Bilge Okuyucu - Bölüm 26 – Hesap Zamanı (4)
Bölüm 26 – Hesap Zamanı (4)
Birkaç dakika sonra Dongdae istasyonuna tekrar girip yer faresinin etinden tükettim hemen. Zehirli sisin etkisini yok etmek için en etkili yol buydu.
Zaman alıyordu etkisini göstermesi ama yer altı canlılarının etiyle iyileşmek mümkündü.
[…Hey! Delirdin mi sen? Niye böyle bir şey yaptın?]
Bihyung’un sinirle bağırışını duyduğumda ağzıma bir parça et tıkıyordum.
‘Sen sus.’
[Hayır! Bu konuyu böylece kapatamazsın. Bir takımyıldızının idolünü yok ettin! Kanalım batsın mı bunu mu istiyorsun? ‘Dazlak Adalet Komutanı’ konuşmaya başlarsa…]
Bir takımyıldızına ait idol..
Her dünyanın kendi takımyıldızları vardır..
Güney Kore de farklı değildi.
Bihyung, Dazlak Adalet Komutanı dedi.. Güney Kore’de epey ünlü birisiydi ama…
Aslında böyle bir şeyi söyleyecek tipte birisi falan değildim ben.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, az önceki tavırlarınızdan hoşnut olmadığını belirtiyor.]
[Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ eğlendiğini belirtiyor.]
Her idolde derece farkları vardı. Fakat hepsinin içinde takımyıldızlarının mühürlü gücü barınıyordu.
Mührü hemen kaldırırsam, belirli bir miktarda güç ya da bir takımyıldızının hayatı boyunca kullandığı yetenek ya da ürün kazanacağım kesindi.
Fakat ‘mührü kaldırmak’ uzun zaman aldı, istediğim yeteneği kazanıp kazanmayacağımı da bilmiyorum.
Telefonumdan HKY’ye bir daha baktım.
「 “Peki, bronz statü mühürlüyse, yeteneği nasıl elde edeceksin ki?”
“Buddha’yla karşılaşırsan, Buddha’yı öldür demiş atalarımız, hiç duymadın mı?”
“Ne? Yoksa…”
“Haha, sadece şansımı denedim… ayrıca, her statü dua etmek için yapılmaz.”
“Hey! Saçmalamayı kes, boş boğazlık yapma. Cezalandırılırsan seni tanımam, ona göre.” 」
Chungmuro’ya girebilmenin en iyi yolu, Samyeongdang’un ‘yeteneğini’ kullanmaktan geçiyordu.
Ve başarıyla bu yeteneği elde etmenin yolu ise, statüyü yok etmekti.
Tabii ki dokkaebi dükkanından benzer ürün satın alabilirdim… ancak ne kadar çok puan biriktirirsem o kadar iyiydi benim için.
* * * * *
“N’aptın…çözdün mü sırrını?”
Hemen telefonumun ekranını kapattım. Silah arkadaşlarım,toplanmıştı tekrardan.
“Evet. Hatta size bir sürprizim bile var.”
Statüden kazandığım ürünleri çıkarttım.
Samyeongdang idolünde, hem item hem yetenek vardı.
[Samyeongdang’un Tesbihi]
[Samyeongdang’un Hasır Örtü]
Eski püskü bir eşya ile eski bir tespih.
Herkesin gözlerinden neler olduğunu anlayamadıkları belli oluyordu. Kafalarında soru işaretleri vardı.
Ama ben de biliyordum ki… bu dünyada ‘eski’ demek ‘iyi’ demekti.
“Bunlar güzel ürünler. Çünkü ünlü bir adamdan kalan eşyalar.”
“Ünlü bir adam mı?”
“Samyeongdang adı, sana bir şeyler çağrıştırıyor mu?”
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, tavrınıza şaşırdığını belirtiyor.]
Jung Heewon şaşkın bir ifadeyle sordu.
“…kim ki o?”
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, ‘Jung Heewon’u yok etmek istediğini belirtiyor.]
“Ah! Ben tanıyorum onu!”
Çok şükür bilen birisi çıktı. Tabii ki bu cevabı veren, Yoo Sangah idi.
“Tarih dersi çalışırken adı geçiyordu! Joseon krallığında yaşayan ünlü bir keşiş, değil mi?”
“Evet, doğru.”
“Japonların istilasına karşı, koreliler mücadele vermekte zorlanırken…o Nowongpyeong ve Wukwandong savaşında bizzat savaşmıştı!”
