Arifureta Shokugyō – Cilt 1, Bölüm 3: Zorbalık

Hajime’nin en güçsüz olduğu gerçeği herkes tarafından bilindiğinden beri iki hafta geçmişti. (Ç.N: Ve benim yüklediğim son bölüm üzerinden iki hafta geçmişti.)

Şu anda Hajime, mola zamanını Kraliyet kütüphanesini kontrol etmekle geçiriyordu. Elinde “Kuzey Kıtası’nın Büyülü Canavarlarının Resimli El Kitabı” başlıklı büyük bir el kitabı vardı. Hajime’nin bu kitabı okumasının nedeni, iki haftalık eğitimden sonra kendisinin hayal ettiğinden daha yararsız olduğunu fark etmesiydi. Fakat güçsüzlüğünü telafi etmek için bilgi ve ilimden yararlanabilirdi. Böylece, mola zamanını bilgisini artırmak için kullanmaya karar vermişti.

“Ahhhh~” Hajime, el kitabını bir süre okuduktan sonra iç çekti ve el kitabını masaya fırlattı. “Pat! Dan!” kitabın masaya çarptığında çıkardığı ses, oradan yeni geçen kütüphaneciyi irkiltti ve kütüphanecinin Hajime’ye dik dik bakmasına neden oldu.


Ayrıca Hajime de şaşırdığı gibi kütüphaneciden özür dilemişti. “Bir dahaki sefere lütfen daha dikkatli olun!” derken kütüphaneci Hajime’ye bakmaya devam ediyordu. Hajime içinden ağlayıp sızlamadan edemedi.

“Ne halt yiyorum ben?!”

Hal böyle olunca tekrardan derin bir iç çekti. Hajime, dirseğini masaya koyup yanağını avuç içine yasladı, yavaş bir şekilde Statü Plakasını çıkardı ve göz geçirdi.

Bu, Hajime’nin iki haftalık sıkı eğitiminin sonucuydu. Saçmalık! Doğal olarak kendi sonuçlarıyla alay etti. Bu arada, hadi Kouki’nin sonuçlarına bir göz atalım.

Büyüme oranı Hajime’nin beş katıydı. Dahası, Hajime büyüye eğilimi olmadığını da fark etmişti. Peki, büyü eğilimine sahip olmamanın ne gibi sonuçları var? İlk olarak bu dünyadaki büyü kavramını açıklayarak başlayalım.

Tortus’ta büyü kullanma süreci, kullanıcının büyüyü harekete geçirecek büyülü sözler aracılığıyla büyü gücünü kendi bedeninden bir büyülü çembere kanalize etmesiyle oluşuyordu, bu da büyüyü harekete geçiriyordu. Büyüleri doğrudan büyü gücüyle harekete geçirmenin hiçbir yolu yoktu, ilgili büyüleri yapmak için ona uygun olan büyülü çemberi oluşturmak gerekirdi.

Ayrıca, büyülü çemberin içine kanalize edilen büyü gücü, büyülü sözlerin söylenme süresiyle orantılı bir şekilde çoğalıyordu. Büyülü çemberin ölçeği, büyünün karmaşıklığına göre artıyordu, bu da büyülü çemberin boyutunu büyütüyordu.

Örneğin, RPG’de* ünlü olan büyülerden 【Ateş topu】 saldırısı 20cm genişliğinde bir büyülü çember gerektiriyordu.

Nitelik, güç, menzil, kavrama gücü ve büyü emilimi(kişinin vücudundaki büyü gücünü kanalize etme yöntemi) gibi temel teknikler gerekliydi. Ayrıca büyü ölçeğini artırmak için endüktivite* ve uzun süre gibi faktörler de gerekliydi. [(Ç.N 1: Role Play Games – Rol Yapma Oyunları), (Ç.N 2: Yalan olmasın tam olarak ne olduğumu bilmiyorum, enerji sıfırlama galiba.)]

Öte yandan, bu kavramların istisnaları vardı. Bu istisnalardan biri kişinin yatkınlığıydı. Temel olarak yatkınlık, benzersiz vücut yapısına sahip olan kişilerin büyü kullanırken bazı boş ve anlamsız sözcükleri çıkarabileceği anlamına geliyordu. Örneğin ateş türüne yatkınlığı olan bir insan, ateş büyüsünün nitelik bölümünü yazmak zorunda kalmıyordu. Bunun yerine atladığı kısmı hayal gücü ile dolduruyordu.

