Elitler Sınıfı - Cilt 7.5 - Bölüm 3 - Satou’nun Umutları
Cilt 7.5 – Bölüm 3 – Satou’nun Umutları
Hazırlanmam uzun sürünce, buluşma yerimize koşar adımlarla ilerledim.
Keyaki Alışveriş merkezinde kış tatilini geçiren pek çok öğrenci vardı. Hafta sonlarından çok daha fazla kalabalıktı..
“Eh, zaten eğlenmek için pek seçenek de yok.. Burasının ağzına kadar dolup taşması normal.”
İnsanın ihtiyaçlarını karşılayabileceği her şey burada, evet de… yenilik yok ki.
Buluşma vaktinde buraya gelmeyi başarmışım. Telefonuyla buluşacağımız mekanda oturmuş bekleyen Satou-san’ı görünce hemen ona seslendim.
“Günaydın, Satou-san.”
“Ahh, Karuizawa-san! Günaydın!“
Satou-san ellerini kaldırdığında gözlerinin içi parlıyordu. Saçları o kadar güzel duruyordu ki… kesin kuaföre gitmiştir. Kafamda senaryolar kurmaya başladım.
Dün Satou-san beni arayıp bir konuda bana danışmak istediğini, o yüzden mümkünse uygun bir zamanda buluşup buluşamayacağımızı sordu. Normalde dün çatı katında başıma gelenlerden sonra bunu kaldırabilecek ne halim vardı ne de mecalim ancak herhangi bir sebep öne sürmeden reddedersem gereksiz şüphe çekmiş olurum.
Aslında uyduruk bir gerekçe ortaya sürerek bu durumdan sıyrılabilirim ama yaşadığım olaylardan sonra biraz değiştim gibi ve artık ben de sınıfıma destek olmak istiyorum.
Bir de… Nasıl desem bilemiyorum ama… Son zamanlarda Satou-san biraz fazla hareketli gibi sanki. Birkaç kere de Kiyotaka’nın yanında görmüştüm onu. Tabii ki de böyle bir şey mümkün değil ama acaba? diyorum bazen.
Yok ,yok Satou-san veya Kiyotaka’nın boş zamanlarında kiminle takıldığı umurumda değil zaten.
Evet evet hiç umurumda değil hatta…
“Kusura bakma ya. Biraz ani oldu, seninle bir konuda görüşmek istediğim için rahatsız ettim.”
“Ne rahatsızlığı, ne demek.”
“Böyle düşünmene çok sevindim.“
Sevinçten etekleri zil çalan Satou-san ile birlikte en yakınımızdaki kafeye girdik. Ağzına kadar dolu olan yerden iki kişinin çıkmasıyla bize yer açılmış oldu.
“Çok kalabalıkmış~“
Aklımdan geçeni düşünmeden söyledim.
“Tuhaf, acaba üst dönemlerin de mi kış tatilini özel sınavsız geçiyor?”
Satou-san!ın sorduğu bu soruyu düşünmeye koyulmuştum ben de.
Yaz tatilinde 9.sınıfları lüks bir gemiyle sınava götürmüşlerdi… bu kış tatilde sınav yok gibi bir hava vardı.
Acaba okul, bize dinlenelim diye gerçek bir tatil mi bahşediyor? Yoksa yeni yılın gelmesini yeni bir sınavla mı kutlayacağız? Umarım sınav falan olmaz ya.
“Kahvaltı yapmamışsındır umarım. Ben ısmarlıyorum, istediğini söyle.”
Satou-san, çekinmeden istediğim yemeği söyleyebileceğimi gülerek dile getirdi. Ben de amerikan çöreği ile sütlü kahve sipariş ettim. Siparişlerimiz gelirken ben de buraya çağrılış sebebimi öğrenmeye çalıştım:
“Eee, bana ne danışmak istiyorsun?”
Bana yemek ısmarlayacak kadar ciddi bir konu olsa gerek? Duruşumu düzeltip ona kulak verdim.
“Hmm, evet. Şimdi olay şu ki….. ben bir randevuya gideceğim.”
Satou-san heyecanlı bir şekilde ağzındaki baklayı çıkardı.