Yoo Sangah’dan beklendiği gibi, hazır cevaptı. Ben de tarih çalışmıştım ama bu kadar detaylı bilgim yoktu.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, ‘Yoo Sangah’dan etkilendiğini belirtiyor.]
Kafamı onaylarcasına sallayıp cevap verdim.
“Bu ürünler, onun gücünü taşıyor.”
“…Gerçek mi…?”
“Vay be! Doğru?”
Jung Heewon ile Lee Hyunsung, ürün bilgisini kontrol ettiklerinde şaşırdılar.
“Peki, Dokja bunları nasıl alabildin?”
“Samyeongdang statüsüne doğru ellerimi açmıştım ki… gökten elime düştüler.”
“Ne? Yok artık…”
Saçmalıyordum, bu kesindi. Ancak herkes böyle saçma sapan şeyleri söylerdi. Bazı insanları kandırmak için birkaç basit söz ve hareket yeterlidir çünkü.
Gruba doğru bakarken ciddi bir tavır takınıp sol elimi alnıma dayadım.
“İnanıyorum ki… Samyeongdang, biz Koreliler için özellikle gönderdi bunları….”
“Ah…”
Hep bir ağızdan ‘ah’ kelimesi, farklı anlamlar taşıyarak çıkmıştı.
Kafalarındaki olumlu yada olumsuz düşünceleri görmezden gelerek konuşmaya devam ettim.
“..Güney Kore’yi, japonların istilasından kurtardığı gibi, bizi kurtarmak için de eşyalarını göndermiş olmalı. Şuan… Kore’de bu kargaşanın içinde, istiladan farksız durumda, siz de farkındasınız…”
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, sözlerinizden etkilendiğini belirtiyor.]
Kargaşa zamanlarında, dolandırıcılar her en çok güç kazanan taraf olmuştur.. bu inkar edilemez bir gerçekti.
“…Bu garip dünyada, böyle şeylerin olması şaşırtıcı bile değil aslında. Belki de Samyeongdang da ‘takımyıldızlarından’ birisidir… olamaz mı, sizce?”
Şaşırtıcıydı ama ilk Yoo Sangah ikna oldu. Belki de beni utandırmak istememiştir?!..
işin garip yanı da, Yoo Sangah inandığını belli edince Lee Hyunsung da hemen ondan yana oldu.
“Olabilir, Samyeongdang…”
Lee Hyunsung, askeri görevinden dolayı vatansever bir yapıyla büyüdüğü için, askeri görevi aklına geliyordur kesin.
Lee Gilyoung’un da meraklı bir hali vardı.
Sadece Jung Heewon, saçmaladığımı düşünerek boş bakışlar atıyordu.
[Hasır giyen bir Takımyıldızı, açıklamalarınızı beğendiğini belirtiyor.]
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ günahınızı affettiğini belirtiyor.]
Bihyung gökyüzüne ‘Oldu mu yani?’ der gibi bir ifadeyle bakıyordu.
Bir takımyıldızının gücü, şöhretine direkt olarak bağlıydı. Dahası, kendi hikayelerinin yayılmalarına, anlatılmasına bayılırlardı. İnsanlar bile, övülmekten nefret etmezler. Takımyıldızları niye etsin ki?
“Samyeongdang’un tesbihini sana veriyorum, Yoo Sangah. Madem onu herkesten çok sen tanıyorsun, senin hakkın bu.”
“Gerçekten alabilir miyim?”
“Bence Samyeongdang çok mutlu olurdu, senin kullanmanı isterdi.”
Aslında tespih, sponsorun kullandığı güç ile performans açısında karşılaştırılamazdı.
Belki de Samyeongdang dünyaca ünlü bir figür olmadığı için, ürün yıldız hatırası derecesi taşımıyordu.
Büyü gücü iyileştirmede 2.bir seçenek olarak kullanılabilecek B derece bir üründü.
Jung Heewon, Yoo Sangah’ı imrenerek izledikten sonra konuştu.
“Yoo Sangah’ın maşallahı var… Samyeongdang’ı tanımıyordum…çünkü derslerime hiç çalışmazdım.. hep kaytarırdım okulda.”
“Ah…pardon.”
“Şaka yapıyorum ya. Üzülme öyle hemen.”
Somurtan Jung Heewon’a seslendim.
“Jung Heewon, sana da bir hediyem var.”
“Bana mı? Hasırı mı diyorsun?”
“Evet.”
“Sağ ol, canım. Kalsın. Onu giymek istemem.”
“…dene bir önce. Pişman olmayacaksın.”
