyi bir çift oldunuz, ha?”
Ben tereddüt içinde düşüncelere dalmışken arkadan Karuizawa, bize seslendi.
“G-gerçekten mi?”
“Tabii. Uzaktan sizi gören herkes sizi sevgili sanar, yahu?”
“Hehehe. Ben biraz utandım. Ayanokouji-kun, sevgili gibi göründüğümüzü söylüyorlar.”
“Bilmem…”
Noel’de böyle bir izlenim vermemiz normaldi sanırım.
“Gerçekten çıkmadığınıza emin miyiz peki? Yoksa çıkıyorsunuz da bizim mi haberimiz yok~”
“H-h-hayır! Öyle bir ilişkimiz yok!”
“Öyle mi? Benden saklamıyorsun değil mi, ha?”
Niyeti aramızdaki ilişkiyi anlamak filan değildi bu kızın. Sadece eğlenmek için bizi soru yağmuruna tutuyordu o kadar: “Gerçekten çıkmadığınıza emin miyiz, Çıkmadığınıza emin miyiz gerçekten, emin miyiz gerçekten çıkmadığınıza… Aynı soruyu evirip çevirip tekrar tekrar soruyor ve bunu anlaması zor bir şevkle yapıyordu. Satou ise yüzü kızararak çıkmadığımızı sadece beraber takıldığımızı anlatmaya çalışıyordu boş yere.
Ama gözlemleyebildiğim kadarıyla her ne kadar bu tür sorulardan utanıp sıkılsa da içten içe bu durum hoşuna gidiyor gibiydi. Ayrıca baştaki çekinikliğini bir kenar atmış ve artık daha doğal davranır olmuştu. Sanırım benim gibi bir erkekle beraber gözükmekten rahatsız olmuyordu. Bu da benim aslında popüler olma potansiyeline sahip biri olduğumu göstermez mi? Ama yok, yüksek ihtimalle yanlış gözlemliyorumdur…
“İyi tamam anladık sevgili değilsiniz. Bizi dert etmeyin siz.”
Böyle diyerek tekrardan Hirata ile konuşmaya başladı. Sadece bir içgüdü ama yüksek ihtimalle bu yaptığı yalnızca basit bir geri çekilme cephanesini doldurduktan (bizi sıkıştıracak yeni sorular bulduktan) sonra üzerimize gelmeye devam edecek gibime geliyor. Karuizawa’nın çifte randevu teklifini ortaya atmasını ve bizimle bu kadar haşır neşir olmasını beraber düşünecek olursak taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu…
Neyse bütün bunlar bir yana sonunda sakin sakin muhabbet edebileceğimiz fırsatı yakalamıştık. Fakat şöyle bir sorun var ki… ben, Satou ile ne konuşacağımı bilmiyorum. Sınıf arkadaşım olarak da tanımıyorum ki. Varlığımı gizlediğim zamanlarda ne onunla ilgili ne bilgi duydum ne de edindim. Çatı katı olayından sonrasında Noel arasında da çok fazla zaman olmadığı için, onunla bizzat iletişime de geçemedim. Onun da farksız olduğunu düşünmüyorum tabii.
Dün birkaç konu açabilecek soru düşünmedim de değil. Ne tarz yemekleri seversin, hobilerin neler falan bu tür bir sohbeti sürdürebilecek bütün klişe soruları düşündüm. Tek sorun, bu soruları sormaya cesaret etmek. Doğal olarak ‘Oha, bu çocuk internette ne gördüyse soruyor be!’ Gibi bir düşünceye kapılsın da istemiyorum.
Tam ne konuşsak, ne yapsam diye düşünürken Karuizawa ile göz göze geldik.
“Çok sakinsin. Bu rolü oynamak zor gelmiyor mu?”
“Rol yapmıyorum ki. Randevuya çıkmaya alışkın değilim. Ne konuşsam onu da bilemedim.”
Bakışlarımızdan benim ona verdiğim, onun bana verdiği mesaj buydu. Bu sohbeti kendim uydurdum tabii ama onunla anlaşabiliyorduk.
“Satou-san, Ayanokouji-kun nasıl sohbete gireceğini bilemiyor bence?”
Karuizawa, sessizliği bozmak için bir hamle yaptı. Dolayısıyla az önceki tahminlerim doğru çıkmış oldu. Ardından, Satou rahatladı, derin bir oh çekti.
