Bilge Okuyucu - Bölüm 25 – Hesap Zamanı (3)
Bölüm 25 – Hesap Zamanı (3)
Ertesi sabah, Gumho istasyonunda birkaç değişiklik fark edildi.
İlk dikkatimizi çeken, Han Myungoh’un ortadan kaybolmasıydı.
Kavga başlamadan önce arka taraflara doğru kaçtığını görmüştüm. Büyük ihtimalle bir yerlere saklandı. Belki de diğer istasyona geçmiştir, kim bilir.
Jung Heewon: Boş verin o manyağı ya. Baştan beri hiç kanım ısınmadı zaten ona. Ayrıca, tek kaybolan da o değil.”
Dünki olaydan sonra istasyonda kalan insan sayısı epey azalmıştı.
Birkaç kişi değildi sağ kalanlar. Aksine, orijinal sayılarından daha fazlası hayatta kalmayı başarmıştı. Fakat çoğu, gece istasyonu terk etmiş.
Belki de kaçıp gitmek için haklı sebepleri vardı.
“…Kalanlar kendi başlarının çarelerine bakarlar herhalde, değil mi?”
Yoo Sangah kalan insanlara bakarak sordu.
Ben, Yoo Sangah, Lee Hyunsung, Lee Gilyoung ve Jung Heewon. Bizim haricimizde, istasyonda 5 kişi daha vardı.
Jung Heewon önce çıkıp sordu.
“Hey, arkadaşlar. Bizimle gelir misiniz?”
Bu nazik teklif, kalanlar arasında hafif bir kaosa sebep oldu. Fakat bir çocuğun elini tutan genç bir kadın onları temsil ederek konuşmaya başladı.
“…Sağ olun. Herkesin biraz puanı var, yollarımızı ayırmayı tercih ediyoruz.”
Dünki kavgadan, bu anne ile çocuğun kurtulması takdire şayandı. Bu kadar güçlü olduğunu düşünürsek, bizimle gelmeden de hayatta kalması muhtemeldi.
Jung Heewon başını onaylarcasına salladı.
“Anladım. Herkesin yolu açık olsun.”
Jung Heewon arkasını döndüğünde, insanların rahatladıkları yüzlerinden okunuyordu. Şaşırtıcı da değildi aslında. Dün geceki olanlardan sonra..
Mantıklı bir karar almışlardı. Birimiz, yani ben, puan vermeyi reddetmişti, diğerimiz de acımasızca bir katliamın ele başıydı, her ne kadar bunu yapmak için mantıklı bir sebebi olsa da.
Belki de onlar için Jung Heewon’un, Cheoldoo grubundan bir farkı yoktu.
Anlaşılmaz bir yüz ifadesiyle bekleyen Lee Hyunsung’un omzuna dokundum.
“Lee Hyunsung?”
“Ah, efendim?”
Lee Hyunsung, Jung Heewon’a boş gözlerle bakıyorken bir anda gözlerini bana çevirdi.
Galiba ne düşündüğünü anlayabiliyorum.
Dünkü katliamı başlatan insanın, kontrolünü kaybederek mi yoksa bilinçli olarak mı yaptığını merak ediyor, içi içini yiyordu.
“Hazırlıklar tamam mı?”
“Evet! Çok işe yarar mı bilemem ama hazırız. Su taşımak için plastik şişelerimiz, soğuktan korunmak için birkaç malzeme ve acil….…”
Böyle bir durumu anlayıp ihtiyaçları en iyi analiz edebilecek insan, tabii ki bir askerdi.
“…başka bir şeye ihtiyacın varsa…”
İhtiyacım olan bir şey yoktu….tam bu cevabı verecekken aklıma bir şey geldi.
“… 2.el batarya bulman mümkün mü?”
“Batarya mı? Ne alaka…?”
Merak etmesi normaldi tabii. Sinyal olmadığı için telefonlar artık işe yaramaz cihazlara dönüşmüştü. Ben de detay vermeden cevapladım.
“Benim ihtiyacım var.”
Lee Hyunsung başıyla onaylayıp Cheoldoo grubundan kalan eşyaları incelemeye gitti.
Lee Gilyoung ile Yoo Sangah da yardımcı olmak için peşinden gittiler.
Jung Heewon bana bakıp sordu.
“Gidiyor muyuz burdan?”
“Evet.”
O kadar doğal sordu ki… sanki beraber gitmeme ihtimalimiz aklına bile gelmiyordu.
Jung Heewon, böyle birisiydi işte. ‘Yıkım Hakimi’ olarak, Yoo Jonghyuk’un bile dikkatini çekebilecek bir yeteneğe sahipti. Ona verdiğim değeri hak ediyordu.
