Bilge Okuyucu - Bölüm 27 – Arazi Sahipleri (1)
Bölüm 27 – Arazi Sahipleri (1)
Lee Jihye’yi takip ederek Chungmuro’ya giriş yaptık. Yoo Sangah metronun giriş kapılarının olduğu bölgenin paramparça olduğunu görünce konuşmadan edemedi.
“…burada karışık bir ortam var sanki.”
Rayların üzerinden platforma tırmanırken etrafta oturan insanları fark ettik.
[Chungmuro’ya giriş yaptınız.]
[3.senaryo aktif.]
[#GIR-8761 kanalı yayında.]
[#BIR-3642 kanalı yayında.]
Chungmuro’dan itibaren senaryolar genişleyip dokkaebilerin sunucu oldukları kanallar artarak ortak yayın yapmaya başlıyorlar. Bizim saftirik Bihyung’un işleri gittikçe zorlaşacak anlayacağınız.
Orta yaşlı birkaç kişi bizi görür görmez el salladı.
“Oi, ufak samuray, yeni insanlar getirmişsin?”
“Evet.”
Samuray, ha.
Lee Jihye’ye sponsorunu bilmeden bu takma adı vermek normal sayılabilirdi.
Ancak bu samuray adından dolayı ceza alma ihtimalleri yüksekti.
Lee Jihye, orta yaşlı kesime doğru ilerleyerek:
“Yine mi sarhoşsun yoksa?”
“Hahaha! İçmeyim de n’apayım?”
Buradaki yaşlı kesim gayet rahattı, başlarına hiçbir şey gelmemiş gibiydi. Ya da alışmışlar mı demeliyim? … askeri üniformalar giyiyorlardı. Ortamdaki hava, Gumho istasyonundan kat be kat farklıydı.
Şimdi başlıyorduk aslında.
“Yeni dostların tünelden geldiler dimi? Ne güzel… bir sürü puanları vardır onların?’
Konuşan adam, Yoo Sangah’a bakarak sordu.
“Genç kız, ucuza oda kiralamak ister misin?”
“…Oda mı?”
“Haha, burdaki sistemi bilmiyor musun? Burada―”
Lee Jihye, adam sözünü bitirmeden onu susturdu.
“Ajusshis. Yenileri kandırmaya çalışmayın.” [1]
“Uhuh.. er ya da geç öğrenecekler ama. Buradaki hayat böyle sonuçta.”
“Bizi rahat bırak, yoksa başına geleceklerden ben sorumlu olmam.”
Lee Jihye’nin sözlerine karşılık, adamın yüzü kas katı kesildi.
“bu…gençler….çok kötü be.”
“Hey, Kang. Yeter.”
Yaşlı adamlar 4.hatta doğru yürüyerek gözden kayboldular.
Onlar gittikten sonra, Lee Jihye de kılıcını yere dayadı.
“Sizi buraya kadar getirdim benden bu kadar. Herkes kendi başının çaresine baksın.”
Böyle atarlı konuşan kişi aslında, bir çocuktu.
Chungmuro istasyonuna göz gezdirdim. Burası, 3.senaryonun sahne aldığı bölge olmakla birlikte, kuralların farklı oynandığı bir yerdi.
“P-pislikler! Yaklaşırsanız, gözünüzün yaşına bakmam alırım canınızı!”
3.hattın olduğu platformun üzerinde orta yaşı bir adam, elindeki bıçağı etrafa sallayarak insanları tehdit ediyordu.
Ayaklarının altında ortalama 1 pyeong (3.306 m2) boyutunda etrafa yeşil ışık yayan bir kiremit taşının üzerideydi. Yoo Sangah sordu, [2]
“…o adam ne yapıyor anlayan var mı?”
“Bilmem…”
Ne yaptığını tahmin edebiliyordum ama onu korkutmak istemedim.