“Hey, Ayanokouji-kun, İdollerden hoşlanıyor musun?” (Ç.N: Popüler genç oyuncu ya da şarkıcılara deniyor)
Satou da benimle aynı kaderi paylaşıyor olacak ki absürt bir soru sordu yav.
“Idol, pek takip etmediğim, bilmediğim kişiler… ne seviyorum ne de nefret ediyorum diyelim. Ya sen, Satou?”
“Ben çok severim. Hatta şu sıralar en popüler olanlar idol kız grupları. Bir grup var mutlaka duymuşsundur 50 kişiler falan.” (Ç.N: AKB48’i tek seferde bilmem… 😀 )
Bahsettiği grup hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bunu belirtmem de sohbet için ayağıma kadar gelen böyle bir fırsatı tepmem demek olurdu. O yüzden yuvarlak bir cevap vermekle yetindim.
“Evet, TV’ye her gün çıkıyorlar. Şarkı söyleyip dans eden gruptu değil mi?”
“Evet, evet onlar. Şarkıları çok güzel.”
“Hmm……..”
Satou’nun açtığı zoraki konuya bak…
“Çıkış parçaları çok güzeldi. Bir dahaki sefere sana CD getireyim de dinle.”
“Tamam, sağ ol.”
Verdiğim bu cevapla sohbetin içine ettiğimi fark ettim… madem ilk konu ondan açıldı ben devam etmeliydim…
“Ne tarz müzikleri dinlemeyi seversin?”
Fakat yine Satou vurdu gol oldu. Bir dahaki sefere ben konu açmalıyım diye düşünerek sorusunun cevabını düşünmeye koyuldum. Aklıma gelen müzik tarzlarını düşündüm.
Şimdi kıza Mozart, Beethoven arada keyfim yerindeyse Wagner dinlediğimi; ödev yaparken veya odaklanmam gerektiğinde kuş ve su sesi temalı huzur verici parçaları tercih ettiğimi söylersem kesin beni kafasında ‘inek’ olarak kodlar. Bunu olmasını istemediğim için bir yuvarlak cevap daha verdim.
“……bu yıl popüler bir anime filmi vardı hatırlıyor musun?”
“Ahh evet, evet. O romantik komedi animesi, değil mi? Çok duygulanmıştım izlerke—“
“Bir grup o animenin müziğini yapıyordu. Onu dinliyorum şu sıralar.”
“Ahh—! Hatırladım! Hatırladım! O şarkıya ben de bayılıyorum!”
Gerçekten hatırladı mı yoksa o da benim gibi rol mü kesiyor? Neyse muhabbet sürdüğü sürece bu tür teferruatlara takılmanın anlamı yok. Neyse devam edelim o zaman. Şimdiye kadar bahsettiğimiz konular, idoller ve müzikti. Elimizde kalan seçenekleri gözden geçirecek olursam…
“Ortaokulda herhangi bir kulübe katılmış mıydın?”
Ve yine Satou, yeni muhabbetin kapısını açmış oldu. Ben böyle düşünmeye devam edersem daha çok yarı yolda kalacağım gibi duruyor.
“Yok, daha önce bir kulübe üye değildim.”
“Gerçekten mi? Buna rağmen bu kadar hızlısın yani? Öğrenci konsey başkanından bile hızlıydın ya, inanılmaz değil mi!”
Ona ev-okul-ev kulübüne dahil olduğumu söylememe rağmen, Satou etkilenmiş bir halde şaşırıp mutlu oldu.
Satou’nun mutluluğu dikkatini çekmiş olacak ki Karuizawa araya girip müdahale etti.
“Bence konsey başkanı çok yavaştı? O yavaş olunca, biz de ikisini çok hızlı sandık, bu kadar basitti aslında olay?”
“Ben bu düşüncene ihtimal bile vermiyorum, Karuizawa-san. İkisi de çok hızlıydı.”