Kısacası, nitelik bölümünü yazmak yerine, büyülü sözleri söylerken ateşi hayal edebiliyoruz, bu da büyüde ateş niteliğini ortaya çıkarıyor.

Çoğu insan bir çeşit yatkınlığa sahip oluyordu ve bahsi geçen 20 cm çapındaki büyülü çember ortalama bir insan için tahmini değerdi. Fakat Hajime Reiste yatkınlık olmadığından aynı etkiyi elde etmek istiyorsa sözlerine çok fazla kelime eklemesi gerekiyordu. Bunlar: Hızı, yörüngesi, yayılma oranı, kontrol oranı gibi faktörlerdi. Bu yüzden, Hajime eğer bir 【Ateş topu】 büyüsü kullanmak istiyorsa bunun için 2 m genişliğinde bir büyülü çember gerekiyordu . Bu gerçek savaş durumunda kullanışlı olmazdı.

Büyülü çemberi işlemenin 2 yolu vardı: sadece bir defa kullanılabilecek bir kağıt türüyle ve birkaç kez kullanılabilecek metal gravürlerle*. İlki geniş bir çok yönlülüğe sahiptir ama yalnızca bir kere kullanılabilir ve gücü de azalır. İkincisi birkaç kez kullanılabilir ve gücünü de korur ama içindeki büyü değiştirilemez ve hantaldır. Ishtar ve rahiplerin tümü metal gravür içeren asalar kullanıyorlardı. (Ç.N: Gravürle ilgili örnek bölümün sonundadır.)

Kısacası, özellikle kişinin yatkınlığı yoksa bu 2 yol da yakın dövüşte işe yaramazdı. “Sinerjist” sınıfı yalnızca bileşikleri ayrıştırabilir ya da yaratabilirdi, imalat amacı dışında faydasızdı. Ayrıca, dönüşüm becerisine yardımcı olabilecek kutsal bir eser yoktu. Hajime’nin aldığı tek şey üzerine dönüşüm becerisi için büyülü çember işlenmiş bir çift eldivendi. Peki gizli tuzak ya da kapan yapmanın bir anlamı var mıydı? Hajime bir tuzak yapabilse bile ölçeği biraz fazla büyük olurdu… Bu da savaşta kolay bir hedef olması demekti. Dikkat çekmek savaşta çok tehlikeliydi.

Bu iki hafta boyunca Hajime’nin sınıf arkadaşları onu değersiz olarak yaftalamışlardı*. Bu konuda bilgi birikimi yapmak dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu… Geleceği iç açıcı değildi ve son zamanlarda sıkça yaptığı tek şey durmadan iç çekmekti. (Ç.N: Yaftalamak kısaca şu demek: Hajime=Değersiz)

“Pew, belki de dışarı çıkıp seyahat edebilirim.” Hajime böyle düşünürken kütüphane penceresinden dışarı baktı ve mavi gökyüzünü seyretti. Sonunda, son iki hafta boyunca titizlikle topladığı bilgileri anımsarken geleceği hakkınca ciddi bir şekilde düşündü. Derin düşüncelere dalmıştı.

(Tabi ya, yarı-insanların ülkesine gitmeliyim. Kemonomimi* bulunmayan mistik bir dünya var olamaz… Ancak bulundukları yer “Ağaçlar Denizi”nin derinlikleri ~. Yarı-insanlara yönelik ayrımcı tutum nedeniyle ormanın dışında yaşayan yarı-insanlar sadece kölelerdi.) (Ç.N: Komenomimi: Kedi kulakları, tilki kuyrukları gibi hayvani karakteristik özelliklere sahip olan kişiler. Bunun da örneği bölümün sonunda.)

Hajime’nin bilgisine göre yarı insanlar kıtanın doğu tarafında Kuzey ve Güney’e yayılan 【Haltina Ağaçlar Denizi】’nde ayrımcılığa uğradılar ve ormanın derinliklerine saklandılar. Neden ayrımcılığa uğramışlardı ki? Bunun nedeni herhangi bir büyü gücüne sahip olmamalarıydı.


