Arifureta Shokugyō – Önsöz

 Karanlıktaki tek ışık kaynağı hızlı bir şekilde büzülüyordu. Elini istemsizce yukarıya uzattı, yine de hiçbir şeye tutunamadı. Esrarengiz bir uçuruma düşmenin verdiği korkunç his kasıklarının kasılmasına sebep oldu. Nagumo Hajime’nin ifadesi, yavaş yavaş kaybolan ışığa bakarken korkuyla doldu.

Şu anda Hajime esrarengiz bir uçuruma düşüyordu. Görünür tek ışık kaynağı yüzeyden geliyordu. Labirenti keşfederken Hajime devasa, yarık bir vadiye düşmüştü, ışığın ulaşamayacağı bir yere kadar da düşmeye devam etti. Hajime karanlıkla çevrili olsa da esintinin sesini duyabiliyordu. Aynı zamanda, hayatının gözlerinin önünden film şeridi gibi geçtiğini de görüyordu.

Bir Japon olarak, bu dünyaya geldiğinden beri hayal ve umutlarını dile getirmek isteseydi, o zamandan beri yaşadığı eşitsizliği ve şimdi yaşadığı eşitsizliği kelimelere dökmek… çok zor olurdu.


Pazartesi, haftanın en kasvetli gününün başlangıcı. Çoğu insan, dünü cennet olarak anımsarken pazartesi için iç çekip duruyor.

Nagumo Hajime de bir istisna değildi.
Ancak Hajime’nin durumu o kadar basitte değildi çünkü okul onun somurtkan bir ruh hali takınmasına neden olan, kötü bir yerdi.

Her zamanki gibi zil çalmak üzereyken Hajime yorgun vücuduyla kapıyı iterek açtı.

O anda, sınıftaki erkek öğrencilerin çoğu dillerini şaklatıp aşağılayıcı bakışlarla ona baktı.
Ayrıca, kız öğrenciler de arkadaşça yüz ifadesi sergilemediler. Ona karşı soğuk ve tarafsız davransalar yine iyiydi ama bazıları ona açıkça iğrenerek bakıyordu.

“Hey, Kimoota*! Yine oyun oynamak için bütün gece ayakta mı kaldın? Erotik bir oyun muydu?” [ Ç.N: (Kimochi otaku – İğrenç otaku)]

“Iyy, çok iğrenç~ Bütün gece erotik oyun oynamak gerçekten çok iğrenç~”

Neyi bu kadar komik buldular da kahkahaya boğuldular ki?

Onunla dalga geçmeye başlayan Hiyama Daisuke’ydi.

Sanki üstüne vazife edinmiş gibi her gün Hajime’yi rahatsız ediyordu.

 Yanında gülen üç aptal; Saito Yoshiki, Kondo Reichi ve Nakano Shinji’ydi. Genelde, Hajime’yi rahatsız eden bu dört kişiydi.

Hiyama’nın dediği gibi Hajime bir otakuydu. Görünüşüne ve davranışlarına iğrenç olarak bakılması onun Kimoota olduğu anlamına gelmiyordu. Kısa ve düzgün kesilmiş saçları vardı, yeni kalktığına dair bir işaret de yoktu.
Ayrıca, zihinsel problemi de yoktu, topluluk kampanyasına aktif olarak katılmamış olsa da, dürüst görünüşü iğrenme hissine yol açmıyordu.

Sadece, figürlerden, mangalardan, romanlardan, filmlerden, oyunlardan ve benzeri şeylerden hoşlanıyordu.


İnsanların, otakulara yaptığı eleştiriler çok ağır oluyordu ama sadece dalga geçmekle bitiyordu. Hiçbiri düşmanlık beslemeye kadar gitmiyordu. Ama neden tüm erkek öğrenciler onu hor görüyordu? Sebebi, o kızdı.

“Günaydın, Nagumo-kun! Neredeyse her zamanki gibi geç kalıyordun, bir dahaki sefere daha erken gelmelisin.”

Bir kız öğrenci, Hajime’nin yanına gelirken mutlu bir şekilde gülümsüyordu. Bu sınıfta, hayır bu okulun tamamında Hajime’ye dostça davranan sadece birkaç kişiden oluşuyordu ve onlar az önce bu durumun ortaya çıkmasına sebep olan asıl nedendi.