“Hmm, İnanması zor ama. Sonuçta Ayanokouji-kun çok güçsüz, zayıf birine benziyor. Kavga bile edemez ki. Dahası, çok da soğuk birisi. Bir arkadaşı hastalanıp yataklara düşse, geçmiş olsuna bile gitmez, böyle bir izlenim bırakıyor insanda~”
Evet belki haklı olabilir ama bunun şu anki konumuzla ne alakası var? Anlaşılan çatı katı olaylarından sonra kendisine hâl hatır sormama kızan Karuizawa, çifte randevu fırsatından istifade beni hırpalamaya çalışıyordu. Bu da oldukça şüpheli tesadüfler barındıran çifte randevu konusunda taşları yerine oturmasını kolaylaştırıyordu.
“Ben senin gibi düşünmüyorum. Bence Ayanokouji-kun çok nazik ve iyi birisi.”
“Ehh—? Öyle mi dersin—?”
“Ben de Ayanokouji-kun’in iyi birisi olduğunu düşünüyorum.”
Hirata’nın da müdahalesiyle Karuizawa, geri adım atmak zorunda kaldı.
“Vay be, burada kötü kadın Müzeyyen konumuna düştüm şuan.”
Ama bu geçici bir geri çekilişti daha sonraları ise devamlı olarak bana laf dokundurtmayı ve beni iğnelemeyi sürdürdü. Bütün bunları yaparken bir yandan da Satou’nun tepkilerini gözlemlemeyi bırakmıyordu. Sanırım amacı beni hırpalar gibi görünerek Satou’nun koruma güdülerini uyandırmaktı. Böylece birbirimize iyice yaklaşıp günün sonunda sevgili filan olacaktık onun göre. Yani en azından sabahtan beri olanları düşününce böyle bir şeyi amaçladığının sonucuna vardım.
Anlaşılan Satou, yemi yutmuştu. Karuizawa ban her salladığında o da şevkle beni savunuyordu. Avukat tutsam bu kadar iyisini elde edemezdim sanırım.
Karuizawa bir kere daha ataklarını kesip cephanesini doldurmak için geri Hirata’nın yanına çekildiği zaman bize de yeniden muhabbet etme imkânı doğmuştu. Bu sefer fazla vakit kaybetmeden lafı ben açtım.
“Hani bu okulda dışardan kimseyle görüşemiyoruz ya? Bu seni rahatsız ediyor mu?”
Böyle garip bir soru sorunca, Satou ciddiyetini takınarak düşünmeye başladı.
“Evet……açıkçası zor bir durum….”
Ciddi bir şeylerden bahsedecek gibi.
“Ortaokuldayken bir kedi sahiplenmiştim. Şu an büyük ihtimalle kedime annem bakıyordur. Ama onu çok özledim. “
Aileye olan uzaklık, genel cevaplardan biridir. Evcil hayvanının olması da bir ebeveynin için çocuğu ne ise, evcil hayvan sahipleri için de o. Kedisini çocuğu gibi görüyor olmalı…
“3 yıl göremeyecek olmak zor olmalı.”
“Ayanokouji-kun, senin de kedin falan var mıydı?”
“Ahh, köpek sahiplenmek istiyordum ama ailem izin vermedi.”
Köpek sevdiğim için yalan söylüyormuşum gibi gelmedi..
“Anladım. Bu arada, geçenlerde kampüste bir köpekçik gördüm. Çok tatlıydı. “
“Ehh, gerçekten mi?”
Cephane doldurmayı filan boş veren Karuizawa da sohbetimize dahil oldu.
‘Evet, çok sevimliydi görmeniz lazımdı–“
“Öğrencilere yasak olduğunu düşünürsek ya öğretmenlerden birinin ya da çalışanlardan birinindir.”
Tek başına kampüste olamayacağını ima eden kişi Hirata idi. Haklı çocuk.
“Evcil hayvanlar çok güzel ya. Keşke yurtta besleyebilsek.”
“Aynen. Keşke okulda pet shop olsaydı—.”
“Asıl soru neden evcil hayvan beslememize izin verilmediği değil mi?”
“Evet, ya— Her şeyi satıyorlar nerdeyse. Evcil hayvanlar neden dahil değil ki?”
İki kız da bu konuya dalıp gittiler. Biz saplar olarak konunun dışında kaldık.
Ama aslında olaylara tarafsız açıdan bakacak olursak öğrencilere yurtta hayvan besleme izni verilmesi halinde işlerin kontrolden çıkması oldukça muhtemeldi. Bir de bu işin temizlik ve hijyen boyutu vardı ki içinde hayvan beslenilen yatakhanelerin bu konuda evlere şenlik bir halde olacağını tahmin etmek zor değil.