.”….Randevu mu?“
Şaşıp kaldım.. Gerginliğimi gizlemeye çalışarak sordum.
“Evet.”
Yüzü kıpkırmızı kesilen Satou-san başını iki üç kez sallayarak onayladı.
İçime kötü bir his doğuverdi. Galiba doğru tahmin ediyorum kiminle randevuya çıkacağını…
“Umm, Peki, kiminle?”
Satou-san, bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi yapıştırdı cevabı.
“Ayanokouji-kun. Şaşırdın, değil mi?“
Satou-san yüzünde utanç ve mutlulukla mırıldandı. Aniden, kulağım çınlamaya başladı. Sakin davranmaya çalıştım.
Az önce gelen çöreği elime alıp büyük sertçe bir ısırık aldım. Hatta çöreğin kırıntıları masaya döküldü. Boğazımın kuruluğunu da kahve içerek bastırdım.
“Heh……..yani, Satou-san, hedef olarak Ayanokouji-kun’u seçtin. Şaşırdım~“
Satou-san’ın, Kiyotaka’ya abayı yaktığını fark etmiştim.. fakat, bilmiyormuş gibi yapmak en doğru ve en güvenli seçenekti.
“Öyle mi? Ben de şaşkınım ya. Spor festivalindeki son koşuyu hatırlıyor musun? O halini hatırladıkça kalbim hala küt küt atıyor..”
Satou-san’ın öyle heyecanlı anlatıyordu ki bu sözlerinden ben bile utanır hale geldim.
Şuanki hali tam bir ‘Kör kütük aşık kız’ olarak tanımlanabilirdi…
“İyi de, onun varlığı ile yokluğu bir gibi değil mi? Yani nasıl desem, Satou-san, senin yanına yakışacak bir sürü çocuk var. Mesela, Tsukasaki-kun?“
- Sınıflar arasında adı hatrı sayılır bir süre gündem olmuş, yakışıklılığı ile tanınan bir çocuktu.
“O olmaz ki. Hem duyduğum kadarıyla, aynı kulüpten bir senpai ile çıkıyormuş.”
Demek öyle. Bu yüzden onunla ilgili dedikodu duymuyordum demek.
Ünlüler bile sevgili yapınca, popülerlikleri düşüyor.. bu da böyle bir şey galiba.
“Demek öyle. Peki, Satonaka-kun? Onun sevgilisi yok diye biliyorum.”
“Evet, o da yakışıklı gerçekten de… ancak ona gönlümü veremiyorum.”
Satou-san’a pek çok popüler yakışıklı çocuktan bahsetmeme rağmen, hep kem küm edip durdu. Kiyotaka, Doujou-kun ya da Satonaka-kun’dan daha çirkin demeye kadar gittim.. ama nafile.Görünüşe göre Satou-san, Kiyotaka’yı sadece dış görünüşüne bakıp beğenmemiş.
Kiyotaka her ne kadar ön planda olmayan birisi olsa da, sadece fiziğiyle okulun yüzde 95’ini döverdi… Bu konunun tam olarak farkında olmayan Satou-san bile spor festivalindeki koşusunu gördükten sonra iç güdüsel olarak bir şeyler hissetmiştir doğal olarak.
Normalde hem kızlar hem de erkekler için, sevgilisinin dış görüşünü çok önemlidir. Kişinin yakışıklı bir çocuk veya güzel bir kızla çıkıyor olması; okuldaki statüsünü, değerini, arttırır.
Mesela benim Hirata-kun’la birlikte olmam sınıf içi statükomu sandığımdan, hatta umduğumdan daha fazla yükseltmişti
Satou-san, Kiyotaka ile çıkarsa, statüsü de artacaktır..
Şayet bir de Kiyotaka kendi yeteneklerini sergileyip ön plana çıkarak Hirata-kun’u ezip geçerse..
Kiyotaka, spor festivalinden sonra dikkatleri üzerine çekmişti, evet. Fakat çok fazla kız ona ilgi duymuyordu şuan… Sessiz bir karakteri olması ve sadece Horikita-san ile konuşması, kızların dikkatini çekmiyordu. Bütün bunların üstüne bir de Ike-kun, Yamauchi-kun ve Sudou-kun gibi kişilerle arkadaş olması, kızlarda cezbedici bir erkek intibahı bırakmıyordu.
