Arifureta Shokugyō – Cilt 1, Bölüm 4: Ay Işığı Altında

【Büyük Orcus Zindanı】

Yüz kattan oluşan dev bir labirentti. Yedi Büyük Zindan’dan biri olan bu zindanda ne kadar aşağıya inersen Büyülü Canavarlar o kadar güçlenirdi. Buna rağmen zindan, paralı askerler ve maceracılar için çok popüler bir yerdi. Hem de yeni başlayanlar için harika bir eğitim noktasıydı. Bunun nedeni Büyülü Canavarların gücünü zindan katına göre değerlendirmenin kolay olmasıydı.

Dahası, zindandaki büyülü canavarlar, vahşi doğada bulunan büyülü canavarlara kıyasla vücutlarında daha yüksek kalitede büyülü taşa sahipti. Büyülü Taş, büyülü canavarlara güç sağlayan çekirdekti. Büyülü canavar ne kadar güçlüyse, çekirdeğin kalitesi de o kadar yüksek olurdu.

Büyülü taşlar, büyü çemberleri yapmak için hammadde olarak kullanılırdı. Büyülü çember tamamlandığı sürece aktive edilebilirdi ancak büyülü taş kullanılmadığı zaman etkisi sadece üçte biri kadar oluyordu.

Kısacası büyülü taşların kullanılması büyünün verimliliğini etkili bir şekilde artırıyordu. Ayrıca günlük hayatta kullanılan aletler büyülü taşlarla çalışıyordu.

Hem günlük hayat için hem de ordu için büyülü taşlara çok büyük bir talep vardı.

Bu arada yüksek kalitede büyülü taşa sahip olan büyülü canavarlar içsel büyü* kullanıyordu. İçsel büyü, büyülü sözcükler ve büyülü çember gerektirmiyordu. (Ç.N: Doğasından hatta doğuştan gelen büyü.)

Büyülü canavarların kullanabileceği tek büyü buydu. Aynı türde büyülü canavar büyü gücüne sahip olsa bile çeşitli büyüler kullanamıyordu. Ama bunun yerine büyülü sözcükler söylemeyle ve büyülü çember oluşturmakla uğraşmıyorlardı. Bu özel yetenekleri yüzünden büyülü canavarlar tehlikeliydi.  

Komutan Meld bir grup şövalyeye önderlik etmiş ve öğrencileri küçük 【Holward】 kasabasındaki konaklama yerlerine getirmişti. 【Büyük Orcus Zindanı】 ‘na meydan okumak isteyen maceracılar bu kasabada kalırdı . Hajime ve diğerleri de bu gece Krallık tarafından işletilen ve yeni başlayanlar için özel olarak inşa edilmiş bir handa kalacaklardı.

Uzun zamandır normal bir oda görmemiş olan Hajime, yatağına uzandı ve nefesini boşalttı, “Whew~”. Bütün odalar iki kişi için tasarlanmıştı ama Hajime tek başına bir odada kalıyordu.

“Pekala, en azından bu şekilde rahatlayabilirim.”

 Hajime, bunun onu rahatsız etmesine izin vermemiş ve bu şekilde mırıldanmıştı. Yalnız değildi hem de zerre kadar…

Yarın zindana meydan okuyacakları gündü. Sadece yirminci katlara kadar meydan okuyacak gibilerdi. Bu şekilde Hajime kadar zayıf olan biri bile işe yarar olacaktı. Komutan bunu kendi ağzıyla söylemişti.

Hajime’ye gelince yük olduğu için üzüldüğünü söylemekten başka…. söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.

Mantıken onu başkentte bırakmak kesinlikle daha iyi bir fikirdi… Çekingen Hajime etrafındaki atmosferi inceledikten sonra da bir şey söylememişti.

Hajime ödünç aldığı Büyülü Canavarlar Resimli El Kitabını okumak için bir dakikasını ayırdı. Ancak yorgun vücudunu dinlendirmek için erken yatmaya karar verdi. Okul hayatında mükemmelleştirdiği uyku becerisi, başka bir dünyada tam potansiyelini ortaya koymuştu.