Jung Heewon üzerine geçirmeden önce tereddüt etti.
Üzerinde güzel gözüksün diye çekiştirip düzeltmeye çalıştı ama dilenciden farkı yoktu.
[Silah arkadaşlığı önemseyen bir takımyıldızı, davranışlarınızdan hoşnut değil.]
[Dostluğu önemseyen bir takımyıldızı, tavırlarınızdan etkilendi.]
Yıldız hatırası olan ‘Samyeongdang’un bambu sopası ile hasır sandaletleri çıksaydı harika olurdu. Zaten bu elimdeki ürünler, benim ihtiyacım olan ürünler değildi. Fazlalıkları dağıtıyordum yani..
Jung Heewon beyaz mermerde kendi siluetini görünce yüzü farklı bir ifadeye büründü.
“nasıl desem….sanki…. adaletin gücü damarlarımda dolaşıyormuş gibi hissediyorum.”
Samyeongdang’un hasırı, adalet ve irade gücü ile doluydu.
Böyle bir güce ihtiyacım yoktu ama Jung Heewon için uygun bir üründü.
“Adı Samyeongdang demiştiniz, dimi? Nedense kendimi kötü hissettim. Fırsat olursa tarih öğreneceğim.”
[Takımyıldızı ‘Dazlak Adalet Komutanı’ durumdan memnun.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Dalga geçerek espri yapmaya çalıştım.
“Hadi o zaman el ele tutuşup onun ruhuna dua edelim.”
* * *
Sadece şaka yapmıştım ya. Jung Heewon ciddiye alıp dua etmek için statünün olduğu yere gitti.
Jung Heewon döndükten sonra, zehirli sisten etkinlendiği için yemek yemeye başladı.
“…kim kırdı ki onu? Dokja, sen yapmamışsındır, herhalde?” [1]
“…”
“…Dokja?”
“Hazırlıklı olun. Birazdan Chungmuro’ya varacağız.”
Karanlık tünele doğru baktım.
Lee Gilyoung’un, türler arası iletişim yeteneğini kullanalı 20 dakika geçmiş, bu süre boyunca da güvenli yolculuk yapabilmiştik.
Dongdae ile Chungmuro arasındaki düz mesafenin 1 km olduğunu düşünürsek, ‘onun’ ortaya çıkması için vakit geldi diyebiliriz.
[Alt Senaryo Başlıyor!]
Tam da aklımdan geçiyorken yeni senaryo geldi.
“Herkes geri çekilsin.”
+
[Alt Senaryo – Huzur Evi]
Kategori: Alt
Zorluk: D~F
Görevler: Huzur evinden verilen süre içerisinde kaçış.
Süre: 1 sa
Ödül: 300 puan
Ceza: ???
+
[Alt Senaryo – Huzur evi senaryosu başladı!]
Büyük ihtimalle Yoo Jonghyuk, bu senaryoda epey zorluk çekmiştir. Bu tarz tuzaklar, regresörler için en acılı olanlarıydı.
Yoo Sangah sordu.
“Huzur evi mi? Nasıl bir şey anlayan var mı?”
Sormasına gerek yoktu, çok geçmeden öğreneceğini düşünürsek.
“Başlıyor. Arkadaşlar, lütfen düşüncelerinize hakim olun.”
Cümlemi bitirmeden bir sis etrafa yayılıverdi. Etrafı saran sis, tünel ile ekip üyelerini görünmez kılıyordu. Sağıma soluma baktığımda, görebildiğim tek şey bulanık bir manzaraydı, sanki uyuşturucunun etkisi altında gibiydim.
“Oooooo…ben…çok…kötüyüm!”
Jung Heewon bağırdı. Belki de Jung Heewon, benim gördüğümden daha farklı bir şey görüyordur.
「Dokja.」
Duymak istemediğim…bir ses.
Unuttuğum bu sesi, böyle bir ortamda duyar olmuştum.
Ben böyle isem, diğerlerini tahmin dahi edemiyordum.
“…bir şeyler ters gidiyor! Dokja! Beni duyuyor musun?”
“Dokja! Dokja!”
Farklı bir boyuta geçmiş gibi, sesler yavaş yavaş azalıyordu.
[Huzur Evi]
İnsanların yaşadıkları travmaları hatırlatarak…akıllarını kaybetmelerine sebep olan bir boşluktu burası.
「 Dokja,sen hiçbir şey görmedin! Anladın mı? 」
Bulanıklık kaybolarak bir insanın yüzü belirdi boşlukta. Acı acı gülümsemekten başka, şuanki yaşadığım gerçeği, inkar etmenin yolu yoktu.