Bu alanda elinde kendini savunmak için ne bulduysa tutarak oturan bir sürü insan vardı. Az önceki bağıran orta yaşlı adama nazaran, diğer herkesin gözlerinden endişe ve korku okunuyordu. Bu insanları göz ucuyla inceledikten sonra Lee Jihye’ye sordum.
“Yoo Jonghyuk burda mı?”
Lee Jihye ise tam bizi bırakıp gitmek üzereyken ‘Yoo Jonghyuk’ adını, nam-ı diğer ustasını, duyunca arkasını dönüp bana dik dik baktı.
“…Kimsin sen?”
Yoo Jonghyuk, çoktan bu çocuğun hakkına girmişti.
Yoo Jonghyuk’un tüm Güney Kore’yi dolaşsa ‘deniz savaşları tanrısı’ ya da onun değerinde bir takımyıldızının sponsoruna sahip birisini bulması zordu, durumunu anlayabiliyordum ama…
“Yoo Jonghyuk’un ölümden dönen partneriyim.”
“…Partner…? dalga mı geçiyorsun?”
Lee Jihye bana şüpheli gözlerle bakıyorken bense umursamazca omuz silktim.
“Ona böyle söyle, o anlar. Şimdi nerde?”
“….Usta burada değil.”
“Öyle mi? Söylemem gereken önemli bir konu vardı.”
Lee Jihye’nin yüz ifadesi değişti, sanki ona ihanet edilmiş gibi bir hali vardı.
Yoo Jonghyuk hakkında nasıl bir izlenime sahip olduğu belliydi. Dahası, ‘usta’ diyordu ona…. onun güvenini kazanmak zor olacak gibi.
Lee Jihye, etrafına göz atıp yerde çömelen bir çocuğu gördü, ona seslendi.
“Hey, çömelen çocuk!”
“Eh? Ne? efendim!”
“Bu insanlara göz kulak ol! Ustayı çağırmaya gidiyorum ben.”
Çocuk şaşkın şaşkın bize baktı.
“…bunlar kim ki?”
“Bilmem. Ustanın arkadaşları olduğunu söylüyorlar?”
Lee Jihye’nin sözlerine karşılık, platformdaki insanların göz bebekleri büyüdü.
Hem şaşkın hem de korku içinde bize bakmaya başladılar.
“…Yoo Jonghyuk’un arkadaşları mı?”
Çocuk bize doğru heyecanla koştu. Lee Jihye’nin yaşlarında olsa gerek, gayet genç gözüküyordu.
“Gerçekten Yoo Jonghyuk’un arkadaşları mısınız?”
Bu heyecanla benden cevap bekleyen çocuğa yalan söylemek istemezdim. Keşke, sıradan birisi olsaydım, yalan söylememe gerek kalmazdı.
“O, çok iyi bir arkadaşımız.”
Son zamanlarda ‘sıradan birisi’ değildim…. En azından burada değildim.
* * *
Önce hala baygın olan Jung Heewon’u yere yatırıp oturduk. Çocuktan, Chungmuro hakkında bilgi edindik. Lee Jihye ile beraber bu çocuk da Yoo Jonghyuk’un peşinden gidenler arasındaydı. Sürekli YJH ile olan anısını anlatıp duruyordu.
“…Sonra, Yoo Jonghyuk’un izinden gitmeye karar verdik. Beni dinliyorsun değil mi?”
“Hı hı.”
Tabii ki kulağım onda değildi. Psikopat Yoo Jonghyuk’un kahramanlık hikayeleri, hiç iç açıcı değildi.
Çocuğu susturmak, sohbetin akışını değiştirmek için harekete geçtim.
“3 gün önce, Yoo Jonghyuk bir anda ortaya çıkıp Lee Jihye dahil birkaç kişiyi canavarlara yem olmaktan kurtardı. Değil mi?”
Hikayeyi böyle kısaca özetlediğim için, çocuk kaşlarını çattı.
“Uh, hikaye bu kadar basit değil ki!”