Bu kızın adı Shirasaki Kaori’ydi, okuldaki iki tanrıçadan biriydi. Hem erkek hem de kız öğrencileri arasında güzelliğinden dolayı son derece popülerdi.  Beline kadar uzanan siyah saçları, büyük yuvarlak gözleri, nazikliğini simgeliyordu adeta,  pembe renkli dudaklarıyla küçük burnu da mükemmel uyumluydu.

Her zaman kocaman bir gülümseme takınır ve güçlü bir sorumluluk duygusuna sahip olurdu, diğer insanlarla nasıl ilgileneceğini bilirdi. Sınıf arkadaşları tarafından her zaman güvenilir, kimseden nefret etmez ve herkese içtenlikle eşit davranırdı. Bir lise öğrencisininkinden farklı bir olgunluğa sahipti.



Öyleyse, neden Kaori gibi biri her zaman Hajime’yi önemsiyordu?

Bütün gece ayakta kalmanın etkisiyle Hajime sınıfta hep uyuyakalırdı. Bu yüzden, sorumsuz bir öğrenci olduğu görülürdü(notlarının ortalama olmasına rağmen).

Doğal olarak insanlarla ilgilenmeyi seven Kaori her zaman onu önemserdi.

Yani, Hajime derslere aktif olarak katılsa ya da daha yakışıklı bir çocuk olsa, sınıftakiler, Kaori’nin ona olan ilgisine tahammül edebilirlerdi.

Ama ne yazık ki Hajime’nin görünüşü yalnızca ortalamaydı ve “hobi önce gelir” mottosuyla* daha iyiye gitmesini hayal etmek zordu.  (ÇN: slogan)

Çünkü Hajime gibi birinin Kaori’yle samimi olması… erkek öğrencilerin çoğu bunu kabul etmekte zorlanıyordu, ‘Neden sadece bu herif? ’ olduğunu merak ediyorlardı. Bu konu kız öğrenciler için daha basitti çünkü Kaori’nin çabaları boşa harcanıyordu. Onlar sadece sınıflara karşı tutumunu değiştirmeye çalışmadığı için mutsuzdular.

“Ah, günaydın Shirasaki-san.”

Eh- bu ölüm saçan auranın nesi var? Herkesin sessiz bakışları altında, Hajime sadece Shirasaki’ye cevap verirken acı bir şekilde gülümseyebiliyordu.

 Ardından, Kaori çok neşeli bir ifade takındı. Neden böyle bir ifade ortaya çıkardı ki?!

Hajime’ye daha fazla delici bakışlar yöneltildi ve bu da soğuk terler akıtmasına neden oldu. Hajime her zaman bunun imkansız olduğunu hissetmişti, neden okuldaki en güzel kız onunla ilgileniyordu? Kaori’nin ona bu kadar iyi davranması için, Kaori’nin karakteri dışında… başka bir sebep olmalı, Hajime bunu adı gibi biliyordu.

Halbuki, Hajime hiçbir zaman Kaori’nin kendisi için romantik bir duygu beslediğini düşünmemişti.
Hajime’nin tek bir düşünce yapısı vardı; Hobisi için birçok şeyden vazgeçmeye hazırdı.

Görünüş, başarı ve spor, her yönden vasattı zaten.
Öte yandan, Kaori her zaman yakışıklı erkeklerle kuşatılmıştı, bu nedenle davranışları anlaşılmazdı.

Kısacası, öldürücü bakışların fırtınasına dikkat etmek zorunda kalıyordu!

İçten içe konuşmak için ağzını açtığı anda spor salonunda zorla çalıştırılmaktan kaçınamayacağını çoktan biliyordu.

Konuşmaları sona erdiğinde, sanki planlanmış gibi üç kişi onlara yaklaştı. Demin adı geçen 「yakışıklı erkeklerde onların arasındaydı.

“Nagumo-kun, günaydın, her gün bununla uğraşmak zor değil mi?”

“Kaori, yine mi onunla ilgileniyorsun. Cidden, Kaori çok kibarsın.”

“Şu gevşek çocuk, ona ne söylersen söyle boşa.”

