Elitler Sınıfı - Cilt 7.5 - Bölüm 7 - Kör Talih
Cilt 7.5 Bölüm 7 – Kör Talih
Sinemaya arada bir geldiğim için kendimi garip hissetmiyordum. Hatta tatillerde gelmeye özen gösteriyorum. Film izleyerek puanlarını boşa harcadığını düşünenler de var ama benim için film izlemek hobi gibi bir şey.
Kafamı dağıtmanın yanı sıra, yeni şeyler öğrenmemi de sağlıyor: Çeşit çeşit konularla ilgi alanlarım artar oldu. Bazen tek ihtiyacınız olan, kafanızı dağıtacak bir şeylere odaklanmaktır. Bugün de öyle günlerden biri işte.
Noel yaklaşıyorken, romantik komedi izlemeye gelmedim, tabii. Bugün gösterimden kalkacak kırsal bir yerde mafya çatışmalarını anlatan bir aksiyon filmine geldim.
Bugün gösterimi bitiyor diye, şaheser falan sanmayın. Düşük bütçeli, basit bir film. Hatta bu sayede, internetten çabucak bilet alabildim. İzlesem mi diye çok da düşündüm hatta. Hem son günü hem de birkaç farklı sebepten dolayı izlemeye karar verdim.
Resepsiyon görevlisiyle kısa bir görüşmeden sonra, bana salon numarası ile koltuk numaramın yazılı olduğu bir bileti uzattı. Bu arada, genelde arka sıralardan izlerim ama bu sefer şansıma oralar dolu çıktı..
Belki de Noel yaklaşıyor diyedir? Hatta pek çok koltuk ikili olarak rezerve edilmiş..
Ortalarda seyretmenin daha iyi olacağını düşündüğüm için, ortalardan yer istemiştim. Çok şükür ki, boş yer varmış hemen bileti kesip verdi. Arka sıralarda çiftler olur mu acaba?..
Başlamasına 20 dakika olduğu için, biraz zaman öldürmek adına afişlerin olduğu yere geçtim. Son 10 dakika kaldığında salona almaya başladıklarında, içeri geçtim.
Arkamdan gülüşe gülüşe çiftler girdi. Yerime oturup filmin başlamasını bekledim. Yavaş yavaş etrafım dolmaya başladı. Film başlamadan önce, vizyona girecek filmlerin reklamlarını izlemek bayağı hoşuma gidiyor. Odamda televizyondan izlemektense, burada fragmanlarını izlemek daha güzel. Kısaca, büyük ekranın büyüsüne kapılıyorum denebilir.
Şansıma film değil de yiyecek içecek reklamları çıkıyor. Haşlanmış yumuşacık pirincin, ince yosuna sarılıp hazır hale gelişinden, çocukların severek yediği pirinç toplarını anlatan kısa bir reklam..
Filimin başlama süresi yaklaştıkça, etrafıma bakındım. Oturduğum sıra dolmak üzereydi. Sağımda bir çift oturuyordu. Solumda da bir koltuk boştu, diğer koltuklarda da bir çift vardı. Salonun karanlığından istifade edip el ele tutuşmayı da ihmal etmemişlerdi. Böyle bir filme de çiftler geliyor ya, ne diyeyim artık bilemiyorum.
Sol yanımdaki koltuk büyük ihtimalle film sonuna kadar boş kalır.
Noel kısır arifesinde tek başına koşa koşa film izlemeye gelen de olmaz ki ya. Tam bu sözler kafamın içinden geçerken filmin fragmanı dev ekranda dönmeye başladı.
Ardından da sol tarafımda bir gölge belirdi. Galiba benim gibi garip birisi daha koştura koştura film izlemeye gelmiş..
Sırf bu filmi seçtiği için, kim olduğuna bakmak istedim. Gözlerimi ona doğru çevirdim.
“Aa…”
Salak gibi ağzım açık kaldı, tabii.Yanıma oturan öğrenci, C sınıfından, Ibuki Mio idi. Daha çatı katı olayının üzerinden çok geçmemişken, ortalama 24 saatten bahsediyorum- böyle garip bir ortamda sözleşmiş gibi denk gelmemiz de ne bileyim..