Tabii bunları yüksek sesle söylersem ‘hayvan düşmanı’ ve ‘cani’ ilan edilmem maksimum üç-dört saniye alacağı için düşüncelerimi kafamda tutmakla yetindim.
“Keşke tavşanım olsa. Hem çok uysallar hem beslemesi kolay.”
Benim aksime Hirata konuya uygun bir cümleyle muhabbete giriş yaptı. Kızlar da onu gülümseyerek sohbete dahil ettiler. Böylece üçü, beni dışarıda bırakır halde tatlı evcil hayvanları üzerinde konuşmaya başladılar.
Sanırım Hirata’nın popülerliği yüksek oranda bu tür muhabbetlere doğallıkla girebilmesinden kaynaklanıyor. Bu tür bir sosyalleşme özelliğine sahip olmayan benim gibiler ise dışarıda kalmaya mahkûm…
Ben sohbete girmek için uygun bir fırsat kollarken, daha doğrusu bu iş içim cesaretimi toplamaya çalışırken, muhabbet çoktan bitti ve yeniden çiftler halinde yürümeye başladık. Bir dahaki sefere artık…
Yan yana yürürken Satou’nun derin bir nefes alarak gergin bir şekilde bir şeyler söylemek için hazırlandığını fark ettim.
“H-Hey Ayanokouji-kun. Umm……..”
Herhalde tuhaf bir soru soracak olmalı ki oldukça tereddüt ediyor gibi görünüyordu. Halbuki çifte randevunun başından itibaren ilk başlardaki heyecanını atıp doğal bir şekilde sohbet edebiliyordu. Sanırım konuşulan konunun içeriğine göre heyecanı artıp azalıyordu ve birazdan heyecanını artıran bir konu açacaktı.
Anlaşılan zor bir soru bizi bekliyor, hadi bismillah.
“Ayanokouji-kun, ne tarz kızlardan hoşlanırsın?”
Satou ağzını açıp bir şey diyecekti ki yanındaki Karuizawa erken davrandı.
“B-bu sorunun cevabını ben de duymak isterim.”
Satou da ne derse destek oluyor…kendi sözünün kesilmesine karşı bile çıkmadı. Yoksa.. aynı soruyu mu soracaklardı?
Bu çifte randevunun ‘tesadüfi’ olmadığına dair işaretlerdi bunlar. Başta da bir gariplik sezmiştim hatta… ya da buna ‘tuzak’ mı demeli?..
Bu soruya cevap vereceğim, ister tuzak olsun ister tesadüfi..
“…….cevaplaması zor bir soru.”
Satou heyecanlı heyecanlı bakarken, Karuizawa sert bakışlar atıyordu. Hirata da dikkatini bana çevirmiş, eğlenir gibi bir hali vardı.
“Genki tipi kızlar…..herhalde?” [Ç.N: Enerjik ve eli çabuk]
Ciddi bir hava katmak için özellikle tercih ettiğim bir cümle olmasına rağmen, ben bile duyunca garipsedim. Bu tarzda pek çok kız olduğunu düşündüğüm için, zararsız bir seçim olduğunu düşünmüştüm ama..
“İlginç. Ayanokouji-kun’un bu tarz kızlar seveceğini düşünmemiştim.”
Yoksa… Satou ile Karuizawa, genki tipi kızlardan değiller mi? Horikita tipinde olmadıkları kesindi. Kushida ile Ichinose de genki tipindeydi… yanılıyor muyum lan?
“Yoksa Ayanokouji-kun, iki tip kız olduğunu falan mı sanıyorsun? Genki ile sessiz tip ha?”
Karuizawa’dan sert bir eleştiri geldi.
“Öyle mi?”
“Hayır, ben sessiz birisi olduğum için tam tersim birisiyle daha çok uyum sağlayacağımı düşünüyordum. Kendimi ifade edemediysem şayet, anlatmak istediğim bu idi.”
Böyle net bir açıklama yapmama rağmen, kimse tatmin olmamış gibi…
“Peki, Horikita-san ile aranda ne var?”
Yine aniden bir soru daha patlattı, Karuizawa. Alakasız değil mi ya? Satou’nun yüz ifadesi de değişiverdi.
