Emperor’s Of The Solo Play Bölüm 1: Kahraman Katili (1)

Ulbrid Ormanı.

Sadece 250 seviyesinin üzerindeki oyuncuların hayatta kalabiliceği zor bir kasılma noktasıydı. Vahşi Tek Boynuzlu Kurtlarla doluydu ve aynı zamanda patron canavar Yaralı Yüzün de eviydi, 355.seviyedeki Yaralı Yüz şüphesiz oyunda bugüne kadar keşfedilen en güçlü 9 canavardan biriydi. Gerçekten de canavarlar arasında bir canavardı.

Sadece dünyanın en popüler oyunu olan Warlord’un en üst düzey oyuncuları bu yere adım atabilirdi. Bu yüzden Ulbrid Orman’ı oyun dünyasının en sakin yerlerinden biriydi. On milyondan fazla Warlord oyuncusu arasında, sadece beş binden azı bu seviyelerdeydi.

Bununla birlikte, bu yer şu anda sıkışık olarak tanımlamak için bile yeterince fazla insanla doluydu. Ağaç gövdelerinin arasında kalan, boşluğu dolduran kırktan fazla oyuncu vardı. Hatta bazıları Parthenon’un sütunları gibi gökyüzüne uzanan ağaçların dallarında bile duruyordu.

Ve merkezde, tek bir adam vardı.

Sadece yürüyüş kıyafetleri olarak tanımlanabilecek giysiler giyiyordu. Kıyafeti bir askerin kamuflaj üniformaları gibi çevresiyle de uyumluydu. Bu sıradan görünüşlü adamın tipi yoldan geçen herhangi biri gibi görünmekten öteye geçemiyordu.

Aksine, adamı çevreleyenler sarı ve yeşil üniformalıydılar. Erkekler, ordu yöneticilerinin II. Dünya Savaşı sırasında giydiklerine benzeyen paltolar giyerken kadınlar ormanda seyahat etmeye uygun olmayan diz boyu etekler giyinmişti. Onların moda anlayışı daha iyiydi ama durumla çelişiyordu. Çok gergin, duygusal bir ortamdı.

“Kardeş Dongsoo!”

An Jaehyun’un bağırışından sonra, karşısındaki bir adam dişlerini daha da sıkıyordu.

“Bunu neden yapıyorsun?”

Jaehyun adama tekrar sordu.

“Üzgünüm.”

Ağzı hala kapalı olan, adam soğukça özür diledi.

An Jaehyun yalnızca kuru bir özür duyunca şaşkınlığa uğradı ve adama doğru atıldı:

“Kahretsin, ciddi misin?”

O anda; dört yıl öncesine ait bir anı, An Jaehyun’un aklında oynuyordu.

Yıl, 2036’ ydı, sanal gerçeklik oyunu Warlord’un ilk kez sahneye çıkışından sadece bir yıl sonraydı. Piyasaya sunulmasıyla Warlord, VR oyunlarına tamamen hükmediyordu. Ünlü olmayı ümit eden herkes Warlord’a transfer olmuş, zenginlik ve şöhret için sonsuz fırsatları vardı.

An Jaehyun’un Kim Dongsoo ile ilk tanıştığı zamanlardı. Zaten başka bir VR oyununda kendisine bir ün yapmıştı ve yeniden başlamak için sağlam yoldaşlar arıyordu. En azından An Jaehyun onunla el ele verdiğinde öyle olduğunu zannediyordu. İkisi sarsılmaz bir ilişki içindeydi. Kim Dongsoo ile dört uzun yıl boyunca canavarları avlamış, patronlara baskın düzenlemiş ve diğer oyuncularla savaşmıştı. Hatta onlarla hayatları buna bağlıymış gibi savaşmışlardı. Bu kadar yakın bir ilişki geliştirememeleri garip olurdu.

Onların bağları sadece sarsılmaz değil, aynı zamanda çok yakın olmalıydı. Birbirlerini kurtarmaya çalışırkenki ölme sayıları yüze yakındı. Oyun içi ölüm, oyuncunun 48 saat boyunca oynayamaması ve elinden rastgele bir eşya düşürmesi anlamına geliyordu. Böyle bir bedele rağmen, birbirleri için defalarca ölmeye istekliydiler.

Kim Dongsoo , An Jaehyun’a göre bu türden biriydi.

Ona kendi ailesinden daha yakın biri. Şimdi göğsünde bir amblem vardı. Beş yıldırım sembolünün bir fırtına girdabı oluşturduğu bir amblem. Fırtına Avcıları Loncası! Onlar rakiplerdi Kim Dongsoo ve An Jaehyun, çok arzu ettikleri zenginlik ve şöhreti elde etmek için onların üstesinden gelmek zorundaydı. Bu nedenle onlar, son dört aydır karşı karşıya kaldıkları yegane düşmanlardı.