Üç kişi arasında onu selamlayan tek kişi Yaegashi Shizuku adında bir kızdı, Kaori’nin en iyi arkadaşıydı. At kuyruğu şeklinde bağlanmış saçları onun en belirgin özelliğiydi. Dar aralıklı ve narin gözleri keskindi ama içinden naziklikte sızıyordu. Bu yüzden, buz gibiden ziyade zarif olduklarını söylemek daha doğru olurdu. Boyu 172cm civarındaydı, kızlar arasında uzun sayılırdı. Vücut duruşu ve mizacıyla, insanların onu, otomatik olarak samuraya benzetmesiyle sonuçlanırdı.

Aslında, ailesinin Yaegashi Eskrim Dojo’su vardı. Shizuku, ilk okuldan beri kendo müsabakalarının hepsini kazanmış. Bir magazin dergisinde de ‘güzel kılıç ustası’ olarak adlandırılmıştı.

Ayrıca, sık sık inatçı fanları tarafından takip edildi. Genç kız öğrenciler, ona tutkulu gözlerle bakar ve ona “onee-sama” diye seslenirlerdi. Shizuku kendisine bu şekilde seslendiklerini duyunca dudaklarını seğirtmeden edemiyordu, bu sık sık görülebilecek bir sahneydi.

Shizuku’dan sonra, Kaori ile biraz kendini beğenmiş bir tarzla konuşan kişi Amanogawa Kouki’ydi. Kahramanca adına göre yaşıyordu, yakışıklıydı, göze çarpan notları vardı ve her türlü sporda iyi olan insanüstü biriydi.

Kabarık kahverengi saçları ve uysal gözleri vardı, boyu 180cm’ye yakındı ve vücudu inceydi ancak kaslıydı. Kouki herkese karşı nazikti ve güçlü bir adalet duygusuna sahipti(kolayca asabi olabiliyordu). İlk okuldan beri Yaegashi Eskrim Dojo’sunun öğrencisiydi ve Shizuku gibi milli bir sporcuydu, onlar çocukluk arkadaşıydı. Kendisine aşık olan bir düzine kız vardı ama her zaman Shizuku ve Kaori’yle birlikte takıldığı için çoğu kız, aşklarını itiraf etmeyi başaramazdı.

Bütün bunlara rağmen hâlâ iki ayda bir çıkma teklifi alıyordu. Popüler olmasını, sıkı çalışmasına borçluydu.

Alaycı bir tonda konuşan son kişi, Kouki’nin en iyi arkadaşı olan Sakagami Ryutaro adında bir erkek öğrenciydi. Kısaltılmış saçlarının altında keskin ve neşeli bir çift göz vardı, yaklaşık 190cm boyundaydı ve ayı gibi bir fiziği vardı.

Detaylara dikkat etmiyordu, beyni bile kaslardan yapılmış gibiydi.

Ryutaro, çalışkan, kararlı ve sıcakkanlı bir insandı. Bu yüzden Hajime gibi okula uyumaya gelen ve motivasyonsuz görünüşlü kişileri sevmiyordu. Hajime’ye bir bakış attıktan sonra burnunu çekti ve onu tamamen görmezden geldi.

“Günaydın, Yaegashi-san, Amanogawa-kun, Sakagami-kun. Haha, ee, elimden bir şey gelmez, ne ekersen onu biçersin.”

Hajime selamlarını alırken acı bir şekilde gülümsedi. ‘Sana Yaegashi-san ile konuşma hakkını kim verdi, ha?!’ Selamlamalardan sonra bunun gibi kendisine iğneleyecek çok fazla manzarayı açıkça hissedebiliyordu. Ayrıca, Shizuku Kaori’ninkine kaybetmeyecek bir popülariteye sahipti.


“Kendi davranışını anladığına göre neden düzeltmeyi denemiyorsun? Ne zaman Kaori’nin nezaketinden yararlanmayı bırakacaksın? Sonsuza kadar sana göz kulak olamaz.”


Kouki, Hajime’ye bir tavsiye verdi. Kouki’nin bakış açısına göre Kaori’nin nazik niyeti Hajime gibi rezil bir öğrenciye harcanıyordu.