Ayrıca bu sorunun da aslında Satou tarafından sorulmak istendiğini ama soramadığı için Karuizawa’nın inisiyatif kullandığını düşünüyorum.
Horikita ile aramdaki ilişkiyi bilmeyen ya da anlamayan çok fazla öğrenci var bizim sınıfta. Ama durumu en çıplak haliyle bilen tek bir kişi varsa o da Karuizawa’dır. İşte bu yüzden bu tarz bir soruyu onun sorması garip geliyordu. Satou için bilhassa sorduğu belliydi yani.
Anlaşılan Satou, buluşma öncesi Karuizawa ile görüşmüş ve ondan sınıf kızlarının lideri olarak birkaç tavsiye istemişti. Daha sonra ise beraber bu çifte randevu tesadüfü üzerinde karar kılmışlar ve bana soracakları soruları önceden ana hatları ile belirlemişler. Tabii arada Karuizawa’nın fırsattan istifade ederek beni gönül rahatlığıyla hırpaladığını da hatırlatmakta da fayda var.
‘’Horikita ile aramda bir şey yok. Zaten buna en büyük kanıt da Noel’i onunla geçirmiyor olmam.”
Horikita’nın yanımda olmamasını öne sürerek en büyük kanıtı ortaya koydum.
“Ama bu tek başına onunla aranda herhangi bir şey olmadığını kanıtlamaz değil mi?”
Nokta atışı yapmama rağmen, Karuizawa konuyu didiklemeye devam ediyordu.
“Belki, Horikita-san’a ilgin var ama o yüz vermiyor. Veyahut onunla görüşmek istiyorsun ama cesaretin yok. Olamaz mı?”
“……olabilir.”
Yani dışarıdan bakınca zorlayarak da olsa böyle bir sonuca ulaşabilirdin sanırım.
“P-peki… Seninle görüşmek istemem seni rahatsız etti mi?”
Gergin bir şekilde sorduğu sorunun cevabından korkan Satou bana dik dik baktı.
“Az önce dediğim gibi, eğer rahatsız olsaydım, reddederdim.”
“Anladım. Rahatladım şimdi…!”
“Ama bir de şöyle bir gerçek var ki… bazı erkekler istedikleri kızlarla olamayınca, yedekte birilerini tutuyor.”
İşte geldi yeni bir zehirli ok, Karuizawa hanımdan. Bu kadar yetenekli biri var mı aramızda ya? Karuizawa, resmen Satou için tüm gemileri yakıyor. Ne kadar daha zorlayabilir beni bilmiyorum artık.
“Ben öyle şeyler yapacak birine benziyor muyum?”
“Evet desem?”
“………oi.”
Evet, ağzımızın payını alma sırası bize gelmiş demek ki.
“Sevdiğin kişinin Horikita-san olması, ama Satou-san’ı yedekte tutup onunla vakit geçirmiyor olduğun ne malum?”
Ya da vazgeçtim bu kızın randevu konusunda Satou ’ya yardım etmek gibi bir niyeti yok. Tek amacı beni iyice köşeye sıkıştırıp Satou ‘ya alttan alttan ‘bu çocuktan sana yar olmaz’ mesajını vermek. Ama bütün bunları niye yapıyor işte onu merak ediyorum. Gerçi gemi sınavından beri ona yaptıklarımı düşünürsek elinde benimle uğraşmak için yeterli sebebi olduğunu anlayabilirim. Ne diyebilirim ki etme bulma dünyası sonuçta…
“Ayanokouji-kun’un böyle şeyler yapacak birisi olduğunu sanmıyorum ben.”
Karuizawa’nın sert ithamlarından sonra, Satou itiraz etti.
“Değil mi, Ayanokouji-kun?”
“Aynen, ben çapkın birisi değilim.”
Karuizawa’nın sert saldırısından kurtulduğumu düşünürken bir yenisi daha geldi.
“Ah, bir de… Ayanokouji-kun, Kushida-san ile can ciğer kuzu sarmasıydı, di mi?”
“Ehh, öyleler mi?”
Satou da hemen tuzağa düşüyor maşallah.
“Kushida’ herkesle iyi geçiniyor ama…..”
