Emperor’s Of The Solo Play Bölüm 18: Cepteki Akrepler (2)

Warlord oyuncularının bir hedefi de lakap kazanmaktı. WarLordda, bir lakap, birinin popülaritesinin kesin bir kanıtıydı. Aynı zamanda, oyuncular iyi ve havalı lakaplar istiyordu. En azından, hiç kimse kahraman katili gibi ürkütücü bir lakap istemezdi.

Tabii ki, Hyrkan’ın Kahraman Katili lakabı, iyi bir niyetle ortaya atılmamıştı.

Zulüm!

Hyrkan’ın kavgaları acımasızdı.

Bir bakıma, WarLorddaki bütün kavgaları çok acımasızdı. Kanlı kavgalar normal olup, acımasız kavgalar olarak adlandırılmasaydı garip olurdu. Aynı zamanda, oyuncular arasındaki kavgalar da içlerinde bir miktar güzellik barındırıyordu. Bu güzellik, basit el ele kavgalardan çok; farklı teknik ve becerilerin çatışmasından kaynaklanırdı.

Ancak Hyrkan’ın kavgaları, teknik ve beceri ziyafetinden ziyade tek taraflı bir katliamdı. Bu, kavgalarında etkili ve ezici olduğu anlamına geliyordu, ama aynı zamanda kaybeden tarafın umutsuzca dayak yediği anlamına da geliyordu. Eşit yetenekli oyuncular arasındaki kavgaya spor denebilirdi, ancak yeteneklerindeki fark çok büyük olduğunda, sadece tek taraflı bir katliam olurdu.

Ama bu Hyrkan’ın çekiciliğiydi. Bu yüzden Hyrkan gibi geç başlayan bir kişinin kendi adına bir ün yapması gerekiyordu. Aynı zamanda, Hyrkan’ın geç başlayan biri olarak hayatta kalmak için yapması gereken bir şeydi. Ekipmanlar, seviyeler, istatistikler, beceriler veya unvanlar açısından rekabet edemediğinden, tüm dövüşlerinde aşırı verimlilik arayışı içinde olması gerekiyordu. Uzaktan iyi görünüyordu, sorun yoktu, ama iyi bir dövüş ortaya kolay çıkmıyordu.

Hyrkan’ın Hahoe Maskesi loncası tarafından ihanete uğradığı ve Fırtına Avcıları Loncasına karşı savaş ilan ettiği zaman, dövüş stilinin daha da acımasız ve çaresiz olduğu bir dönemdi. Tek başına dünyaya karşı savaşabilmek için Hyrkan’ın en vahşi hayvan olmaktan başka çaresi yoktu.

Her şeyini kaybettikten sonra, Hyrkan’a acıdan başka bir şey kalmamıştı. Ralph partisinin Hyrkan için böyle bir şamar oğlanı olması gerçekten de şanssızdı.

Ve bu gerçekten şanssız olan günleri, şu anda devam ediyordu.

Stab… Stab…!

Hyrkan’ın saplaması durmuyordu. Bunu ancak rakibi nefes almayı kestikten sonra yapardı. Sonunda, Hyrkan’ın kılıç saplamaları nihayet durmadan önce Hayrola’yı eline geçirmesinden bu yana yaklaşık bir dakika geçmişti.

Hayrola şu an AFK olarak oyundaydı. Gerçek dünyadaki Hayrola da durduğunu fark edebilirdi. Hareket edemediği, göremediği veya mücadele edemediği sırada işkenceyle öldürülmekten hoşlanacak kadar psikopat değilse, uzun zaman önce çıkış yapmış olması gerekiyordu. Sonuçta WarLorda böyle bir şeyin tadını çıkarmak için para ödemiyordu.

Ve yoldaşlarının öldürüldüğü bu durumda, Ralph partisinin kalan iki üyesi dikkatsizce hareket etmeye cesaret edemedi.

‘Biz ne günah işledik ki?’

Rahip, sınıfı savaşmak için olmadığından hiçbir şey yapamazdı. Sonunda, tüm iş kılıç ustası Jaho’ya kalmıştı.

Ancak şu anda Jaho, İskelet Savaşçısı yolunu tıkadığı için kolayca hareket edemezdi. Zaten bir kaç kez saldırmıştı, ancak İskelet Savaşçısı tüm saldırılarını kolayca atlatıyordu. İskelet Savaşçısı, şu ana kadar karşılaştığı canavarlardan tamamen farklı hareketler gösterdiğinden, şansını zorlayarak saldırmaya cesaret edemiyordu. Cesarete sahip olsaydı, bunu çoktan yapmıştı.