Hajime gerçekten sert bir cevap vermek istiyordu.

 “Şımarık bir çocuk gibi davranmadım ki! Beni yalnız bırakmasını tercih ederdim!‘’

Ama eğer öyle yaparsa, daha sonra hayran kulübüyle başı belaya girebilirdi. Kouki kolayca asabi olabilirdi, kişinin kendisinin doğru olduğuna inandığı bir konuda ona sert cevap vermek anlamsızdı. Hajime’nin hiçbir şey söylememesinin nedeni buydu.

Üstelik insanlar onun “değişmesini” istemesine rağmen Hajime hâlâ hayatını hobisi etrafında merkezlemekten çekinmiyordu. Bunun nedeni babasının oyun yapımcısı ve annesinin shoujou mangaka olmasıydı, babasının şirketinde ya da annesinin iş yerinde yarı-zamanlı çalışmayı planlıyordu.

Zaten uygun beceriler edinmişti, hobisi ile mükemmel bir şekilde uyum sağlıyordu. Bu Hajime’nin yaşam standartıydı, bu yüzden kim ne derse desin, yaşam tarzını değiştirme gereği duymuyordu. Keşke Kaori’de onunla ilgilenmeseydi, huzurlu ve sıradan bir öğrenci hayatı yaşayabilirdi.

“Mümkün değil~ Ahaha…“

Bu nedenle, Hajime gülerek onu umursamamayı denedi. Ancak her zamanki gibi tanrıçamız(Kaori) durumun farkında bile olmadan bir bomba patlattı.

“Kouki-kun, ne diyorsun? Ben… Ben sadece Nagumo-kun ile konuşuyordum?”

Sınıf çok gürültülü hale geldi, erkek öğrenciler dişlerini gıcırdattı ve Hajime’ye kötü bir niyetle baktılar. Hiyama ve diğer üçü bile öğle arası Hajime’ye nerede dayak atmaları gerektiğini tartıştılar.

“Ohhh… Gerçekten, Kaori çok kibar.’’

Şüphesiz, Kouki, Kaori’nin niyetini yanlış anlamıştı. Kendi eksikliğinden en ufak bir şüphe duymamıştı. Bunun nedeni mükemmel bir insanüstü olmasından kaynaklıydı, Hajime bu gerçeklikten kaçmak istedi ve dikkatini sınıfın dışındaki mavi gökyüzüne çevirdi.

“…Pardon ama o ikisinin de kötü bir niyeti yok…”

Durumu tamamen kavrayan Shizuku, gizlice Hajime’den özür diledi. Öte yandan, Hajime o konuda yapabileceği hiçbir şey yokmuş gibi omzunu silkti ve zorla gülümsedi.

Bu konuda konuştukları sırada, sensei içeri girerken birinci sınıflar için zil sesi duyuldu. Sensei hiçbir şey söylemedi ve hızlıca yoklama almaya başladı, belki de sınıftaki atmosfere çoktan alışmıştı.

Sonrasında ders her zamanki gibi başladı ve olması gerektiği gibi Hajime de hayal dünyasına doğru bir yolculuğa çıktı.

Kaori Hajime’ye gülümseyerek bakıyordu, Shizuku onun bir anlamda önemli biri olduğunu düşünürken acı bir şekilde gülümsedi, erkek öğrenciler dillerini şaklatırken, kız öğrenciler de ona iğrenerek bakıyordu.


Sınıftaki gürültüyü algılayan Hajime’nin bilinci yavaşça yerine geldi. Sınıfta sık sık uyuyakaldığından vücudu kalkma zamanını hatırladı. Hislerine bakılırsa, çoktan öğle arası olmuş gibi görünüyordu.

Hajime yüzünü sırasından kaldırdı, beslenme çantası çıkarması yaklaşık on saniye sürdü. Etrafını inceledikten sonra, bazı öğrenciler öğle yemeği almak için kantine girmeye cesaret ettiklerinden beri sınıftaki insan sayısı çok azalmıştı.

Buna rağmen sınıftaki öğrencilerin çoğunda Hajime gibi bir beslenme çantası vardı. Dahası, dördüncü ders bir dakika önce bitmişti, bu yüzden sosyal bilgiler öğretmeni, Hatayama Aiko(25 yaşında) hâlâ birkaç öğrenciyle bir konuyu tartıştığı için masasındaydı.