“Kardeş Dongsoo, eğer bana sürpriz bir parti vermeye çalışıyorsan, tamam. Ama lütfen fırtına işaretli deliler’in cosplayini yapmayı bırak.”

Fırtına işaretli deliler! An Jaehyun , bu isimle sadece Fırtına Avcıları Loncasını anardı.

Warlord’un on milyondan fazla aktif kullanıcısı ve oyunu aktif olarak takip eden yüz milyondan fazla insan vardı. Ancak WarLord’un İlk 30 Loncası’ndan birine komşusunun köpeğiymiş gibi davranabilecek pek fazla insan yoktu.

“Allah kahretsin!”

Tabii ki, An Jaehyun içinde bulunduğu durumu anlayamamıştı. Cosplay? Sürpriz parti?

“Şakalarıma takmıyor gibisin!?”

O anda An Jaehyun’un yaşayan en aptal adam olduğunu söylemek yanlış olmazdı, ama durumun ciddiyetini bilemeyecek kadar da saf değildi.

“Altın Boynuzlu Kurt bulduğun için aceleyle Ulbrid Ormanına gelmemi söylemiş miydin? Giriş yapmak için yediğim kızarmış tavuğu bile yere düşürdüm, ve elde ettiğim şey ne? Bu fedakarlıklarım bile sana yeterli değilse, bana sırf bu kıçı kırık Fırtına Avcıları Loncası için mi ihanet ettin? Tüm İlk 30 Loncanın arasından neden bu dingiller? ”

Huuu!

An Jaehyun kalbinin sadece olup bitenleri düşünmekten patlayabileceğini düşünüyordu.

“Tamam, iyi. İlk önce açıklamanı duyayım.”

“Üzgünüm.”

“Ne kadar teklif ettiler? Dört yıllık yoldaşını çöpe atman için ne kadar ödediler? ”

“Yoldaşlarıma ihanet etmedim.”

Kim Dongsoo’nun cevabıyla An Jaehyun, en gülünç fıkrayı duymuş gibi gülerken ellerini kulaklarının üzerine koydu.

“Ha? Bunu doğru mu duydum? Yoldaşlarına ihanet etmedin mi? Ulusal Kore Dili Enstitüsü, haberim yokken ‘ihanet’ in tanımını mı değiştirdi? Yoksa yanlış mı duydum? Yanlış duymadıysam, bunu bir hata olarak bildirmek zorunda kalacağım. ”

“Bugün itibariyle, Hahoe Maskesi Loncası, Fırtına Avcıları Loncası’nın bir alt grubudur.”

“Haha.”

An Jaehyun sadece tepki olarak boş kahkahalar atıyordu. Hayatında defalarca gülmüştü, ancak asla böyle boş kahkahalar atabiliceğini düşünmemişti.

Öte yandan Kim Dongsoo, An Jaehyun’un kakahalarına cevap olarak, en son darbeyi vurdu.

“Üzgünüm Jaehyun. Sadece ölmesi gereken birisin. ”

An Jaehyun’un kahkahası durdu ve ifadesizdi.

Gözlerinden kemik ürpertici bir parıltı ortaya çıktı. VR dünyasında olsa bile tüylerin diken diken olmasına neden olacak kadar korkutucuydu. Çevredeki erkek ve kadınların bir kısmı derin bir nefes aldı. Almasalar ölümüne boğulacaklarını düşünüyorlardı.

O anda, bir kadın ağaçların arkasında göründü.

Manken benzeri bir boyu ve etkileyici bir fiziği vardı. Cildine yapışan sıkı ve kısa kollu bir tişört giyinmişti. Uzun, düz saçı at kuyruğu bağlanmış ve enerji dolu olduğu izlenimini veriyordu.

Ayrıca, son derece de güzeldi.

Dudakları küçük bir yay oluşturarak sevimli bir gülümsemeye dönüşmüştü. Gülüşü, ülkeleri sarsacak güce sahipmiş gibi görünüyordu.

Kadın An Jaehyun’a bakıyordu.

“An Jaehyun.”

Ve adını söyledi.

Tssk!

An Jaehyun dilini şaklattı.

“Choi Sulyeon.”

O,Choi Sulyeondu.

An Jaehyun’dan tamamen farklı bir dünyada yaşıyordu ve hayal bile edemeyeceği bir hayatı yaşamaya devam edecekti.

Kore’nin önde gelenlerinden chaebol ailesinin mirasçısıydı. Doğumundan beri, zirvede yer almak için yetiştirilmişti. Kore’nin önde gelen modellerinden biri ve aynı zamanda bir iş kadını olarak Kore’nin finans dünyasının lideri olabilme potansiyelindeydi.