Yoo Jonghyuk, onu büyülemiş gibiydi, ballandıra ballandıra anlatmak istiyor, ben engel oluyordum.
Bu kaosun içinde herkes zar zor hayatta kalmayı başarmışken, güçlü birisi önlerine çıkmış onun hayatını kurtarmıştı. Hayran kalıp onun peşinden gitmemesi garip olurdu.
Fakat bu çocuğun bilmediği bir gerçek vardı. Yoo Jonghyuk, kahraman olduğu ya da iyi kalpli birisi olduğu için değil yanında Lee Jihye olduğu için kurtarılmıştı.
“Aklıma takılan birkaç şey var, cevap verebilir misin sorularıma?”
Lee Hyunsung kibarca çocuktan yardım isterken ben de kafamın içindeki düşüncelerde boğuluyordum.
“Evet, tabii ki.”
“Yiyecek tedariğini nasıl karşılıyorsunuz?”
“Şey… bunu söylemek biraz utanç verici ama…. ben dahil bazı insanlar, Jihye’nin yardımıyla ihtiyacımızı karşılıyoruz. Jihye avlıyor sonra da Yoo Jonghyuk’den pişirmesini talep ediyor…”
Ne zaman defter tutmaya başladı hatırlamıyorum, fark etmedim galiba.. ama Lee Hyunsung cebinden bir not defteri çıkartıp karalamaya başladı.
Asker olduğu her halinden belli oluyordu, durumu anlamak için not alıyor, etrafı incelemeye çalışıyordu.
“Peki ya içme suyunu nasıl…?”
“‘Arazi sahipleri İttifakına’ puan yada yiyecek takası yaparak alıyoruz.”
“…Arazi sahipleri İttifakı mı?”
Hikaye şimdi ilginçleşmeye başlamıştı, daha dik bir oturuş pozisyonu aldım ve cevap vermekte tereddüt eden çocuğu dinlemeye başladım.
“Chungmuro bölgesinin arazi sahipleri. Üst katlar onlara ait olduğu için Arazi sahipleri İttifakı diyoruz onlara.”
Chungmuro’nun Arazi Sahipleri İttifakı.
Romandan bir isimdi.
“Onlar nasıl insanlar peki?”
“Hmm, nasıl desem…”
Bilgim vardı, yok değildi. Ancak ‘10 İblisten’ birisinin bu istasyonda olduğuna dair şüphelerim vardı.
“Arazi sahipleriler işte.”
Bir bakıma yerinde bir cevaptı. Ev sahipleri onlardı. Sahip oldukları yerlerin kullanımı için ücret talep ediyorlardı. Tam bu sırada sessizce dinleyen Lee Gilyoung bana seslendi.
“Abi.”
“Efendim?”
“Lavaboya gidebilir miyiz?”
“Acil mi?”
“Evet.”
Bu zamanlama biraz beklenmedikti. Lee Gilyoung daha önce inisiyatif alıp istekte bulunmadığı için işkillendim.
Lee Gilyoung’un yanında yüzü kıpkırmızı kesilen Yoo Sangah’ı fark ettim.
“…ben de gelebilir miyim sizinle?”
Yoo Sangah ile Jung Heewon’nun, Yaksu istasyonundaki bakışları aklıma geldi. Şimdi ne olduğunu anlamıştım, Gilyoung benden önce fark edip inisiyatif kullanıyordu.
Çocuk konuşmamızı duyunca lafa girişti.
“Lavabo için 2. kata çıkmanız gerekiyor ancak giriş yapmanız kolay olmayacaktır.”
“…neden, üst katta bir şey mi oldu?”
“Evet, öyle denebilir. Direkt görmeniz daha iyi olur… beraber çıkalım mı, ben de üst kata çıkacağım?’
“Olur.”
Hemen tamam dedim. Tabii ki amacım lavaboya gitmek değildi.
