Emperor’s Of The Solo Play Bölüm 17: Cepteki Akrepler (1)

Yalnız bir oyuncu, 10. Seviyedeki bir canavar olan sümüklülü köpeği avlıyordu. Bu zayıf canavarı öldürmek yaklaşık on dakikasını almıştı.

Bu oyuncu tam son vuruşu yapmak için kılıcını kaldırdığında, biri ona doğru omuz attı. Oyuncu yere düştü ve onu iten kişi sümüklü köpeğin kafasını bir eğik çizgiyle kesti.

Oyuncu, bu olanları yerden izlemişti.

Onu yere iten kişi, Hayrola adında bir oyuncuydu, yere yapışmış olan oyuncuya koccaman gülümsedi.

“Üzgünüm kardeşim.”

Açıkça bu bir özür değildi. Onunla bilerek çarpıştığı barizdi.

“Beni mi koparıyorsun!?”

Yere yapışan zavallı oyuncu yerden fırladı ve bağırdı. Bu gerçek olsaydı polisi aramaktan çekinmezdi.

Fakat bu gerçek değildi. VR oyun dünyasıydı. Yasalar ve polisler yoktu. Sadece yumruklar vardı.

“Ne? Ne dedin sen, bir daha söylesene?”

Yaygara çıkaran oyuncuya bakarken, Hayrola’nın ifadesi hemen değişti. Nemrut bir suratla oyuncuyu adeta dişliyordu.

Sonra.

“Hayırdır, problem mi var?”

“Nasılsın kardeşim?”

Ralph partisinin geri kalan iki üyesi olan Hayrola’nın saz arkadaşları, son derece gizlice (!) hiçbir yerden  ortaya çıktı.

3’e 1.

Öfke yönetimi sorunları olan birini bile sakinleştirmek için yeterliydi.

Hayrola içinden alay ediyordu.

“Küçük bir hata yaptım ve özür diledim, ama buradaki piç kurusu aniden bana bağırmaya başladı ve hayatımda duymadığım küfürler etti.”

“Ne? Sen kim köpeksin, Ralph partisinin reisine küfretmeye cesaret ediyorsun? ”

“Oyunlarda hatalar olabilir. Buna kim kızar ki? Ne kadar âvelce!”

Sonrasında, Hayrola bu sert ufaklığın omzuna çarptı ve onu geriye doğru savurdu.

“Yiyiyorsa bir daha küfür et bakalım. Sana meydan okuyorum.”

Hayrola oyuncunun omzuna birkaç kez daha omuz attı ve oyuncu geriye doğru savrulmaya devam etti. Hayrola, onu takip ederek küçük oyununa devam etti.

Bu sahneyi izleyen diğer ikisi hararetle gülüyordu. Bunu planladıklarını söylemeye bile gerek yoktu ve şimdiyse tadını çıkarıyorlardı.

‘Hayrola’nın oyun becerileri her geçen gün daha iyi hale geliyor.’

‘Muhtemelen şimdi bunu videoya çekersek, bu konuda bizim haklı olduğumuzla ilgili birsürü yorum alabiliriz.’

Mağdur için durum sadece çıldırtıcıydı. Neler olduğunu veya saldırganların ne istediğini dahi anlayamamıştı .

Gerçek dünyada çoğu insan buna tölerans gösterirdi, ancak oyun dünyasında farklı bir hikayeydi. İnsanların oyunlarda bile sabırlı olması çok nadirdi.

“Şimdi durmazsan, seni uyarmadığımı söyleyemezsin!”

Ralph partisinin bu seferki hedefi arkası olmayan biriydi. Ama zorla geri adım atmaya devam etmesine rağmen korkmuyordu. Sonunda, Hayrola  garip maskesine bakarken kendini daha fazla tutamadı.

“Puhahahaha!”

Kurbanlarının öfkeyle patlamalarını izlerken, Ralph partisi gönülden gülüyordu. Bir komedi şovu izliyor gibilerdi. Arkadan izleyen iki kişi gülmekten çatlıyordu, Hayrola dayanamadı ve kurbanlarının yanağını sertçe tokatladı.

“Bunu hoş karşılamaz mısın? Ne yapacaksın ha? Git babana filan söylemeyi dene!”