WarLord’a ilk başladığında, milyonlarca insan onun gibi yetenekli bir kızın sahip olduğu büyük destekle neler başarabileceğini merak ediyordu.

Beklentilerine cevap veriyormuş gibi, Choi Sulyeon Kore’nin en iyi VR oyuncularından biri oldu. Fırtına Avcıları Loncası’nı oluşturmak için Asya’nın en iyi oyuncularını bir araya getirdi. Fırtına Avcıları Loncasınım Warlord’un ilk 30 Loncasından biri olması onun çabaları sayesinde olmuştu.

Kimse yolunu tıkayabilecek gibi görünmüyordu. En azından Asyanın hiçbir yerinde kimse dengi bile değildi. Bunu kendisi söyleseydi bile, bu kibir değil, açıkça gerçek olarak algılanırdı.

Tâ ki… An Jaehyun ortaya çıkana kadar.

“An Jaehyun.”

“Ben sağır değilim, adımı iki kez söylemene gerek yok. Ayrıca, ne zamandan beri birbirimize gerçek isimlerimizi kullanacak kadar çok yakınlaştık? Boynunu kesmemi ve başınla bir top gibi oynamamı istemiyorsan, çeneni kapat. ”

“An Jaehyun,An Jaehyun,An Jaehyun.”

O kaltak!

An Jaehyun aklındaki kelimeleri bağırmaktan kendini zorlukla alıkoyuyordu. Ona bakarken, Choi Sulyeon büyüleyici bir gülümseme daha ortaya çıkardı.

Dört ay öncesinden, Hahoe Maskesi Loncası ve Fırtına Avcıları Loncası birbirine düşmandı.

“Yani? Bu durum hakkında ne düşünüyorsun? Söylesene harika değil mi?”

Hahoe Maskesi Loncası şaşırtıcı bir oranda büyümüş ve sadece dört yıl içinde ilk 30 Loncayı tehdit edebilecek kadar güçlenmişti. Hahoe Maskesi Loncasının ilk Şampiyona eşleşme maçı Fırtına Avcıları Loncasına karşıydı.

Birkaç küçük mücadelede birbirleriyle karşılaştılar ve sonunda her loncadan birer temsilci birebir düelloda savaştı.

Choi Sulyeon… hayır, Fırtına Kraliçesi Shir, Kahraman Katili Hyrkan olarak bilinen An Jaehyun’a karşı savaştı.

Savaşları altı yüz binin üzerinde canlı bilet sattı. Her biletin fiyatı on bin doları bulmasına rağmen, bir haftada çok fazla satış yapmayı başardı. Bu dünyanın savaşlarıyla ne kadar ilgilendiğini gösterdi.

Sonucu büyük bir tartışma konusuydu.

Bir tarafta Beta günlerinden beri oyunu oynayan ve ilk 50’yi, hiç terketmemiş olan Fırtına Kraliçesi vardı. Öte yanda ki ise, Fırtına Kraliçesi’nden tam bir yıl sonra oynamaya başlamasına rağmen ilk 100’e yükselmeyi başaran Kahraman Katiliydi. O zaten otuz üç seribaşı oyuncuyu katletmişti.

Ancak, gerçek savaş beklentilerinin dışında gelişmişti. Tek taraflı bir katliamdan başka bir şey değildi.

An Jaehyun’un ezici zaferiydi.

Bir köpek yavrusu ile bir kaplan savaşmak için eşleştirilmiş gibiydi. An Jaehyun tamamen Choi Sulyeon’a hükmediyordu.

Bu zaferle, Hahoe Maskesi Loncası artık ilk 30 Lonca için sayısız adaydan biri değildi, ancak şans eseri kolayca ilk 30’a her an girebilecek en kuvvetli aday olmuştu.

Aslında, Hahoe Maskesinin 30 yayın stüdyosundan birini sponsor olarak alacağı ve resmen ilk 30 Loncadan biri olacağı önceden tahmin ediliyordu. Sadece yayın stüdyolarının yıllık WarLord Loncalar Analizini bitirmelerini beklemek zorundaydılar. Birçok sponsor Hahoe Maskesi Loncasına akarken, Fırtına Avcıları Loncası’nın sponsorları desteklerini yavaşça geri çekiyordu.

‘2 ay içinde bir canlı yayın kanalında başrol olacaktı!’

An Jaehyun’un tek yapması gereken beklemekti. Sadece iki ay içinde, uğruna uğraştığı servet ve şöhreti kazanacaktı.

Bu yüzden Kim Dongsoo’yu anlayamamıştı.

Neden ona ihanet ettmişti ki?

Bundan ne kazanacaktı?