Satou-san’ın da, diğerleri gibi onunla bu kadar çok iletişime geçmemesi gerekirdi… Sahi basit bir koşudan sonra bu kadar çok ona bağlanması ne kadar normal ki?
Ayrıca Kiyotaka’nın göründüğü kadar basit olmadığını, gerçek karakterini hatta deyim yerindeyse “karanlık tarafını” bilen birisiyim.Yüksek ihtimalle Satou-san onun bu yanını hiç bilmiyordur. Sonra onun gerçek yüzünü görüp şok geçirebilir veya depresyona girebilir. Bunun olmasına izin vermemeliyim sonuçta Satou-san benim sınıf arkadaşım ve ben onu önemsiyorum..
Evet evet! Sadece ve sadece Satou-san’ın iyiliği için bu buluşmayı engellemek zorundayım.
Ahh, mou. Yine mi ya? Hayır, hayır!
Satou-san’ı gücendirip heyecanını kıracak bir konumda değilim. Aksine ona destek olmam gerekiyor. Neler düşünüyorum böyle!
Ben, Hirata Yousuke’nin sevgilisiyim. Başkasının aşk hayatına müdahale olamam. Hirata-kun’un kız arkadaşı olarak, D sınıfında kızlarının lideri olarak, Satou-san’a yardım etmeliyim..
“Biraz garip gelebilir ama… onu gerçekten çok mu beğeniyorsun?”
Kiyotaka’nın gerçek kişiliğini bilmeyen birisi olarak, böyle bir soru sormam gerekirdi.
“…..evet.”
Satou-san bir saniye bile düşünmeksizin başını sallayarak cevap verdi. Böylece niyetinin ciddiyetini de belli etmiş oldu.. gerçi fark edeli çok oldu ama..
“İnsanın sevdiği birini bulması güzel değil mi? Hem Ayanokouji-kun şuan boştadır.”
“Evet, işte bu yüzden aceleci davranıyorum ya. Başka birisi de Ayanokouji-kun’a göz koyacak diye endişe ediyorum.”
Dostuna ya da arkadaşına hoşlandığı çocuktan bahsedenlerin çoğu, hoşlandığı çocuğu kaptırdığı için… onlara anlatmaz. Bu yüzden arkadaşlarına danışmadığı belliydi. Benim çoktan bir sevgilim olması, bu ‘kaptırma riskini’ düşürüyordu haliyle.
Yine de kış tatilinde randevuya çıkmalarını beklemiyordum ya. Kiyotaka, bu kıza karşı ilgili bile değildi.. hem de daha dün çatı katında olaylar oldu. Ne alaka yani?
Pipetlerin olduğu kağıtları parçalamaya başlayıverdim.
.”…..randevunla ilgili danışmaya mı geldin yoksa?“
Bu sözlerimi duyan Satou-san’nun gözleri parıldadı, başını salladı. Sabahtan beri şu kızın gözleri parlıyor, ışıldıyordu.
“Evet. Nasıl desem?.. bir randevuyu güzel geçirmek için neler yapmalı? Hirata-kun ile nasıl çıkmaya başladınız? İlk buluşmada nasıl davranılması, neler yapılması gerekiyor? Bana bu konuda yardımcı olmanı istiyorum.”
D sınıfında ilişkisini açığa vuran sadece Yousuke-kun ile ben vardım. Yani sınıfta bu konularda tecrübeli tek kız bendim.Diğer sınıftan arkadaşlarına sorsa, büyük ihtimalle herkes Kiyotaka kim diye sorar, mesele uzardı. Kısacası danışmak için önündeki seçeneklerin en uygunu bendim
“Karuizawa-san, onunla okula başladıktan hemen sonra çıkmaya başladın değil mi?“
“Evet, öyle oldu galiba. Çok da önemli bir şey değil ama.”
“Nasıl değil ya? Benim için efsanevi bir olay bu!“
Bu sözleriyle beraber, Satou-san, ellerimden tutarak yalvarır gibi baktı.