Efsanelere göre, Tanrı Çağı sırasında, bu dünya antik büyü kullanılarak Koruyucu Ehit ve havarileri tarafından yaratılmıştı. Bu çağda kullanılan büyüler antik büyülerin bir alt versiyonuydu . Bu nedenle büyü, Koruyucu’nun armağanı olduğu için herkes tarafından çok beğenilmişti. Tabi ki bunların hepsi Azizler Kilisesi’nin öğretileriydi.

Bu öğretiden dolayı yarı-insanlar, insanlar tarafından Koruyucu’nun terk ettiği şeytani bir ırk olarak görülüyordu. Peki ya Büyülü Canavarlar? Büyülü Canavarların felakete neden oldukları ve Koruyucu’nun kutsamasını bahşetmediği bir ırk oldukları söylenir. Onlar sadece haşerelerdi. Hajime insanların bu tür aşırı genelleştirilmiş algılarına karşı şaşırmıştı.

Bunun dışında, Şeytanlar Azizler Kilisesi’nin inandığı Koruyucu “Ehit-sama”dan başka bir Koruyucuya inanmalarına rağmen yarı-insanlara karşı düşünceleri aynıydı.

Ek olarak bütün Şeytanların büyüye yatkınlıkları fazlaydı. İnsanlardan daha kısa büyülü sözcüklere ihtiyaç duyuyorlardı ve küçük büyülü çemberleri bile muazzam bir ateş gücüne sahipti.

İnsanlar — inandıkları Koruyucu’nun farklı olması nedeniyle— Şeytanları düşmanları olarak gördüler (Azizler Kilisesi’nin öğretileri) ve Koruyucu’nun sevmediği yarı-insanları dışladılar. Şeytanlar insanlarla aynıydı. Yarı-insanlar hakkında pek bir şey bilmemelerine rağmen nasıl aynı fikirde olabiliyorlar? Gerçekten bütün ırklar özeldi.

(Eğer “Ağaçlar Denizine” gitmek mümkün değilse, o zaman belki de Batı Denizine gitmeliyimdir? Doğrusu, orada Elisen adında bir deniz kenti olmalı. Eğer Kemonomimi göremiyorsam o zaman deniz kızı görmek istiyorum. Ayrıca deniz ürünlerinden de yemek istiyorum.)

【Deniz Şehri Elisen】, Ḅatı Denizinin kıyılarında bulunur, denizci yarı-insanların da kenti olarak bilinirdi. Bu Krallığın korumasını alan tek yarı-insan kabilesiydi. Nedeni ise bu şehrin Kuzey Kıtasının pazarlarına deniz ürünlerinin ve denizcilikle ilgili materyallerin %80’ini sağlamasıydı. Başka bir neden yoktu. Kendilerince haklı oldukları ayrımcılığa ne olmuştu? Hajime bu tür bir neden karşısında tiksindi.

Batı Denizini geçtikten sonra 【Büyük Gruen Çölü】’ne ulaşacaktı . Bu çölde önemli bir vaha olan 【Ancadi Düklüğü】 olarak hizmet veren bir ticari geçiş kapısı bulunuyordu , ayrıca orada 【Büyük Gruen Yanardağı】 da bulunuyordu. 【Büyük Gruen Yanardağı】 Yedi Büyük Zindan’dan biriydi.

Yedi Büyük Zindan, bu dünyada bulunan en tehlikeli bölgelerdendi . Hairihi Krallığı’nın güney batısında yer alan ve Büyük Gruen Çölü’nün merkezinde bulunan 【Büyük Orcus Zindanı】. Önceden bahsi geçen 【Haltina Ağaçlar Denizi】. Aslında Krallık diğer zindanlardan da bahsetmişti ama bu üçü, hakkında en çok bilgiye sahip olduklarıydı diğerleri hakkında eski kaynaklardan bilgi edinmişlerdi. Kesin yerleri henüz bilinmiyordu.