Fakat, Hajime tam uykuya dalmak üzereyken birinin kapısını çaldığını duydu. Japonya’da sık sık geceleyen Hajime için saat hâlâ erkendi, ama Tortus için saat çoktan geç olmuştu. Gecenin bu saatinde ziyaretinde bulunacak şüpheli kişi Hiyama olabilir miydi?! Hajime bunu düşündüğünde biraz endişelendi.

Ama sesi duyduktan sonra rahatladı.

“Nagumo-kun, hâlâ uyanık mısın? Benim, Shirasaki. Seni bir dakikalığına rahatsız edebilir miyim?”

Arifureta Shokugyō - Cilt 1, Bölüm 4: Ay Işığı Altında

Cidden mi? Hajime bir anlığına donakaldı ve aceleyle kapıya doğru ilerledi. Anahtarı alıp kapıyı açtıktan sonra kar-beyazı gecelikli Kaori’yi gördü. Geceliğin üzerine iliklenmemiş bir hırka giymişti.

“… ne oldu?”

“Eh?”

Böyle bir manzara ile karşılaştığında Hajime beklenmedik bir şekilde Kansai* lehçesine geçti ve Tsukkomi* sergiledi. Kaori bir şey anlayamadığından kafası karışmıştı. Hajime hızlı bir şekilde kendini toparladı, Kaori’yi çok fazla süzmemeye ve sadece ne dediğini anlamaya çalıştı. 3D dünyasına fazla ilgi duymamasına rağmen halen gelişim çağında olan bir çocuktu. Kaori’nin şu anki görünüşü biraz tahrik ediciydi. [(Ç.N 1: Kansai bölgesinde (kyoto ve osaka başta olmak üzere) kullanılan japon lehçesi.), (Ç.N 2: Manzai Stand-up türünden bir karakter diğeri ise Boke)]

“Ah~ Hayır, yok bir şey. Peki, canını sıkan ne? Bana söylemek istediğin bir şey mi var?”

“Hayır. Ben sadece… seninle konuşmak istiyordum. Yoksa seni rahatsız mı ediyorum?”

“… içeri gir.”

En muhtemel soruları tahmin etmişti ama Kaori’nin kışkırtıcı doğası tarafından hızla durduruldu. Dahası, Kaori’nin kocaman gözleri bomba gibiydi. Süper etkiliydi! Bunların farkına vardığında kapıyı çoktan açmış ve onu içeri davet etmişti.

“En!”

Kaori hiçbir önlem almadan odaya mutlu bir şekilde girdi.

Pencerenin yanındaki sandalyeye oturdu. Hajime hâlâ durumu kavrayamamışken bilinçsizce çay hazırladı. Gerçi bardağa sadece çay poşetine benzer bir şey koyuyordu. Siyah çaya benzer bir şeydi. Yeterince hazırladı ve Kaori’ye bir fincan verdi. Sonrasında Hajime önündeki sandalyeye oturdu.

“Teşekkür ederim.”

Kaori mutlulukla siyah çaya benzeri şeyi kabul etti ve bir yudum aldı. Pencereden yansıyan ay ışığı ona yansıyor, onu aydınlatıyordu. Gösterişli saçlarının etrafında tıpkı meleklerinki gibi bir ışık halkası var görünümündeydi.

Hajime şehvetli arzuları olmadan Kaori’nin saflığından etkilendi. Kaori’nin fincanını masaya koyduğunu duyunca kendini toparladı. Tek nefeste siyah çay benzeri şeyi içti. Hızlı içtiği için de nefesi kesildi . Ne kadar utanç verici…

Hajime’yi böyle gören Kaori kıkırdadı. Hajime alelacele utancını gizlemek için konuşmaya başladı.

“Ee, yarınki planı tartışmak için mi buradasın?”