Tekrarlanan kışkırtmalarla, dayak yiyen oyuncu açıkça sinirlenmişti.

“Devam edersen, kıçını tekmelemekten başka çarem kalmayacak.”

“Tekme? Az önce ‘tekmelemek’ mi dedin ? ”

Hayrola, arkadaşlarının duyabileceği kadar yüksek sesle bağırırken, arkasındaki iki kişi, zorla kahkahalarını tutuyordu.

‘Çok kaşındın!’

‘En son bu kadar eğlenceli birisini dövdüğümüzden beri uzun zaman oldu.’

Onlara göre, kurbanın kızgın tepkileri, oltaya takılan bir balığın hissine benziyordu. Balıkları yakalamak eğlenceliydi, ama asıl eğlence, direnen ve kaçmaya çalışan balıklardı.

Hayrola ayrıca iştahını canlandırdığı için heyecanlıydı. Aslında, kendini kontrol altında tutmanın giderek zorlaştığını hissediyordu. Onun tüm vücudu, ufaklığa temiz bir dayak atmak için can atıyordu.

“Tamam o zaman! Hadi kapışalım!”

Bu yüzden direk kabul etti.

Hayır, kavgayı kabul etmiyordu. Yaptığı şey, karıncaları öldürmeye benzeyen tek taraflı bir katliamdı. Umutsuzca mücadele edecek bir rakibi vardı.

Hayrola kurbanının savaş ilanını kabul ettikten sonra.

Stab!

Sağ gözü bir kılıçla delindi.

‘Hassiktir ne?’

Hayrola ne olduğunu dahi anlayamadı. Görüş alanına giren kılıç ucunu bile tanıyamamıştı. O kadar hızlı olmuştu ki.

Elbette, sonuç olarak, Hayrola’nın sağ gözündeki görüş kayboldu.

Hemen sonrasında…

Stab!

Hayrola’nın sağ gözünü delen kılıç, sol gözünü de deldi. Hayrola’nın gözlerindeki parlak dünya aniden tamamen karanlıktı.

‘Lanet olsun, ne oluyor’

Şimdi bile, Hayrola ona ne olduğunu anlayamadı.

Bu, ilk kez körlük cezası almasıydı. Oyuncuların iki gözüne de saldırılması çok nadirdi.

WarLord oyuncuları PvP’lerde uzmanlaşacaklardı ve PK’cilerin kör cezası hakkında bilgili olması gerekiyordu. Gözlerine saldırı almaktan kaçınmak çok basitti. Kalpten veya kafadan bile daha önemliydi. İlk olarak, oyuncular kafaları kesilmedikçe hemen ölmezlerdi. Gözlerin kör olsa bile panik yapmamak önemliydi.

Ama ya yapsalardı?

“Nasıl yaaa?”

Sonra seviyelerin anlamı ortadan kalkardı.

Hayrola paniklerken, Ralph partisinin avı Hyrkan, Hayrola’nın kafasını sol eliyle geriye itti. Başı geriye doğru eğikken boynu açıktı.

Stab!

Hyrkan hemen kılıcını boynuna sapladı.

Ve sadece bir kere değildi.

Sapla Sapla Sapla!

Dinlenmeden saplıyordu. Bir dikiş makinesiymiş gibi, eli korkutucu bir hızla hareket ediyordu.

Sadece saplama değildi. Noktalı bir çizgi çiziyordu. Açıkça boynunu sökmeyi kolaylaştırmaya çalışıyordu. Hayrola’nın Adem elması ile başlayan kılıç hızla boynunun arkasına geçti. Bir anda altıdan fazla kılıç saplaması yapmıştı.

“Uwaaah!”

Hayrola çığlık attı.

Acı yüzünden değildi. Onun hissedebildiği acı, sadece boynunu sertçe dürten biri olacaktı.

Sorun durumdu. Görüşü aniden kararmıştı, sonra keskin bir şey boynuna saplanmaya başladı. Kim böyle bir şeye alışkın olurdu? Böyle bir şeyde kaç tanesinin deneyimi olacaktı?

Paniğe kapılması şaşırtıcı değildi.

Hayrola kollarını havaya savurarak mücadele etmeye çalıştı, ama sanki çoktan tahmin etmiş gibi, Hyrkan Hayrola’nın arkasına geçti ve kılıcını saplama devam etti.