Beni nasıl gömeceğini bile belirlemiş, üstüme toprak atmaya çalışıyordu.
“Çoğu erkeklerin hayalinin Kushida-san ile çıkmak olduğunu bilmeyen mi var?”
“Sen ne düşünüyorsun, Hirata?”
Üstüme atılan topraktan kaçmak için Hirata’ya sığındım. Düştüğüm durumu fark ettiyse, yardım edecektir muhakkak.
“Kushida-san’ın popüler olduğu bilinen bir gerçek ama herkesin hemfikir olduğunu sanmıyorum. Ayrıca, bildiğim kadarıyla Ayanokouji-kun’un hoşlandığı birisi yok?”
Aynen öyle, Hirata. İşte beklediğim cevabı verdi. Hem Kushida hem de buna bağlı açılan tüm konulara son verecek bir cevaptı. Teşekkürler.. Adamsın, kardeeeşim.
“Yousuke-kun diyorsa, doğrudur.”
Neyse anlaşılan bu seferki badireyi de Hirata’nın yardımıyla ucuz atlatmış bulunmaktayım. Hirata, Aynen böyle devam!…
Daha sonra nispeten sakin sohbetler ederek sinemanın önüne vardık. Rezerve ettiğimiz yerlerin biletini almak için sıranın bize gelmesini beklemeye başladık. Karuizawa da üst üste yaptığı saldırılar sonucunda yorulmuş olmalı ki uslu uslu Hirata’yla konuşuyor ve bizimle pek ilgilenmiyordu. Tam artık her şeyin yoluna girdiğine inanacaktım ki arkadan birisi bana seslendi.
“Sen Ayanokouji’sin, değil mi?”
“……Evet.”
Sen kimsin? Demek isterdim ama ağzımı açıp konuşamadım tabii. Gözleri parıldayan, taze ve ferah bir izlenim bırakan bu çocuğu tanıyordum zaten.
10/A sınıfından Nagumo Miyabi’yi tanımayan bir kişi bile yoktur bu okulda… Nagumo’nun yanında erkek-kız öğrenciler de vardı. Konsey üyeleri de. Sekreterler Mizowaki ile Tonokawa, başkan vekili Kiriyama ve diğer kız üyeler. Bu tayfada tanıdık tek bir yüz vardı o da 9. Sınıflardan öğrenci konseyine girmeyi başarabilmiş tek kişi olan İchinose idi.
Kalabalığın içine sonradan dahil olmasıyla beraber göz göze geldik. Gülümsedi.
Ichinose dışında bana dikkat kesilen kimse olmadı, herkes kendi halindeydi.
Fakat, ortamdaki ambiyans farklıydı. Birkaç senpainin çömezlerin önünü kesmesi.. normal değil tabii.
“Sen 9. sınıfsın demi? Miyabi’nin arkadaşı?”
Kimse bize dikkat kesilmezken kızın biri bana seslendi. Birkaç gün önce yurdun önünde nazarlığını düşüren kızdı bu. Beni hatırlamasına imkan yoktu; görmedi çünkü beni..
“Onunla hiç konuşmadım ama Horikita-senpai ile son koşuda yarışan çocuk.”
“Ahh– Ben de nerden hatırlıyorum diyordum.”
“Biraz konuşabilir miyiz? Zamanınız var demi?”
Nagumo’dan böyle bir teklif geldi.. dört kişi eğlenmeye çıktığımız açıktı. Ama hem bir senpai hem de öğrenci konsey başkanı olması sebebiyle onu reddedemezdim. Satou kaşlarını çattı, Karuizawa üzüldü.
İkisinin tavırlarını gören Hirata hemen öne çıktı. Aramızda Nagumo’yu tanıyan, yüz yüze görüşen tek kişi oydu.
“Tünaydın, Nagumo-senpai.”
“Yo, Hirata. Futbol nasıl gidiyor?”
Konsey başkanlığına gelmeden önce futbol kulübünde olan Nagumo, konuya buradan girdi.
“Herkes elinden geleni yapıyor, önümüzdeki etkinliklere bekliyorum seni mutlaka. Bu arada senpai, Ayanokouji-kun’la ilgili bir sorun mu var?”
Biraz gerilen Hirata, konuya buradan girdi.
“Hmm? Sorun yok, canım. Benden küçüklere zorbalık edecek tipte miyim ben, he?”