Hajime’nin sorusuna cevaben başını salladı. Az önceki  yalan benzeri gülümsemesi ciddi bir ifadeye dönüştü.

“Yarınki zindan keşfi hakkında… Kasabada kalmanı istiyorum. Eğitmenleri ve sınıf arkadaşlarımızı ikna edeceğim. Yani, lütfen!”

Hajime’ye yalvarırken eğildi. Hajime ise gözlerine inanamıyordu. Yük olsa bile, bu kadarı fazla değil miydi?

“En… haklısın, yük olduğumu biliyorum… Gerçekten de burada kalmalıyım. Söylemesen bile, ben…”

“Yanılıyorsun! Yük olmanla alakası yok!”

Kaori yanlış anlaşılmayı düzeltmeye çalıştı. Belki de çok aceleci davranıyordu. Elini göğsüne koydu ve derin bir nefes aldı. Sakinleştikten sonra “Üzgünüm, çok ani oldu.” diye özür diledi.

“Sadece içimde çok kötü bir his var. Daha önce uyuduğumda… Bir rüya gördüm… Senin hakkındaydı… Sana seslendiğimde fark etmedin bile… Peşinden koştuğum halde sana yetişemedim… Ve en sonunda…”

Geri kalanı söylemeye korkuyor gibiydi. Ama Hajime devam etmesini istedi.

“Sonunda ne oldu?”

Kaori dudağını ısırdı, yüzünde ağlamaklı bir ifade vardı.

“…Kayboldun…”

“… anladım.”

Bir süre sessiz kaldılar. Hajime hâlâ kafasını eğen Kaori’ye bakıyordu. Gerçekten de meşum bir rüyaydı ama sonuçta bir rüyaydı. Sadece buna dayanarak Hajime’nin kasabada kalmasına izin vermezlerdi. Böyle bir şeye izin verilirse, sınıf arkadaşlarından aldığı eleştiri artacaktı. Böyle bir şey artık hoş karşılanmazdı. Gitmekten başka şansı yoktu.

Kaori’yi güvence altına almak için elinden geldiğince kibar konuşmaya çalıştı.

“Rüya sadece rüyadır, Shirasaki-san. Bu sefer bize Komutan Meld ve usta şövalyeleri eşlik edecek. Ayrıca Kouki gibi bir sürü güçlü insan da bizimle gelecek. Sınıfımız zaten harika. Aslında ben düşmanlarımız için üzülüyorum. Ben çok güçsüzüm, her yönden hem de, bu tür bir rüya görmenin nedeni bu olamaz mı?”

Kaori endişeli bir ifadeyle Hajime’yi dinledi.

“E-eğer hâlâ endişeleniyorsan, o zaman…”

“… O zaman?”

Hajime biraz utanmıştı ama yine de dimdik durdu ve Kaori’nin gözlerinin içine baktı.

“Beni korur musun?”

“Eh?”

Bir erkek olarak bir kızdan bu kadar utanç verici bir şey istemek onurunu sarsmıştı. Yüzü de utanç nedeniyle çoktan kıpkırmızı olmuştu. Oda ay ışığıyla aydınlandığı için Kaori’yi çok net bir şekilde görebiliyordu.

“Şifacısın değil mi? Şifacı, şifa büyüsüne sahip olan bir sınıf. Ne olursa olsun… Yakınımda olduğun sürece, ağır yara bile alsam beni iyileştirebilirsin. Beni bu güçle korur musun? Öyleyse, iyi olacağıma inanıyorum.”

Bakışlarını Kaori’ye sabitledi ve bunları söyledi. Şu anki durum göz kontağını kesmesine izin vermiyordu. Ümitsizce utancına katlandı ve yanıyormuş gibi hissetmesini engelledi.

Bir kişinin güvensizliğinin nedeni, bilinmezlikti.
Hajime daha önce bir şeyler duymuştu. Kaori muhtemelen Hajime’ye saldıracak şeyler konusunda endişeliydi. Bu durumda karşılaşacakları bilinmeyen şeylerle başa çıkabileceklerine dair onu ikna ederse rahatlayacaklardı.