“Buna yetenek deniyor! Lütfen bana da yardımcı ol!.”
“Yetenek demek de ne bileyim….”
Satou-san’un beklentilerini karşılamam mümkün bile değil ki..
Youske-kun’a ortaokulda yaşadığım utançtan kaçmak için yaklaşmıştım. Zorbalıktan uzak kalmamın en kolay yoluydu o benim için… açıkçası böyle düşününce de çok şanslı olduğumu az önce fark ettim.
Yousuke-kun’un kişiliği üzerine ciddi bir kumara girmiştim aslında. Ondan erkek arkadaşım rolünü yapmasını istediğimde, reddetseydi şayet… şuan her şey farklı olabilirdi. Hatta sadece beni reddetmekle kalmaz, zorbalık geçmişimi de ortaya çıkarır. Benim bu okuldaki kurtuluş planım suya düşerdi.
Yousuke-kun, tüm kalbiyle huzuru destekleyen ve uzlaşmacı birisi olduğu için çok şanslıydım. Sadece erkek arkadaşım rolü yaparak beni kurtaracağını düşünerek, kendi rızasıyla kabul etti. Ben de onu kabullenip ‘huzur içinde’ onun koruması altına girdim.
Yousuke-kun’nun kız arkadaşı olarak, sınıfta beklediğimden fazla ilgi gördüm. Başta sınıfta kızların kıskançlığı ile nefretine sebep olsa da, çok geçmeden bu olumsuz etkiler kayboldu. Bana yapılanları hatırlayarak, bazı öğrencilere karşı daha dikkatli davrandım. Alışveriş yaparken bile, küçük şeylerin peşine düştüm falan. Dikkatli tavırlarım sayesinde, D sınıfının kızlarının lideri olmayı başardım.
Fakat sahte bir statüye sahip olduğum için, yapabileceğim ve yapamayacağım şeyler kısıtlıydı. Mesela, bu kızın isteğine cevap vermek gibi…
Kelin ilacı olsa önce kendi kafasına sürermiş…
Sevgili rolünde olduğumuz için, beraber takılıyorduk evet. Ama aklım hiçbir zaman Yousuke’nin yanında olmadı ki… Bu yüzden randevuda neyin yapılıp neyin yapılmayacağını bilmiyorum..Satou-san’nın beklentisini de boşa çıkarmak da istemiyorum, tabii.
Hem acemi olduğumu düşünsün de istemem.
Eğer eski ben olsaydım, dizilerden, dergilerden edindiğim bilgileri hava ata ata söyler, ona ne kadar deneyimli olduğumu gösterir, bana ait olmayan deneyimleri yaşamışım gibi ballandıra ballandıra anlatırdım. Ancak son günlerde değiştiğim için ve bana güvenen Satou-san’a karşı, sahte bilgi vermek istemiyorum. Zaten son günlerde ‘ukala ve kaba’ tavırlarımdan tiksinmeye başladım.. artık gerçekleri konuşmak istiyorum, sahtekarlıktan yoruldum.
Fakat, bu konuda ağzımı bile açamam.. Yousuke-kun’un kız arkadaşı olarak iddialı olmaya devam etmek zorundayım. İstemesem de yalan söylemek zorundayım.
Peki, gerçekten buna gönlüm razı mı?…
Şuan… Yousuke-kun’un varlığına muhtaç mıyım ben?
Şuan aklıma gelenlere bak ya. Kafam karman çorman oldu..
Manabe ve Ryuuengili, Kiyotaka alt etti, evet.. artık zorbalık görmeyeceğim. Dahası, her hangi bir sorun yaşarsam, Kiyotaka beni kurtaracaktı. Bana söz verdi.. buna da güveniyorum haliyle.
Yousuke-kun’un kız arkadaşı olmam benim için bir ayrıcalık… bu etiketin benden alınma ihtimali vardı.. Bir de, onun beni terk ettiğine dair dedikodu da çıkarsa işler sarpa sarabilirdi.. fakat bunu da konuşarak halledebiliriz diye düşünüyorum.
Böyle bir durumda, özgürlüğüme kavuşup hayatımın aşkını arayabilirim. Tabii, şuan bu konuyu düşünme gibi bir lüksüm de yok.