[Özel yetenek ‘Dört Duvar’ aktive edildi!]
[Yeteneğiniz sayesinde, Huzur evinin etkisi azaltıldı.]
Hatırlamaya zorlandığım odak noktası zayıflayınca, hissettiğim huzursuzluk azalıverdi.
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ sizi hayranlıkla izliyor.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
[Meraklı takımyıldızları, anılarınızı izleyemediği için üzüldüklerini belirtiyor.]
Huzur evinin etkisi azaldıkça, alarma geçtim.
“Sakinleşip derin derin nefes alalım, arkadaşlar.”
Huzur evinin tuzağına düşenler akıllarını kaybedip etrafa saldırırlardı.
En tehlikeliler de en yakınlarınız, yani ‘silah arkadaşlarınız’ olurdu.
Yoo Jonghyuk’un solo takılmasının bir sebebi de bu <huzur> eviydi diye düşünüyordum hatta.
“T-teğmen Lee Hyunsung. Ses duydun mu?”
“Beni affet, anne!”
“S-seni pislik!!!”
…geç kalmıştım. İnsanlar deliriyordu resmen. Fakat herkes aynı durumda değildi.
“…Dokja?”
Yoo Sangah’ın silüeti belirdi. Samyeongdang’ın tesbihi, elinde parlamaya devam ediyordu. İşe yaramasına sevindim.
Yoo Sangah’a yaklaşıp ricada bulundum.
“Etrafı kapattır mısın? Bu boşluğu yok edeceğim.”
Yoo Sangah gergin bir ifadeyle başını sallayarak cevap verdi.
[Özel yetenek ‘Kötülüğü Yok Et Lv. 1’ aktive edildi.]
Kötülüğü Yok Et
Puanla alınabilen, Kötülüğü Def Et’den bir level yüksekteydi.
Statüyü yok ederek elde ettiğim bir yetenekti.
[Özel Yetenek ‘Kötülüğü Yok Et Lv. 1’, ‘Huzur Evini’ kapattı.]
Samyeongdang’un kullandığı bir yetenek olduğu hızlı etkisinden belli oluyordu.
Kötülüğü Def Et yeteneğini satın alsaydım, aktive edip olumlu sonuç almam birkaç dakika sürebilirdi.
Sururuk.
Sis yavaşça etraftan kaybolurken, ekip üyeleri de belirmeye başladı.
“E-emredersiniz! Biz, Güney Kore’nin askerleri, ulusun ve vatandaşımızın daima yanındayız!”
“….an-ne….”
Ilk bakışta hala travmanın etkisinde oldukları belli oluyordu. Lee Hyunsung yere kapaklanmış yeri yumrukluyorken Lee Gilyoung yere diz çökmüş elleriyle kafasını tutuyor, titreyerek ağlıyordu.
Yoo Sangah hemen yanlarına gitti.
“Lee Hyunsung? Gilyoung! Hadi uyanın!”
Tam o sırada, havada bir kılıç hareket etti. Çok şükür çok hızlı olmadığı gibi, sisten dolayı doğru nişan da alamamıştı.
“…hepinizi öldüreceğim.”
Jung Heewon gözü dönmüş bir şekilde kılıcını havada salladı.
Jung Heewon’un gözleri kırmızıya çalışını üzülerek izledim..
Şimdi… kötü bir duruma düştük. ‘İblis Avlama’ yeteneği uyanmıştı anlaşılan…
Peok!
Hemen arkasına geçip Jung Heewon’un boynuna sertçe vurup bayılttım.
Samyeongdang’un hasırı ile atlatır sanmıştım ama Jung Heewon’un zihni demek daha karışıktı veya göründüğünden daha kırılgan bir yapısı vardı.
“Yoo Sangah, lütfen ona göz kulak olur musun?”
“…evet, tabii!”
“Henüz işimiz bitmedi.”
[Alt senaryoyu tamamlamak için görevi yerine getirdiniz!]
[300 puan kazandınız.]
Görev tamamlandı mesajı çıkar çıkmaz canavarlar etrafımızda belirdi.
Ektoplazmayı anımsatan büyük sıvı kütleleri belirdi.
- seviye hayali canavarlar.
Huzur Evinin, sahipleriydiler.
Ak yıldız enerjisini aktive ederek inanç kılıcımı çağırdım.
Sukakak!
Mücadelem zor olmadı. Zaten evi, yaşam alanlarını, yok ettiğim için, onlarla başa çıkmak daha kolay oluverdi.