Tabii ki en büyük sebep Hyrkan’ın acımasızlığıydı. Lezzetli küçük bir balık gibi görünen şeyin aslında büyük bir beyaz köpek balığı olduğu ortaya çıkmıştı. Artı, Jaho şu anda okyanusta, o büyük köpekbalığı tarafından izleniyordu. Ralph partisi daha önce böyle bir korku ile yüzleşme şansına sahip olmadığından, bacaklarının korkudan kaskatı kesileceği açıktı.

Hyrkan hangi durumda olduklarını açıkça söyleyebilirdi.

“Ben hala saf güç konusunda çok zayıfım.”

Hyrkan bilerek onlara korkularıyla saldırdı. Akıllarınca tezgâh kuranların, tezgâha geldiği bir oyundu.

‘Gücümü arttırmak zor olacak.’

Gerçekte, Hyrkan güçte büyük ölçüde aşağı kalıyordu. Bir rahip ve bir kılıç ustasının birleşimi çok iyiydi. Ayrıca, aralarındaki farkta çok büyüktü. Hyrkan, hâlâ BEK’in varsayılan ekipmanıyla donatılmış olarak 11. Seviyedeydi. Öte yandan Ralph partisi, nadir eşyalarada sahip olan 20.seviye oyuncularıydı.

‘Dayanıklılıkta gerçekten problem.’

Kritik sorun Hyrkan’ın dayanıklılığıydı. Güçlü bir büyücünün zayıflığını bilmemesinin imkânı yoktu.

Sadece hafif bir vuruşta bile Minecraft’taki köylüler gibi ‘UGH!’ diye bağırabilirdi! Onu iyileştirecek bir rahip veya iksiri yoktu.

Ancak bu yüzden ikisinin gitmesine izin vermeye de istekli değildi. Aslında, bu aptalların 48 saat daha onlarca canavarı öldürmesine izin vermek ilkelerine aykırıydı. Böyle bir fırsatın gelmesi kolay değildi.

O zaman şimdi ihtiyacı olan şey…

‘Hâlâ sıcakken ütüyü çarpmaktı!’

Bir planı vardı.

Hyrkan gözlerini açtı ve gözleri, İskelet Savaşçısı ile yüzleşen Jaho ile buluştu.

“Bu tamamen bir nefs-i müdafaa. Bu kavgayı başlatan ben değildim.”

Sesi olabildiğince kekeleyerek çıkıyordu.

“Siktir ordan!”

Elbette, oturup beklemek, saf saçmalıktı. Jaho anında hızlı bir tepki verdi. Aslında, böyle bir şey yapmaya hakkı yoktu. Olayları ilk planlayan ve kötü niyetli bir eylem yapan onlardı. Olanlar herkese açık olsaydı, Warlord oyuncuları Hyrkan’ı alkışlar ve Ralph partisine tükürürlerdi. Ralph partisinin birkaç eski kurbanı bir ya da iki akşam yemeği için Hyrkan’a para bile gönderebilirdi.

Her halikârda, Jaho Hyrkan’ın sözlerini duyunca, aklı bir kez daha sarsıldı.

‘Bu herif …’

Korkmuştu, sinirlenmişti, öfkeliydi ve endişeleniyordu.

Her türlü düşünce aklını doldurmuş ve baş ağrısına yol açmıştı. Kaçmak istedi ama aynı zamanda da gidemedi. Jaho arkadaşı Tirakula’ya baktı.

Tirakula’nın ifadesi de çok farklı değildi. Oyunculara pusu kurmak konusundaki egzantirik hobileriyle bir gün böyle bir şey olmasını bekliyordu, ama böyle olacağını düşünmüyordu. En önemlisi, bir rahip olarak, Tirakula savaşı hiçbir şekilde yönetemezdi. Sonunda, sadece destekti. Komut Jaho’dan gelmek zorundaydı.

Sonuç olarak, Jaho ve Tirakula liderlik görevini unutarak birbirlerine anlamsız bakışlar attılar.

İkili paniğe kapılırken, Hyrkan içten içe gülümsedi.

‘Geciktiler.’

Bu gibi oyunculara karşı ilk seferi değildi.

Krallarmış gibi davranan oyunculardı, ancak köşeye sıkıştıkları anda 5 yaşındaki çocuklara dönüşmüşlerdi.

‘Kaçacaksan, kaç. Savaşacaksan, savaş. ‘

Eğer Hyrkan durumlarında olsaydı kararını vermekte tereddüt etmezdi. Savaş ya da kaç. Bunlar gerçekten Warlord’daki tek seçimlerdi. Konuşmanın problemleri kolayca çözebileceğini düşünmemekte en iyisiydi.

Böylece.

“Artık sizinle kavga etmek istemiyorum.”

Şimdi konuşmak onun planıydı.

“Eğer arkasını aramazsanız, burada sonlandırılabiliyorsa duracağım.”

Bununla birlikte, Hyrkan iki elini başının üstüne kaldırdı. Jaho ve Tirakulaya göre, Hyrkan şimdiye kadar gördükleri en ponçik şeydi. Samimi görünüyordu.