Ancak, diğer Büyük Zindanlar’ın nerede olabileceklerine dair tahminler vardı. Kıtayı Kuzeyden Güneye doğru kesen 【Büyük Raisen Kanyonu】 ve Kıtanın karlı güneyinde bir yerde bulunan 【Schnee Nevesi*】 . (Ç.N: Karla kaplı alan.)

(Sonucunda çöl de mümkün değil… Durum buysa sadece Krallıktaki kölelere bakabilirim… Fakat köle olarak muamele gören Kemonomimilere içim rahat bir şekilde bakabileceğime hâlâ emin değilim.)

Bu arada, burada İmparatorluk denince atıfta bulundukları şey Hoelscher İmparatorluğuydu. İmparatorluk, 300 yıl önce Şeytanlara karşı verilen büyük çaplı bir savaş sırasında bir grup paralı asker tarafından kurulmuştu. Çok sayıda paralı asker ve maceracı kullanan askeri bir devletti. Gücü olanın yönettiği korkutucu bir ulustu.

Bu ülkenin insanlarını yarı-insan meseleleri ya da başka meseleler pek ilgilendirmiyordu, sadece kendilerine fayda sağlayacak şeyler onları ilgilendiriyordu. Yarı-insan köleleriyle uğraşan köle tüccarlarının bu kadar fazla olmasının nedeni de buydu.

İmparatorluk Hairihi Krallığı ve 【Fhuren Tarafsız Ticaret Şehri】 arasında yer alıyordu . Adından da anlaşılabileceği gibi 【Fhuren】 tarafsız kalan bağımsız bir ticaret şehriydi. Bu ülke ekonomik gücünü sınırlarına kadar kullanarak doğru bir şekilde yönetildi ve bağımsız kalabildi. Biri o şehirde istediği her şeyi satın alabilirdi, sonuçta orası hiçbir şeyin ticaret merkezi değildi, orada neredeyse her şey vardı.

(Offfff~. Nihayetinde, eğer eve geri dönmek istiyorsam kaçamam. Ah, hay aksi, eğitim vakti!)

En nihayetinde, hayal dünyasından kaçmanın tek yolu kafayı sağa sola sallamak.

Eğitim zamanının neredeyse geldiğini fark eden Hajime, aceleyle kütüphaneden çıktı. Kraliyet Sarayı’na giden yol kısa mesafedeydi ancak Kraliyet başkentinden gelen koşuşturmaca ve tezahüratlarla doluydu. Tüccarların mallarına çığırtkanlık yapması, etrafta oynayan çocukların sesleri, ve büyüklerin aşırı heyecanlı çocuklarını azarlamaları, gerçekten bugün çok huzurlu bir gündü.

(Görünüşe göre savaşa katılmazsam gerçekten de eve dönemeyeceğim~)

Yaklaşan iç karartıcı dönemle karşı karşıya kalan Hajime, gerçekçi olmayan bir hayalle gerçeklikten kaçmıştı.


Hajime eğitim alanına vardığında, diğerlerinden bağımsız eğitim yaparken mutlu bir şekilde sohbet eden öğrenciler gördü. Hajime beklenenden daha erken gelmiş gibiydi. Kendisine verilen batı tarzı kılıcı aldı ve kendi serbest çalışmasına başladı.

Aniden, arkasından bir saldırı geldiğini hissetti ve hızlıca öne doğru bir adım attı. Az önce kendisine doğru gelen kılıfsız kılıcı gördüğündeyse bir den bire soğuk terler akıtmaya başladı. Görmeyi beklediği yüzü gördüğünde kaşlarını çattı ve sinirlenmeden edemedi. Beklenildiği gibi Hiyama Daisuke ve çetesi “Piç Dörtlü” (Hajime’nin onlara verdiği takma ad) . Her seferinde, eğitim başlamadan önceki zaman aralığında Hajime’ye sorun yaratmaya çalışırlardı. Hajime’nin eğitimde bunalmasının nedeninin yarısı bunlardı. (Diğer yarısı kabiliyetsizliğiydi.)

