En Çok Senden Nefret Ediyorum! - Bölüm -2- #####
Üstnot: K-çizgileri hisse senetleri ile alakalı grafiklerdeki çizgilerdir, Shang Hai Şangay diye okunur.
Bölüm 2:
Jian Ming Xi çocukluğundan yetişkinliğine kadar çeşitli anlamlarda hep ‘Her ailenin sahip olmak istediği çocuk’ olarak anılmıştı.
Örneğin, ikisi de her gün aynı markadan ve aynı boy bardakta bir bardak süt içerdi, ancak boyu uzayan tek kişi sadece Jian Ming Xi’ydi.
Chen Sui, on iki yaşındayken yaz tatilinin sonunda, yeni okulunun kayıt ofisinde Jian Ming Xi’yle karşılaştı.
Jian ailesi iki aylığına yurtdışına gitmişti, bu yüzden bütün yaz tatili boyunca birbirlerini görmemişlerdi. Yüzünde bir gülümsemeyle, küçük bir çocuk gibi etrafında dönen Chen Sui’yi çekti.
Jian Ming Xi başını eğerek ona baktı ve hafifçe bir gamzesini göstererek gülümsedi, “Sana bir hediye aldım, okuldan sonra almak için bize gelmek ister misin?”
Neden… Neden bu kadar uzun?
Chen Sui, kendisinden yarım kafa daha uzun olan çocuğa bakarken hiçbir şey söyleyemedi. Yaz tatilinden sonra 3 santimetre daha uzun olduğuna dair güveni hızla yıkıldı.
“Sen… Değiştiğimi fark ettin mi?” Chen Sui sormak için ağzını açmakta zorlandı.
Genç adam ona ciddiyetle bakarken iki saniye düşündü, “Şişmanladın mı?”
Chen Sui, “…”
Chen Sui’nin yüzü sertleşti. Düşündüğü gibi, Jian Ming Xi’den gerçekten nefret ediyordu.
Ama böyle şeyler sadece bir kez olmadı.
Chen Sui, boyundan ders çalışmaya kadar her zaman rakibi tarafından geride bırakıldı.
Bayan Chen de Ming Xi’nin tarafını tutarak çocukluğu boyunca bu övgüleri sürekli olarak kulaklarında çınlattı.
“Xiao Xi’nin bu öğretim yılında da okul birincisi olduğunu duydum. Sui Sui, ondan bir şeyler öğrenip daha iyi çalışmalısın, anladın mı?”
“Dün veli toplantısına gittiğimde, sınıf öğretmenin bile yan sınıftaki Jian Ming Xi’nin, yani Xiao Xi’nin şehrin olimpiyat şampiyonu olduğunu söyledi, çok yetenekliymiş.”
“Xiao Xi…”
Ödevini yapmakta olan Chen Sui daha fazla dayanamadı, “Anne, neden her zaman her konuda beni onunla kıyaslamak zorundasın?”
Bayan Chen örgü örerken karşılık olarak sordu, “Eğer şimdi kıyaslamazsam, gelecekte ona nasıl layık olabilirsin?”
Chen Sui yanlışlıkla kalemin ucunu kırdı.
On yedi yaşındaki Chen Sui defterini rastgele karıştırırken yüzü öylesine kızarmıştı ki bunun öfkeden mi yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığını bilmiyordu. Bir süre sonra, “Kim ona layık olmak ister ki!” dedi.
Chen Sui ve Jian Ming Xi ilkokulda sıra arkadaşıydılar, ortaokulda aynı sınıftaydılar ve lisede de aynı okuldaydılar.
Evde ailesi tarafından onunla kıyaslandığında dayanabiliyordu, ancak okulda gerçeği bilmeyen sınıf arkadaşları tarafından bile alay konusu oluyordu.
Sinir bozucuydu.
Chen Sui, reşit olma töreninde somurtkan bir şekilde Jian Ming Xi’yi bir daha asla görmek istemediğini söyledi.
…
Chen Sui dileğinin gerçekten gerçekleşmesini beklemiyordu.
Birkaç ay sonra Chen ailesi iflas etti, villayı sattı ve şehrin başka bir bölgesine taşındı.
Taşındıkları gün Chen Sui arabada oturup pencereden dışarı baktı. Ağaçlar ve çiçeklerle dolu temiz yol yavaş yavaş görüşünden kaybolurken Jian ailesinin villası bile yavaş yavaş uzaklardaki küçük bir noktaya dönüştü.