“Şimdi söylediğim gibi. Eşyalarınıza ilgi duymuyorum. Burada bitirmeyi kabul ederseniz, yakamı bırakın yeter. ”

Jaho ve Tirakula’nın inanmaktan başka çareleri yoktu.

Jaho hafifçe rahatladı. Sonra Tirakulaya baktı ve gözleri bir süredir ilk kez buluşmuştu. Her ikisi de aynı sonuca varmıştı.

‘Burada bitirelim.’

Durumun düzelmesi muhtemel değildi, çünkü bir çıkmazdaydılar. Rakipleri ateşkes istiyorsa, kabul etmemek için hiçbir sebep yoktu. Jaho rahatladığında, kılıcı tutan omuzunu gevşetti. Bunu farkettiğinde, Hrykan…

Çıt, çıt!

Anında iki kez parmaklarını çekti.

Saldırı Modu!

Ustasının emriyle, İskelet Savaşçısı Jaho’ya tereddütsüz bir şekilde saldırdı.

Tık Tık!

Birbirine çarpan kemiklerinin sesi eşliğinde göz açıp kapayana kadar Jaho ile aralarındaki boşluğu kapattı.

“Ne!”

Tehlikeyi sezen, Jaho kılıcını hafif rahatlamış vücudu ile mümkün olduğu kadar hızlı salladı.

Kılıcı, beyzbol oyuncusunun sopayı savuruşu gibi yatay bir şekilde hareket etti. Sadece bir ‘whoosh’ sesinden başka, kılıçta hiçbir isabet ipucu yoktu. İskelet Savaşçısının kaba kuvvetten başka hiçbir şeyle dolu olmayan bir kılıç tarafından vurulmasının imkânı yoktu.

İskelet Savaşçısı belini indirerek saldırıdan kolayca kurtuldu ve aynı zamanda bir yılan gibi kendini Jaho’nun ayak bileğine doğru fırlattı. Sonra, bir çırpıda ayak bileğini ısırdı

Bacakları zırh tarafından korunuyordu, ancak bileğinin etrafındaki zırh sadece deri botlar ve çoraplardı. İskelet savaşçısının dişleri canavarların derilerini kolayca ısırmayı başarabildiğinden, Jaho’ya tabi ki de kolay ve etkili bir şekilde zarar verebilirdi.

Artı, çoğu insan, ayak bileği ısırıldıktan sonra, doğru şekilde tepki veremezdi. Görüş açıları daralır ve kafa karışıklığı görüşlerini bulanıklaştırırdı. Buna rağmen, Jaho düzgünce tepki verdi. Kılıcını ayak bileğini ısıran İskelet Savaşçısı’na doğru salladı.

Vurmak!

Kılıç, İskelet Savaşçısı’nın kemikli kaburgalarından geçti ve zemini deldi.

Aynı zamanda.

Stab!

Kimse fark etmeden önce, Hyrkan’ın kılıcı Jaho ile olan mesafesini kapattı ve iki gözünü birden tahrip etti.

“Uwak”

Dejavu.

Jaho’nun hemen arkasından harekete geçen Hyrkan, boynunu kesmeye başladı. Kemik ürpertici saplama sesleri bir kez daha ortamı doldurdu ve Hyrkan sırıttı. Planı o kadar kusursuz çalışıyordu ki, mutlu hissetmemesine imkân yoktu.

Bu hiçbir şekilde standart değildi. Birden fazla oyuncu ile uğraşırken ilk önce rahiple uğraşmak önemliydi. Rahip hayatta kalırsa, cesetlerin hayata geri dönmesi bile çok kolaydı. Üst düzey bir rahip hayatta kaldığı ve sihir gücü tükenmediği sürece, kılıç ustaları ve büyücüler asla ölmezdi.

Ancak mevcut durum farklıydı. Seviye 20 bir rahip küçük yaraları iyileştirmekten ve kaybedilen dayanıklılığı doldurmaktan daha fazlasını yapamazdı. Gerçek rahiplerin yeteneklerinden çok uzaktı.

En önemlisi, o çok eksikti. Bir çocuk bile coşkulu bir şekilde savaşan bir sürü kılıç ustasını destekleyebilirdi. Ama Tirakula’nın Hayrola öldürülürken verdiği tepki? Tamamen işe yaramazdı. Benzer bir durumla hiçbir deneyimi olmadığı anlamına geliyordu. Bu gibi durumlarda, kılıç ustasıyla uğraşmak daha iyiydi. Tabii ki, Hyrkan’ın durumu dikkatlice teorikleştirip yargılamasının etkiside yok değildi.

Kafasında ki hesaplama basitti.

“Bu rahip korkak bir tavuk. Ona akıl harcamama bile gerek yok. Muhtemelen kaçacak. ”

Rahip umursanmayacak kadar önemsizdi!