Neyse ki çok geçmeden salonun ışıkları kapandı. Beni de fark etmedi zaten. Hemen dev ekrana gözlerini dört açıp baktı.
Normalde filmin sonundaki ‘emeği geçenler’ bölümünü dahi izleyen birisi olarak, son ana kadar beklemek ışıkların açılması demekti. Bugün, o bölümü izlemeden gideceğim gibi.
Ama şimdilik karşımda halletmem gereken daha ciddi bir problem var: Sinema salonlarında koltuklar arasındaki kol dayama yerleri..
Bu kol dayama yerlerinin hangi tarafını kullanabileceğimize dair sinema salonlarında kesin bir kural yoktur ve toplumsal hayatta normlar veya yasalar tarafından sınırları belirlenmemiş alanların tek bir ortak noktası vardır: Hepsi de “Orman Kanunlarına” göre işler. İlk gelen kolunu dayar misali. Benden önce gelen sağ tarafımdaki çiftte sağ kol dayama yerini kullanmışlardı. Tam solumu düşünüyordum ki, Ibuki çoktan dirseğini dayamış bile.
Aslında teorik olarak aynı kol dayama yerine iki dirsek koyulamaz değildi. Fakat pratikte bu eylem, karşı tarafı rahatsız edebileceğinden dolayı çok tercih edilen bir durum değil.. bu sebeple de, Ibuki kafasını çevirip bana baktı.
“Ögh.”
Ibuki, sağ olsun iğrenir gibi bir ses çıkarttı.
“Ne tesadüf ama, he.”
Tepkisiz kalmak garip olacak diye bir cümle kuruverdim. Fakat bana cevap vermeden bakışlarını çevirdi. Beni görmezden gelme niyetinde galiba.
İşime gelir açıkçası. Ben de kafamı dev ekrana çevirip dikkatimi önümdeki filme vermeye çalıştım. Ama…
Her ne kadar rahatsız olduğumu hissettirmek istemesem de yanımdaki kişinin filmi izlemek yerine ikide bir yan gözle beni kestiğini fark etmiştim
Önündeki filme baksana demek istiyordum ama malum sinema salonunda olduğumuzdan mütevellit herhangi bir ses çıkarmak istemedim. Acaba kulağına mı fısıldamalı?
Evet, kulağına fısıldayayım da yumruğu çaksın.. Neyse, bakışlarına aldanmadan filme odaklanacağım. Zaten ‘gözetlenmeye’ alışık olduğum için, çok da şaşırtıcı bir durum değil yani.
Kafamdan geçenleri yüzüme yansıtmadan filmi izliyorum. Tek problem, filimin iyi olmaması idi: Tam anlamıyla düşük bütçeli bir film.. Hikaye sürekli kendisini tekrarlıyor yahu.
Neyse kazasız belasız gösterimin büyük bir kısmını geçirmeyi başardım. Şuan filmin tam doruk noktasına gelmek üzereyiz. Başrol, düşmanın mekanını basmak için hazırlanıyor. Tam ısınma turları geçti, aksiyon başlayacak derken ekran kararıverdi. Herkes filmin kendisine has bir sahnesi diye düşünerek bekledi. Fakat, bu bekleyişi 30 saniyeyi geçti.. ne ses, ne de görüntü var hala.
Ardından anons geçildi.
“Yaşadığınız sorundan dolayı özür dileriz. Ekipmanlarda bir sorun tespit edildi. Birkaç dakika içinde film kaldığı yerden devam edecek. İyi seyirler.”
Öğrenciler şikayetlerini sesli dile getirse de, salondan çıkıp giden olmadı. Herkes bu kısa sürede konuşarak vakit geçirmeye başladı.
“Kara bahtım kör talihim bu ne ya...”
Sanki bana dercesine konuşan Ibuki, bir de iç çekti. Benimle, ekipmanların bozulması.. ne alaka lan?
“Ben de şaşırdım. Seni sinemada görmeyi beklemiyordum.”
“Benim sinemaya gelmemden sana ne ki?”