Önümde bir kız benim düşüncelerimi heyecanla onunla paylaşmamı bekliyor malum.. Bu konuyu sonra düşüneceğim.
Gereksiz düşünceler kafamın içinde belirip dursa da, buna bir son veriyorum artık.
“Anlattıklarından sonra, şunu anlıyorum, Satou-san. Ayanokouji-kun ile gerçek bir randevuya çıkmak istiyorsun, değil mi?“
“Evet.”
Yani, Kiyotaka’nın kalbini kazanmak istiyordu…
“Bu randevunun iyi geçmesi için ne yapmalıyım, yardım et ne olur?.”
“Biraz düşünelim bakalım!……..”
Ciddi olacağım. Satou-san’ın, Kiyotaka ile sevgili olması için ne yapması gerek?……umm, o çocuğu nasıl baştan çıkarabilir ki?..
Diğer çocuklardan çok farklı izlenim bırakıyor. Sanki romantizm, aşk, birisiyle çıkmak gibi şeylerle hiç ilgilenmiyor gibi duruyor..? Ya da belki tam tersine bütün duygularını içine atan ve hayatının kadınını arayan romantik bir aşk adamıdır..? Hmm…
Çok fazla ihtimal olduğundan, çıkarım yapması zor ve riskliydi. Kafamda sorularla boğuşurken, Satou-san telefonunu çıkarttı.
“Kafamda bir şeyler kurdum.. bu konuda çok bilgim de yok ya. Denedim işte. Bir bakar mısın?”
Not defterini açıp hazırladığı planı gösterdi.
12’de buluşma -> Öğle yemeği -> Sinema -> Alışveriş -> Efsanevi ağacın altında hislerimi dile getirmek -> Hediye Vermek
Aşırı basit bir plan yapmış… en çok gözüme çarpan yeri sordum.
“Ne? İlk buluşmada ona açılacak mısın?.”
“Tek hedefim, tüm cesaretimi toplayarak ağzımdaki baklayı çıkartmak… tabi o gün cesaretim olursa.”
Tam ben de nasıl yavaş yavaş onunla romantik bir bağ kurabilir diye düşünüyorken, o kendisini aşmış bir halde kısa yoldan zafere ulaşmanın planını gösteriyordu.
“Çok abartı değil mi ya? Birkaç randevu sonrasında hislerini söylemek daha doğru olur. Hem bu süre zarfında birbirinizi tanımış olursunuz. Belki hoşlanmayacağın bir huyu falan vardır, aceleci olma.”
Kızlar konu aşk olunca, ani kararlar vermeye bayılırlar.. Fakat, Satou-san, acemiydi. Ağırdan alması en doğrusu olur.
Tabii, benim gibi bir aceminin sözüne ne kadar güvenilir orası tartışılır…
Fakat sonuca ulaşma konusunda dört nala koşuyor gibi bir hali var ya. Yoksa…üçüncü döneme onun sevgilisi olarak mı girmek istiyordu?
“Hem, efsanevi ağaç da neyin nesi? Hani şu, çaput bağlanıp da dilek edilen ağaçlardan falan mı?“
Böyle bir ağacın gerçek olduğunu düşünsenize… birisine, bir dilek yüzünden 10 20 yıl hayatınızı adadınız diyelim.. ve o adam da işe yaramazın teki çıktı. Ama onunla evlisiniz.. boşanma noktasına gelmek bile, lanet gibi aynı.
“O kadar ünlü olan ağaçlardan değil ya. Okulun forum sayfasında gördüm. Orada aşkını itiraf edenler sevgili oluyormuş. Birkaç yorum da vardı doğru olduğuna dair.”
Heh……..hiç duymamıştım. Madem öğrendim, ben de bakayım neymiş ne değilmiş..
Araştırdığımda, okulun bültenin de bilgi yer aldığını fark ettim. Birkaç kişinin de başarılı olduğu yazıyordu.
Bu okul ilk kurulduğu zaman, kodamanın biri bu ağacı hediye etmiş, onlar da dikmişler.8 yaşından büyük bir ağaçmış falan..
“Böyle ağaçlar pek yokmuş buralarda……..”