An Jaehyun’un kesin olarak bildiği bir şey vardı.

Choi Sulyeon. Bu kaltak tüm bunları An Jaehyun’u mahvetmek için yapmıştı. Nasıl yaptığını bilmiyordu, ama bunu mükemmel yapmıştı. An Jaehyun bir cehenneme sürüklenmeye hazırdı.

“Bize atarlanmayı bırakta, bir şeyler söyle. Mesela nasıl hissediyorsun?”

“Biri başımı kesmiş sonra da onunla voleybol oynamış gibi hissediyorum. Nasıl hissettiğimi tam olarak hayal edebildiğini biliyorum.”

“Hâlâ daha şaka yapabiliyor musun? Etkileyici!”

Choi Sulyeon’un ifadesi değişti. Gülüşü kayboldu ve Fırtına Avcıları Loncası’nın adına yakışan ciddi bir surat ifadesi takındı.

“Sana son bir şans vereceğim. Diz çök ve bana sadakat yemini et. Ben de seni yanıma alayım. ”

Choi Sulyeon onu kölesi yapmak istiyormuş gibi görünüyordu.

An Jaehyun kısa bir süre düşündü.

Choi Sulyeon’a defolup gitmesini söyleseydi, Fırtına Avcıları Loncası onu öldürmek için dünyanın sonuna kadar kovalardı. Hayatı çok daha zor hale gelirdi. En kötüsü, kendi Hahoe Maskesi Loncası, onu öldürmek zorunda kalacaktı.

Mantıklı cevap kabul etmek olurdu.

Aşağılanmak mı?

Küçük düşürülmek, uğruna çalıştığı her şeyi kaybetmekle kıyaslandığında hiçbir şeydi. Eski An Jaehyun olsaydı, o yeteneksiz ve acınası kişi olsaydı, gururunu bir kenara bırakırdı.

Hatta onun gibi bir güzelliğe hizmet edeceği düşüncesiyle sevinçten poposunu bile sallardı. Ona iyi bir izlenim bırakmak için yerlerde sürünürdü.

Hayır, doğrusu şimdide farklı değildi.

Hiçbir şeyi kalmayana dek her şeyini kaybetmişti. Tek kalan şey gururuydu.

Kimsenin umursamadığı , ucuz ve değersiz gururu…

‘Böyle bir şeyle karşılaşabileceğimi asla düşünmezdim.’

Yapamadı.

Jaehyun sokaktaki rastgele bir köpeğe bile gururunu verirdi, ancak Choi Sulyeon’a günahını bile vermezdi.

“Cevabın ne?”

Choi Sulyeon’un sorusunu duyunca, Jaehyun sessiz kaldı.

“Jaehyun!”

Kim Dongsoo ona seslendi, ama An Jaehyun onu görmezden geldi. Bunun yerine elleri hızla saatinin kadranını çevirdi.

“Ah!”

“Kahretsin, deli misin?”

“Herkes hazır olsun!”

Choi Sulyeon, Kim Dongsoo ve geri kalanlar, saatlerinin kadranlarını hareket ettirdi.

Kadran istedikleri numarayı gösterdiğinde bağırdılar.

“Yuvayı aç!”

Bir anda, yapışkan sıvı saatlerinden dökülüp vücutlarını örttü. Sıvı hemen savunma ekipmanlarına dönüştü. Bazıları parlak zırh takımları giyerken , bazıları gevşek ve çırpınan kıyafetler giyiyordu, bazılarının ise kutsal auralar yayan üniformaları vardı.

Öte yandan, An Jaehyun dar siyah deri bir elbise giyinmişti. Ellerini beline getirdi ve asılı olan hahoe maskesini tuttu.

Hızla maskeyi yüzüne kaydırdı ve ağız boşluğundan konuştu.

“Bu gün için hayatınızın geri kalanında pişman olacaksınız!”

Kahraman Katili Hyrkan!

Fırtına Avcıları Loncasına ve kendisine ihanet eden Hahoe Maskesi Loncasına karşı bir savaş ilan etmişti!

İki şey yıkar insanı: Dostundan gelen ihanet, düşmanından gelen merhamet”

-Mevlana

/////////////NOT//////////////

#1 Karakter isimleri okunuşları hakkında,

An JaeHyun – An Ce Yun

Kim DongSoo – Kim Dong Su

Choi Sulyeon – Che Selyeon

Hyrkan – Hayrkan

Shir – Şer

#2 ^^ bidahaki bölüm yarın karşınızda olacak, yayınlamakta biraz acemiyim. Yayınlamada hatalarım olursa kusuruma bakmayın, teşekkürler

#3 Hikayenin devamı için takip etmeyi yorumlarda görüş ve önerilerinizi belirtmeyi unutmayın 🙂