Bilge Okuyucu - Bölüm 24 – Hesap Zamanı (2)
Bölüm 24 – Hesap Zamanı (2)
Tam konuşmak için ağzımı açacakken Cheon Inho’nun sesini duydum.
“Ooooo, Dokja’cım! Tam zamanında geldin.”
Cheon Inho beni görür görmez gülümsedi. Bu gülümseme ve yüksek ses tonunun hayra alamet olmadığı kesindi.
“Dokja, vay canına ne çok puanın var! Ne kadar var söyle? Aramızdaki en zengin sensin, değil mi itiraf et?”
[Karakter ‘Cheon Inho’, ‘Tahrik Lv. 2’ yeteneğini kullanıyor.]
Kalabalık bana doğru bakmaya başladı.
- “P-puan mı?”
- “Kimin puanı çokkk?”
Tabii ki çok geçmeden tüm gözler üzerimdeydi. Cheon Inho, patronluğunun hakkını veriyor, işini yapıyordu.
- “Dokjasen misin?”
- “Lütfen beni kurtar! N’olurrrr!!”
Haykırışlar yükseliyordu. Yaklaşık 20 kişi vardır diye düşünüyorum.
Eğer onlara istedikleri puanı verirsem, ortalama 2,000 puan kaybedeceğim.
Eğer vermezsem de Gumho istasyonunun cani eşkıyalarından birisi olacağım.
[Karakter ‘Cheon Inho’ya dair bilginiz arttı.]
“Off, Dokja. Buradaki tüm bu zavallı insanlara yetecek puanım yok ki benim…ama senin var, değil mi? Yoksa sadece oturup izleyecek misin?”
Derin bir iç çektim. Böyle numaraları daha önce de görmüştüm, yeni değildi benim için.
[Takımyıldızı ‘Mutlak İyilik Yönetimi’, Cheon Inho’yu ‘günahkar’ olarak tanımlıyor.]
Bu adamın şovuna sessiz kalmaktan bıktım artık.
- “İmdaat! N’olur!!”
- “Lütfen beni kurtar! N’olurrrr!!”
İnsanlar hiç olmadığı kadar acınası hallerde ağlayarak yalvarıyorlardı.
[Hahahat! Hikaye gittikçe eğlenceli olmaya başladı, ha. Bu arada bilginiz olsun, 10 dakika kaldı!]
Bihyung bana değişik bakışlar atarak yüksek sesle heyecanını dile getirip durdu.
Kısa bir iç çektikten sonra gözlerimi devirdim.
“Yani puan mı istiyorsunuz?”
Ardından kahkaha attım.
“Neden size puan verecekmişim?”
Etrafıma bir bakındım. İlk senaryo ‘ilk günahı’ temsil ediyordu. Ve burada masum insan yoktu.[1]
Bu da durumu daha iğrenç yapıyordu tabii.
Kendilerini kurtarmak için başkalarının cesetlerini çiğneyen insanlar, kendileri için ellerini taşın altına koymadılar, hala da koymuyorlar.
- “N-neden mi?”
- “Çünkü puanın var!Bize biraz versen ne olacak ki?”
Bu karmaşanın içinde beni izleyen Cheon Inho, kıs kıs gülmeye başladı.
“Dokja’dan beklenen tepki.”
“…”
“Dokja buraya geldiğinden beri başımıza gelmeyen kalmadı. Yiyecekleri puanla satmadı mı size? Size puanla yiyecek satmasaydı, şuan bu halde olur muydunuz hiç?”
- “Evet! Haklı!”
- “Kahretsin! Puanımı bana geri ver!”
Bir anda karmaşanın yerini ağır suçlamalar aldı ve insanların gözleri üzerimdeydi.
Belki de böyle bir duruma düşürmek istiyordu beni, başından beri.
“Arkadaşlar, bir dakika! Şuanki tavırlarınız……!”
“Dokja, öyle bir insan değil!”
Yoo Sangah ile Lee Hyunsung çoktan kontrolden çıkan kalabalığı bastırmaya çalıştı.
Fakat Cheon Inho elindeki son kozunu öne sürdü.
“Dokja, sana bir şans daha veriyorum. İnsanlara puanlarını geri ver.”
“Ya vermek istemezsem?”
“O zaman başına geleceklere ben karışmam.”
Kalabalık iyice bana doğru yaklaşmaya başladı.
- “S-seen…gel buraya! Puanlarımızı bize geri ver!”
Tabii ki ilk saldırıya geçen bu kalabalık değildi. Cheoldoo grubundan birisi öne çıktı.