Stab stab. Bu ürkütücü ses bir saatin ilerleyişi gibi çıkmaya devam etti.

Bütün bunlar, tek bir solukta olmuştu.

‘Nası ya?’

‘Hı?’

Hayrola’nın iki arkadaşının zamanında tepki vermesine imkân yoktu.

Bir dakika önce, ikisi kahkahalardan boğulmanın eşiğindeydi. Ama şimdi, onlar tamamen sersemlemiş bir haldelerdi.

Kısa bir süre içinde, kılıç ustası olarak daha fazla savaş tecrübesine sahip olan ikiliden biri şaşkınlıktan sıyrıldı.

“Hayrola!”

Yoldaşının adını bağırırken, yanındaki rahipte kendine geldi. Kılıç ustası oyuncu derhal kılıcını çıkardı.

Chwing!

BEK’in varsayılan ekipmanı değildi, ancak PK yaparak biriktirdiği parayla aldığı bir şeydi. Kılıcın korkutucu bir hava yaymasına rağmen, kılıç ustası sadece yerini korudu.

Yoldaşını kurtarmak mı? Nasıl? Zaten ölmüş birini nasıl kurtarabilirdi?

Bunun gibi düşünceler aklını doldurdu.

Bu sırada kılıç ustasının kılıcını çıkardığını duyan Hyrkan kılıcını hala Hayrola’nın boynuna saplıyordu, ellerini cebine koydu ve hızla İskelet Savaşçısı parçasını Hayrola’nın arkadaşlarına doğru fırlattı.

İskelet Savaşçısı çabucak görkemini ortaya çıkardı.

“Ne!”

“Bir iskelet mi?”

İskelet Savaşçısı’nın aniden ortaya çıkmasıyla, aşırı yüklenmiş beyinleri nihayet patladı.

‘Kılıç ustası değil miydi?’

Bir büyücü mü?

Onun bir kılıç ustası olduğunu düşünmüşlerdi. Seçmekten başka çareleri yoktu. Eğer bir kılıçla 10 dakika boyunca sümüklü köpekle dövüşen birisi kılıç ustası değilse, o zaman hangi sınıf olurdu?

Ancak bir iskelet savaşçısı ortaya çıkmıştı. Sıradan bir iskelet savaşçısı da değildi, ana malzeme olarak mavi kurt adam kullanılarak yapılmıştı. Kafatası açıkça bir kurtunkiydi ve bir iskelet üzerinde deri olmadığı için, dışarı çıkan ağzı ve dişleri izleyen herkesin korkmasına neden olabilirdi.

Ayrıca, Warlord oyuncuları seviye 30 civarında ölümsüz tip canavarlarla karşılaşırdı. Zorluktan dolayı, oyuncular sadece seviye 20’ye kadar olan zayıf ve kolay canavarlarla ilgilendiler. Bu, Warlord’un dolup taşan cömertliğinin bir sonucuydu.

İkisi daha önce hiç ölümsüz canavarları deneyimleyememişken panik yapmaktan başka seçenekleri yoktu.

Aynı zamanda, Hayrola da yoldaşlarından yardım alamadığı için panik içindeydi. Tamamen karanlık bir dünyada kendi nahoş nefeslerinin sesini dinleyen Hayrola, delirmek üzereydi.

Stab stab!

Bu arada Hyrkan, Hayrola’nın boynuna kılıç saplamaya devam ediyordu. Neredeyse bir enstrüman gibi ses çıkartmaya başlamıştı. İşine devam ederken, Hyrkan vücudunu çevirdi. Hayrola’nın vücudu Hyrkan’la birlikte döndü ve şimdi Hayrola’nın iki yoldaşıyla karşı karşıya gelmişti.

“Bu nefsi müdafaydı. Bunu yapmak istemedim. Ben hatalı değildim. ”

Bu kadar korkutucu bir şey yapan birinin söyleyeceği bir şey değildi. Bir çeşit psikopat gibiydi.

O anda, Hyrkan Hayrola’nın kulağına fısıldamıştı.

“Hiçbir hatam yok. Sende buna katılıyorsun değil mi? ”

Hayrola titredi. Aynı zamanda çıldırıyordu. Sonuç olarak, o sıkıca kapalı olan ağzını açtı.