“Kafamda deli sorular var.”
“Şimdi sorma n’olur.”
“Ne kabasın, ya.”
Jung Heewon hafif elime dokunup güldü.
[Karakter ‘Jung Heewon.’, size 1,500 puan ödeme yaptı. ]
“Bu ne için…?”
“Paylaşıyorum. Tek başıma nasıl bitireyim. Diğer arkadaşlarımıza da vereceğim.”
Hmm, ne demek istediğini anladım. Dünkü katliamdan kazandığı puanlardı.
Onların puanlarının çoğunu kendisi almış demek..
Biraz gerilmedim değil…
“Böyle bir iyilik yapmana gerek yok.”
Jung Heewon, epey puanım olduğunu bilmiyordu tabii..
“Ben, sen değilim, anlarsın ya?”
Sırt çantasıyla tünele doğru yönelmeden önce birkaç kez omzuma yumruk atıp durdu. Değişik bir karakter olduğu kesindi.
“Ben biraz ileri gidip etrafı kolaçan edeceğim.”
“Çok ileri gitme. Bazı bölümler yalnız gitmek için uygun değil.”
Jung Heewon, merak etme dercesine elini salladı.
[Takımyıldızı‘Şeytani Ateş Yargıcı’ arkadaşlığınızı beğendiğini dile getiriyor.]
[Takımyıldızı‘Abisal Siyah Ateş Ejderhası’ sinsice gülüyor.]
Mesajları görünce havadaki boşluğa bakıp dokkaebiyi aradım.
‘Dün iyi kazandın, değil mi? Zevkten dört köşe olmuşsundur kesin.’
Cevap gelmedi. Tekrar konuştum.
‘Numarayı bırak da konuş. İzlediğini biliyorum.’
[Ah, hahaha… yakalandım mı?]
‘Ne kadar kazandın diye sordum?’
[…Ş-şey. Ummmm.]
Sessizliğimi koruyarak bakışlarımı üzerinden ayırmadım.
[Offf, evet. Nasıl biliyorsun anlamıyorum ki…? Al payını.]
[Dokkaebi ‘Bihyung’ size, 4,500 puan ödeme yaptı.]
Yanılmamışım. Lanet dokkaebi.
[…Sponsorluk sistemini kullanmayan takımyıldızları direkt bana gönderdiler. Nedenini ben de bilmiyorum. Sana sonra veririm. Bu arada ekstra mesajlar da var, bak.]
Mesajlar yağmaya başladı.
[Takımyıldızı‘Altın Taç Esiri’ senaryonuzu beğendi.]
[Takımyıldızı‘Şeytani Ateş Yargıcı’ kararınızı doğru buluyor.]
[Takımyıldızı‘Gizli Entrikacı’ planınızdan memnun.]
-
- ····.
Demek bu yüzden destek mesajlarını göremedim dün….. hmm.
Böyle ciddi bir olaydan sonra neden az kazanç sağladım diye hayıflanıyordum ben de kendi kendime.
[Toplam Puan: 23,050 ]
Geçen sefer de elde ettiğim puanları istatistiklerime harcamıştım. Şimdi yine bolca puanım oldu.
İstatistiklerimi güçlendirmenin zamanıydı yine.
Özellikler penceremi açamadığım için aklımda kaldığı kadarıyla istatistiklerimi arttıracağım.
İlk olarak…dayanıklılık önemli.
[1,200 puan, dayanıklılık istatistiği için kullanıldı.]
[Dayanıklılık Lv. 12 -> Dayanıklılık Lv. 15]
[Vücudunuzun dayanıklılığı arttırıldı!]
Pasif saldırı yeteneğim olmadığını düşünürsek, gücümü de arttırmam gerekiyor.
[1,600 puan, güç istatistiği için kullanıldı.]
[Güç Lv. 11 -> Güç Lv. 15]
[Kaslarınız artık daha güçlü!]
Çevik olmak, başıma gelebilecek belalardan kaçınabilmek için önemliydi.
[400 puan, çeviklik istatistiği için kullanıldı.]
[Çeviklik Lv. 10 -> Çeviklik Lv. 11]
[Artık daha hızlı hareket edebileceksiniz.]
Bir de … Ak Saf Yıldız Enerjisini elimde tutabilmek için büyü gücümün en az lv 10 olması gerekiyordu..
[1,600 puan, büyü gücü istatistiği için kullanıldı.]
[Büyü Gücü Lv. 6 -> Büyü Gücü Lv. 10]
[Gizemli bir enerji, ruhunuzda dolaşıyor.]