Söylediklerimden hoşlanmamış olacak ki, iğneleyici bir cevap verdi.
“Evet.”
Karşı çıkmasın diye kısaca cevap verdim.
“Sen……...”
Ağzından birkaç hece döküldü ama duraksadı. Dik dik bakarak tekrar konuştu.
“Benimle içten içe alay edip duruyormuşsun. Bunu kabullenemiyorum.”
Öfkelenmesini anlıyorum da, kin beslemesi niye? Teselli edip gerçekten böyle düşünmüyorum desem bile, ona işlemeyecekti, inanmayacaktı ki. Bu yüzden en iyi bildiğim yöntemden ilerlemeye karar verdim.
“Buna güç deniyor, Ibuki.”
“Ha……..?“
Aramızda garip bir atmosfer vardı artık. Sadece Ibuki’nin tek taraflı yaşadığı.
Sinir ve öfkeyle dolu keskin bir bakış attı bana. Ama ona aldırmadan konuşmaya devam ettim.
“Hangi şartlarda olursan ol, rakibin yenecek gücün varsa, gerisi teferruat değil midir? Rakibin yeteneklerini sana göstermedi diye, rakibini küçümseyecek misin çocuk gibi? Eğer sen beni durdurabilmiş olsaydın, şuan Ryuuen’gil zafer kazanmış olacaktı. Ya da en azından berabere biterdi.”
Bu saldırgan sözlerimi dayak yiyen birisi olarak duymak üzücü olabilirdi..
“Ama…..”
Ibuki, haklı olduğumu biliyordu.
İşte buna güç deniyor. Rakibin kim olursa olsun, asla onu hafife almayacaksın.
“Ayrıca, Ryuuen ve Sakayanagi gibi gözüm yükseklerde olmadığı gibi, ön planda olma merakım da yok. Tam da bu sebepten dolayı, gerekmedikçe yeteneklerimi kullanmayacağım. Ryuuen ile kavhaya tutuşma sebebim, önümdeki seçeneklere bakıp başka bir çıkış yolu olmadığını düşünerek verdiğim bir karardı. Ne rakibimi küçük gördüm ne de alay ettim. Ne de aklımdan böyle bir düşünce geçti. “
Ibuki’yi rahatlatmak, teselli etmek, için söylemiyordum bunları. Hatta onu aşağıladığımı bile düşünebilir.. sonuçta onları rakip olarak görmediğimi dile getiriyordum. Fakat, kelimelere dökmeye çalıştığım şey biraz da… : Ibuki benim için yol kenarındaki bir taştan ibaret olduğudur.
.”……beğenmedim.”
Mantıklı bir açıklama yapsam da, duygusal olarak kabullenemiyordu.
“Ön plana çıkmak istemediğini söylüyorsun ama ıssız adada Ryuuen’i kışkırttın. O hamlelerin olmasaydı, bunlar hiç yaşanmayacaktı. Hatta Sudou’nun olayına dahi sessiz kalsaydın, işler bu raddeye hiç gelmezdi ki.”
“Evet. Bu konuda haklısın.”
Sudou’nun okuldan atılmasına göz yumup, Ibuki’nin D sınıfına ektiği nifak tohumlarına dur demeseydim, ıssız ada ile gemideki sınavını umursamasaydım, Ryuuen’in D sınıfına bir takıntısı olmayacaktı tabii. Hatta B sınıfı ile olan mücadelede, kendimi korumuş olacaktım.
“Ağzından çıkanı kulağın duymuyor bence. Gizlenerek bile yeteneklerini sergilemeye devam ediyorsun sen. Bu yaptığına atalarımız diyor ki ‘ Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’. “
Kendi yeteneklerimi kullanmak için izin alacak değildim..
Ibuki gibi birisi için gerçeği kabullenmek zordu.
Ibuki, daha fazla iletişim kurmanın yersiz olduğunu düşünmüş olmalı ki…gözlerini kapkara ekrana doğru dikti. Ben de boş verip ekrana odaklandım. Birazdan film bitecek ve buradan çıkacağım zaten.
***
Düzenleyen: Tasi Bey