“Seni…!”

O anda, Hyrkan’ın kılıcı Hayrola’nın ağzına girdi. Hayrola bir havluyu ısırıyormuş gibi hissetti, ama göğsü konuşamamaktan ağrıyor gibiydi.

Bunların hepsi Hayrola’nın hissedebildiği tek şeylerdi. Ancak, yandan izleyen iki yoldaşı bu işkenceden sonra tamamen donmuştu.

‘Ne yapacağız?’

Aynı şeyi düşünüyor olsalar da, sadece buydu. Sadece içlerinde endişe edebilirlerdi.

Hyrkan, tepkilerini hahoe maskesinden izlemişti.

‘20’li seviyelerin başlarında veya 10’luların sonunda olmalılar.’

Hyrkan uzun zaman önce onu hedef aldıklarını fark etmişti.

Zor bir şey değildi. Bima dağı popüler bir yürüyüş yeri değildi. Her şeyden önce bir yürüyüş patikası bile yoktu. Bu şekilde, yol insanların yürüdüğü herhangi bir yerdi. Ama birileri onu takip ediyordu. Eğer duruyorsa, onlarda durdular. Onunla bir karşılaşma ayarlamaya çalıştılar.

Amaçlarının ne olduğu açıkça belliydi. Bu gibi durumlarla ilgili çok fazla tecrübesi olduğu için Hyrkan’ın farketmeyeceği bir şey yoktu.

Bu yüzden uzun zaman önce onları mahvetmek için bir plan yapmıştı. Kimliğini bir kılıç ustası olarak gizledi ve bir sümüklü köpeği öldürmekte zorlanıyormuş gibi davrandu. Geri adım atmak, Hayrola ile arkadaşları arasındaki mesafeyi arttırmak ve zayıf görünerek gardlarını düşürmek Hyrkan’ın planının bir parçasıydı.

Ve böyle bir plan gerekliydi.

Hepsi ondan daha yüksek olan 3 kişiye karşıydı. Sadece Hayrola’nın güç istatistiği, Hyrkan’ınkinin birkaç katı olmalıydı. Onları güçle ezmek imkansızdı. Hayrola soğukkanlığını geri kazansa ve Hyrkan’ı savurmaya çalışsa, uzun zamandan beri Hyrkan’ın kavrayışından kurtulmuştu.

Böyle bir şeyin olmasını önlemek için, Hyrkan mutlak bir zalimlik gösterdi. Her iki gözünü de en başından delmek, sürekli boynuna odaklanmak ve konuşması için kışkırttıktan sonra kılıcını ağzına sokmak, bunların hepsi Hyrkan’ın; Hayrola’nın panik yapmasını sağlama planının bir parçasıydı.

Yetenekli, deneyimli bir oyuncu Hyrkan’ın amaçlarını kolayca anlayabilirdi.

‘Eziklerin de en ezikleri!’

Başka bir deyişle, Ralph partisi, Hyrkan’ın standartlarına göre, en düşük seviyedeydi.

Aynı zamanda, bu bir kanıttı. Bir loncadan uygun eğitim almadıklarının kanıtı!

Ve bu bir şey ifade ediyordu.

‘İntikam konusunda endişelenmeme gerek yok.’

Hyrkan’ın bu adamları yağmalamasıyla ilgili bir sorun yoktu.

Hyrkan koccaman gülümsedi.

‘Yemek için teşekkürler!’

ÇN: Önceki bölümlerle bağlantı kuramayan varsa, adam bütün parayı oyuna bağlamış, yemek yiyecek 5 kuruşu yok 😀

/////NOT/////

#1 Extra gecikme :d cezası 1/3 diyelim bunlarla taksit taksit sürpriz yapabilirimdir.

#2 Bölümün bazı kısımları, sabah rüyamda görmüşüm gibi çevirmeye başlayınca 😀 normalden farklı gelebilir. Bu konuda dönüt verirseniz sevinirim, severseniz ilerleyen bölümlerdede bu şekilde ufak dokunuşlar yapabilirim.

#3 Fikir, yorum, öneri ve eleştirilerinizi yorum yapmayı unutmayın, teşekkürler! 😀