Yukarı çıkıp etrafta olan biteni öğrenmek istiyordum.
Son zamanlarda, Yoo Jonghyuk’un hal ve hareketleri benim bildiğim ‘3.seferinden’ farklıydı. Farkı bulmam gerekiyordu, nerden kaynaklandığını, neden olduğunu ya da neleri etkilediğini, başka değişikliklerin olup olmadığını.
Hala ayılmayan Jung Heewon’u sırtımda taşıyarak -3. kata geçtik.
“Uuuuu, yeni yüzler görüyorum? Oda bakmaya mı geldiniz?”
4.metro girişinin önündeki yürüyen merdivende orta yaşlı bir adam ıslık çaldıktan sonra bize seslendi. Çocuk başını sallayıp özür diledi.
“Ah, maalesef, üst kata çıkıyoruz…”
“Eh, kötü oldu bu. Dikkatli olun o zaman.”
Orta yaşlı adam tereddüt etmeden elini salladı. Yoo Sangah adamın hal ve tavırlarını izledikten sonra sordu.
“şey…o adam… ‘oda’ dediği ne ola ki? Normal odadan bahsetmiyor sanki.”
“Düşündüğün gibi aslında.”
Çocuk bir kiremit taşını işaret etti.
Kiremit taşları, 3.hatta da vardı. 1 pyeong boyutunda yeşil kiremit taşları.
Dikkatli bakınca gökyüzünde kiremit taşlarına dair açıklama yazıyordu.
[Yeşil Alan 0/1]
“Senaryonun adı ‘yeşil alan’ ve bu kiremit taşları odaları simgeliyor.”
Kiremit taşının önünde 2 adam kavgaya tutuştular.
Lee Hyunsung : “Neden insanlar o alan için kavga ediyorlar, peki?”
Bizimle konuşurken isteksiz bir hali vardı. Sanki onun hayatını tehlikeye atıyormuşuz gibi bir izlenim veriyordu.
“-2.kata varınca anlarsınız.”
Yukarı çıktıkça odalar için kavgalar artış gösteriyordu.
Oda numaraları da farklı etiketlere sahipti: küçük olanlar da (0/1), büyük olanlar da ise, (0/7) gibi etiketler vardı. 2.numara büyük ihtimalle odaların kapasitesini gösteriyordu.
Etrafa bir bakındıktan sonra sordum, “-1den -3’e kadar hepsi ittifaka mı ait?”
“…Evet. Arada küçük birlikler de var ama çoğuna bu ittifak sahip.”
Chungmuro’nun tüm tesisleri, -1.ve -2. kattaydı ve bu grup hepsini kontrol altında tutuyordu.
“Yoo Jonghyuk hiç harekete geçmedi mi? Sizi kurtardı demiştin?”
“Şey…”
Çocuğun yüz ifadesi değişti birden bire. Gözleri doldu ve zar zor cümle kurabildi.
“…ke-kendi başımızın çaresine bakmamızı söyledi..”
Tam da tahmin ettiğim gibi. Yoo Jonghyuk belki de onlara beni takip edip durmayın bile demiştir. Yoo Jonghyuk’un kahramanca tavırlarından etkilenip umut bağlamışlardır. Üzücü.
Çok geçmeden 2.kata ulaştık. Çocuk soğuk soğuk terlemeye başladı.
“Şuan itibariyle daha dikkatli olmamız gerekiyor.”
Bu katta diğer katlara göre daha fazla oda olduğu gibi, kavga ve kargaşanın yerini ürkütücü bakışlarla etrafı kolaçan eden insanlar -koruyucular- vardı.
[Yeşil Alan 7/7]
İnsanların yanından geçip lavaboların olduğu bölgeye doğru ilerledik.
“Uh…neden buradasınız?”
Koridorun sonundan döndüğümüzde birisi bizi durdurdu.darboğaz gibiydi, bir sürü insan geçitte toplanmıştı.