Daha fazla yatırım yapabilirdim ama özellikle yapmamayı tercih ettim.
Diğer istasyona vardığımızda, epey puan harcamam gereken işler çıkacaktı. Temkinli olmak zorundayım.
Son 5 dakikadır da 4,400 puan harcamış oldum.. hem iyi idi hem kötü.
Daha iyi istatistiklerle doğmuş olsaydım, bu kadar puan harcamama gerek kalmazdı mesela..
Dayanıklılık lv 1 olarak doğan birisi…. HKY’de, Lee Gilyoung’in dayanıklılığı bile daha iyidir..
[Bu arada söylemeyi unuttum…. 2 senaryo önerisi daha yapıldı. Harikasın. Yakında kanalımı bir üst seviyeye çıkaracağımı hissediyorum.]
‘Güzel.’
Diğer varisçiler gibi sponsor desteği almadığım ve alamayacağım için daha çok puan biriktirmeye ihtiyacım vardı.
Bihyung’un kanalı küçüktü.
‘Küçük’ takımyıldızları yeterli değildi. Daha fazla kitleye ulaşmak için, kanalın ayarlarıyla oynamak şarttı.
Chungmuro istasyonuna varınca, işlerin benden yana olacağını düşünüyorum. Hadi bakalım.
“Herkes hazırsa, gidelim. Eksik yada unuttuğumuz bir şey yok, değil mi?”
Partnerlerim bir araya gelmişlerdi. Yüzlerindeki şaşkınlık, dünden kalma olduklarını belli ediyordu. Dünü hala atlatamamışlardı.
Sonunda, Chungmuro’ya olan yolcuğumuz başladı.
* * *
Sistem mesajları çıktığında tüneli yarılamıştık.
[2.Ana senaryo etkin.]
+
[Ana Senaryo #1 – Toplanma]
Kategori: Ana
Zorluk: E
Görevler: Tüneli geçerek ilk ana merkezdeki kazazedelerle bir araya gelme
Süre: Yok
Ödül: 500 puan
Ceza: ???
+
Mesajı görünce, başladığımızı anladım. İlk senaryonun aksine, 2.senaryoda ‘ana merkez’ vardı.
Jung Heewon sordu.
“Ana merkez mi? Ora neresi ki?”
Cevap vermeye gerek yoktu. Başka bir mesaj daha yayınlandı.
[Bir sonraki ana merkez ‘Chungmuro.’ ]
“Chungmuro? 3 durak sonra…?…”
Ku ku ku ku!
Yer fareleri etrafta belirdi. Ortalama 30 fare vardı.
Jung Heewon ciddileşti.
“…ne yani? Bunları geçerek mi oraya gideceğiz…..”
Lee Hyunsung öne çıktı.
“Ben önden giderim.”
Sponsoru sayesinde, Lee Hyunsung’un istatistiklerinin toplamı 37 idi.
Benden daha az puan kazandığı aşikardı fakat benden aşağı kalır yanı yoktu…..
yüksek istatistiklerle bu dünyaya gelmenin avantajı da buydu işte.
Başıma bunların geleceğini bilseydim, kas yapar, kungfu falan öğrenirdim, ha.
“Abi, arkayı da ben kollarım.”
Lee Gilyoung’un genel istatistikleri düşüktü büyük ihtimalle. Ancak türler arası iletişim yeteneği sayesinde bazı durumlarda bizden daha avantajlıydı.
“Ben de üstesinden gelirim bunların, bana güvenebilirsiniz.”
Yoo Sangah, farelerin hareketlerini kısıtlamak için büyü gücüyle bir ip oluşturdu.
Saldırı yeteneği güçlü değildi ancak genel istatistikleri, Jung Heewon’a yakındı büyük ihtimalle.
Kwajik!
“…sayıca çok değiller mi?”
Jung Heewon’dan bahsetmeye gerek bile yoktu. Istatistikleri, Lee Hyunsung’a kıyasla düşüktü ancak yetenekleri fazlasıyla iyiydi.
Özel yeteneği ‘ Hesap Zamanı’ ile ona bağlı ‘Yıkım Hakimi’ apayrı yeteneklerdi.
Mutlak İyilik takımyıldızlarının tabiriyle rakibi ‘günahkar’ olmadığı sürece, kaybetmesi söz konusu değildi.
Son farede yere serildikten sonra, Lee Hyunsung kalkanının duvara dayayıp alnından akan terleri sildi.
“Off.. bitirdik herhalde.”
Aslında hiç de kolay olmamıştı. Yer fareleri ne kadar basit yapıda canlılar olsalar da 30’unu birden alt etmek zordu. Tek başıma, ayraç yeteneğimi aktive etmeden asla yenemezdim mesela. Bu da ekibin güçlendiği anlamına geliyordu bir nevi.