“Hiç değişmemişsin, Nagumo-kun.”

“Af buyur?”

Kaori’nin dediklerine karşı Hajime şüpheli bir yüz ifadesi takındı. Kaori ifadesini gördükten sonra kıkırdadı.

“Nagumo-kun, muhtemelen lisede tanıştığımızı düşünüyorsun, değil mi? Ama, ben seni orta ikiden beri tanıyorum.”

Bu açıklama Hajime’nin şoktan gözlerini kocaman açmasına sebep oldu. Hızlı bir şekilde anıları arasında Kaori’yle tanıştığı anı aradı ama hiçbir şey hatırlayamadı. (Ç.N: Şaşırdık mı¿)

Hajime bunu düşündüğü an, inledi ve bu da Kaori’nin tekrardan kıkırdamasına neden oldu.

“Bu tek taraflı bir tanışmaydı. Seni ilk gördüğümde dogeza* pozisyonundaydın. Gördüklerime inanmaya cesaret edemedim.” (Ç.N: Dogeza, doğrudan yere diz çökmeyi ve birinin zemine dokunurken kendini secmek için eğilmesini içeren geleneksel Japon görgü kurallarının bir öğesidir.)

“Do-dogeza?”

(Böyle utanç verici bir durumda mı görüldüüüüüüm!)

Vücudundaki yanma hissi tekrar geri dönmüştü ama bu sefer farklı bir nedenden dolayıydı. Onu nerede ve ne zaman böyle bir pozisyonda görmüştü? Tam olarak nerede…? Destursuzca anılarının arasına dalıp o anı aramaya başladı . Şekilden şekle giren Hajime’ye bakan Kaori konuşmaya devam etti.

“En, kötü görünüşlü adamlar tarafından çevrelenmiştin. Sana tükürdüklerinde, üzerine içeceklerini döktüklerinde veya üzerine bastıklarında bile… Diz çökmeyi bırakmadın. Çok geçmeden dehşete düşmüşlerdi.”

“Y-yani böyle hoş olmayan bir halimi gördün…”

Hajime ölecek gibi hissediyordu. Hajime’nin Chunnibyou* dönemi kadar beter bir halini görmüştü. Sadece zoraki bir gülümseme belirdi yüzünde. (Ç.N: 8. Sınıf Sendromu, kısaca ergenlik maceraları)

Tıpkı annesinin Ero Doujinshi’lerini* bulup onları düzenli bir şekilde kitaplığına yerleştirdiğini gördüğü andakiyle aynı bir gülümsemeydi.

[Ç.N: Bir dergi çeşidi hangisi olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde ( ͡° ͜ʖ ͡°)]

Ancak Kaori ona nazik bir bakış attı. Hor görme ve aşağılamadan yoksun bir bakıştı.

“Hayır, çirkin değildi. Aksine, seni öyle gördüğümde çok güçlü ve kibar bir insan olduğunu düşünmüştüm.” (Ç.N: wTf?)

“…Ha?”

Hajime duyduklarına inanamıyordu.

(Bu birinin bu şekilde düşüneceği tipten bir izlenim değildi. Yoksa Shirasaki-san’ın bununla ilgili özel bir zevki mi vardı?!)

 Hajime çok kaba bir şey düşünmüştü.

“Demek istediğim, Nagumo-kun, bunu bir yaşlı teyze ve onun torunu için yaptın.” (Ç.N: Konu basitmiş dağılın.)

Bunu söylediğinde nihayet Hajime bir şeyler hatırlamaya başladı. Nitekim okul yıllarında böyle bir olay olmuştu.