“Yo, Nagumo, Ne yapıyorsun? O kılıcı taşımanın hiçbir anlamı yok, sonuçta çok işe yaramaz birisin~”

“Hey, Hiyama bokunu çıkarttın! Doğru olsa bile söylemek zorunda değilsin~ Wehehehehe”

“Neden bütün eğitimlere geliyorsun! Senin yerinde olsaydım ben çok utanırdım. Heh-heh-heh”


“Ah, Daisuke, arkadaşımız zavallı olduğundan utanamıyor bile, neden bizimle antrenman yapmasına izin vermiyorsun?”


Hiyama ve diğerleri deli gibi gülüyorlardı, bunun bir anlamı var mıydı ki?


“Ah? Hey hey, Shinji, çok kibar olmuyor musun? Oh, aslında ben de kibar bir adamım, hey Hajime haydi birlikte antrenman yapalım~”


“Oh oh, güzel fikir. Çok kibarız be. Beceriksiz arkadaşımıza yardım etmek için değerli zamanımızı harcamak istiyoruz~. Nagumo~ minnettar olman gerekiyor, değil mi?”


Fikirlerini söyleyen Hiyama ve çetesi Hajime’yi gözlerden uzak bir yere omuz omuza götürürken hepsi gülümsüyordu. Dahası, bu olayı gören sınıf arkadaşları da onu görmemezlikten gelmişti.


“H-hayır, yalnızken iyiyim, beni kendi başıma bırakabilirsiniz.”


Hajime, düşünceli bir şekilde reddetmeye çalıştı.


“Ha? İşe yaramaz seni eğitmek için farklı bir şeyler deniyoruz ve sen de bize bunu mu söylüyorsun? Yaptığın şey akıl kârı değil. Yapman gereken tek şey çeneni kapamak ve sonrasında ‘teşekkür ederim’ demek. Sadece bunu söylemen bile yeterli!”

Hiyama bunu söylerken Hajime’nin böğrüne vurdu. “Argh!” Hajime yüzünü acı bir şekilde ekşitirken inledi. Hajime onların kolayca şiddete başvurabilecek tiplerden olduklarını unutmuştu, bunun sonucunda da cevap vermişti. Ancak, büyüme çağında olan çocuklara birdenbire bu kadar güç verildiğinde kendini kaptırdıklarını görmek doğal bir şeydi. Dolayısıyla Hajime’yi hedeflemekten çekinmiyorlardı. Direnmeye gücü yetmeyen Hajime de dişlerini sıkıp dayanmaya çalışıyordu.


Çok geçmeden eğitim alanından ayrı bir yere geldiler. Hiyama, Hajime’yi sert bir yumrukla yerinden uçurdu.


“Hey, hemen ayağa kalk. Bu heyecanlı bir eğitim değil mi?”


Sonrasında Hiyama, Nakano, Saito, ve Kondo Hajime’yi çevreledi. Hajime dişini sıktı ve isteksizce ayağa kalktı.


“Agh!?”


O anda Kondo kılıflı kılıcını Hajime’nin arkasına vurmak için kullandı. Hajime öne doğru düştüğünde çığlık attı ve ardından daha da fazla saldırı eklediler.


“Hey, neden uyukluyorsun? Gelecek olan şey yakacak~ hedefimi yak, 【Ateş Topu】”


Nakano bir ateş topu fırlattı. Sırtının ağrısından ayağa kalkamayan Hajime büyüden kaçınmak için umutsuzca yuvarlandı. Ancak, her şey önceden planlanmış gibi Saito bir büyü yaptı. (Ç.N: Evet, katılıyorum çok abarttılar…)


“Hedefimi biç, 【Rüzgar Topu】”


Daha yeni ayağa kalkmış olan Hajime’nin karnına rüzgar topu vurdu ve onu geriye uçurdu. Bunun sonucunda Hajime yere çömeldi. Karnına darbe aldığı için mide sıvısını kusarken “Öğhh” diye ses çıkardı.

Büyü 10 cm genişliğindeydi. Öyle olsa bile yine de profesyonel bir boksörün yumruğu gücündeydi. Bu gücün temel nedeni yüksek yatkınlığından kaynaklıydı, diğer sebebi ise kullandıkları eşyanın Krallığın verdiği Kutsal Eser olmasıydı. Aksi takdirde saldırıları, yemek pişirmek için kullanılan ateşten ya da soğuk bir esintiden farklı olmayacaktı.