Nagumo gülerek söyledi ama gülüşünün içten olmadığı bakışlarındaki sertlikten belliydi.
“Peki, o zaman konu nedir, senpai?”
Ben de ona hafif sert bir ses tonuyla sordum.
“Ne diye geriliyorsun? Okul konseyi başkanı olarak öğrencilerin okulun gidişatı hakkındaki fikirlerini öğrenmek isteyebilirim haksız mıyım?”
Arkadaşlarına dönüp bu sözlerini dile getirdi. Kalabalığı konuya dahil ederek beni korkutacağını falan düşündü herhalde.
“Acele et tamam mı~?”
“Tamamdır.”
Bizi tutup arkadaşlarına bir şeyler söyledi. Nagumo arkadaşlarını önden bir yere gönderdi.. bir anlam çıkartmaya çalışıyorum ben de.
“Karaokeye gitmeyi planlıyorduk. Bize katılır mısın?”
“Sağ ol…”
“Ben de şaka yapıyordum zaten. Yabancı biri, ortamın büyüsünü bozar.”
Bu sefer alay edip kahkaha attı.
“Yani, Horikita-senpai’nin gözü sende öyle mi? Ben de dedikoduları takip ediyorum da.”
“Senpai, koşudan mı bahsediyorsun?”
Hirata bu garip sohbete müdahale etti.
“Evet, sen de izledin değil mi?”
“Evet, zaten Ayanokouji-kun’un hızından haberdardım.”
Tabii ki de böyle bir şeyden haberi yoktu ama üzerimdeki şüpheleri dağıtmak için mantıklı bir hamle yapmıştı. Sonuçta Nagumo, Hirata’nın yalan söyleyip söylemediğini teyit edebilecek bir durumda değildi.
“Koşudaki hızı dışında, Ayanokouji-kun’un dikkat çeken başka yeteneği yok, senpai..”
“Evet, sıradan bir öğrenciye benziyor. Tek yeteneği hızı gibi……. ha.”
Bunu söylerken kendinden emin bir şekilde aramızdaki mesafeyi kapattı. Bakışlarını iyice sertleştirerek sağ eliyle sol kolumu tutup sıkmaya başladı. Bu sırada da gözlerini gözlerime dikmeyi ihmal etmiyordu. Onun sert bakışları karşısından benim donuk, cansız bakışlarım…
Bu garip görüntü karşısında herkes şaşırdı. Her an kavga çıkabilecek bir duruma düşmüştüm çünkü. Nagumo ile arası iyi olan Hirata bile şaşırıp kaldı. Bıraksalar uzun bir süre o halde kalabilirdik veya işle daha kötü bir hal alabilirdi ama tam o sırada arakadan gelen bir kız kahkahasıyla dikkatimiz dağıldı.
Kahkahanın sahibi Karuizawa gülerek yanımıza yaklaştı ve söze daldı:
“Vay canına Nagumo-senpai gerçekten korkunç bakışların var. Bizim haylaz Ayanokouji seni kızdıracak bir şey yapmadı değil mi?”
“Korkuttum mu? Kusura bakmayın.”
Nagumo, Karuizawa’ya sakin bir surat ifadesiyle baktı. Ama kolumu bırakmış değildi. Ardından bakışlarını bana çevirdi.
“Horikita-senpai’nin ciğerini bilirim. O sende bir ışık gördüyse, içinde lamba vardır senin.”
“Konsey başkanını iyi tanıyorsun herhalde.”
“Eski konsey başkanını demek istedin herhalde. Ayanokouji, o bu yıl mezun olacak. O gidince içimdeki boşluğu doldurmanı çok isterim. Rakibim ol, biraz eğlenelim. Ne dersin?”
Manabu Horikita ile Nagumo arasında bir çekişme olduğunu biliyordum da bu denli takıntı haline getirip beni etkileyeceğini düşünmemiştim. Beklenmedik bir olay..
Bir de, Nagumo’yu kendisi ve çevresi eğlendiği sürece ilerisini düşünmeyen, basit fikirli birisi olarak düşünmüştüm. Yanılmışım.
İnsanlara caka satmayı, ne kadar yetenekli ve güçlü olduğunu göstermeyi, ilke edinmiş birine benziyor..