“Seni pislik! Ne yapıyorsunuz! Öldürün onu! Onu öldürdükten sonra puan alabilecekken neyin tereddüdünü yaşıyorsunuz?”
Öne çıkıp bağıran adamın gayet atletik bir vücudu vardı. Karakter Listesini açıp kimliğini kontrol ettim.
+
[Karakter Özeti]
Adı: Han Minsung
Kişisel Yetenek: Zorbalık (Genel)
İstatistikler: Dayanıklılık Lv. 8, Güç Lv. 8, Çeviklik Lv. 8, Büyü Gücü Lv. 2
+
‘zorbalık’ yeteneğine sahip olabilecek birisiydi, evet. Bu seviyeye, kötü işler yaparak geldiği belliydi. Ve kendi istatistiklerine güvendiği için öne çıkmıştı.
Öldürün şu pisliği!”
Metal bir boru vardı elinde lv 8 güç barındıran. Eski ‘Kim Dokja’ olsaydım belki korkardım. Ama şuanki Dokja için bu adamı alt etmek çocuk oyuncağından başka bir şey değil.
Sukak!
Tek hamlemle, adamın kolu ile elinde tuttuğu metal boru kopup yere savruldu.
“Kuaaack!”
Kesintisiz İnanç kılcının kaplayan kan, beyaz bir ışık tarafından emilmeye başladı.
Nefeslerini tutarak izleyen insanlara bir göz attım.
“U-Uh…”
Cheoldoo grubundan birisinin tek hamlede yere serilişini görenlerin yüzü beyaza çaldı.
Malum gösterimi yaptığıma göre, işe koyulmanın vakti gelmişti.
“Zavallısınız… gerçekten bu durumda olmanızın sebebinin, ben olduğumu falan mı düşünüyorsunuz?”
Sağdan sola etraftaki herkesin yüzüne tek tek baktım. Öte yandan, Cheon Inho ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
“İçten içe, asıl sebebin ben olmadığımı biliyorsunuz hem de hepiniz.”
Hastalanan süs balıkları gibi hepsinin ağzı açık kaldı. Onlara bekledikleri yiyeceği -ilacı- veriyormuşum gibi bir halleri vardı.
“Korktuğunuz için bu haldesiniz. Bir krizin ortasında olduğunuzu da; neyin yanlış, neyin doğru olduğunu da çok iyi biliyorsunuz. Ama onlardan korktuğunuz için böyle titreyip duruyorsunuz.”
“Haha, ne oluyor, Dokja! Neler söylüyorsun…?”
“Onlar, sizden güçlü diye böylesiniz! Onların istatistikleri de sizinkinden yüksek, puanları da! Peki sebebini biliyor musunuz…?”
Kalabalığa doğru bir adım atıp sordum. Herkes ben hareket ettikçe arkaya doğru kaçtı. Fakat fanusta olduklarından haberleri yoktu.
“..yani neden sizden güçlü olduklarının?”
Bir adım daha öne atıp konuşmama devam ettim.
“Şu puan meselesine el atalım. Neden sizden daha fazla puanları var dersiniz? Eşkıya oldukları için mi? …hmmm belki de..”
[Etrafınızdaki Karakterler korkuyorlar.]
Korku onların akıllarını kullanmalarına engel değildi. Eminim düşünmeye başlamışlardır.
Kafalarında soru işaretlerinin olduğu az çok anlaşılıyordu da.
- “C-Cheon Inho, ne kadar puanın var…?”
“Haha, bilmiyor musunuz? Birkaç ürünümü sattım ve―”
“İstatistikleri bu kadar arttırmak kolay mı sanıyorsunuz, gerçekten?”
Cheon Inho çenesini kapatmak zorunda kaldı. Bakışlarımı insanlara çevirip olabildiğince hepsiyle göz göze gelmeye çalışarak konuşmaya devam ettim.
“Gumho istasyonuna daha geleli birkaç gün oldu. Geldiğimde 87 kişiydiniz.”
“…”
“…peki şimdi kaç kişisiniz? 50’den fazla olduğunuzu sanmıyorum. Peki neden diye hiç düşündünüz mü?”
- “Keşif birliğiyle gittiler ve canavarlar―”
“Canavarlar mı? Hala bu hikayeye inanıyor musunuz gerçekten?”
- “O-o zaman…”
“Aptal olmayın. Beyninizi çalıştırın biraz. Canavarlar onları öldürdüyse neden Cheoldoo grubunun pislikleri hala çivi gibiler?”