“Hey, çok zayıfsın. Nagumo-chan~ biraz çaba gösteremez misin?”
Onu söyledikten sonra Hiyama, hâlâ yerde çömelmiş bir şekilde duran Hajime’ye tekme attı. Hajime ise daha fazla kusmamak için elinden geleni yaptı. Eğitim olarak maskelenmiş linç de bir süre devam etti.

Hajime “Neden bu kadar zayıf olan tek kişi benim?” diye dövünürken acıya katlanmak için dişini sıkıyordu. Onların dengi olmasa bile en azından karşı saldırı yapabilirdi. Ancak, küçüklüğünden beri kavgalarla başa çıkma konusunda pek iyi değildi.

Ne zaman Hajime ve başka biri arasında kavga çıksa incinen kişi sadece o oluyordu. Geri çekildiği çekişmelerin sona ereceğine ve bunun kavga etmekten çok daha iyi bir seçenek olacağına inanıyordu.

Bazıları Hajime’nin bu davranışlarının çok hoş olduğunu söylerken bazıları da onun sadece bir korkak olduğunu söylerdi. Hajime de kendisinin ne olduğunu bilmiyordu. Acı dayanılmaz bir hale geldiğinde sinirli bir kızın sesi yükseldi.


“Siz ne yapıyorsunuz!?”


Piç Dörtlü bu sesi duyduklarında yüzlerinde korkunç bir ifade belirdi. Bu gayet doğaldı. O kız Hiyama’nın abayı yaktığı Kaori’ydi*. Ancak, gelenler sadece Kaori değildi, Shizuku, Kouki ve Ryutaro bile gelmişti.(Ç.N: Tam bilmiyoruz tabi aşık mı değil mi Hajime öyle olduğunu düşünüyor ve bende öyle düşünüyorum xd)


“Nagumo-kun!”


“ Hayır, lütfen yanlış anlaşılma olmasın. Biz sadece Nagumo’ya özel eğitiminde yardım ediyord-”


Kaori hâlâ yerde çömelmiş olarak duran ve durmadan öksüren Hajime’nin yanına koşarken Hiyama’nın açıklamasını görmezden geldi. Hajime’yi o halde gördükten sonra artık başka hiçbir şey onun için önemli değildi.

“Özel eğitim mi? O zaman bu tek taraflı bir eğitimdi.”


“Hayır, bu sadece bi-”

“Bahaneleriniz umurumda değil. Sınıf arkadaşlarımız arasında Nagumo-kun dövüş için uygun olmayanlardan. Bu tür bir olay tekrar yaşanmamalı.”

“Eğer çok fazla boş zamanın varsa o zaman kendini eğitmek ve güçlendirmek için kullan.”

Durumu gören Hiyama ve diğerleri orayı aceleyle terk ederken garip bir şekilde kahkaha attılar. Kaori’nin şifa büyüsü sayesinde Hajime’nin yaraları yavaş yavaş iyileşiyordu.

“T-teşekkürler, Shirasaki-san . Beni kurtardın.”

Hajime’nin acı gülümsemesine bakan Kaori, gözleri yaşarırken kafasını salladı.


“Bu her zaman yaşanıyor mu? Bu durumda, ben…”


Bir nedenden ötürü Kaori Hiyama ve çetesinin ayrıldığı yöne bakıyordu. Hajime onu aceleyle durdurmaya çalıştı.


“Hayır, her za- *öksürür* her zaman böyle olmuyor! Sorun yok, ben iyiyim!”

“Ama…”

Buna rağmen Kaori yaşananları kabul etmemiş gibiydi ama Hajime ona başka bir gülümsemeyle sorun olmadığına dair güvence verdi. Sonucunda Kaori sakinleşti.

“Nagumo-kun, eğer bir sorun varsa bana söyleyebilirsin. Olmadı, Kaori’yle de konuşabilirsin.”

Shizuku acı çeken bir ifade takınan Kaori’ye baktığında kendini gülümsemek için zorladı ve ayrıca Hajime Shizuku’ya da teşekkür etti. Fakat, buraya soğuk su dökmek de Kahraman’ın işiydi.