Ürkütücü hayaletler artık yoktu.
[Hayalet Taşı]
Düşen taşları cebime koydum. Yoo Sangah sayesinde, herkes bir bir uyandı.
“İ-iyi misiniz?”
En hızlı bilinci yerine gelen Lee Hyunsung oldu. Durumu açıklayınca başını öne eğdi.
“…Sağ olun. Büyük tehlike atlatmışız. Dokja, yardımın için ayrıca teşekkür ederim.”
“Ne demek.”
“Başım ağrıyor…’
Lee Gilyoung titremeye devam ediyordu, bense saçlarını okşadım.
İyiymiş gibi davranıyordu ama travmanın en çok etkisi belki de bu çocukta olmuştu.
İleriden hafif bir ışık gözüme çaptı.
Yoo Sangah: “Dokja, bitti galiba.“
Endişelenmeden edemiyordum…Jung Heewon şoku atlatamamıştı ve hala baygındı, diğerlerinin de güçlerini kullanması zordu. Bu halde Chungmuro’ya giriş yapmak… mantıklı mıydı?
Endişelerime birisi son verdi.
Bir kılıç karaltısı belirdi. Zarar verme niyeti olmayan tehditkar bir güç gösterisiydi.
“Kimsiniz…? Buranın bize ait olduğunu bilmiyor musunuz?”
Girişten yansıyan loş ışıktan, uzun bir kılıç taşıyan bir kızın silüeti belirdi.
Lise forması vardı üzerinde.
Adının olduğu etiket kartını saklamak istercesine üzerine süveter geçirmişti, anlaşılan.. tanınmamak için.
Fakat yüzü tanıdıktı.
“Ah, bu kız…!”
Yoo Sangah görür görmez kızı tanıdı. Ben de tanıyordum kim olduğunu. HKY’deki ana karakterlerden birisiydi.
Daepong Kız Lisesinden tek sağ kalan kişiydi, Lee Jihye. Yoo Jonghyuk’un alelacele
Chungmuro’ya gitmesinin de en önemli sebebiydi.
“…hayaletleri sen mi yok ettin?”
Lee Jihye elimdeki hayalet taşını görünce şok oldu.
“Na….nasıl ya? Sadece ustam onları alt edebiliyordu?”
Hemen karakter listesini açtım.
[Karakter Listesi aktive edildi.]
[Karakter Bilgisi]
Ad: Lee Jihye
Yaş: 17
Sponsor: Deniz Savaşları Tanrısı
Özel Yetenek: Yaralı Kılıç İblisi (Nadir)
Yetenekler: Kılıç Yeteneği Lv. 3, İblis Avlama Lv. 1, Mutlak His Lv. 2, Hayalet Yürüyüşü Lv. 1.
Mührü: Deniz Savaşçılığı Lv. 1, Komutan Lv. 1.
İstatistikler: Dayanıklılık Lv. 13, Güç Lv. 12, Çeviklik Lv. 13, Büyü Gücü Lv. 9.
Genel Değerlendirme: En yakın arkadaşını katlederek ‘Yaralı Kılıç İblisi’ yeteneğini kazandı. Sponsoru, sizi ve silah arkadaşlarınıza ilgi duyuyor.
* ‘Başlangıç Paketi’ aktif.
Olağan dışı bir şey yoktu.
Deniz Savaşları Tanrısı
Lee Jihye de bir değişiklik yoktu. Farklı bir şeyler çıkabilir diye boşa endişe ediyormuşum anlaşılan. İlerideki deniz savaşları için, biçilmez kaftandı.
[Takımyıldızı, ‘Dazlak Adalet Komutanı’ eski bir dost ile karşılaşmaktan sevinç duyduğunu bildiriyor.]
[Lee Jihye’nin sponsoru, ‘Dazlak Adalet Komutanı’na saygılarını iletiyor.]
Artık metroların çalışmadığı bu tünelde, hafif bir esinti hissediliyordu.
Lee Jihye’nin saçlarının rüzgarın esintisiyle uçmasıyla, tekrar farkına vardım.
[Ana Senaryo #2 – Toplanma bitti.]
[Ödül dağıtımına geçilecektir.]
Evet, Chungmuro’ya giriş yapmıştık…
[1] Hikayede Heewoon’un statüye kadar gittiği detayı yoktu.(belki kırılan şeyden kasıt statü değildir..) Birkaç satır detaylı değildi, ben anladığım kadarıyla açık bir şekilde çevirdim, bilginize*