Ortama aniden bir sessizlik hakim oldu.
“…peki ya, neden olduklarından daha güçlü dönüyorlar?”
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ mantıklı açıklamanı beğendi.]
- “Y-yoksa―”
İnsanların bakışları artık Cheon Inho’yu çevreliyordu.
Grup üyeleri tereddüt içindeydiler. Şimdi son hamleyi yapma sırası bende idi.
“Beni öldürürseniz, puan kazanacağınızı söylediler size, değil mi?”
[Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ heyecanlandığını dile getiriyor.]
“Adam öldürmenin puan kazandırdığını nerden biliyorlar peki hiç düşündünüz mü??”
- “S-senn…Inho!Yoksa gerçekten öldür……?”
“Kesin sesinizi! Beni tuzağa düşürüyor görmüyor musunuz!
Cheon Inho’nun arkaya doğru adım atmasıyla adamları silahlarını çıkarttı.
Korkan insanların gözleri yaşlarla doldu.
[Hahahat! Son 7 dakika!]
İnsanların önüne doğru birkaç adım attım.
“Kendinize hala saygınız kaldıysa, kendiniz için mücadele edin.”
İnanç Kılıcından sert bir çığlık işitildi. İnsanların gözlerinden resmen ateş fışkırıyordu, sinirlenmişlerdi.
“En azından sizden alınanı geri alabilmek için mücadele edin.”
Beklememe değmişti. Grup üyeleri üzerime gelmeye başladılar. Bense onlara doğru koştum.
“Şuan böyle bir dünyadasınız.”
Beyaz ışık hareket ettikçe insanlar bağırıyordu. Birkaç darbe ile bazıları yere serdim.
- “Evet, kahretsin!”
- “Pislikler!”
İnsanlar hareket etmeye başladılar. Zaten daha önce katil olarak ‘günah işlemiş’ insanlardı hepsi.
- “A-anne!”
- “Dayoung, gel buraya hemen! Al şunu! Metroda yaptığının aynısını yapacaksın, hadi!”
Anneler ve çocuklar…
- “Sizi pislikler!”
Orta yaşlı Hintli bir adam da vardı aralarında.
- “Adiler!”
Ama onlar bana ayak uyduracak güçte değildiler.
Gruptaki insan sayısı fazla ve insanları öldürerek kazandıkları puanlarla arttırdıkları istatistikleri fazlaydı.
Rakipleri ben olmasaydım, durum bambaşka olabilirdi. Sukakak!
Cheoldoo grubunun üyelerinin acı acı sesler geliyordu.
Birisinin uzuvlarının kırılması hissi.. sanki tüm vücudumda hissediyordum.
Bu durumdan hoşnut olmayan Cheoldoo grubunun üyeleri ise bana bakıyordu.
- “İm-imdat…”
O sırada arkamdan birisi önüme geçip yere bir bir düşen Cheoldoo grup üyelerine doğru kılıcını salladı.
“Sana o benim demiştim.”
[‘Çömelme Figürünün’ gelişim şartlarının hepsi sağladı.]
[ Karakter ‘Jung Heewon’un özel yeteneği ortaya çıkmak üzere.]
Vücudundan göz kamaştıran bir ışık yükseliyordu. Başımı salladım.
Şimdi tam zamanıydı.
[ ‘Jung Heewon’un özel yeteneği ‘Yıkım Hakimi (Kahraman) yeteneğini uyandırdı.]
Kötülükle savaşacak bir hakim.
En iyi 3 ‘hakim’ özel yeteneğinden birisini, ‘çömelme figürü’ aktive etmişti.
[‘Çömelme Figürü’ne büyük katkıda bulundunuz!’]
[ Karakter ‘Jung Heewon’ ileride sizin kılıcınız olmaktan çekinmeyecektir.]
“Sen dinlen artık.”
Jung Heewon’un gözlerinden hafif bir mavi ışık yansıyordu.
“Bunlar benim avım.”
[Karakter ‘Jung Heewon’ , özel yeteneği ‘Hesap Zamanını’ aktive etti.]
[Mutlak İyilik Takımyıldızları bu yeteneğin kullanılmasından hoşnut olduklarını belirttiler.]
[‘Hesap Zamanı’ aktive edildi.]
Jung Heewon kana susamış aurasıyla yere kılıcıyla ürkütücü bir iz çekti.
Cheoldoo grubuyla aralarına hafif bir ışıkla kendo hareketleri giriyor, etrafa kan sıçrıyordu.