“———–Gulu Gulu! Gulu Gulu! Gulu Gulu!” (Ç.N: Yemek yerken çıkardığı ses)

Şaşırtıcı bir şekilde, Hajime öğle yemeğini sadece on saniyede bitirdi. Boş midesini doldurduktan Hajime sonra sırasına yaslanmaya ve bir süre uyumaya karar verdi.

Ancak tanrıçamız, (Hajime’ye daha çok bir iblis gibi gözüküyordu) öyle yapmasına izin vermedi.  

Kıkırdadı ve Hajime’nin yanına oturdu.

Hajime içinden inledi, “Ne kadar korkunç.”

Bazen pazartesi günleri ahmak gibi hissederdi, eğer başka bir gün olsaydı Kaori onunla konuşma şansı bulamadan fark edilmeyen bir yere gidip kestirirdi. Ancak art arda iki uykusuz gece onu çok uykulu hissettiriyordu.

“Nagumo-kun, seni sınıfta görmek çok nadir bir durum. Öğle yemeğini yedin mi? Neden gelip bize katılmıyorsun?”

Tehlikeli bir aura bir kez daha sınıfa yayıldı. Hajime içinden ‘‘beni bi’ rahat bırakın ya?’  diye söylenmeye devam ediyordu. Bu çok sıkıntılı bir durum, Hajime, Kaori’nin niyetini anlayamıyordu.

Hajime reddetmeye çalıştı, “Ah~ Davetin için teşekkürler, Shirasaki-san. Ama ben çoktan yemeyi bitirdim, neden Amanogawa ve diğerleriyle gidip öğle yemeği yemiyorsun? ‘’

Dediği gibi, Hajime öğle yemeğini sarmak için kullandığı örtüyü hafifçe çırptı, içi boş bir mumya gibiydi. Eğer reddederse diğer insanlara alay konusu olacaktı.

“Shirasaki’nin davetini reddederek kim olduğunu sanıyor!” diye düşünürlerdi.

Öğle molası muhtemelen dayanılmaz hale gelirdi. Ancak bu seviyedeki bir reddetme anında baskı yapan tanrıça için anlamsızdı.

“Eh? Öğle yemeğin sadece bu kadar mıydı? Düzgün yemek yemelisin!  Benimkinden birazını seninle paylaşacağım!”  (Ç.N: :d?)

(Beni bi’ rahat bırak! Anla artık! Yalnız kalmak istiyorum anla artık ya!)

Çevreden gelen baskı ve sırtındaki soğuk ter zamanla arttı, tam bu zamanda kurtarıcısı geldi, Kouki ve grubu.

“Kaori, haydi beraber yiyelim, Nagumo yeterince uyumuşa benzemiyor. Onun gibi bir uykucunun Kaori’nin lezzetli ev yapımı yemesine izin vereceğimi mi sanıyorsun?”

Kouki mide bulandırıcı bir dizi söz söylerken gülümsedi ama yakışıklının gülüşü ve mide bulandırıcı sözlerinin doğal olarak aklı havada olan Kaori üzerinde hiçbir etkisi olmadı.

“Eh? Neden, senin iznini mi almam gerekiyo?” (Ç.N: Get rekt… Helal be kızım takdir ettim sndjsbdh)

“Pfft…” Kaori’nin sözlerini duyan Shizuku, kendini gülmekten alıkoymaya çalıştı.

Kouki zorla gülümsedi ve daha fazla uzatmamayı çalıştı. Sonuç olarak en popüler öğrenciler Hajime’nin oturduğu yerin etrafında toplandı. Bu değiştirilemeyen bir gerçekti, bakışlardan gelen baskının azalması da olası değildi.

Hajime iç çekti ve içinden söylendi.

(Yeter artık, neden bu dördü başka bir dünyaya falan gitmiyor ki? Bu dördüne nasıl bakarsan bak, bu tür bir olaya karışacak gibi görünüyorlar… Tanrı, cadı veya alternatif dünyadan kim olursa olsun, lütfen bunları buradan alın~~)

Hajime gerçeklikten kaçmak için kendini başka bir dünyadaymış gibi hayallerle şımarttı, her zamanki gibi zorla gülümsedi ve buradan uzaklaşmaya hazırlandı ama kalktığı anda… Hareket edemedi.