Bu ağacın altında güneş batmadan önce ilan-ı aşk etmek gerekiyormuş ve etrafta kimse olmamalıymış. Akşam üzeri 4-5 arası yani.. Bu şartlar sağlandığında başarılı olma şansı %99 imiş..
Bu %99 garantisi de ne bileyim 🙂
“Ya zamanlama ne olacak? O biraz zor gibi.”
“Evet.. hatta alakasız birisi de yanınızda olursa, başarılı olmayacağı söyleniyor.”
Bu saatlerde etraf adam kaynıyorken, nasıl olacak ki? Hatta bu ağacın altında şansını denemek isteyenler de olacaktır…
Bu tarz şeyler batıl inanç hep.. Ancak hayatının aşkı falan olsa, denemeye değer de…
Ben de kazanma şansımı arttırmak için, bu tarz bir şey deneyebilirdim. Bana olacak katkısı %1 bile olsa, denemeye değerdi.
“Hey umm, Ayanokouji-kun’u neden seviyorsun peki?“
“Ehh? Neden sordun ki?“
“Kusura bakma ama ben o çocuğu hiç tanımıyorum, hakkında bilgim de yok. Onun hakkında kafamda bir izlenim olsun istiyorum. Onun neyine vuruldun mesela? Yani onu az çok tanırsam, randevun için birkaç fikir verebilirim.”
Açıklamamı duyan Satou-san, ellerini yanaklarına yapıştırarak gözlerini kırpıştırdı. Utanıyor galiba.
“Umm—…..Çok karizmatik bir çocuk değil mi ya!? Hep sessiz ve olgun duruyor. Ayrıca, çok hızlı koşuyor.. Sınavlarda da benden başarılı.. Salak da değil yani….Eskiden Hirata-kun’u tüm erkeklerden iyi görüyordum. Bana çocuksu geliyorlardı.”
Ike-kun ile Yamauchi-kun gibilerinden bahsediyor sanırım. Bu konuda haksız değildi… Hatta bazen aynı yaşta mıyız diye kendi kendime sorduğum bile oluyordu. Sınıfımızdaki erkeklerin çoğu çocuk gibi cidden.. Bu yüzden kızlar, bizim sınıftakilerden çoktan umudu filan kesip senpailerle ilgileniyor ya zaten..
“B-bu söylediklerim aramızda kalsın, olur mu? Sınıftaki kızların Ayanokouji-kun’un ne kadar karizmatik olduğunu öğrensinler istemiyorum. Hem benim söylediğim de duyulursa, adım kötüye çıkar.”
“Peki bana danışmak neden istedin ki?“
“Karuizawa-san, Hirata-kun’un sevgilisi olduğun için, içim rahat.”
Demek Hirata-kun’a güvenerek benden yardım istiyordu. Nedense duyunca biraz huzursuz oldum…. her şeyi geçtim, neden Kiyotaka yani?
Başka birisi olsaydı, tüm kalbimle onu destekler, ona yardımcı olurdum. İçim içimi bu kadar yemezdi.. buna kader mi deniyor acaba?
“Off……..”
Bu düşüncelerim beni derin bir iç çekmeye sürükledi. Sabahki iç çekişimden farklıydı; daha ağırdı. Satou-san ise hem şaşkın hem de karamsar bir halde bana bakıyordu.
“S-sana zahmet veriyorum, değil mi?“
“Hayır, ne demek. Bu konuyla alakası yok, kusura bakma.”
Panikleyip inkar etsem de, o iç çekişi sabahtan beri içimde tutuyordum..
Kiyotaka’ya aşık falan da değilim ama… nasıl desem?.. onunla aramda özel bir bağ var. Ne olursa olsun, hep kalacak bir bağ.
Şuan duygularımı düşüncelerimi kalbime gömüp önümde duran bu kıza yardımcı olmalıyım.
“O zaman, bu randevu planını gözden geçirelim önce, olur mu? Öğle yemeğinden önce sinemaya gidin mesela. Öğlen yemeğinde aranızdaki sohbet tıkanırsa, konuşacak konu bulamazsan, filmden bahsedersin.”
“Umm, O zaman Karuizawa-san, düşündüklerini not alayım.”