Ardından biraz daha ilerledik. İleride bir ışık ve platform belirdi.
“Yaksu İstasyonuna geldik galiba. Ama kimsecikler yok? Ya da….”
Yaksu istasyonu…hem fare hem de insan cesetleriyle doluydu. Bazı insanların, vücudundaki izlerden, yer farelerinden değil de Yoo Jonghyuk tarafından öldürüldükleri belli oluyordu,
“Devam edelim. Daha 2 durak var.”
İlerlemeye devam ettik. Zaten Yaksu ile Dongdae istasyonun arası ortalama 1 km idi.
Dongdae istasyonunun girişinde tekrar bir fare sürüsüyle karşılaştık.
Onlarla başa çıkmak zor olmadı ancak epey yorucu oldu. Ortalama 2 km yol almışızdır, yorgunluktan fazla ilerleyemedik..
“Burada kamp kuralım.”
“Offf…bir durak kaldı. Oraya varınca dinleniriz?…”
“Oraya vardığımızda dinlenebileceğimizin garantisi var mı sence.”
Sözlerimi duyunca etrafa bir sessizlik çöktü. Bu dünyada tehlikeli olan canlılar sadece canavarlar değildi. Herkes bunun farkındaydı.
Etrafa bakınıp konuştum.
“buradaki insanlar alelacele gitmişler galiba. Belki genel ihtiyaçlarımızı giderecek şeyler bulabiliriz.”
“Evet, doğru…”
‘Genel ihtiyaçlarımız’ kelimesini duyduktan sonra, Yoo Sangah nazikçe elini kaldırdı.
Yoo Sangah ile Jung Heewon göz göze geldiler. İkisi de tek kelime etmedi ama aynı anda kafalarını salladılar. Jung Heewon, bakışlarımı görünce sordu.
“N’oldu? Sana da mı söyleyelim?”
Yoo Sangah’ın yüzü kızardı.
“…Heewon?”
“Ahaha, şaka ediyorum, ya. Şaka.”
…kadınlar arası bir sohbetti. Ne demek istediklerini anlıyordum tabii.
İnsanlık farklı bir mücadele veriyordu ancak temel ihtiyaçlar değişmemişti.
Lee Hyunsung da lafa girişti. “Ben de lavaboya gidiyorum.”
Buradaki tesisler gayet iyi durumdaydı, kullanmamak için bir sebebimiz yoktu.
“Ben de geliyorum.”
Lee Gilyoung da ona katıldı.
Arkalarından gidişlerini izledim. Aralarında büyük yaş farkı olmasına rağmen çok iyi anlaşan abi-kardeş gibiydiler.
Yoo Sangah sordu.
“Yalnız kalabilecek misin?”
“ben de dışarı çıkacağım.”
“Ne? Dışarıda zehirli sis var.. emin misin?”
“Kısa bir süre etrafa bakıp geri döneceğim.”
Jung Heewon gözlerini kısarak bana baktı.
“…Nedense şüphelenmeden edemiyorum! Dokja, bizden gizli yemek mi yiyeceksin doğruyu söyle?”
Jung Heewon’a bir yan bakış atarak:
“Bunu da benim sırrım olarak düşünebilirsin.”
* * *
Bir süre sonra, Dongdae istasyonunun 6. çıkış kapısının önüne ulaştım.
Önceden okuduğum bilgiye göre, burası…
[Zehirli sise maruz kaldınız.]
Zehirli gergedanın etkisi hala görülmekteydi.
Bu sefer maymun akciğeri almadığım için hızlı hareket etmek zorundaydım.
Nefesimi tutarak yürüyen merdivene doğru zıpladım.
Çok geçmeden, bronz renkli bir statü belirdi.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, ne yapacağınızı merakla bekliyor.]
Joseon krallığı döneminde yaşayan, bambu ağacından yapılmış bir sopa tutan keşişe benziyordu, statü. Bu arada statüden nasıl geldiğini bilmediğim bir ‘asillik’ hissi kaplıyordu etrafı.
Statünün altında yazan isimi kontrol ettim.
Doğruydu.
Etrafta başka birisi de yoktu. Güzel.
Statünün önüne oturup ellerimi tuttum.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, sizi tebrik ediyor.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Hiç tereddüt etmeden Yıldız enerjisini, inanç kılıcını aktive etmek için kullandım.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, hareketlerinize şaşırdığını belirtiyor.]
Ardından Samyeongdang statüsüne sapladım.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, dehşete düştüğünü belirtiyor.]
**************
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