Hajime’nin önünde tıpkı Kouki’nin ayağının altındaki gibi karmaşık tasarımlı saf beyaz bir çember belirdi. Çok geçmeden, etraftaki öğrenciler bu anormal durumu fark etti. Herkesin dikkatini bu parlak şablonlar çekiyordu, büyülü çember gibi görünen şeye bakıyorlardı.

Aynı zamanda, büyülü çemberler daha da parlaklaşıyordu, anında tüm sınıfın büyüklüğünde genişledi. Anormal durum yavaş yavaş Hajime’nin ayağının altında yayıldı. Öğrencilerin kaskatı kesilmiş vücutları yavaş yavaş gevşedikten sonra birden çığlık atmaya başladılar. Şimdiye kadar sınıfta kalan Aiko-sensei hemen bağırdı, “Millet! Sınıfı terk edin!” Ancak, aynı zamanda, büyülü çemberin ışığı patlayacakmış gibi titredi.

Birkaç saniye ya da belki birkaç dakika sonra kar beyazı renk ile sarılmış olan sınıf eski haline döndüğünde artık sınıfta kimse kalmamıştı.

Yere düşen sandalyeler, yarısı açık bırakılmış beslenme çantaları, dağınık yemek çubukları ve şişeler, tüm malzemeler oradaydı ama tek bir ruh bile görünmüyordu.

Bu olay – ‘Gündüz Ortadan Kaybolan Lise Öğrencileri’- başlığıyla manşetlere düştü, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı…


https://youtu.be/XPqyysWmQMk

Evet arkadaşlar, yeni serinin önsözü ve ilk çevirimle karşınızdayım. Kendimden bahsetmem gerekirse – ki dürüst olmak gerekirse hiç sevmem, çok zor geliyor- Kaiven nickiyle bu seriyi çevirip size sunacağım. Boş zamanımda çeviri yapmaya, sitede novel okumaya ve son zamanlarda bitirmeye çalıştığım İngilizce kursuna devam ediyorum. Ek olarak manga okumaya sarmış durumdayım ve şuan Dr. Stone mangasını okuyorum. Baya güzel bir manga okumanızı tavsiye ederim ama animesi devam ediyor ve spoiler sevmiyorsanız okumayın. Fakat seri çok eğlenceli ve komik.

Çeviri geciktiği için özür dilerim, bazı sebeplerden dolayı geç yayınlama kararı aldım ama artık önemli değil sanırım :p Video olarakta serinin animesinin açılış müziğini koymaya karar verdim, şansıma da türkçe altyazılı buldum tabi bu size bir şey ifade eder mi bilmem ama 😀 (Bu arada bence serinin animesi hakkında güzel olan tek şey bu açılış müziğiydi.)

Seri sıradan başlamış gibi gözüküyor ama işler ileride “tahmin edebileceğiniz” üzere ilginçleşecek.

Her bölüm bu şekilde uzun hatta daha uzun bölümler bile var o yüzden biraz uzun sürüyor ama elimden geldiğince hızlı ve doğru çevirmeye çalışıyorum. Diğer bölümleri en kısa zamanda yüklemeye çalışacağım.

Bu arada ilk defa böyle bir platform kullanıyorum. Yani yazıyı bu platforma yüklemek ve sonrasında düzenleyip atma sürecinde biraz zorlandım ama alışacağım umarım :d Bu süreçte her insan gibi hatalarım olabilir bu yüzden eğer çeviride hata varsa söyleyin düzelteyim hemen ve tabi ki de bir daha aynı hataları yapmamaya çalışacağım.

Yorum ve eleştirileriniz yazmayı unutmayın, benim için en önemli olan şeylerden biri de çeviri sonrası tartışmadır. Bayılırım yani. Her türlü soruyu sorabilirsiniz anlamsız ya da gereksiz olduğunu düşünseniz bile, illaki seri ile alakalı olmasına da gerek yok :p

~~KEYİFLİ OKUMALAR~~