“Bayan Jian, Xiao Xi’nin bugünlerde başka bir eyalette bir yarışmaya katılmaya gittiğini söyledi, bu yüzden hala bundan haberi yok.” Bayan Chen kızına baktı ve yumuşak bir sesle, “İkiniz de bu yıl 12. sınıftasınız, üniversite giriş sınavında başarılı olmaya çalış, böylece ikiniz de gelecekte aynı üniversiteye gidebilirsiniz.” dedi.
Chen Sui okul çantasındaki zinciri çekiştirdi, bu Jian Ming Xi’nin ortaokuldayken Amerika’dan döndükten sonra ona verdiği hediyeydi.
Bunu duyar duymaz sanki umursamıyormuş gibi davrandı ve “Kim onunla aynı üniversiteye gitmek ister ki!” dedi.
Bayan Chen iç çekerek kızının gözyaşlarını sildi, “Sorun değil, aynı üniversiteye gitmemen sorun değil,” dedi, “Sui Sui, ağlama.”
Bundan sonra, Jian Ming Xi yurtdışında okumaya gitti. Şimdiye kadar, onunla ilgili hikayeler için Chen Sui, onu iyi anlayan birinden sadece diğer meslektaşlarının ağzından duyan birine dönüştü.
İkisi yavaş yavaş birbirlerine yabancı olmaya başlamışlardı.
…
Chen Sui işten eve döndükten sonra bilgisayarını açtı ve arama motoruna ‘Jian Ming Xi’ yazdı.
Yüzünü tuttu, aniden gözlerinin önünde beliren sayısız habere bakarken kalbinde sessizce düşündü. Meslektaşlarının söyledikleri yanlış değildi, son birkaç yıldır Jian Ming Xi’nin çok rahat ve başarılı bir hayat yaşadığı anlaşılıyordu.
Şu anda Jian Ming Xi, dünyanın dört bir yanına seyahat eden Afrika mülteci krizinden tut ölmekte olan bir kutup ayısına kadar fotoğrafını çeken yeni neslin en iyi fotoğrafçılarından biri haline gelmişti. Parlak bir geleceği olan genç, ünlü ve başarılı bir adamdı.
Bir plazada sıradan bir finans çalışanı olan ona kıyasla çok daha iyiydi.
Sessiz odada hafif bir uğultu duyuldu.
Bir homurtuyla yetinemeyen Chen Sui tekrar homurdanarak ifadesiz bir yüzle bilgisayarını kapattı.
Onun gibi biri ne yaparsa yapsın ona yetişemezdi.
Gerçekten çok sinir bozucuydu.
Üçüncü homurtuyu çıkaramadan WeiXin’den bir bildirim geldi.
Chen Sui telefonunu açtı ve liseden eski sınıf arkadaşlarının grup sohbetinde bu ayın sonundaki sınıf toplantısını tartıştıkları için alışılmadık derecede aktif olduğunu gördü.
[Bu yıl hâlâ sınıf toplantısı yapmadık, değil mi? O zaman Shang Hai otelinde rezervasyon yapalım. Şu anda şehirde olanların gelmemesine izin yok!]
[Bir dakika, A-Sınıfı alışveriş merkezine gidip biraz üst düzey kıyafet aldıktan sonra geleceğim].
[Gao Cheng Lin, rol yapmayı bırak. Kendine gel, senin gibi yıllık maaşı yüz bin yuan’ın üzerinde olan insanlar bile üst düzey kıyafetler almak istiyorsa, ne yapmamız gerekiyor?]
Şimdiki sınıf toplantısı kimin daha zengin olduğunu göstermek için değilde kimin daha fakir olduğunu göstermek içindi. (Aynı şey?)
Chen Sui sıkılana kadar grup sohbetini stalkladı ve sınıf arkadaşlarının bir yandan fakirlikten yakınırken bir yandan da zenginliklerini göstermelerini izledi. Kaderine razı olmaktan başka çaresi yoktu. Bu yüzden bilgisayarını tekrar açarak fazla mesai yapmaya başladı.
Chen Sui az önce Jian Ming Xi’yle ilgili bulduğu tüm haberleri düşünürken dişlerini sıktı.
Sefalet demişken, konuşmayı en çok hak eden kişi oydu.
…
Sınıf toplantısı son derece sıkıcıydı.
Bir grup insan gürültülü bir şekilde kadeh tokuştururken sohbet konusu şimdiki zamandı.
“Eğer siz bile istikrarlı bir hayatınız olduğunu düşünmüyorsanız, o zaman söyleyin bana, aramızda en istikrarlı hayata sahip olan kim?”