“Peki, bir soru sorabilir miyim?”
Pasif bir halde ses çıkartmadan beklemeyi bırakıp ona bir soru sordum, Nagumo gülümsedi.
“Konsey başkanı seçildiğin gün, her şeyin daha eğlenceli olacağını, artık okulda yeteneğe göre değerlendirilme yapılacağını söylemiştin. Niyetini öğrenebilir miyim, senpai?”
Çocuk kolumu tutmuş sıkıyor, işler bu raddeye kadar gelmişken bir şeyler sorayım bari de değsin ya.
“9.sınıflar olarak hangi sınavlardan geçtiniz bilmem ama sıkıcı olduğu kesin.Bu tarz sıkıcı ve boğucu sınavlardan sıkıldım, bunaldım. Sanal gerçeklik oyunlarına dayanan bir özel sınav…. yeterince ilginç olmaz mı?”
” Sanal gerçeklik oyunlarına mı….?”
Telefonlardaki oyun uygulamaları aklıma geldi. Nagumo gülüp karşılık verdi.
“Hemen inandın mı?”
Sonunda kolumu serbest bırakan Nagumo yine bir kahkaha patlattı. Ama az önceki gibiydi, gözlerindeki sert bakışlar değişmiyor, göstermelik gülüyordu.
“Size iyi eğlenceler, görüşürüz.”
Bu sözlerinin ardından Nagumo, arkadaşlarının arkasından karaokeye doğru koştu. Biz de kısa süreli bir şok atlatma sürecine, – sessizliğe- gömüldük.
“Fuu— Ne oldu az önce?”
Sağ eliyle göğsüne hafifçe birkaç kez vuran Hirata, ‘ucuz atlattık’ izlenimi veriyordu. Kaşları çatık bir şekilde olanlara sessiz kalan Satou ise bir anda heyecanla konuşmaya başladı.
“H-harikasın, Ayanokouji-kun! K-konsey başkanı seni kendine rakip görüyor inanılmaz!!!!”
“Öyle bir durum yoktu ortada.”
Neşesini elleriyle omzuma vurarak gösteren Satou, pek ikna olmuşa benzemiyordu.
“Ben anlamadım bile. Ayanokouji-kun sadece koşuda iyi, değil mi? Yousuke-kun, sana bin basar.. Atletik, futbolcu ve akademik başarısı iyi. Yousuke-kun’a değil de sana böyle tavırlar sergiledi, nasıl olur—?”
Karuizawa, bu sözlerini Hirata’ya duyurur gibiydi.
“Hirata-kun iyi ama…..Ayanokouji-kun’un da ondan aşağı kalır yanı yok ki!”
Beni savunması iyi, güzel hoş da… bu kadar ileri gitmesine gerek yoktu. Beni iyi-kötü gibi kalıplara sokmadan değerlendirmesi daha doğru olurdu. Tabii, Kariuzawa’nın araya girme vakti de geldi.
“Hirata-kun’dan aşağı kalır yanı yok diyorsun da, akademik başarısı peki…?”
“A-ama……benden zeki!”
Doğruya doğru da… Satou, emin misin?
“Satou-san senden çok ümitli. Tek bildiğin iyi koşmak olmasına rağmen, harika değil mi, Ayanokouji-kun?”
“Galiba.”
Karuizawa’nın beni aşağıladığına emin olsam da övgümsü bu sözlerini kabullendim.
Ayrıca, Karuizawa’nın bütün gün ağzıma edeceğini de anladım…
Düzenleyen : Tasi Bey & Çeviren: Fatoshisme
Cilt 7.5’un kalan tüm bölümleri ve
Cilt 8 – Başlangıç: Manabu Horikita’nın Monologu
Cilt 8 – Bölüm 1 – Yeni Özel Sınav: Karma Eğitim Kampı
Cilt 8 – Bölüm 2 – Dağ Okulu
Cilt 8 – Bölüm 3 – Kartlar Yeniden Dağıtılıyor
Cilt 8 – Bölüm 4 – Manabu vs Nagumo
Cilt 8 – Bölüm 5 – Kouenji’nin A Sınıfına Çıkma Planları
Bölümlerini önden okumak ve en önemlisi bize destek olmak için Patreon hesabımıza bekliyoruz! Keyifli okumalar~