Ve Hyrkan’ın beklediği gibi.

“Uwaaaaaah!”

En son hayatta kalan oyuncu Tirakula, Jaho öldüğü an kaçmıştı.

Hyrkan alay etti. Zaferinin ilanı olmuştu.

★★★

“10 tane saat var.”

Kavga bitmişti.

Hyrkan ayrıca Jaho’ya da temiz bir gülümsemeyle bakıyordu. Tirakulanın peşinden koşmadı. Denerse yetişmek imkansız değildi, ama kolay olmazdı. En az on dakika sürerdi ve bu yere geri döndüğünde ortaya başka bir problem çıkma olasılığı çok yüksekti.

Hyrkan ganimeti toplamaya yoğunlaştı.

Atılan hiçbir şey yoktu. Öne çıkan şey 10 tane saatti. Hayrola ve Jaho’nun her biri 4 tane saat taşıyordu. Elbette avladıkları oyunculardandı. Kendilerinden gelen ikisiyle, 10’a ulaşmıştı.

‘Sadece eşya yuvasındaki bir şey çıkarsa…’

Bu sayede en az 10 eşya sağlamıştı. Ralph partisinin hedefi olan oyuncuların seviyesi göz önüne alındığında, 10 kişiden en az 5 tanesinde, BEK’in varsayılan ekipmanının olması muhtemeldi. Buna rağmen, Ralph partisinin eşyaları oldukça faydalı olacaktı.

“Seviye 15 ve 20 arasında faydalı eşyalar yaklaşık 300.000 won eder.”

Ayrıca, faydalı seviye 15 ila 20 eşyalar, özellikle silahlar, kolayca 100.000 won edebilirdi. 2 milyondan fazla bir para vererek oyunu oynayan oyuncular, iki haftadan bir aya kadar kullanacakları silahlar konusunda cimri olmazdı.

Başka bir kâr kaynağı da el işçiliği sikkeleriydi. Hayrola ve Jaho’nun cepleri, yaratık paraları ve canavarların attığı mücevherlerle doluydu. Bir bakıma, bunların para etme olasılığı dahada yüksekti.

Hyrkan saatine yüklenen uygulamayı kullanarak paraları tek tek inceledi. Onları onayladıktan sonra gülümsedi.

‘Harika!’

PK oyuncuları her şeyden önce saatlere öncelik veriyordu. Sonra el işçiliği paraları veya mücevherleri alırlardı. Her şeyi taşımak rahatsız edici ve sakıncalıydı.

“Ha?”

Beklendiği gibi, oldukça iyi parçalar vardı.

“Bu Siyah Goblin’in Göz Küresi değil mi?”

Siyah Goblin’in Göz Küresi.

Hyrkan ne olduğunu biliyordu. Nadir rütbeli eşyalar yapmak için kullanılan bir mücevher işçilik maddesiydi. Dahası, büyücülere zırh yapmak için kullanılıyordu.

Büyü gücünü ve zekâyı arttıran bir ekipman üretilmesini sağlıyordu.

Elbette pahalıydı.

‘Doğru hatırlıyorsam bu biraz para etmeli.’

Hyrkan daha önce almış ve satmıştı. Geçmişe dönmeden önce, seviye 20 civarındayken bulmuştu. O zamanlar, yaklaşık 300.000 won ediyordu.

‘Diğerleri de iyi. Hepsi oldukça iyi bir miktara satılabilmeli. ”

Sadece 10 dakikalık çabayla hayal ettiğindende fazlasını kazanmıştı. Yüzüne yayılan kocaman bir gülümseme her şeyi anlatıyordu.

Bir tane daha büyük kârı vardı.

‘Video ile ne yapmalıyım? Düzenlemek için bir uzmana göndermeli miyim? Bence oldukça iyi sonuçlandı. ‘

PK videoları daima iyi izlenme sayılarına sahipti.

Hyrkan’ın kavgaları acımasızdı, bu yüzden de farklıydı. Herkesin öne çıkan en tuhaf konseptleri aradığı Warlord’da, farklı olmak ufak bir şey değildi. Hyrkan geçmişe dönmeden önce de aynıydı. Öne çıkmasına ve başarılı olmasına izin veren şey eşsiz tarzıydı.

‘Bir video yaptırmanın ücreti, yaklaşık 200.000 won muydu?’

Bu anlamda, bu mücadele Hyrkan’ın varlığını, becerisini ve potansiyelini göstermek için iyi bir profil videosu olacaktı.

Hyrkan’ın suratı, bir gülümseme ile hafifçe bükülmüştü.

////////NOT/////////

#1 Bu hafta 2 bölüm daha gelecektir

#2 Fikir, görüş ve önerilerinizi yorum yapmayı unutmayın, teşekkürler! 😀