“Bizim sınıfımızda öyle bir babayiğit yok ama yan sınıftan Jian Ming Xi’yi muhtemelen duymuşsunuzdur, değil mi? İşte buna istikrarlı bir hayat denir.”
Chen Sui yemek çubuklarını ısırdı.
“Elbette, Jian Ming Xi’yi tanıyorum. Okulumuzun bir öğrencisi ve artık ünlü biri.”
“Çok başarılı. Doğru ya, Chen Sui, geçmişte onunla çok yakın değil miydiniz?”
“Doğru, onlar çocukluk aşkları.”
“Ne çocukluk aşkı?” Chen Sui’nin kalbi aniden hızla atmaya başladı. Hafifçe gülümsemeye çalıştı, “Onunla yakın değilim.”
Bu garipti.
Aslında Chen Sui, Jian Ming Xi’yi çoktan hafızasının derinliklerine gömmüştü, hatta toprağı sertleşmek üzereydi. Ta ki bir süre önce, iş arkadaşlarının dedikodularında Jian Ming Xi’nin adını duyana kadar… Bu anılar hortladı ve bu kişinin hayatındaki varlığının giderek güçlendiğini fark etti.
Weibo’da gezinirken, JMing’e aşkını itiraf eden zengin ve ünlü bayan Ge Kong’un haberleri trendlerdeydi.
Son haberlere bakıldığında, JMing fotoğrafik eserlerinin açık artırmasından elde edilen on milyonu bir hayır kurumuna bağışladı ve aynı zamanda trendlerin zirvesine çıktı.
Kafeteryada sohbet eden meslektaşları bile Jian Ming Xi’nin çektiği fotoğrafları kulaklarının dibinde sekiz yüz cümleyle övmeye devam ediyordu.
Sanki eski günler geri gelmiş, belki de eski arkadaşlarını da yanında getirmiş gibiydi.
Ancak çalışma masasına döndüğünde, yeşil ve kırmızı K-çizgilerine ve henüz işlenmemiş veri raporlarına baktığında, zaman fazla mesai günlerine geri dönerek onu gerçekliğe geri getirirdi.
Ekranın her iki tarafındaki K çizgilerinin sonu gibi, geçen yıllar da geri getirilemezdi.
Yemekten sonra sınıf toplantısı sona ererken Chen Sui arkadaşlarıyla birlikte otelden ayrıldı.
Gürültülü otel lobisinde, Chen Sui’nin elini tutan sınıf arkadaşı başını çevirip arkasına baktı ve aniden, “Bu Jian Ming Xi değil mi?” diye haykırdı.
Chen Sui başını çevirdi ve döner kapıdan çıkan bir grup insan gördü.
Jian Ming Xi gerçek hayatta fotoğraflardan çok daha parlak ve kendinden emin görünüyordu.
Chen Sui, meslektaşlarının sayısız kez övdüğü bir mangadan fırlamış gibi görünen adamın anka kuşu ela gözlerine baktı. Adamın gözlerinin altında bir parça şaşkınlık vardı ve gözlerinde mutlulukla birlikte küçük ışıklar parladı.
Jian Ming Xi gözlerini ona dikerek yaklaştı, “Sui Sui.”
Chen Sui’nin vücudu kaskatı kesilirken tek kelime etmeden başını çevirdi.
Şu anda aklında selamlaşmak gibi bir planı yoktu.
Jian Ming Xi, onun hâlâ reddedici bakışlarını koruduğunu görünce, diğerlerinin gözlerini görmezden gelerek sessizce iç çekti ve tekrar sordu, “Sui Sui?”
Neden beni öyle çağırıyorsun?
Birbirimize yakın bile değiliz.
Adam nasıl bir hayat yaşamıştı ve kadın nasıl yaşamıştı, aralarındaki fark çok büyüktü ve aralarındaki mesafe çok uzaktı.
Bir süre öylece bakan Chen Sui görüşünün gözyaşlarıyla bulanıklaştığını hissederken eliyle gözlerini ovuşturmak üzereydi ki bileği Jian Ming Xi tarafından yakalandı.
Tıpkı on sekiz yaşında Bayan Chen’le birlikte evden taşındıkları ve Bay Chen’in vefat ettiği zamanki gibiydi.
Jian Ming Xi sabırla Chen Sui’nin gözyaşlarını eliyle sildi ve çocuk avutur gibi nazik bir sesle, “Sui Sui, ağlama.” diyerek onu teselli etti.
###Bu bölüm 5 response etkileşim alırsa yeni bölüm erken gelir…###