“Hadi ilerleyelim.” diyerek etraftaki insanları ittim.
- “Pildu! Lütfen affet! Bir daha yapmam!”
- “Lütfen, n’olur! Bir gün daha kalayım, yalvarırım. Borcumu ödeyeceğim söz!”
Kalabalığın başında duran liderleri, onları göz ucuyla izliyordu.
- “Hadi, def ol git.”
Bir tarafta da ittifaktan olan insanlar toplanmıştı.
Garip bir his doğdu içime.
10 İblisten birisi buradaydı, emindim artık.
HKY’deki tanımlara göre, içlerinden birisini ayırt etmeye çalıştım ancak hepsi karakter olarak birbirine benziyordu.
Arazi sahibi olduktan sonra görünüşlerini mi değiştirdiler acaba..?
Kafamı sinirle sallarken birisi bacağımdan tuttu. Garip bir şeyler olduğunu hissettiğim an birisi Lee Gilyoung’u omzundan ittirdi.
“Ah.”
Lee Gilyoung dengesini kaybedip yere düştü.
[Karakter ‘Lee Gilyoung’, özel bir alana giriş yaptı!]
Bir anda atmosfer değişti, önümüzdeki ‘Arazi sahipleri ittifakı üyeleri’ Lee Gilyoung’a dik dik bakmaya başladı.
“Bu çocuk da neyin nesi?”
Bu sırada kalabalıktan bir bağırış yükseldi ve kenara çekildiler.
“Hadi!”
“Çabuk! Arkaya!”
Sanki hiç buraya kadar gelmemişler gibi, kalabalık geriye doğru koştu.
Bulundukları yerlerden ayrıldıklarında kırmızı bir ışık yansımaya başladı.
Bir adam öne çıkıp çizgi ile Lee Gilyoung’a doğru baktı.
“Hrmm. Yolunu mu kaybettin? Burası neresi biliyor musun?”
“Lavabo girişi değil mi?”
“Lavabo mu? Haha, dur bakalım.. senin ailen nerde?”
“…efendim?”
“Ailen sana başkasının arazisine izinsiz girmemeyi öğretmedi mi?”
Başkasının arazisi demek. Şimdi anlaşıldı, bu saçmalığın nedeni.
Adam, Lee Gilyoung’un saçını belirsiz bir yüz ifadesiyle okşadıktan sonra :
“Bilmiyorsun demek. Ben öğretirim, merak etme.”
[Karakter ‘Gong Pildu’, ‘Silahlı Alan Lv. 3 aktive etti!]
Yerden silah sesleri, ateşli silahlara benzer top sesleri yükselmeye başladı.
[ Karakter ‘Gong Pildu’, özel alanını işgal edildiği için 500 puan talep ediyor.]
[Eğer talebini yerine getirmezseniz, ateşli silahlar alev alacaktır.]
Adam konuştu : “Puanı öde.”
Ateşli silahlar bir bir belirmeye başlayıp aynı noktayı hedef aldı.
Ne olduğunu anlayamayan Lee Gilyoung ayağa kalkıp yanımda durdu.
Adam bunu görünce bir kahkaha patlattı.
“Oooo. Demek, onun gardiyanı sensin. O zaman gardiyan beyden alalım, 500 puanı?”
Adamın yüzsüzce uzattığı ele, gülümseyerek baktım.
Bu çocuk iyice komik olmaya başladı.
Yoo Jonghyuk, bu pislikleri nasıl temizlemezsin, anlam veremiyorum.
***
[1] : Ajusshi : Orta yaşlı erkeklere deniyor, Türkçesi ‘amca’.
[2]: 1 pyeong( ölçü birimi): yaklaşık 2m genişliğinde 2m uzunluğunda.
[3]: Chungmuro İstasyonunu kafamı karıştırdı: 4 hatta sahip 3 katlı, 1985 yılında açılan bir metro istasyonu.
KEYİFLİ OKUMALAR