“Kuaaaak!”
Toplu katliam sahnesinden başka bir şey değildi.
Tabii ki Jung Heewon tek başına savaş vermiyordu.
Yoo Sangah, Lee Hyunsung ve hatta Lee Gilyoung da önlerdeydi. Fakat Jung Heewon kadar aktif rol alan kimse yoktu.
Katil olmak için doğmuş gibiydi Jung Heewon.
Benim kolunu kestiğim insanın, kalbine saplıyordu kılıcını. Böyle bir savaş yeteneğine sahipti. Olağan üstüydü.
Jung Heewon benim yarım bıraktığım herkesin işini bitirdi.
Hiç tereddüt etmeden hareket ediyordu. Sanki uzun zamandır aradığım kişi o’ydu.
“…”
Etraf kan gölüne dönüvermişti.
Çok geçmeden Cheoldoo grubundan sağ kalan tek kişi, Cheon Inho oluverdi.
Fakat vücudu, istasyondaki vatandaşlar tarafında yara bere içindeydi.
Jung Heewon bana baktı, bense başımı salladım.
Cheon Inho bana bakıp güldü.
“Hu, huhu…s-sen…”
Sürekli konuşmaya çalıştı. Fakat Jung Heewon arkasında belirerek işini bitirdi.
[Kanaldaki tüm takımyıldızları sonuçtan memnun olduğunu belirttiler.]
Sonunda derin bir sessizlik çöktü. Kavga falan kalmamıştı artık.
Fakat kimse hissedemiyordu.
Beraber yemek yedikleri, oturup bekledikleri, heyecanla yürüdükleri, kendilerini güvende hissettikleri tüm zamanlar artık onlara yalan gibi geliyordur kesin. Çünkü şuan gerçeği yaşıyorlardı. Bu dünyanın gerçeğini.
Bu lanet senaryo.. böyleydi.
Yoo Sangah ağlıyorken Lee Gilyoung gözlerini kapatmıştı.
Lee Hyunsung dudağını öyle bir ısırıyordu ki kanlar akıyordu.
Jung Heewon bir anda tüm gücünü kullandığı için, kendi yaptığı kan gölünde oturup kalmıştı.
Onları bu halde görünce, aklımdan bu dünya böyle diye geçirmeden edemiyordum.
[Yaşam ücreti alınmaya başlanacaktır.]
Etraftan bu mesajlar yükselmeye başladı.
Puanı olanlar kurtulmayı başarmış, olmayanlar kimseyi kurtaramamıştı.
“Hadi uyanın artık, arkadaşlar.”
Kafamı kaldırdığım halde gökyüzünü görmek mümkün değildi.
Göremediğim gökyüzüne bakmaya çalıştım, önümde beni bekleyen kaderime direnircesine.
Sürekli bir şeyleri şikayet eden ya da öven takımyıldızlarından ses yoktu bu sefer.
“Senaryo daha yeni başladı.”
Herkes derin derin düşüncelere dalmışken ben bir sonraki senaryoyu düşünmeye başladım.
Sayfalar ardı ardına değiştikçe daha çok sakinleşiyordum.
Bu istasyondan almak istediğim her şeyi almayı başarmıştım.
Sıra Chungmuro istasyonundaydı.
**** ҉ **** ҉ **** ҉
[1] Original Sin: İlk günah olarak çevrildi. Ancak Adem ile Havva’nın cennette işlediği günah olarak da geçiyor açıklamalarda. İnsan öldürmeyi tüm dinlerde günah olarak kabul edersek, buna dikkat çekiyor diyebiliriz.
AÇIKLAMA: Biri ya da birileri blogumuzun çevirilerini çalmaktadır. Amaç ne olursa olsun, tarafımızdan tolere edilmedi ve asla edilmeyecektir.
Başka yollarla içerik çalınabileceğini bile bile caydırıcı olması amacıyla yazı kopyalamayı engellemiştik. Ancak görüyoruz ki caydırıcı olmuyor.
Her bölüm için, çevirmenlerimiz vakitlerini ayırıyor ve çeviri yapıyor. Sizin 10 dakikada okuduğunuz bölümleri çevirmek bazen 10 saat sürüyor. Emeğe saygı duymanızı bekliyor ve böyle bir olayın tekrar yaşanmamasını diliyorum.
Ayrıca bu olayla beraber önlem almayı düşünüyoruz. Yeni bir sistem kurup, çevirilerin blog üyeleri tarafından okunması sağlanacaktır.
Bilginize sunar, keyifli okumalar dilerim.