Satou-san telefonunu dediklerimi yazmaya başladı.
Filmin çoktan biletlerini almıştır ama akış için en mantıklısı bu. Yemek yedikten sonra direkt filme gitmek, beklenmedik durumlara yol açabilir.. Ayrıca, uyku da getirir.. mantıken doğru bir fikir değil.
Sinema salonunun sitesini açtım.
“Peki, hangi gün görüşeceksiniz?“
Önce zamanın değiştirilip değiştirilmeyeceğini sorayım da ona göre film bakayım.
“Yarından sonraki gün.”
“Tamam……..bi dakka ne!!? O gün ayın 25’i değil mi?”
Şaşkınlıkla yerimden kalkmışım.
“Hehehe.”
Ne? Ne gülüyor be, bu kız……..!
Aralığın 25’i, çoğu kadın ve erkek için en önemli günlerden biridir..
Kiyotaka, nasıl bu kızın o günkü görüşme isteğini kabul eder aklım almıyor!
Sevgililerin zaman geçirdiği, ya da aşıkların aşklarını ilan ettiği günlerden biri o gün. Arkadaşlar arası masum bir “ilk randevu” için iyi bir gün kesinlikle değil.
Ertesi gün olur mu diye ısrar edip günü değiştirmesi lazımdı.
Hem Kiyotaka’ya ne oluyor da bu önemli günde böyle yanlış anlaşılmaya açık bir teklifi kabul etmiş?. Bu tür anlam yüklenmiş özel gün ve haftaları umursamıyor galiba. Yoksa…. Belki o da bu işe dünden razıydı kim bilir? Heyecansız lise hayatını Noel günü başlayan tazecik bir aşkla renklendirmek istiyordur belki de? Ya da daha kötüsü… Tam bir çapkın gibi davranarak bu özel günün imajını kullanıp Satou-san’ı yeni yıla odasında girmeye davet edecek. Gecenin bir yarısı dört duvar arasında baş başa kalırlar falan. Daha sonra ise….
Aklıma gelen ihtimallerin etkisiyle nefes alış verişim hızlanmaya başladı. Vücut ısım da hafif hafif yükseliyordu:
“Fu, fu.”
.”……ne oldu, Karuizawa-san?“
“Yok bir şey..”
Bu tür konuları daha fazla düşünmemeliyim. Hem neden kendi kendime gelin güvey oluyorsam? Bu ikisinin görüşme isteği de, o gün neler yapacakları da beni ilgilendirmez.
Evet evet! O ikisinin ne yaptığı beni alakadar etmez..!
Ah mou, benim neyim var ya..? sürekli bir garibim. Kendi düşüncelerime karşı öfkeleniyordum.
“25’i demek, ha…. Noel arifesinden daha iyidir.”
Sinema noel arifesinde bile doluydu.
Okulda çift olanların sayısı 10% ile 20% arasındadır.. ama yine de biletlerin çoğu tükenmişti.
“Film, 11.50 ile 13.30 arasında. 14.00 gibi de yemek yiyeceksiniz. 15.00 gibi alışveriş.. 16.00 gibi de ona hislerini söyleyeceksin. Planın bu mu?”
Zamanları ekleyerek kabaca bir tahminde bulundum. Satou-san da inkar etmedi, başını sallayarak onayladı.
“Bence öğle yemeği için de yer ayırt. Cam kenarında oturmak istiyorsundur herhalde? Ayrıca, önceden sipariş verirseniz de, menüde olmayan yiyecekleri de hazırlıyorlar.”
“Öyle mi? Hiç bilmiyordum. Beni şaşırtmadın, Karuizawa-san.”
Yarından sonraki gün, etraf kalabalık olacaktır.. Dahası, bu tarz şeyleri sadece kızın düşünmesi de yeterli değil. Erkeğin de düşünmesi gerekiyor.
Satou-san hislerini açıklayabilir umarım.. tüm bunlar, onun içi sonuçta..
Nasıl desem, garip bir duygu var içimde. Hayatımda şimdiye kadar gerçek bir randevuya çıkmadığım için, kendimi sefil hissediyorum..
Düzenleyen : Tasi Bey