“Ama Nagumo da daha fazla çalışmalı. Bahaneler daha güçlü olmana yardım etmez. Mola zamanını kütüphanede geçirdiğini duydum. Sanırım buna bir son vermelisin. Yerinde olsam boş zamanlarımı eğitimime harcayıp daha da güçlenmeye çalışırdım. Nagumo, daha da ciddi olmalısın, aksi takdirde Hiyama ve çetesi sana tekrar zorbalık edecek.”


Hajime çıkar yolunu nasıl açıklayabilirdi? Hajime onu dinlerken yarı şaşkın bir halde ayakta duruyordu. Ah~ ah~ cidden, Amanogawa başkalarının iyiliği için düşünen bir insandı, bu yüzden herkesin düşüncesiz davranacağını düşündü . Bu yüzden Hajime’ye böyle bir tavsiye verdi. Hajime kendini gülmeye zorlamadan edemedi. Amanogawa’nın düşüncelerinde, insanlıkta kötülük yoktu. Kötü insanların davranışlarının arkasında sebepler olduğuna inanıyordu. Tabi ki burnunu sokan diğer kişi yüzünden değildi! Bu tür bir düşünce şekli vardı.


Ayrıca Kouki’nin sözlerinin arkasında hiçbir kötülük yoktu, Hajime’ye daha da ciddi olması gerektiğini şiddetle tavsiye ediyordu . Hajime çoktan tükenmişti ve yanlış anlaşılmayı düzeltecek durumda değildi. Böylesine güçlü bir adalet duygusuna sahip olan Kouki’yi düzeltmenin anlamsız olacağını düşündü.


Durumu anlayan Shizuku elini yüzüne koydu* ve derin bir nefes aldı, alçak sesle de Hajime’den özür diledi. (Ç.N: Yaptığı hareket: 🤦)


“Üzgünüm, Kouki’nin herhangi bir kötü niyeti yok.”


“Ahaha… En, biliyorum, yani sorun yok.”


Hajime ayağa kalktı ve kıyafetlerindeki tozu silkelerken bir gülümsemeyle karşılık verdi.

“Bakın, eğitim çoktan başlamış. Gitsek mi?”


Hajime’nin teklifinden sonra herkes eğitim alanına geri döndü. Kaori hâlâ Hajime hakkında endişeleniyordu ama Hajime farkında değilmiş gibi davranmaya devam etti. Beklenildiği gibi bir erkek olarak zayıf tarafını sınıf arkadaşı olan bir kıza göstermedi.


Hajime eğitim alanına geri dönerken iç çekmeye devam etti. Geleceği umutsuz görünüyordu.


Genellikle eğitim sona erdikten sonra akşam yemeğine kadar boş vakitleri olurdu. Ancak bu sefer Komutan Meld herkesi bir duyuru için bekletti. Komutan Meld duyurusu için tok bir ses kullanırken öğrenciler ne olup bittiğini merak ediyordu.


“Yarından itibaren Büyük Orcus Zindanı’nda uygulamalı eğitimler alacaksınız. Gerekli tüm donanımlar tarafımızca hazırlanacaktır, Başkent dışındaki Büyülü Canavarları hedef tahtası olarak kullanmak istiyorum. Daha da önemlisi moralinizi yükseltin! Bu gece iyice dinlenin! Dağılabilirsiniz!”

Bu denli önemli bir duyuruyu hızlı bir şekilde açıkladı. Öğrencilerin koşuşturmaları arasındaki Hajime gökyüzüne bakarken yere oturdu.
(… Gerçekten geleceğim umutsuz görünüyor.)


-Bölümle Alakasız Müzikler Serisi-
~3~

Bende alıştım bölümleri geç atmaya yav…

Bölümün zorluğu, uzunluğu, okulun başlaması ve hastalık yüzünden 2 hafta gecikti bölüm kusura bakmayın.

Çeviride anlamadığınız kelime veya cümle olursa yorumlara yazın açıklayayım hemen.

Bu arada bölümün başına bir görsel hazırlamayı denedim ve koydum nasıl olmuş düşüncelerinizi belirtirseniz çok iyi olur ya.

Yorum, görüş, hata ya da çeviride yanlış bir şey görüp bildirirseniz çok sevinirim ^^

~~KEYİFLİ OKUMALAR~~