Küçük bir çocuk suçlulara çarpmıştı ve Takoyakileriyle* elbiselerini kirletmişti, olay o zaman başlamıştı. Suçlular yaşlı teyzeye öfkeyle bağırırken küçük çocuk ağlamaya başlamıştı. Yaşlı teyze korkudan titriyordu. Çok zor durumdaydılar. (Ç.N: Takoyaki, buğday unu tabanlı bir bulamaçtan yapılan ve özel kalıplı tavada pişirilen top şeklinde bir Japon ara öğün yiyeceğidir.)

Başlangıçta oradan tesadüf eseri geçen Hajime olayı görmezden gelmek istemişti. Yaşlı teyze cüzdanını geri almaya çalıştığında, vücudu kendiliğinden hareket etmişti.

Daha önce hayatında hiç dövüşmemişti. Chunnibyou kesin öldürme teknikleri yalnızca evde kullanılabilirdi.

Göz alıcı dogeza tekniğini kullanmaktan başka çaresi kalmamıştı. Halk içinde dogeza pozisyonu yapmak her iki taraf içinde utanç vericiydi. Sadece onların yanında durmanın katlanılamaz olduğunu söylemek daha iyi olabilirdi. Her şey planladığı gibi ilerlemişti, suçlular olay yerini terk etmişti.

“Güçlü insanlar sorunu şiddetle çözebilirdi. Eğer Kouki olaya dahil olsaydı, rakiplerini yere devirebilirdi… Ancak güçlü olmasalar bile diğer insanlara yardım edecek çok insan olduğunu sanmıyorum, özellikle başkaları uğruna dogeza yapacak biri… Aslında o zaman çok korkmuştum… Shizuku kadar güçlü olmadığımı söyleyip bu bahanenin arkasına saklandım. Hiçbir şey yapmadım ve birisinin onları savunmasını diledim.”

“Shirasaki-san…”

“Bu yüzden Hajime-kun kalbimdeki en güçlü insandır. Liseye girdikten sonra seni gördüğüme çok sevinmiştim… Senin gibi olmak ve hakkında bir şeyler öğrenmek istedim. Ama sen hep uyuyordun…”

“Ahaha, bunun için üzgünüm…”

Sonunda Kaori’nin onu neden bu kadar çok önemsediğini anlamıştı, Kaori tarafından bu kadar yüksekte değerlendirmek de onu utandırmıştı. Sadece nereden geldiği belli olmayan garip bir gülümsemeyle karşılık verdi.

“Bu nedenle, endişelerimi hafifletmek için Hajime-kun’un zindanda çılgınca hiçbir şey yapmadığından emin olacağım… Ve..”

Kaori Hajime’ye kararlılıkla baktı.

“Seni koruyacağım, Nagumo-kun.”

Hajime kararlılığını kabullendi. Doğruca ona baktı ve başını salladı.

“Teşekkür ederim.”

Hemen sonra Hajime kibarca gülümsedi. Erkek ve kadının rolü tamamen tersine çevrilmişti. Şüphesiz Hajime küçük kızı  oynarken Kaori de kahraman rolünü oynuyordu. Bir erkek olarak bunu kabul etmekte zorlandı ve zorla gülümsedi.

Bir süre daha sohbet ettiler ve Kaori odasına dönmeye karar verdi. Hajime yatakta uzanırken birçok şeyi düşündü. Ne olursa olsun kötü itibarını temizlemenin bir yolunu bulmalıydı. Kadın başrol tarafından korunmak ona hoş gelmiyordu. Hajime yenilediği kararlılığıyla uyuyakaldı.


Gecenin geç saatinde, Kaori, Hajime’nin odasını terk edip kendi odasına döndüğü sırada, kimse birisinin sessizce Kaori’nin arkasından baktığını fark etmedi. Bu kişi gerçekten çarpık bir ifadeye sahipti ancak kimsenin bu konudan haberi yoktu…

Bölüm 3 : Zorbalık okumak için tıklayın.


-Bölümle Alakasız Müzikler Serisi-
~4~

Yorum, görüş, hata ya da çeviride yanlış bir şey görüp bildirirseniz çok sevinirim ^^